İçeriğe geç

Kuşeyri Risalesi / Tasavvuf İlmine Dair Kitap Alıntıları – Abdülkerim Kuşeyri

Abdülkerim Kuşeyri kitaplarından Kuşeyri Risalesi / Tasavvuf İlmine Dair kitap alıntıları sizlerle…

Kuşeyri Risalesi / Tasavvuf İlmine Dair Kitap Alıntıları

-Anam babam sana feda olsun, insanı kötülükten çekip alan faydalı akıl nedir? diye sordum; şöyle buyurdu.
-Allah’a isyan sayılan şeylerden kendini çekmek ve Allah’a itaat olan şeylere hırs göstermektir.
Kimin arkadaşı kendisine Kalk gidelim dediğinde Nereye? derse , O gerçek arkadaş değildir.( Gerçek dost hiç itiraz etmez, dostunun ne yapacağından endişe duymaz)
Bedeniyle yolculuk yapan binlerce insan görürsün, fakat maneviyat aleminde kalbi ile yolculuk yapan pek az kimse bulursun.
Günahkâr kimsenin en güzel hâli uykuda olmasıdır, bu sırada hayır yapmıyorsa kötülük de yapmıyor
Tasavvuf, kalbini dünya ve eşyanın bağından hür etmendir.
Resulullah asm buyurdu:
-Ölülerle oturmaktan sakının!
-Ey Allah’ın Resulü ölüler kimlerdir?
-Zenginlerdir.
insanlardan birşey istemeye haya eder demek, Insanlardan birşey istemeye Allahu Tealadan haya eder demektir. Yoksa insanların kendisinden haya eder( utanır) demek değildir.
Dua etmekten mahrum edilmem benim için, duama karşılık verilmemesinden daha ağır bir durumdur.
Ebu Hazim A’rec
Gayret (kıskanma ve sakınma), başkasının kendisine ortak olmasını hoş görmemektir. Yüce Allah gayret sahibidir denince bunun mânası şudur: O, kendisinin hakkı olan bir ibadet ve taatte hiç kimsenin zâtına ortak edilmesine razı olmaz.
İki müslüman karşılaşıp selâmlaştıklarında, üzerlerine yüz rahmet iner, aralarında paylaştırılır. Doksanı en güler yüzlü ve cana yakın davranana verilir, on da diğerine verilir.
Kim bir ahlâkı kırk gün uygularsa, Allah o ahlâkı kulun bir tabiatı haline getirir ( Kul artık onu devam ettirir).
Şöyle anlatılır:
Abdullah b. Ömer (r.a), kölelerinden birini güzel namaz kılarken görünce, onu âzat edip hürriyetine kavuştururdu. Köleler onun bu âhlakını bildiklerinden kendisine gösteriş yaparak güzel namaz kılarlardı. O da onları âzat ederdi. Kölelerin bu durumu kendisine bildirilince, Abdullah b. Ömer r.a şöyle demiştir:

Kim bizi Allah için, Allah’ın işiyle kandırırsa, biz de ona kanarız.

Bir kimse her işinde güzel davransa, fakat kümesindeki bir tavuğa kötü davransa, o kimse iyilerden değildir. (Güzel ahlâk, insan-hayvan, dost-düşman herkese güzel davranmaktır.
-Madem borç vermek sana zor geliyordu, bir bahane bulup da onu geri gönderseydin ya!
– Ben verdiğim paraya değil, niçin arkadaşımın hâlini araştırmayıp onu borç için kapımı çalmaya muhtaç ettiğime ağlıyorum
Çarşıdan geçiyordum, evimden çalınan cubbemin açık arttırma ile satıldığını gördüm, hiç ilgilenmeyip çekip gittim.
Küçük çocuklar Veysel Karani yi görünce kendisine taş atarlardı. O da çocuklara eğer illa atacaksınız ufak taşlardan atın da bacağım yaralanip namaz kilmama mani olmasın derdi
Bir kimse her işinde güzel davransa fakat kümesindeki bir tavuğa kötü davransa o kimse iyilerden değildir
Tevekkül, on bin lira paran varken bir kuruş borcun olduğu zaman, o bir kuruş borcu ödemeden, yani borçlu olarak ölmekten emin olamaman ve on bin lira borcun olup da bunu ödeyecek tek kuruşun olmadığı durumda da Allah tarafından senin borcunun ödeneceğinden ümidi kesmemendir.
Zünnun-i Mısri’ye Düşük (basit) insan kimdir? diye sorduklarında şu cevabı vermiştir: Yüce Allah’a giden yolu tanımayan ve onu tanımak için bir gayret göstermeyen kimsedir.
Hüzün, kalbi gaflet deryalarından alıkoyar.
Allah Davud peygambere şöyle vahyetti: kullarıma de ki: ben onları kendilerinden bir fayda sağlamak için yaratmadım. Ben onları yalnız benden bir ümitte bulunsunlar (faydalansınlar) diye yarattım.
Allah’a güvenmek, O’nun senin için en hayırlı olanı senden daha iyi bildiğini ve öyle hükmettiğini bilmendir.
Haramlardan kaçındığınız gibi basit ve düşük ahlâklardan da sakının.
Ey kulum..! Bana karşı insaflı davranmadın..!
Sevgi sahibini konuşturur, haya susturur, korku sahibini sıkıntı ve ıztıraba düşürür..
Duygularını haramdan engelle..!
Devamlı sebeplere bakmak, onları yaratan asıl müsebbibi müşahede etmeyi engeller.
Kalbin ilacı şu üç şeydir: Manasını iyice düşünerek Kur’an okumak, karnı aç tutmak, gece ibadetine kalkmak ve salihlerle birlikte bulunmak.
Allah Teâlâ, sadece ilmi hikaye edene bir önem ve kıymet vermez; O, ilmin hakikatine ulaşmış kalp ve amel sahibine önem verir.
Allah Teâlâ kullarının rızkına kefil olmuştur. O bu rızkı bir şekilde onlara ulaştırır. Kullarına da kendisine tevekkül etmeyi (güvenmeyi) emretmiştir. Öyleyse kul, Allah’ın üzerine aldığı işi dert etmemeli, onun kullarına teklif ettiği şeyin (ibadet ve taatin) derdine düşmelidir.
İhlas, yaptığı işi mahlukatın düşüncesinden temizlemektir.
Size verilen ihsan ve nimetlerin lezzetiyle meşgul olmaktan sakının; şüphesiz bu hal, safa ehli( gönlünü Hakka verenler) için bir perdedir.
Sen kimin emrinde ve hizmetinde isen onun kölesisin.
Nimete kölelik yapanların sayısı çoktur, nimeti verene kulluk edenler ise çok azdır
“Allah bir kulunu sevince; onun gâm ve kederini çoğaltır, gönlünü dünyaya ısındırmaz.
Allâh bir kuluna buğz edince ise, dünyalığını bol edip gönlünü onunla meşgul eder.”

~Fudayl b. İyâz~

Hakîm-i Tirmizî’ye Halkın sıfatı nedir? diye sorulunca şöyle demiştir: Apaçık bir acziyet içinde iken, büyük davalara kalkmak.
Şu üç şey Allah dostlarının sıfatlarındandır: Her şeyde Allah Teâlâ’ya yönelmek, her şeyde O’na muhtaç olduğunu görmek ve her şeyde O’na güvenmek.
Şaşılır o kimseye Allah’ın evi Kâbe’ye ulaşmak ve onun çevresindeki peygamberliğin eser ve hatıralarını görmek için nice ıssız çöller aşar da; kalbine ulaşıp orada yüce Allah’a ait tecellileri görmek için nefsini ve kötü arzularını almaz.
Allahu Teala şu beş şeyi beş şeyin içine koydu:
İzzetti ve şerefi kendisine ibadete, zilleti günaha, heybeti gece ibadetine, hikmeti aç karına, zenginliği kanaate
Kanaat, sevilen şeyler bulunmadığında kalbin sükûn içinde bulunmasıdır.
Insanların giybetini yapan kimsenin misali, bir mancınık dikip onunla iyiliklerini doğuya batıya atan kimseye benzer
Şu üç şeyi kaybettik: Edebi koruyarak güzel yüzle muameleyi, hakkını vererek güzel söz söylemeyi, vefa göstererek Allah için sevmeyi.
Ebü’l Hüseyin Nurî (ö. 295/908) der ki:
Bu zamanda en az bulunan şeyler iki tanedir: Onlar da ilmi ile amel eden âlim ve hakikatten bahseden âriftir.
Önceki salihlerin sözleri bizim sözlerimizden daha faydalı idi; çünkü onlar, İslam’ın izzet ve şerefi, insanların kurtuluşu ve Allah rızası için konuşuyorlardı.
Bizler ise, nefsimizin izzeti, dünya talebi ve halkın razı olması için konuşuyoruz.
Kulun en güzel elbisesi, tevazu ve inkisar yani mevlâya karşı boynu bükük, kalbi mahzun olmaktır. Âriflerin en güzel elbisesi ise takvâdır.
Allah Teâlâ, ‘Takvâ elbisesi ise en hayırlıdır’ buyurmuştur.
Ebu Türâb, yakın çevresinden ve talebelerinden hoşa gitmeyen bir şey gördüğünde, daha fazla ibadet ve taate yönelir, tövbesini yeniler ve Bunlar benim kusurlarım yüzünden bu hallere düştüler; çünkü Allah Teâlâ, ‘Bir topluluk kendilerinde olan hali değiştirmedikçe Allah onları değiştirmez’ buyurmaktadır derdi.
Gerçek muhabbet, kulun kalbiyle Allah Teâlâ’yı tanıması, huzur ve saygı içinde diliyle O’nu zikretmesi ve O’ndan başka her şeyden gözünü ve gönlünü çekmesidir.
Taatin temeli şu üç şeydir: Korku, ümit ve muhabbet.
İsyanın temeli de şu üç şeydir: Haset, kibir ve hırs.
Bizim terbiye yolumuzun temelini şu yedi şey oluşturur:
1. Kur’an’a sımsıkı sarılmak
2. Sünnete uymak
3. Helal yemek
4. Kimseye eziyet etmemek
5. Günahlardan kaçınmak
6. Tövbe etmek
7. Hakları yerine getirmek
Bir adamın keramet olarak havada bağdaş kurup oturduğunu (suda yürüdüğünü, ateşi tuttuğunu, kızgın sac üzerinde uyuduğunu) görseniz; onun bu haline aldanmayın. Kendisinin Allah’ın emir ve yasaklarına nasıl uyduğunu, ilâhî hududu nasıl koruduğunu ve dinin edeplerini nasıl yerine getirdiğini görmeden, bu tür hallerine itibar etmeyin.
Zünnun-i Mısri’ye Düşük (basit) insan kimdir? diye sorduklarında şu cevabı vermiştir: Yüce Allah’a giden yolu tanımayan ve onu tanımak için bir gayret göstermeyen kimsedir.
..Allah Teâlâ kimseyle zâtı ile birleşmez; O ancak bir kuluna lütuf ve ihsanı ile yakın olur (ulaşır). O’nun yakınlığının nasıl olduğunu da akıl anlayamaz; hayal düşünemez; ilim ihata edemez; bu duruma ancak yakîn ve gerçek iman ile işaret edilebilir.
Ebü’l-Hüseyin Nuri der ki: Tevhid, yüce Allah’ı bir varlığa benzetme olmaksızın, aklına gelen her şeyin (gördüğün ve yöneldiğin) bütün varlıkların Allah Teâlâ’ya işaret etmesi (sana O’nu göstermesi) ve hatırlatmasıdır.
O’nun kuluna yakınlığı, lütuf ve ihsanlarıdır; uzaklığı ise, onu nefsi ile baş başa bırakıp zelil bir hale düşürmesidir. O’nun yüceliği, bir mekânla değildir. O’nun (lütuf ve ihsanı ile kuluna) gelmesi de, bir hareket ve yer değiştirme ile değildir.
O’nu birlemek, yüce zâtı bütün yaratılmış varlıklardan ayrı tutmaktır. Akıl ve hayallere her ne gelse, Allah onun dışındadır.
O, varlığı kendisinden olan bir şeye nasıl hulul eder (girer) yahut O’nun yoktan var ettiği bir şey, O’nunla nasıl birleşir, bütünleşir?
Yaptığın hizmet ve ibadet için bir karşılık beklemediğin zaman gerçek bir kulsun. Yaptığına karşılık beklediğin zaman gerçek kulluk dairesinden çıkmış olursun.
Sehl b. Abdullah-ı Tüsterî der ki: Taat olsun günah olsun, kulun dinin edebine uymadan yaptığı bütün işler, nefsin keyfinden başka bir şey değildir. Dinin emrine uyarak yapılan bütün işler ise, nefse sıkıntı verip azap olur/ama sonuçta, acı ilâç gibi ona şifa verir.
Nefsin senin zindanındır, ondan çıktığında ebediyen rahat edersin
Nasrababi
Tövbe, yaptığın tövbeden de bir tövbe etmektir.
Ruveym(ks)
Amellerin en faziletli olanları, vakitleri Allah’ın emirlerine uygun olarak değerlendirmektir.
Sohbetinde bulunanlara, Yalandan, hıyanetten ve gıybetten sakının da başka ne yaparsanız yapın. derdi.
Zühdün ne olduğu sorulunca: Kendini aziz, şerefli ve haysiyetli bilen bir insanın dünyanın adi bir şey olduğunu görerek ondan yüz çevirmesidir. demiştir.
Zamanımızda en aziz olan (ve çok ender bulunan) iki şey var. İlmi ile amel eden alim, hakikati anlatan arif.
Biz şu tasavvufu dedikodu ile tahsil etmedik, aç kalmak, dünyayı terk etmek, hoşa giden ve alışılan şeyleri kesinlikle bırakmak suretiyle tahsil ettik.
Kalbinin salah içinde olmasını istersen dilini korumak suretiyle ona yardımcı ol.
Şerli insanların seni tezkiye etmeleri, senin için bir kusurdur. Seni sevmeleri ise senin için bir ayıptır. Sana muhtaç olan senin nezdinde zelil olur.
Bir kalbe dünya gelip yerleşirse, ahiret oradan göçüp gider.
İster günah, ister sevap olsun kulun şeriata uymadan işlediği fiiller nefsin arzusunu tatminden başka netice vermez. Şeriata uyularak işlenen fiiller nefs içi azaptır.
Bir adamın havada bağdaş kurup oturacak kadar kerametlere sahip olduğunu gözlerinizle görseniz, o adamın Allah’ın emirlerini, nehiylerini ve hudutlarını muhafaza ve şeriata riayet hususunda nasıl hareket ettiğini tetkik edene kadar ona aldanmayınız.
Mücerret ve saf tevhid hariç, diğer hususlarda alimlerin ihtilaf etmesi rahmettir.
Ebu Rebî’ Vâsitî, Dâvud Tâî’ye: Bana nasihat et demiş. O da: Dünyadan faydalanmamak suretiyle oruç tut, iftarın ölüm olsun, yırtıcı hayvanlardan kaçtığın gibi, insanlardan firar et. demişti.
Herkesin makamı çalışarak ulaştığı yer ve terbiyesiyle meşgul olduğu haldir( manevi makam tabi)
Vakit kılıç gibidir; eğer sen onun yumuşak kısmına dokunursan, o da sana yumuşak davranır. Eğer ağız kısmına sertçe çarparsan seni keser atar.( Ilahi hükme boyun eğmeli)
Adamın biri: Bana nasihat et, dedi. Dâvud: Ölüm askeri seni öldürmek için beklemekte. dedi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir