İçeriğe geç

Tebessüm-i Elem Kitap Alıntıları – Hüseyin Rahmi Gürpınar

Hüseyin Rahmi Gürpınar kitaplarından Tebessüm-i Elem kitap alıntıları sizlerle…

Tebessüm-i Elem Kitap Alıntıları

Fakat tabiat kanunu hükmünü ihmal etmiyor..
Kılavuzun kendi kafandır.. Kimsenin himmetine muhtaç değilsin..
Kuvvetin hüküm sürdüğü yerde hakkın yeri yoktur..
Bir milletin yarısı hür, yarısı esir olamaz.. Esir analardan hür çocuklar doğamaz..
Beni mezarına götüreceksen aç koynunu gidelim
Acıda kahkaha, sevinçte ağlama İşte birleşen iki uç
ölüm hayattan intikam alır gibi sırıtıyordu.
Günahı günah olarak işlemeli, beyhude bahanelerle bu günahı katlandırmamalı.
Metres kapatan bir efendi, bir bey, bir paşa, bu fiilini övünerek söyler. Fakat kapatma, kendi vaziyetini itiraftan çok defa sıkılır. Demek kapatılanda kapatandan ziyade bir ar hissi var. Lakin biri fahişe, öbürü beyefendi
Fakat tabiat kanunu hükmünü ihmal etmiyor.
Ateş yakar
..kötülere karşı kanun aciz, boş hatta bazı defa himayeci. Savcılar susup kalıyorlar.
Emin olunuz ki bu dünya her zaman zalim ve mazlum ile doludur.
Kanunlarınız ile eğlenip üzerlerinden parende atanları ve onu çok defa kendi lehlerine kullanmak fennini bilenleri, bu yakalanması mümkün olmayan fakat en korkunç olanları kim yakalayacak?
Ey cinayet mahkemeleri, kapılarınız yalnız sorguları yapılan, fezlekeleri düzenlenen, cinayet izleri belli olanlar için mi açıktır?
Hani ya, adalet meraklısı insanlar, hukuk nerede?
insanların kanunları ile vereceğiniz ceza hiçtir.
Öyle gizlenmiş yahut hakkıyla kanuna uydurulamaz cinayetler vardır ki kanunların aciz pençeleri bunların faillerini kavrayamazlar.
Zaman hakiki bir öğretmendir. Şamarlarından usanmış olanları affeder.
Senin de mesut olduğunu duyayım.
Kendini düzelt
Saadetinizde daim olunuz
Ben çektiğim acıların mükafatını aldım. Sen sürdüğün sefaların cezasını çekiyorsun.
Doğru yoldan gitmeyerek kadere, talihe kabahat bulanlara zaman terbiye şamarını indiriyor, onları hiç affetmiyor. İyiliği de fenalığı da bir yere kaydediyor.
Vicdanın kabul etmeyeceği zevklere tövbe etmeyi bilenler hakiki, ebedi neşelerden zevk alırlar.
Bütün faziletleri çiğneyerek geçici hazlarına uymaktan başka bir şey düşünmeyenler, üzeri haz çiçekleriyle örtülü işte bu ahlak çukurlarına düşerler.
Ümitsiz olma
Saadetten felakete, felaketten saadete düşmek insan içindir.
Zamanın hiçbir anında karar yok. O daimi değişim içinde bizi sürükleyip götürüyor.
aklını başına topla.
Hayret insanı merak kadar rahatsız etmez.
Oh, zaman ne acayip bir sel
..kadınlar tabiatın en nazik varlıklarıdır.
Artık uyan
çok defa insanın kendisini mesut veya bedbaht eden yine kendisidir.
Hiçbir fenalık cezasız kalmaz.
ibadet de gizli, kabahat de.
can vermesi kolay değil.
Gün doğamadan neler doğar!
Dünyada hüner, eziyeti zevk haline getirebilmektir.
Feleğin sevinci ve üzüntüsü böyle gelir, böyle gider.
Gülü tarife ne gerek!
Hak kuru iftiradan saklasın!
Müminin kalbi ancak kendine malumdur.
Kim bilir?..
Düşünülen bir şeyden insan beynini nasıl boşaltmış sayabilirdi?
Fakat bir şeyi zihninden çıkarmaya uğraşmak, onu düşünmek demektir.
Alman filozoflarından Hartmann, hayat azabından pek usanmış ve kendi başına da intihara cesaret edememiş olduğu için şöyle diyor, Bir gün gelecek, bilgi ve teknik o derece ilerleyecek ki keşiflerin sonunda insanlar büyük bir bomba yaparak onu arzın dibinde patlatıp bütünü insanları ve insaniyeti havaya uçurarak yaşama derdinden hep birden kurtulacaklardır.
Hayattan şikayetçi olan herkes kendini öldürme cesaretinde bulunsaydı, bu dünya boş kalırdı.
İnsan, kendi kendini değil, onu yine tabiat öldürüyor
İntihara kalkışmak da bir çeşit hastalıktır.
Fena arzular nereden geliyor?
Bu koruyucu nasihatlere karşı dünyada isteyerek ve istemeyerek yine boğulup yananların sayısı belli değil.
Suya düşünce boğulacağını, ateşe girince yanacağını ve daha bunun gibi tehlikeli, zararlı, yararlı şeyleri öğren, ona göre davran.
Lakin iyi istekleri, fenalarından ayırmayı bil.
Bu aleme gelmekte, gitmekte iradesi sorulmayan insanın sonra hayatta eline, pasaport gibi şüpheli bir izin belgesi veriliyordu.
İnsan tabiat kanunları gereğince doğuyor, o gerekler içinde sürüklenerek yaşıyor yine ona uygun olarak istemeden de olsa iradesizce ölüyordu.
Bir adam maddi ve manevi olarak kendini meydana getiren bütün maddelerinden bazılarını kendinden koparıp nasıl atabilirdi?
Zaaf, yaradılışın insan hamuruna karıştığı mayalardan biri değil miydi?
Yalnız şu var ki eksik şeyde kemal olamayacağından bir insan deli olunca yarım değil tam olmalıdır. O zaman çıldıran da rahat eder, deliliğe değer biçmeye uğraşan kimseler de
durgun kafalarda değişik fikirler dalgalanamaz.
Zeka, bazen cinnete varacak bir raddeye varır.
Ne olduğumu bilemiyorum. Zihnimde sanki bir düşünce baharının açılmış, genişlemiş hali var. Salkım salkım ilham gülleri, şebboyları, zambakları açılıyor.
Batıl sussun, Hak söylesin!
Cisim zindanlarda mahpus kalır fakat fikir dışarı sızacak kaçış delikleri bularak dünyaları, fezalaları dolaşır.
Hürriyet ve terakki sabahının doğmasına, teşvikten ziyade baskı sebep olmuştur.
Zihinde hapse mahkum edilen fikirler orada durmaz, doğurur.
Ben, bizim cahil mahalle imamının inandığı şeylere tamamıyla inanmak mecburiyetinde değilim.
Halbuki bir memlekette felsefe tartışmaları olmadıkça zihinler cehalet kabusunun afetinden kurtulamaz.
Vatanın için evvela sen samimi olmazsan bunu diğerlerinden beklemek abes olmaz mı?
Evvela sen vazifeni ifa et, mesuliyeti senden sonrakilere bırak.
Çünkü toplumun samimi oluşu, bireylerin samimi oluşlarının toplamından ileri gelir.
Frenklerin ‘Jêsus’, bizim ‘Mesih’ dediğimiz Hazret-i Peygamber, insanlık ve kardeşlik sevgisini her büyük acı ve ızdıraba karşı etkili bir ilaç olarak tavsiye etmiş, Sizi sevmeyenleri bile seviniz, diye buyurmuştur. Determinizm, sevgi için bir koz, bir sebep arar. O, bu tavsiyeye uymaz gibi görünür ama sevmek lüzumu da bir koz değil midir?
Bilirsiniz, keder sevdadan gelirse, yine sevda ile durulur.
Kardeşiz, kardeş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir