Mustafa İslamoğlu kitaplarından Hasan El-Basri'nin Kader Risalesi ve Şerhi kitap alıntıları sizlerle…
Hasan El-Basri'nin Kader Risalesi ve Şerhi Kitap Alıntıları
Kader Risalesi, Hasan el-Basrî’nin kıyamıdır. O, kıyamını fikriyle ve kalemiyle yapmıştır.
Müslümanların kanlarını köpek kanı döker gibi akıtıp da, ardından gelip bit kanının hükmünü sorması garip değil mi?
İmam el-Basrî, İnsanlığı (muruet) olmayanın dini de yoktur cümlesini kurabilecek çapta biridir. Bu söz onun, insan olmayı İslam olmanın altyapısı olarak anladığını gösterir.
Servetini arkanda bıraktığın için ölümden korkuyorsun, servetini önden gönderseydin ölümden korkmazdın.
O, namazdaki huşu’u, Kalp için lazım olan sürekli korku olarak tarif etmişti.
Yün elbise giyen şahsın kibri, ipek elbise giyenden fazladır.
O diyordu ki: Allah’ın sözü karanlığa nisbetle ışık, ölüme nisbetle hayat gibidir.
Birini hasmının koyduğu adla anmanın adil olmadığı ortadadır.
Zira bir insanı hasımlarının ağzından tanımak, onu tanımamaktır.
İnsanlar her sınırı çiğnemekte, ama sonunda Allah’ın kaderi diyerek işin içinden çıkmaktadırlar.
Iyilikle kötülük bir olmaz. İnsan yaptığı iyiliklerin de kötülüklerin de sorumlusudur
Her insan yaptıklarının rehinesidir
Mağdur ve mazlumun önünde İki yol vardır: Ya zulme canı pahasına da olsa karşı çıkmak ya da içinde bulunduğu durumun adını takdir-i ilahi koyarak çektiği acıyı vicdanına mazur göstermek
Zan ile akide olmaz
Biz her insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık. (İsra – 13)
Insan kalkar birini öldürür, sonra da buna gerekçe olarak kader i gösterirse Allah’a iftira etmiş olur. Allah masum bir cana kıymayı yasaklamıştır
El Basri, anarşinin ve otoritesizliğin, en kötü yönetimden daha kötü olduğunu düşünmektedir. O der ki: idareciler olmasa halk birbirini yer.
Iktidara yakın bazı isimler, yöneticilerin zulüm ve ahlaksızlıklarını eleştirmeyi gıybet adı altında yasaklamaya kalkınca, Hasan El Basri bu oyunu şu isabetli fetvasıyla bozacaktır. Ulu orta günah işleyen fasığın gıybeti olmaz. Arzu ve tutkusunu ilah edinen bidatçinin gıybeti olmaz.
Servetini arkanda bıraktığın için ölümden korkuyorsun, servetini önden gönderseydin ölümden korkmazdın
İmam el Basri, ruhbanlığı andıran gösterişçi dindarlığa karşı daima sürdürülebilir dindarlığın yanında yer aldı
Kur’an akıldır, akıl Kur’an’dır sözünün sahibidir
Din kardeşimin bir ihtiyacını gidermek, benim için bir ay itikafa çekilmekten hayırlıdır
Ey Ademoğlu! Ahireti almak için dünyayı verirsen her ikisini de kazanırsın, ama dünyayı almak için ahireti verirsen her ikisini de kaybedersin
Kur’an kabile ve ganimetin önüne akideyi çıkarmıştı. Yezit kabileyi, Hüseyin’in başını kesen Ömer b. Sa’d ganimeyi, Hüseyin akideyi temsil ediyordu. Kabile ve ganime(t) akide karşısında ittifak yaptı. Sonuçta akide güçsüz, güç akidesiz kaldı; ahlak güçsüz, güç ahlaksız kaldı.
Önceleri fetih deyince ‘yürek fethi’ anlaşılırdı. Artık fetih deyince toprak işgali anlaşılır oldu
Geçmişin kinini gelecek kuşaklara taşımak istemiyorsak, hasımların birbirleri aleyhine yazdıklarını naklederken ihtiyatlı olmak zorundayız
İnsan rüzgarın önündeki yaprak gibidir..
Kitleler doğruya değil, vicdanlarını teskin edecek yalana inanmaya daha yatkındı
Peygamberimizin hizmetçilerinize yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin. talimatına uyan Ebu Zer in bizzat böyle bir olayın kahramanı olduğunu biliyoruz
Etrafta sesler duyuyorum, fakat candan bir dost göremiyorum.
Gerçek gurbet, insanı anlayacak insanların yokluğu değil de nedir?
Gerçek gurbet, insanı anlayacak insanların yokluğu değil de nedir?
El-Basri der ki:
Allah’ın kitabından bir delile dayanmayan her görüş bir sapmadır
Allah’ın kitabından bir delile dayanmayan her görüş bir sapmadır
İnsan imanı tercih edince, imanda insanı tercih eder, tersi değil. Yani insan Allah’ın rehberliği demeye gelen hidayetine talip olacak, Allah da hidayetine talib olanın talebini kendisine kolaylaştıracaktır. Bu yüzdendir ki kişiyi hidayete ulaştıran şey, hidayetten önceki takvasıdır. Hidayetten önceki takva, sorumluluk bilinci ile yapılan sorumlu davranışlardır.
İşin sırrı olan sorumluluk/mesuliyet kavramı bu bağlamda zorunlulukmecburiyet kavramının mukabilidir. Yani: Sorumlu olan zorunlu değil, zorunlu olan sorumlu değildir. Onun için dinde zorlama yoktur der Kur’an. Dinde teklif vardır.
İşin sırrı olan sorumluluk/mesuliyet kavramı bu bağlamda zorunlulukmecburiyet kavramının mukabilidir. Yani: Sorumlu olan zorunlu değil, zorunlu olan sorumlu değildir. Onun için dinde zorlama yoktur der Kur’an. Dinde teklif vardır.
Kişi Allah tarafından kabul görmüş bir imana ermek istiyorsa, imanını Kur’an’a arz etmeli, imanı hususunda Allah’ın kitabının onayını almalıdır.
Şer, eşyanın özünden değil, yaratılış amacına aykırı kullanımından hasıl olur. Yaratılış amacı uğruna kullanılan her şeyin varlığı hayırdır.
Sizin hayır veya şer dediğinizde Allah öyle demiyorsa, orada sizden kaynaklanan bir problem var demektir. Baktığınızı tanımlamayı bırakın da, bakışınızı düzeltin. Bunun için Allah’ın gör dediği yerden bakın!
Allah’ın gör dediği yer vahiyden başkası değildir.
Allah’ın gör dediği yer vahiyden başkası değildir.
Kulu yaptığından dolayı kınayabildiğin fiil, kulun kendi fiiidir. Kulu kınayamadığın fiil ise, Allah’ın fiildir.
İşlenen günahın sorumlusu kader, şans ve benzeri değil, bizzat insanoğludur. Günah işlemek insanoğlunun kendi seçimidir.
İcat edilmiş Hristiyanlık, açıkça kadercidir. Hristiyan kaderciliğinin temelinde, insanoğlunun kötü olduğuna dair görüş yatar. Bu yaklaşım, Adem’in yasak ağaçten yemesi meselesi ile temellendirilir. Bu temele yaslanarak, Hristiyanlık kötülüğü benliğin merkezine, yani iradeye yerleştirir. Böylece günah insan için asıl, günahı getirdiğine inanılan İrade de mahza kötü olmuş olur. Böylece irade bir tür şeytanlaştırılmış olur.
Ahirete çalışarak dünyayı elde edeni gördük, fakat dünyaya çalışarak ahireti elde edeni görmedik.
Önceleri fetih deyince yürek fethi anlaşılır di. Artık fetih deyince toprak işgali anlaşılır oldu. Topraklar büyüdükçe gelir de arttı. Artık sorun varlığa sabretme sorunuydu. Gelir arttıkça uhrevi felâh yarışının yerini dünyevi refah yarışı aldı.
İradeyi insana kader kılan Allah’tır. Allah, insanın dilemesini dilemese, insan dileyemezdi. Fakat Allah insanın dilemesini dilemiş, bunu dilediğini de irade vererek göstermiştir. O saatten sonra iradenin sorumluluğunu inkar etmek, Allah’ın dileğini reddetmek, yani kaderi inkar etmek anlamına gelir.
İrade Allah’ın insanı insan eden en büyük emanetidir.
Kitleler doğruya değil, vicdanlarını teskin edecek yalana inanmaya daha yatkındı.
Haşviyye, Bilgiyi dolgu malzemesi olarak kullananlar, işin özünü bırakıp kabuğuyla ilgilenenler, atıl bilgiyi toplayıp pazarlayanlar , zımnen ölü bilgi meraklıları anlamına gelir.
Allah yalnızca ilmi olana değil, derin anlayış ve kavrayışı olana da değer verir. Onun yanında birinin salih ve iyi bir insan olduğu söylendiğinde hemen Aklı nasıldır? diye sorardı.
Hasan el-Basrî der ki: Kendinizi Kur’an’a arz ediniz!
Herkes kendi işlediklerinin rehinesidir
(Müddessir 38)
Haşviyye, Bilgiyi dolgu malzemesi olarak kullananlar, işin özünü bırakıp kabuğuyla ilgilenenler, atıl bilgiyi toplayıp pazarlayanlar , zımnen ölü bilgi meraklıları anlamına gelir.