İçeriğe geç

Çok Uzak Fazla Yakın Kitap Alıntıları – Adalet Ağaoğlu

Adalet Ağaoğlu kitaplarından Çok Uzak Fazla Yakın kitap alıntıları sizlerle…

Çok Uzak Fazla Yakın Kitap Alıntıları

Ne uzaklık , bunca bir yakınlıkta..
Ah , ne kadar şiirsiz bir hayat yaşıyoruz ..
Ne kadar yırtıcı sesli bir zamanı yaşıyoruz ! İçseslerimizi örten , bizi bizden uzaklaştıran bir zaman..
Bazen , bana direnme gücü veren bu dizelerde ne var , diye düşünüyorum. Bağırmayan , çığlık atmayan , yumruk sıkmayan söz dizileri..
“Kim yoruyor, kimler eskitiyor bu sözcükleri böyle , kaçıp kurtulanları nefes nefese ..”
Beni yalnız , yalnızlığın çoğaltır ..
(Sessizce ağlar.) Ah, ne kadar şiirsiz bir hayat yaşıyoruz.
Ne uzaklık Bunca bir yakınlıkta
Suskun ve gururlu bir acı içinde ayrıldılar
Bazen ve ancak düşte gördüler yitik sevgiliyi
Fakat orada da tanımadılar birbirlerini
MELTEM : Düşlerse Yıllardır düş kurmaya hiç vaktim olmadı. (Kalkar. Gider, olmayan bir aynada kendine bakar.)
AYDIN : Nasıl görüyorsun orda kendini?
MELTEM : Yorgun. Yaşlı. Bezgin. Senden ve her şeyden ötürü.
Ah akıl, ah gerçekler, özgürlük ah! Ne kadar çok yalnızlık demektir bu, ne kadar çok Ophelia’nın ölümü!
Hayat karmaşık, anlaşılmaz. Onu anlaşılır kılığa sokmaya çalışan ise sadece sanat. Sanat!.. (Çıkar.)
kimse kendisi değildir. Sanat, hayat değildir, hayat sanat değil. Yazıklanma ise yararsız ve çirkin.
Yürek başkaldırır, hayatsa sınar.
(Boğuk) Buraya geldin, çünkü aile, ister istemez, herkes için, senin gibi benciller için bile, en eski anıların, en canalıcı yaşam kırıntılarının en çok biriktiği köşe demek.
(Düşünceli:) Kim bilir, belki de ben hayatı yaşamayı beceremediğim için hayattan kaçıyor, sanata sığınıyorum. Somut hayata bir anlam veremediğimden belki, sahnede anlam vermeye çalışıyorum ona. Düşünsene, yalnız orada yaşayamadığımız aşklar yaşatıyor, yalnız orada haksızları yengin kılabiliyor, hayatta asla paylaşılmayan yalnızlıkları paylaştırıyoruz (Bir süre sessizlik.)
Nasıl olur, düşünsene; hayatı o kadar önemseyen biri, nasıl olur da sanatı bir hiç olarak görebilir?
Biri seni, benim sevdiğim gibi sevebilse, o kimseye en azından sana bağlı olduğum kadar bağlı olurdum.
SELMA : Hem kuzum, hayatın aslı dururken tiyatro gibi sahtesine ne gerek var?
MELTEM : Tiyatro bir ayna.
Kim yoruyor, kimler eskitiyor bu sözcükleri
Böyle kaçıp kurtulanları nefes nefese
En kısa şiiri yazmaya yetmiyor.
Beni yalnız
Yalnızlığım çoğaltır.
Beni yalnız, yalnızlıklar çoğaltır..
“Hayat karmaşık, anlaşılmaz.
Onu anlaşılır kılığa sokmaya çalışan ise sadece sanat.”
Ayrılır yolları cümle ile kalbin.
Ama bir kez olsun kalbe dokunup da geri dönen cümlenin kalbin ülkesinde aklı kalmaz mı?
Yakınmaktansa üstesinden gelmeye çalışmak daha doğru galiba.
Ne uzaklık
Bunca bir yakınlıkta.
“beni yalnız, yalnızlıklar çoğaltır..”
“beni yalnız, yalnızlıklar çoğaltır..
“Beni yalnız, yalnızlıklar çoğaltır..”
Ne uzaklık
Bunca bir yakınlıkta..
Artık bilemiyorum, o mu hayatı yendi, hayat mı onu. Ne olursa olsun, başkalarına küçük görünen büyük bir hayatı yaşadı o.
Yürek başkaldırır, hayat sınar ve asla bağışlamaz.
Insanların birbirlerinden, hiç tanımamışcasına uzaklaşmasını anlayamazdı.
Beni yalnız
Yalnızlıklar çoğaltır..
Başarmış bir kadının kendinden hoşnutluğuyla her yanından ışıklar saçılıyordu.
Bir zaman düşlerimde çılgın, ateşli aşklar,
Güzel saçlar, mersinler, muhabbet çiçekleri,
Tatlı dudaklar, acı sözler,
Yaşlı şarkıların üzgün ahenkleri
Soldu sarardı, uçup gitti o düşler
Savruldu rüzgârlarda rüyalarımın sultanı!
Bana yalnız, o günlerde yumuşak şiirlere
Alevli, çılgın ne döktümse o kaldı.
Artık bilemiyorum, o mu hayatı yendi, hayat mı onu. Ne olursa olsun, başkalarına küçük görünen büyük bir hayatı yaşadı o.
-İnsan bazen sözün gücünü unutuyor.
-Aynı oranda da tehlikelidir sözcükler.Birçok insanın hayatını söndürebilir.
Sen temizsin. Çok temiz. Bembeyazsın. O nedenle de her kir çarçabuk görünüyor üstünde.
Yürek başkaldırır, hayat sınar ve asla bağışlamaz.
Hayata yüksekten bakıyorum, çünkü hayat fazla alçak.
Kim bilir, belki de ben hayatı yaşamayı beceremediğim için hayattan kaçıyor, sanata sığınıyorum.
Ne uzaklık
Bunca bir yakınlıkta
Suskun ve gururlu bir acı içinde ayrıldılar
Bazen ve ancak düşte gördüler yitik sevgiliyi
Fakat orada da tanımadılar birbirlerini
Soldu sarardı, uçup gitti o düşler,
Savruldu rüzgarlarda rüyalarımın sultanı!..
Yürek başkaldırır, hayat sınar ve asla bağışlamaz.
Insan, iş işten geçtikten sonra hayıflanmalı, yazıklanmalı mı? Ahhh keşke! mi demeli? Hayatlarımız baştan sona Ahh keşke! lerle dolu değil mi sanki? Kendisine engel koyan, başkasının özgürlüğüne nasıl katlanır?
Hayata yüksekten bakıyorum, çünkü hayat fazla alçak.
Aile, ister istemez, herkes için, senin gibi benciller için bile, en eski anıların, en can alıcı yaşam kırıntılarının en çok biriktiği köşe demek.
Kimbilir, belki de ben hayatı yaşamayı beceremediğim için hayattan kaçıyor, sanata sığınıyorum. Somut hayata bir anlam veremediğimden belki, sahnede anlam vermeye çalışıyorum ona. Düşünsene, yalnız orada yaşayamadığımız aşklar yaşatılıyor, yalnız orada haksızları yengin kılabiliyor, hayatta asla paylaşılamayan yalnızlıkları paylaştırılıyoruz..
Sevileni mülk kılmak, ne iğrenç!
Insanların birbirlerinden, hiç tanımamışcasına uzaklaşmasını anlayamazdı.
Ne kadar yırtıcı sesli bir zamanı yaşıyoruz! İç seslerimizi örten, bizi bizden uzaklaştıran bir zaman.
Yakınmaktansa üstesinden gelmeye çalışmak daha doğru galiba.
Beni yalnız
Yalnızlıklar çoğaltır..
sonunda en olmayacak ihtimal üzerinde anlaştık. Tutmuş bir işe girmiştir, dedik.
Seni hep büyük ölçüler, engin ufuklar kadını olarak düşünürdüm.
Beni kollarmış gibi toplumda kendi saygınlığını korumak istemişsen, ödediğin faturalar benim faturalarım olamaz.
AYDIN : (Sürdürür.) Hayatımın gerçekten yalnızca sanat, şiir, benim şiirim olduğuna inanmadın. Böyle yaşanabileceğine (Yenik) Yanlış adımlar atmış olabilirim. Seçtiğim kadınlar yanlış kadınlar olabilir. Budala rolüne çıkmak hoşuma gidiyor olabilir. Açık adiliği kabulden haz alıyor olabilirim. Basitlik insan kardeşime yaklaştırıyor olabilir beni; ne bileyim, onda kendi üstünlüğümü seviyor olabilirim. .. (Silkinir.) Fulya ile yaşamıyorum, hayır. Yanlış istihbarat! (Usulca gözlerini siler.) Pekâlâ işveren! Şimdi de aynada sizi görelim. (Hemen hemen tehditkâr:) Nur, Fulya ya da Hülya ya da başka bir kadın Senin için hepsi tehlikeli, öyle değil mi?
MELTEM : (Birden karar verir, merdivenleri geri inmeye başlar.) Pekâlâ, söyle bakalım, kim sağlıyor geçimini? Pekâlâ, pekâlâ, kim? Fulya mı, Hülya mı, Necla mı, kim? Soylu sanatçılığını şimdi kime taşıtıyorsun?
AYDIN : Oo, tabii, işverenin intikamı büyük olur. (Bir an) Sürekli ithalle beslenen bir ülkede çevirmen neden aç kalsın ki? Sürünse de ölmez! (Ansızın tıkanır; ağlamamak için kendini güç tutar.) Bana hiç güvenmedin. O gün bugündür, hiç Amcamı çıldırtan güvensizlik
AYDIN : Hadi artık, şu sahne! Muzip bir hafiye gibi beni enselemeye ant içmiş kız kardeşimin zafer sahnesi! Bir türlü ‘ifşa edilemeyen’, başlanıp başlanıp da sonu getirilemeyen
MELTEM : Korkunçsun!
AYDIN : Ben sadece bir ozanım.
MELTEM : (Son kerte aşağılayıcı:) Ozan
Her şey, her an değişiyor. Onun için de sahici ebedi aşk yoktur. Mutlusu, mutsuzu; birliktelik yoktur. Sadece bedenin tutkuları
MELTEM : Onu kuşkuda bırakmış olabilir miyiz?
AYDIN : Yoo, asıl o bizi kuşkuda bırakıyordu. (Canlanır.) Yine de, düşün, neredeyse kanıtlıyorduk
MELTEM : Neyi? AYDIN : Hiçbir kurşunun işleyemeyeceği bir başkaldırı yolu olduğunu. Bu yolun sadece sanattan, yaratıdan geçtiğini
MELTEM : Ama göremedi. Ne herhangi bir şeyi kanıtladığımızı, ne dağılıp gittiğimizi AYDIN : Saçmalama. Dağılan yalnızca tiyatromuz. Sanatsa, çağlarboyu olduğu gibi, sürüyor. (Biraz sinirli:) Aa, öyle ya, sanat deyince sen artık çoktandır hemen paraya çevrilebilir bir şeyi anlıyorsun.
AYDIN : Fakat cenazede, iki eksiğiyle hepimiz vardık. Metin bile (Sağ kulisten iki kişi gelir, AHMET Bey’i omuzlarına alırlar.) Yaa, Metin bile vardı. Cemil yoktu. Semih
(Yutkunur.)
MELTEM : Yoktu. (Hafif seyirciye:) Sermet Amca elbet yoktu. Tenha bir cenaze töreniydi babamınki. (MELTEM’le AYDIN oldukları yerden – sahanlık – kalkarlar.) Biz de az cenaze görmedik! Fakat anneminki (AYDIN’a) Ne kadar çok çelenk vardı, değil mi?
AYDIN : Ölümlere bile bulaşan ticari soytarılıklar!.. (Masaya yaklaşır, içki alır.) Annemizin hastalığı, amcamızın çıldırışı Nasıl haberim olmaz?
MELTEM : (Hafif sarhoş:) Yalnızca sanat dünyanı korumak istiyordun ya? Günlük hayattan sana ne? Fakat hayret, başka bir ticari soytarılık olan bilmem ne şiir festivaline çağrılınca koşa koşa gidiyorsun pekâlâ
Halbuki, aynı kimseyi seven iki kişi; ne harikulade bir şeydir bu! Seven kimseleri ayıracağına büsbütün birleştirmelidir.
Hayat karmaşık, anlaşılmaz. Onu anlaşılır kılığa sokmaya çalışan ise sadece sanat. Sanat!..
Yürek başkaldırır, hayatsa sınar ve asla bağışlamaz.
Buraya geldin, çünkü aile, ister istemez, herkes için, senin gibi benciller için bile, en eski anıların, en canalıcı yaşam kırıntılarının en çok biriktiği köşe demek.
AYDIN : (Az önceki sahnenin devamını oynuyordur.) Gerçekten iyi aklına geldi babaannenin sandığı (Dalar.) Biliyor musun, annem haklı olabilir. Bencilliğim konusunda yani.
MELTEM : (Aynı.) Hiç de değil! Sen kendini sadece sanatına adadığın için öyle sanıyor o. Babam da senin derslerini ihmal ettiğini düşünüyor zaten. Babamızı anlayabiliyorum, ama annemiz Nasıl olur, düşünsene; hayatı o kadar önemseyen biri, nasıl olur da sanatı bir hiç olarak görebilir?
AYDIN : O, sanatı bir hiç olarak görmüyor ki; beni hiç olarak görüyor; bana güvenmiyor.
MELTEM : Neden peki?
AYDIN : Gözünde hep onun çocuğuyum da ondan. (Düşünceli:) Kim bilir, belki de ben hayatı yaşamayı beceremediğim için hayattan kaçıyor, sanata sığınıyorum. Somut hayata bir anlam veremediğimden belki, sahnede anlam vermeye çalışıyorum ona. Düşünsene, yalnız orada yaşayamadığımız aşklar yaşatıyor, yalnız orada haksızları yengin kılabiliyor, hayatta asla paylaşılmayan yalnızlıkları paylaştırıyoruz (Bir süre
sessizlik.)
MELTEM : Nasıl oldu da evlendiniz? Babamla o kadar farklıyken?
SELMA : Pek canlı bir çocuktum. Uyuyan yılanı ininden çıkaracak kadar. Bu da bir zafer duygusu veriyor insana. Neyse Metin’i babanızla babaannenizin kucaklarına attığım gibi, gidip hukuku tamamladım da, yeni zaferlere doğru (Güler. Kızına:) Bak bana, Aydın’ın ardına takılıp tiyatrosuydu, dekoruydu, kostümüydü, koşturup durmana bir şey demiyorum fakat, dikkat et de, bu olay seni okulundan edip bir gün (AYDIN’ı gösterir.) şunun gibi sorumsuz bir erkeğe muhtaç bırakmasın. Her şeyden önce bir işin, ekonomik gücün olmalı. Ondan sonra bak sen kadın milletindeki ışıldamaya, şenliğe , mutluluğa
AHMET : (Terliklerini sürüyerek sağ kulise açılan kapıdan çıkarken.) Yakınındaki biri bir şeyi daha iyi anlar, daha iyisini yaparsa, sen hiçbir şey yapamazsın artık
MELTEM : (Babasının ardından bakar, sonra birden yerinden fırlar.) Yanlış! Tam tersi olmalı (Kendi kendine oynar gibi:) Ah Antigone! Yasalara aykırı olarak gömülen kardeşinin öcünü almak için sen, canını bile sakınmazken, ben Aydın’ı o kadar seven, ona o kadar güvenen ben, nasıl olur da onun çok, çok sevebileceği bir oyun yazamam? Ama bunu başaracağıma! Başaracağım!.. Bir gün bakın, bir gün neler olacak!
Sevileni mülk kılmak, ne iğrenç!
SERMET : Seni yanıltmış olmak istemem. Buraya senin düğününü bahane edip Selma’yı görmeye geldim. Bu isteğime engel ola madım. Son bir kez (MELTEM’in kuşkulu bakışları.) A, yooo, hayatımız roman değil, yani sen benim kızım değilsin, yine babanın kızısın.
Aaa, surat asma, sakın ağlama! Hiç değilse bu akşam hayata biraz güler
yüzle bak a canım. Miyop olsan bile

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir