İçeriğe geç

Yıldırım Kitap Alıntıları – Dean R. Koontz

Dean R. Koontz kitaplarından Yıldırım kitap alıntıları sizlerle…

Yıldırım Kitap Alıntıları

Danny ölünce savaşmayı öğrendim. Şimdi hala dayanan , savaşan biriyim ama artık kabullenmeyi de öğrendim. Kader kaderdir.
” Şimdi bakıyorum , hala dayanmaya çalışanlardansın. Ama savaşanlardan , mücadele edenlerden olduğunu da biliyorum. Hayat ölümlerle , trajedilerle dolu. Buna rağmen , bakıyorum da , sen artık o acı tutumdan sıyrılmışsın. ”
” Evet. ”
” Sırrını paylaşmak ister misin? ”
” Üçüncü büyük dersimi öğrendim , o kadar. ”
Büyük savaşın bitiminden bu yana geçen yıllar , aslında onun geleceğini oluşturmalıydı. Oysa o yıllar , bu insanların geçmişiydi.
Bu çağ onun çağı değildi.
” Kıllı , ilkel sürekli olarak testosterone salgısının etkisi altında , ırksal belleğinde mamut avlarının anılarını taşıyan yaratıklar. Hepsi birbirinin eşi bunların. ”
” Erkek işte , ” dedi Laura.
İnsan aile sırlarını yabancılara açıklamaya başlarsa , çok geçmeden dönebileceği bir evi kalmaz. ”
” Ben hep uyudum , komadaydım , ” dedi. ” Galiba sıtma , hatta belki Mars humması olmuştum. Şimdi de amnezi oldum. ”
Kadın katillerin melek olduğunu söylediğinde Laura Shane ilgiyle dinledi , hatta yüzünde bir hayranlık ifadesi belirdi , ama sonra yanındaki polise dönüp , olaya ilgi gösteren her kaçıkla yüzleşmek zorunda olup olmadığını sordu.
Granit gibiydi Laura.
Demir gibiydi.
Çelik gibiydi.
Kırılmıyordu bir türlü. Yetkililer onu hırpalayıp durdular , yine de sonuç alamadılar.
Bu tür adamların toplum dışı hareketlerinin nedenini kim nereden bilebilir , diyordu. Böyle şeyleri çözmek , kriminogların , sosyologların göreviydi. Onlar bile doğru dürüst açıklayamıyorlardı zaten. Sosyoyopatolojik davranışlar , konunun uzmanlarınca bile esrarengiz bulunurken , kendisinin bunlara açıklama getirmesini beklemenin haksızlık olduğunu ileri sürüyordu.
” Trajedi ve umutsuzluk içindeyken , sonu gelmez bir gecenin indiğini sanırken umut bulabilmek için , geceyi gecenin izlemediğini , arada mutlaka gündüz olduğunu hatırlamalıyız. Ölüm evrenin yalnızca yarısını yönetir , hayat da öbür yarısını. ”
Paradoks! Uzayın mekanizması bir zaman yolcusunun kendisiyle karşılaşmasına izin vermezdi.
1943 sonbaharında enstitüye atandığı zaman bu hesapların nasıl yapılacağını da öğrenmişti. Yapılmayacak iş değildi. Zaten sıfırdan başlamayacaktı. Yalnızca elindeki rakamlarla oynayacak , zamanı birkaç dakika geriye alacaktı.
Acı hissetmeyen bir kadından nasıl işkenceyle bilgi alınır?
Brecher Toyota’dan koşarak geliyor , ” Oydu o ! Oydu o! ” diye bağırıyordu.
Arkadaşı yanına varınca Klietmann , ” O olduğunu biliyorum , ” dedi. ” Kim olacak sanıyordun? İsa’nın ikinci gelişi mi? ”
Evrenin onu o dert dolu yaşamda zorla koşturduktan sonra sonunu böyle bağlamasının ne anlamı vardı?
Kader ondan bu yeni vahşete de dayanmasını bekliyordu.
Hayatının tüm trajedileri arasında böyle büyük bir acı tatmamıştı.
İçinde yıllardır hissetmeye cesaret edemediği umutlar vardı.
Duvarların sarsıldığı hissedildi. Sanki yeraltında değil de , fırtınalı bir havada gökyüzünde asılıydı bu oda.
Yahudiler! Hep aynı sorun. Her yerde aynı sorun.
Stefan bunu söylerken politikacıların cehaletine güvenmekteydi. Kendi yöntemleri altında yapılan her şeyden ancak bir parça bilirler , hiçbirini derinlemesine anlayamazlardı.
Bu savaşın başında her şeyi öyle parlak biçimde yönettikten sonra , birden bire yanlış kararlar vermeye başlamam bana da garip geldi. Gerçi , evet , şimdi karanlık bir dönem yaşıyoruz ama bu uzun sürmeyecek.
Enstitünün bana verdiği ilk raporlardan bu yana , tanımladıkları gelecekte yanlış bir şey olduğunu hep hissettim.
Kendini bu megalomana kabul ettirmeye öğrenmişti.
Oyunun dozunu ayarlamak ipte yürümek gibiydi.
Ama korkuyorsa bile , korkusunu iyi kontrol ediyordu.
Güneş öyle parlamaktaydı ki , sanki yerler de gökler kadar aydınlık yaymaktaydı.
Rüzgar esmeyince gün hiç soluk almıyor , ceset gibi yatıyordu.
” Politika yanlış tarafları bir araya getiriyor denir. Ama ittifak anlaşmaları daha da yanlış işler yapıyor. ”
Böyle büyük sürprizler olmasa hayat ilginçliğini büyük ölçüde kaybederdi.
İlkel öfkenin kendisini daha keskin bir savaşçı haline getireceğini biliyordu.
Hiçbir şey filmlerdeki kadar kolay değildi.
Yüzü solgun ve gergindi. Bu saklambaç oyununun , kendisi dışında hiç kimse için oyun olmadığını yeni anlıyordu.
Hayale sığmayacak kadar uzak bir noktada yeniden ortaya çıkacaklardı. Soğuk ve ölü bir dünyada. Tek bir bitki veya böceğin bile yaşamadığı , gezegenin güneş tarafından yutulmayı beklediği bir zamanda.
Palm Springs’in batı kesimine doğru ilerlerken Laura’nın sinirleri keman teli gibi gergindi. Her yandan gelebilecek tehlikelere karşı uyanık davranıyor , yine de tehlikenin en beklemediği zamanda , en beklemediği yerde geleceğini biliyordu.
” Nefret ediyorum bu durumdan. Zaman yolcularına karşı nasıl kazanmayı beklersin? 21 oynuyormuşsun ama krupiye Tanrıy’mış gibi bir şey. ”
Başka şimşek çakmadı.
Laura , ” Aslına bakarsan hayat zaten Tanrı’nın krupiye olduğu bir 21 oyunu , ” dedi.
Laura dikiz aynasında , arkada kalan gökyüzü diliminde nabız gibi atan garip bir ışık gördüğünü fark etti. Pırıl pırıl bulutsuz bir günde yıldırım neye benzerdi acaba? Herhalde fırtınalı günlerdeki kadar gösterişli olmazdı. Güneşin parlaklığıyla rekabet etmek zorunda kalırdı.
Oğlu , doğabilecek tek çocuğu hayatının da , geleceğinin de merkeziydi. Yaşamak için tek nedeniydi. Ona bir şey olursa Laura artık hayatın kara mizahında bir rahatlama bulamayacağını biliyordu.
Ters giden olaylar onun sabır yeteneğini geliştirmişti.
Chris’in varlığını silmeye çalışıyordu. Sanki çocuk kalemle çizilmiş bir şekilmiş gibi.
Kader rüyada suratı olmayan kara cübbeli bir insandı.
” Hala acıyor mu? ” diye sordu.
” Biraz. Daha derin , daha sinsi bir ağrı. ”
” Gelecek Zamana Dönüş’te zaman yolculuğu arabayla yapılıyordu. ” dedi. ” Ön paneldeki birkaç düğmeye basıyor , hop diye gidiyorlardı. Neden gerçek hayatta filmlerdeki kadar kolay olmuyor? ”
Yediğimiz her yemek. Son yemeğimiz olabilir.
” Şaşılacak şey! Biftekle çikolatalı pasta arasında besin değeri bakımından hiçbir fark kalmamış! Yeşil salatada ne kadar vitamin mineral varsa cips patateste de o kadar var. Sadece tatlı yiyip , dengeli beslenen biri kadar sağlıklı kalabiliyorsunuz. İnanılmaz şey! Nasıl başarıldı bu ilerleme.
Ne yazık ki eski atasözü pek doğru değildi. Yıldırım pekala da iki kere aynı yere düşebiliyordu. Üç kere de , yüz kere de düşebiliyordu. Onu çeken sivri uç da Laura’nın kendisiydi.
Kötü bir şey olacaktı. Çok kötü bir şey.
Bir bela yaklaşıyordu. Laura onun ne taraftan yaklaştığını bilemiyordu.
Adamın sesi cenazedeymiş gibiydi.
Bu zorlama neşenin ortasında , yanlış yerdeymiş gibi görünürdü.
İçerisi evrenin trilyonlarca yıl önce yaratıldığı sıralarda var olan kaosa benziyordu.
” Kader kendi ilk çizdiği planı yerine getirmeye çalışır. ”
” Kaderin sana hazırladığı en kötü şeylerden korumaya çalıştım seni. ”
Onlar halk adına diye yutturdukları bazı gaddarlıklar yapıyor , bunu cesaret sanıyorlardı. Çarpık bir totaliter ideal uğruna ölmeye hazırdılar. Buna cesaret diyorlardı. Oysa bunun adı : budalalık , delilikti.
” Belki korkuyorsundur ama korktuğunu göstermiyorsun. ”
Laura korktuğunu belli edenlerin kolay hedef sayıldığını çok erken yaşlarında öğrenmişti.
Belki de bu sezdiği , çarpıtılan yazgısının yankısıydı.
Damı döven yağmur , akıp giden zamanı hatırlatıyordu. Milyonlarca değerli dakika , saat , gün ve yıl yerlere dökülmekte , borulardan akmakta , toprağa sızmakta , ziyan olup gitmekteydi.
” Baban , yaşadığın çağ ve içinde bulunduğun toplum seni kabadayı yapmaya çalışmış , ama sende sapma bilmeyen bir iç çekirdek varmış. ”
Ama hayat ona sabırlı olmayı da öğretmişti.
” Ama onun geleceği benim geçmişimdir , ” dedi Laura.
O dünyanın üzerinde hareketsiz duruyor , dünya da onun altında dönüyor diyelim.
” Paradoks , anlıyorsunuz ya. Çok şükür ki doğa bu tür paradokslara izin vermiyor , zaman yolcusu kendi geçmişiyle oynayamıyor. Öyle olmasa , Adolf Hitler bütün dünyayı koskoca bir toplama kampı ya da bir krematoryum yapardı. ”
” İnsan geçmişe , kendi geçmişine yolculuk yapabilirse ortaya bir takım ”
” Paradokslar çıkar! ” diye atıldı Chris heyecanla.
” Neredeyiz? ”
” Güvende , ” dedi Laura.
” Hiçbir yer güvenli değil. ”
Ama tehlikeden kaçış halindeki bir kadının bile dayanabilmesinin bir sınırı vardı.
Asfaltın dibinde bulunması , habire toz yutması onu sarsmışa benzemiyordu. Kış ortasında bile yeşil sürgünleri vardı. Sanki insan soyun yok olduğunda her yerin güzelleşeceğini göstermek için doğa onu kendine temsilci seçmişti.
Aşırı hızla. İnişe geçmiş gibiydiler.
Korku denilen şey mutluluğa , depresyona benzemezdi. Akut bir durumdu. Yapısı gereği , kısa süreli olmak zorundaydı. Çabuk tükenirdi. Ya da sürekli artar , insan ya bayılır ya ölür , belki beyninde bir damar çatlayana kadar bağırırdı.
Gece sessiz , karanlık ve soğuktu.
Gitmekte oldukları yolu sürdürürse o yolun sonu belaya gidiyordu.
Bunu biliyordu Laura. Ama o belanın ne olduğunu , nereden geleceğini bilemiyordu.
Sezgiler bilinçaltının mesajlarıydı aslında. Bilinçaltı da her an , bilincin farketmediği bilgileri işleyip sonuç çıkaran bir makine gibiydi.
Şekli belli olmuyordu. Kara bir gölgeden ibaretti.
Bazen ona sanki hayatın önceden hazırlanmış kötü bir planı varmış , bir kere yolundan saptırılınca kader yine eski planı yerine getirmeye uğraşıyormuş gibi geliyordu.
Upuzun yaşama alışkanlığımız yüzünden ölüme hazır değiliz. SIR THOMAS BROWNE
” Mucize. Sen bunların ortasındasın , Shane. Hayat da bu zaten. Şu anda karanlık ama bu da geçecek. ”
” Yani benim de demek istediğim hayat şaşırtıcı olaylarla , sürprizlerle dolu. Bazıları tatsız sürpriz , tamam bazıları bir politikacının kafasını içi kadar karanlık. Ama buna karşılık bazen öyle anlar oluyor ki , dünyaya bir sebeple geldiğimizi kavrar gibi oluyorum. Anlayamadığımız bir sebep bile olsa. Gelişimiz anlamsız değil. Anlamsız olsaydı hiçbir esrarengizlik olmazdı. Ekmek kızartma makinesi kadar sıkıcı , içi dışı belli , bilinmeyeni olmayan bir şey olurdu. ”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir