İçeriğe geç

İlahi Nizam ve Kainat Kitap Alıntıları – Bedri Ruhselman

Bedri Ruhselman kitaplarından İlahi Nizam ve Kainat kitap alıntıları sizlerle…

İlahi Nizam ve Kainat Kitap Alıntıları

Madde ile sen, her şeyle hiç olan ve bu her şeyin ahengine uyabilen sen, o ahenkten olacağın anı özle!
İnsan denilen şey; bir varlığın, bağlı bulunduğu ruha hizmet etmek için, arz küresindeki kaba maddeleri bir araya toplayıp kendisine vasıta olarak kullanmak maksadı ile teşkil etmiş olduğu bir bedendir.
Geçmiş bir realite, gelecek realiteyi hazırlarken, gelecek realitenin öz bilgileri içinde, o geçmiş realitenin de izlenimi mevcut olarak kalır. Esasen, böylece, gelecek realiteler, geçmiş realitelerin sonuçlarını içine ala ala genişler ve kapsam kazanır ve varlığın görgü ve deneyimlerinin artmasına neden olurlar.
Bir insan, dünyada tek başına kalırsa, görgü ve deneyim sahibi olamaz. Görgü ve deneyim sahibi olamayınca da ruhun tekamülüne hizmet edemez. İşte bu noktada, madde kainatındaki çeşitli maşeri tekamül planlarının zorunluluğu, açık olarak kendisini gösterir.
Dünyada vicdan, tekamül yolunda insanların en kudretli dayanağı ve kurtarıcısıdır.
Maddede kendiliğinden enerji çıkarmak kudreti yoktur; fakat dıştan gelen tesirle hareket etmek ve enerji tezahürü göstermek imkanları mevcuttur.
İnsanlar, evren maddesinin sonsuzca uzanan zincirindeki birkaç halkadan başkasını anlama ve kendilerine göre elle tutulurcasına etüt konusu yapabilme kudretini göstermemişlerdir. Zaten bazılarının, bazı yüksek maddi tezahür imkanlarını ret ve inkar etmelerinin başlıca nedeni de budur.
Madde ancak, kendisine gelen tesirleri bekler ve bu tesirlerin yönlerine göre haller, şekiller, durumlar alır.
Hayat, baştanbaşa, düalite prensibi ile ona bağlı olan değer farklanması mekanizmasının gözleminden ibarettir. Bu hususta bir insanın idraki ne karar çok artar ve genişlerse, bu prensiplere tabi maddeler ve olaylar içindeki ayrıntı inceliklerine o kadar daha iyi ve derin olarak nüfuz eder.
Bir bedenin içinde veya dünyada veyahut kainatta ruh diye bir şey yoktur. Kainatın içinde ne varsa, hepsi maddedir.
Ahenk kâinatın bizzat kendisidir.
Madde ile sen, her şeyle hiç olan
Ve bu her şeyin ahengine uyabilen sen,
O ahenkten olacağın ânı özle!
İdrakleri inkişafa yüz tutmaya başladıkları andan itibaren insanlar bir tanrı aramaya başlamışlardır.
İnsanlar için realite, hislerinin taalluk ettiği mevcudiyete inanmaları demektir. Şu hâlde hisler daima değiştiğine göre sabit bir realite yoktur.
Ve vicdanın aşağılara kayması demek yüksek kıymetlerinden kaybetmeye başlaması demektir ki bu gibi ahvâlde insanlar zâhire bakarak, vicdan sesini boğmak, körletmiş olmak gibi tâbirler kullanırlar.
O hâlde dünyada vicdan, tekâmül yolunda insanların en kudretli dayanağı ve kurtarıcısıdır.
İşte varlık; bu mânâda kabul edilmesi iktiza eden bir noktada temerküz etmiş bir tesirler veya enerjiler topluluğudur. Ve bunlar da bir ruha aittir.
İnsan denilen şey; bir varlığın, bağlı bulunduğu ruha hizmet etmek için, arz küresindeki kaba maddeleri bir araya toplayıp kendisine vâsıta olarak kullanmak maksadı ile teşkil etmiş olduğu bir bedendir.
Hiçbir tesir tek taraflı değildir we maddede,
Ne aksiyonsuz reaksiyon olur ne de cevapsız kalan aksiyon bulunur.
İnsanlar, en alt we en üst sonsuz noktalar arasında uzanıp giden hareketlerin -basitlik we karmaşıklığı zincirinde- ancak belirli sınırlar içindeki bir kaç madde halkasının şekil we hallerini görüp idrak edebilirler.
Hidrojen atomu, âlemimizin en basit bir maddesi olmakla beraber, az çok büyük bir enerji taşımaktadır.Zira o, kainatın ilk amorf madde halinden bu mertebeye gelinceye kadar bir hayli tesirler ve değerler almış bulunmaktadır.Şunu tekrar hatırlatalım ki burada bahsettiğimiz hidrojen atomu kimyaca bilinen (H) değildir.
“Kıskançlık, bencillik, gurur, izzetinefis, kabadayılık, para ve şöhret hırsları gibi sevgiyi zehirleyici bir sürü kaba madde kombinezonu sevgi kombinezonlarına karışabilir. Bunlardan yayılan karışık enerjiler, ıstıraplı olaylara yol açar.”
“Madde ile şen,
Her şeyle hiç olan
Ve bu her şeyin ahengine uyabilen sen,
O ahenkten olacağın ânı özle!”
“ Ünite, varlıkların kavrayamayacakları ve ancak oraya girdikten sonra kavuşabilecekleri, kâinatın küllî bir idrak, icap ve imkân vahdetidir. İnsanlara bundan daha ilerisini söylemek imkânsız ve gereksizdir.”
Burada “ünite” Allah, yaratıcı veya tanrı..
Madde ile sen !
Her şeyle hiç olan
Ve bu her şeyin ahengine uyabilen sen
O ahenkten olacağın ânı özle !
Şu halde varlık ; hizmetinde bulunduğu bir ruhun kainattaki sembolüdür
Kâinat içindeki bütün formasyonlar ruhların ihtiyaçlarıyla ayarlıdır.
Böylece bütün alemler, bütün kainat, büyük bir ahenk içinde birbiriyle sımsıkı kucaklaşmış, sayısız olaylar, oluşlar ve akışlar kompleksidir. Ahenk, kainatın bizzat kendisidir.
Ruhların ebedi tekâmülünü zorunlu kılan âmil de ruhların asli prensibe hiçbir vakit erişemeyecekleri hakikatinin bir zaruretidir. Ruhların asli prensibe erişememelerini zaruri kılan âmil ise, herşeyin üstünde ve bütünlerin bütünü olan, her şeyle en ufak bir münasebeti dahi bahis mevzuu olmayan, akıllara, hayallere, hislere gelmeyen, hiçbir isimle tam olarak ifadesi mümkün olmayan, yalnız- burada büyük bir zaruret içinde – ancak bir defaya mahsus olmak üzere hiçbir delâletini düşünmeden bir dünya kelimesi ile yadedeceğimiz ALLAH ın; erişilmezliklerin erişilmezliği zaruretidir.Bu hakikati tereddüt etmeden ve münakaşa mevzuu yapmadan böylece olduğu gibi kabul etmek de zaruretlerin en büyüğü ve selamet yolunun tek istikametidir.
Dünyada daima ikilik mevcuttur. Her şey de , maddenin bütün radyasyonlarında , maddenin esasında , teferruatında , maddenin varyasyonları olup da maddeden arî gibi görünen bütün ruhî hallerde , cansız denilen maddelerde , canlı denilen maddelerde , fertlerde , fertlerin birbirlerine karşı durumlarında , kolektivitede, hislerde ,fikirlerde velhâsıl müşahede edilebilen ve edilemeyen dünyanın bütün şartlarında düalite prensibi ve değer farklanması mekanizması hakimdir. Ve maddenin vahdet gibi görünen her halinde birbirine zıt karakterde ve muvazene halinde iki unsur daima mevcuttur. Bir ünitede bu zıt unsurların mevcut bulunması şarttır. Zira bu olmaksızın madde teessüs edemez, yaşayamaz dağılır. Ve madde mevcut olmayınca da hiçbir şeyin varlığından bahsedilemez.
Dünyada ve bütün âlemde tek, vahit gibi görünen her şey aslında birbirine zıt karakterde, birbirinden asla tecrit edilemeyen zıt durumda iki değerden müteşekkildir. Fakat bu zıt değerler birbirinden müstakil, tamamen ayrı iki unsur değil, bir tek birimin karakterini meydana getiren, birbirine bağlı fakat zıt görünüşlü iki unsurdur.
Bilgilerin ve öz bilgilerin elde edilmesi ve bunların neticesi
olarak da tekâmülün kazanılması için, lüzumlu olan esaslı materyallerden birisi ve hattâ birincisi hâdisedir. Hâdiselerin içinde direkt veya endirekt olarak yaşamak lâzım gelmektedir.
Zira ne kadar sonsuz imkânları bulunursa bulunsun, mahiyeti değişmeyen, aynı cevher mahiyetinde kalanbir kâinat, ruhun ebedî ihtiyaçlarını karşılamaya kâfi gelmez. Böyle bir tek kâinat mefhumu, ruhlarla kâinatın aynı kıymette ve aynı plânda bulunması zaruretini doğurur ki bu da ruh ve kâinat ikiliğine ve tekâmül fikrine tamamen aykırıdır. Binaenaleyh tek bir kâinat mefhumu ruhun ebedî tekâmülü mefhumuna uymaz.
Hayat baştanbaşa düalite prensibi ile beraber, ona bağlı olan
değer farklanması mekanizmasının müşahedesinden ibarettir.
Bu hususta bir insanın idraki ne kadar çok artar ve genişlerse bu
prensiplere tâbi maddeler ve hâdiseler içindeki teferruat inceliklerine o kadar daha iyi ve derin olarak nüfuz eder.
Ruh, kainatın içinde değildir. O halde nerededir? İc ve dış mefhumları kainata mahsus realiteler olduğundan ruh, kainatın dışındadır da denilemez.Çünkü kainatın dışı ,başka bir kainatın içi demektir. Yani kainatın dışı diye boş bir saha yoktur.
O ne büyük bir saadettir ve ne büyük bir kazançtır ki, her insanın rehberi ve kurtarıcısı kendisinden asla ayrılmayan ve ebediyet içinde kendisine eşlik eden en yakın ve en emin bir yerdedir.
Yani kendisindedir.
“Ünite’den bütün kâinata aslî icapları taşıyarak yayılan kader, gene aslî icaplara bağlı zamandan istifade ederek,
alemlerin bütün formasyon, deformasyon ve transformasyonlarını meydana getirir.”
“Geçen son dünyadaki insanlar; lükse, zenginliğe, konfora, maddeye tapmaya, bencilliğe, her türlü tutkuya kapıldılar, hidrojen atomunun kaba kombinezonları içine gömüldüler ve bütün mutluluklarını bu kombinezonlardan beklediler.”
Filhakika dünya hayatının birçok hâdiselerine ve imtihanlarına sebep olan sevgi hem öz bilginin teşekkülünde, hem de vicdanın inkişafında direkt ve indirekt yollarda rol alan en kudretli âmillerden birisidir. Sevgi olmasaydı öz bilgiyi kazanma yolları ve vicdan mekanizmasının müspet veya menfî istikametlerde neticeler meydana getirmesi fırsatları bir hayli azalmış ve binnetice imtihanlar, tecrübeler, müşahedeler ve kıyas bilgileri imkânları iyice tahdit edilmiş olurdu.
“Şuuraltından şuura yansıyan imajlar şuur tarafından insanın maddî bünyesine, yani olabildiğince dünya realitesine uygun şekillerde idrak edilir. Yani, rüya, görülen bir şey değildir. Bir tür imajinasyondur.”
“Huzursuzluk veya ıstırap halleri; vicdan realitelerinin daha üst seviyelerde denkleşmelerini ve bu sayede öz bilgilerin artmasını ve insanların, mukadder olan vazife planlarına yaklaşmalarını neticelendirir.”
“İnsanların bazen derin bir iç denetlemesi yoluyla sezebildikleri iç varlıkları, öz benlikleri, öz varlıkları dedikleri şeyler, bedeninin dışındaki hakiki varlığının oldukça serbest durumlarıdır.”
İnsanlar kendileri için olduğu kadar başkaları için de çalışmak, yorulmak ve emek sarfetmek zorundadır.. Bencillik ruhun bir zaafı, bir daralışı, diğerkâmlık ise ruhun kudreti ve genişleyişidir.
“Kâinat bir tane değildir. Kâinatlar sonsuzdur. Ve kâinatların sonsuzluğu mutlak erişilmezliğin bir zaruretidir. Bu sonsuz kâinatların hiçbirisi diğerinin mahiyetini taşımaz.”
Sevgi ve vicdan bakımından fakir, çok geri bir insanın, tekamülü için, dualite prensibi ile değer farklanması prensibi gereğince zıt değerler ile karşılaşması, sevgi-kin, adalet-zulüm, iyilik-kötülük gibi kavramlarile yüzyüze gelmesi ve böylece, otomatik olarak bir kıyas bilgisi kazanması ve dengesini bulabilmesi gerekir.
İnsan denilen şey; bir varlığın, bağlı bulunduğu ruha hizmet etmek için, Dünya küresindeki kaba maddeleri bir araya toplayıp, kendisine vasıta olarak kullanmak maksadıyla, kurmuş olduğu bir bedendir.
Evrende hiçbir olay sebepsiz değildir. Evrendeki bütün ilişkilerin kuruluş ve dağılışları bu ilkeye göre çalışır. Her olay bir üsttekinin sonucu ve bir alttakinin nedenidir
Hiçbir tesir tek taraflı değildir ve maddede ne hareketsiz tepki olur, ne de cevapsız kalan hareket olur.
Ölüm; ilâhî nizamın ahengi altında, muayyen bir andaki değer farklanmasının miktarı bir ifadesidir.
O nereye gideceğini, nereye gitmesi lazım geldiğini henüz kestiremiyor ama sebebini, mahiyetini bilmeksizin, kabına sığmayan hareketleriyle muhakkak bir yere gitmek, bir aydınlığa kavuşmak, ferah bir muhite çıkmak, içinde bulunduğu madde şartlarının ağırlığını delip geçmek ihtiyacı içinde kıvranıp duruyor.
Herkesin kendine mahsus duyuş ve inanışları vardır.
ilahi nizam bütün kainatın durum ve hallerini o kadar mükemmel bir ahenk içinde tertiplemiş, o kadar mazbut bir mekanizmaya bağlamıştır ki bütün sonsuz görünüşlere rağmen kainat olayları bir tek yürüyüş halinde akıp gider.
Kainatlar, ruhların tekamul dediğimiz ihtiyaçlarına cevap veren sahalardır.
Yüksek prensiplerin çizmiş olduğu tekamül yolunda, her organizmanın muayyen birtakım vazifeleri vardır. O organizmanın bütün elemanları el ele verip – kendi kudret ve liyakatleri derecelerine göre- bu vazifeleri yapmakla mükelleftirler. Fakat hidrojen aleminin henüz ilk safhalarındaki ruhların görgü ve tecrübeleri bu hakikatleri ve zaruretleri idrak edebilecek kadar ilerlemiş değildir.
meydana gelen varlık, hizmet ettiği ruhun tekamülüne ilişkin bütün davranışlarını asli psensibin ışığı altında o kadar mükemmel olarak ifadelendirir ki artık ona kainatta ruhun kendisiymiş gibi de bakılabilir.
Bir ruh, kendisinin evrendeki temsilcisi olan ve bir enerjiler karmaşığından ibaret olan varlığı aracılığıyla maddelerin manyetik alanlarına tesir ederek onları kullanır. Ve onlardan kendisi için, o maddelerin bağlı oldukları dünyalardaki uygulamasına uygun gelen bedenleri kurar ve bu bedenler aracılığıyla da o dünyanın diğer varlık ve maddelerinin manyetik alanlarına tesir ederek ve onları kullanarak tekâmülünü sağlar.
Evren bir tane değildir, evrenler sonsuzdur.
Evrenler ruhların tekamül dediğimiz ihtiyaçlarına cevap veren alanlardır.
Aktif olan ruhlar tekamülleri için pasif olan çeşitli evren cevherlerinin sonsuz olanaklarını ihtiyaçları oranında dolaylı olarak kullanarak tekamül ederler.
Evrende hiçbir olay sebepsiz değildir. Evrendeki bütün ilişkilerin kuruluş ve dağılışları bu ilkeye göre çalışır. Her olay bir üsttekinin sonucu ve bir alttakinin nedenidir.
Kâinat içindeki bütün formasyonlar ruhların ihtiyaçlarıyla ayarlıdır.
Ruhla kâinat cevherleri arasında sonsuz bir erişilmezlik vardır.
mesela bir insan,eğer bir katilin duyacağı ıstırapları çekecekse,onun buna ihtiyacı varsa o insanın önüne öyle hadiseler çıkartılır ki o,bunların karşısında kendisini tutamaz ve adam öldürür.demekki böyle neticesi çok vahim bir hadiseye onun bizzat sebep olması keyfi veya rastgele vukua gelmiş bir iş değildir.zira yavaşlatmış olduğu inkişaf hazırlıklarını tekrar canlandırabilmesi için lüzumlu olan kıyas bilgisine onun girebilmesi,hadiselere ancak bizzat kendisinin liyakat kazandığını idrak edebilmesi nispetinde mümkün olur.bunu da temin edecek olan şey onun bir adamı öldürmesidir.
madde ile sen,her şeyle hiç olan,ve bu her şeyin ahengine uyabilen sen,o ahenkten olacağın anı özle
Bir insan idrakinin, insanlığa ait üst hudut çizgisine varabilmesi için geçirmesi lazım gelen hayatların miktarı birsürü hürriyetler ve imtihanlar yüzünden, her nekadar kesin olarak söylenemesede bunun 500-700 bedenlenmeye münhasır olduğu bir vakıadır..
mesela o insanın hasta olması icap ediyorsa,hastalığın nevi,ağırlık ve hafiflik derecesi,tedavi imkanları bize bildirilir,daha teferruata gireyim,bu hastalıkta ağırlaştırıcı sebepler olması gerekiyorsa o insanın imkanı az bir yere sevki,tedavi edecek doktorun teşhiste yanılması gibi hususlar da eksiksiz olarak verilir..artık o bir tek kişinin bu durumundaki tekamül malzemesi için icap ederse birkaç varlık çalışacak,birisi bünyeyi hazırlayacak,bünyedeki mikropların faaliyetini temin edecek,bir diğeri doktorun fikri durumunu o muayyen anda icap ettiği gibi tesir altında bulunduracaktır..bu teknik faaliyetlerin sahaları da pek çok branşlara ayrılır,bunların arasından mühim birkaçını sayacağım.mesela insanların halet-i ruhiyelerini muayyen form kalıplarına bağlamak .
İnsan hayatında, vicdan şeklinde görülen gelişim mekanizması, yalnız
bu aşamaya özgü değildir. O, dünyadaki bütün varlıkların tabi oldukları
bir gelişim ve tekâmül hazırlığı mekanizmasıdır. Bundan dolayı vicdanı
layık olduğu bu genel değeriyle tanımlamak ve anlamak gerekir.
Vicdan, varlıklar için bütün eylem ve hareketlerin amacı demek olan
vazifenin gerçekleşmesine yönelmiş bir hazırlık mekanizmasıdır.
İdrak (anlayış, algı) arttıkça etraftaki olayların anlamları daha fazla belirir ve bu sayede insanın beynine ait madde bileşimlerinden süzülen algı titreşimleri bu sayısız olaydan çeşitli sonuçlar çıkarmaya, olay parçalarından türlü türlü bileşimler kurmaya başlar ki bunlardan da dünya bilgileri meydana gelir. Anlayışlar geliştikçe bu bilgiler de artar ve kapsamı genişler. Böylece bilgiler çeşitli dallara ayrılır. Sanat ve edebiyat, bilim, tıp, felsefe, müzik, resim, ekonomi, siyaset, din gibi bir sürü bilgi kolu meydana gelir. Bütün bunlar gelişim mekanizmasında artan anlayışın olay maddelerinden kurduğu yeni madde bileşimlerinin sonuçlarıdır ve doğal olarak tekâmülün (ruhun olgunlaşması, gelişimi) ancak dünyadaki icap ve zorluklarını yerine getirmek üzere dünyayı özgü ve dünyada kalmak zorunda olan şeylerdir. Bileşiklerinden süzülen idrak titreşimleri bu sayısız olaydan çeşitli sonuçlar çıkarmaya, olay parçalarından türlü türlü bileşimler kurmaya başlar ki bunlardan da dünya bilgileri meydana gelir. İdrakler geliştikçe bu bilgiler de artar ve kapsamı genişler. Böylece bilgiler çeşitli dallara ayrılır. Sanat ve edebiyat, bilim, tıp, felsefe, müzik, resim, ekonomi, siyaset, din gibi bir sürü bilgi kolu meydana gelir. Bütün bunlar gelişim mekanizmasında artan anlayışın olay maddelerinden kurduğu yeni madde bileşimlerinin sonuçlarıdır ve doğal olarak tekâmülün ancak dünyadaki icap (gereklik) ve zorluklarını yerine getirmek üzere dünyayı özgü ve dünyada kalmak zorunda olan şeylerdir.
Öyleyse insandaki şuur; varlığın bedene, daha doğrusu beyin hücrelerinin oluşturduğu manyetik alanlar sentezine doğrudan doğruya olan bağlantısı ile yansıyan kısımlarının görünümüdür. Bir de varlığın beden dışındaki idrakî bir toplanma noktasında kalıp beynin manyetik alanına bağlanmamış kısımlarına ait şuur ötesi alanı vardır ki bunu da iki kısımda irdelemek gerekir. Bunlardan biri şuuraltıdır. Bu alan, varlığın geçmiş hayatlarına ait izlenimlerini içeren kısımlardır. Şuurüstü dediğimizi ikinci kısımsa varlığın serbest kalan tarafının devamlı olarak ruhundan ve diğer varlıklardan aldığı tesirleri içermektedir.
Keza kainat cevherlerinin de inlişafla veya başka bir yoldan birbirine intikal edecekleri düşünülemez.Bu cevherlerin birbirlerine geçmesi mümkün olamaz.O,kainat ancak – sonsuz denilebilecek geniş imkanlar içinde toplanır,dağılır ve tekrar toplanır,dağılır.Bu hal kimsenin akıl erdiremiyeceğibir ebediyettir.
Yüksek prensiplerin icaplarıyla ihdiyacı bir aynadan akseder gibi kâinata ve oradan gelen cevaplarda ruhlara akseder demiştik.Ayna sembolünü dünya zaman ve mekânına uydurup,ruhları bir tarafta,aynayı karşılarında,kâinatıda öbür tarafta düşünerek ve aralarındaki mesafelere göre,bahsedilen inikâsları muayyen müddetlerle ölçmeye kalkışarak mülahazalar yürütmemeliyiz Zira kâinatımız üstü hakikatlerde dünyamıza mahsus zaman ve mekân durumları yoktur.
Yâni ruhların ihdiyaçları yüksek prensiplerin icaplarına göre kâinata tesirler hâlinde aksettirilir. Kâinata aksettirilen bu ihdiyaçların cevaplarını o anda vermek ,yâni bu tesirin taşıdığı icaplar gereğince derhal harekete geçmek madde cecherinin karakter zarureti olduğu için ,bu zaruretle maddenin verdiği cevap,gene aynı kanallardan,aynı icaplarla ruhlara inikâs ettirilir.İşte bu bilgiler icap mefhumunun ne demek olduğunu, ne kadar muazzam ve derin mânâlar taşıdığını bir kere daha belirtmiş oluyor.Kâinatımızda,kâinatlarda kainatlar üstü olan ruhlar arasında; icap her şeyi içine alır.İcap,asli prensipte tespit ve tâyin olunmuş durumların ifadesidir.
İnsan denilen şey, bir varlığın, bağlı bulunduğu ruha hizmet etmek için yeryüzü küresindeki kaba maddeleri bir araya toplayıp kendisine araç olarak kullanmak amacıyla oluşturduğu bir bedendir.
Varlık bu bedeni ancak yüksek vazifeli varlıkların yardım ve direktifleri ile kurabilir. Aslında varlık da ruhun bütün ihtiyaçlarına cevap verebilecek şekilde, evrenin bir noktasında toplanmış çok ince madde parçacıklarından ibaret olan ve ruhun ihtiyaçlarına ait bütün ifadeleri evren boyunca taşıyan belli bir enerjiler ya da tesirler karmaşığıdır
Bir insan dünyada tek başına kalırsa görgü ve deneyim sahibi olamaz. Görgü ve deneyim sahibi olamayınca da ruhun tekamülüne hizmet edemez. İşte bu noktada, madde evrenindeki çeşitli toplumsal tekamül planlarının zorunluluğu açık olarak kendisini gösterir. Bundan dolayı, bedenli varlıklar gelişebilmek için beden dışında bulunan diğer bedenlerle ve maddelerle karşılıklı alışverişlerde bulunmak zorundadırlar. Onların bu ilişkilerinden sayısız olay bileşimi meydana gelir. İşte öz varlıktan ruha yansıyan bu olay bileşimine ait idrakler bu aşamadaki varlıkların tekamülünü sağlar.
Demek ki ruh madde ile ortak olur. Şuurlu maddeyi yani varlığı kurar. Varlık da kendi ruhunun ve yardımcı varlıkların faaliyetleriyle kaba maddelerden kendisine ayrıca bir beden yapar ve bu beden aracılığıyla maddelere tesir eder. Kullandığı kaba maddelerle de kendi dışındaki diğer bedenlere tesir ederek toplumsal plana adımını atar ve hidrojen aleminin varlık aşamasındaki tekamülü de bu andan itibaren yürümeye başlar.
Evrende hiçbir olay sebepsiz değildir. Evrendeki bütün ilişkilerin kuruluş ve dağılışları bu ilkeye göre çalışır. Her olay bir üsttekinin sonucu ve bir alttakinin nedenidir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir