İçeriğe geç

Zenciler Birbirine Benzemez Kitap Alıntıları – Attila İlhan

Attila İlhan kitaplarından Zenciler Birbirine Benzemez kitap alıntıları sizlerle…

Zenciler Birbirine Benzemez Kitap Alıntıları

Durmadan soru işaretleri çıkarıyoruz. Durmadan sorular. Soru işaretlerini kesip kesip nokta yapıyorlar ve emirlerin sonuna koyuyorlar. Kafaları dört köşedir diye düşünü­yoruz.
Nefretini bir sistem haline getirmeye çalışıyorsun.
Sana hayırlı yolculuklar demeyeceğim. Neden mi demeyeceğim? Yeni bir yolculuğa çıkmıyorsun, eski bir yolculuğa devam ediyorsun, ondan. Başlaman bir hata idi. Devam etmen daha büyük bir hata!
Biz mutluluğun yollarını arıyoruz. En iyisi galiba mutluluğun değil de, kahırdan öl­memenin yollarını aramak!
İnsan yaşar yaşar, günün birinde ufacık bir şey olur, bir de ba­kar ki o zamana kadar ömrünü eskitmekten, çiğneyip tükürmekten başka bir şey yapmamış. O adam için, on­dan sonrası, yeni bir hayat değerindedir. Dakikaları, yüzyıl olarak yaşar.
Niçin dogmaların dışında bir haklılık düşüne­miyorsunuz?
Düzeni değiştirmek iddialarını, o düzen içinde hiçbir temele oturtamamış. Soyutlanmış. Fikirle­ri, eylemler hâlini alamamış. Almış, yanlış eylemler hâ­lini almış. Farkında olmadan belki, toplumsal düzeni, bir yenisiyle değiştirecek yerde, her türlü toplumsal dü­zenin dışında, çürük ve inkarcı bir tip hâline girivermiş.
Kafanızın içindeki ha­yat, ne derece açılır, saçılır, gelişirse; dışındaki, o dere­ce kapanır ve mendeburlaşır.
Ken­dimi, yerinden sökülmüş, bir bitki hissetmek! Hep da­ha uygun, daha elverişli bir iklim aramak! Hiç bulama­mak! Mutlu olmak istemek! Herkes için, iyi şeyler dü­şünmek; buna rağmen, küçük hesaplarla büyük tered­dütler arasında bocalayıp durmak!..
Mehmed Ali içinden gülüyor: Onun hiç soru sorma­dığını; kafasında, ömrü boyunca, hiçbir soru işaretinin çengellenmediğini biliyor, çünkü.
— Soru işaretsiz bir adam, diye düşünüyor, şu ka­dar yıllık hayatı, sırf onaylama ve ünlem! Bizzat o ve ya­şadığı hayat, başlı başına bir onay.
Biz, diyor, hayalperestiz. Büyük ha­yalperest belki. Fakat biz temiz olmak istiyoruz. Aydın­lık. Kimseyi kirletmek, kirli düşünmek istemiyoruz. Özel­likle kimsenin ümitlerini.
Her şey bizim içimizi bulandırıyor, diye tekrarlı­yor, her şeyden tiksiniyoruz.Biz nihilizmin göbeğine düşmüşüz. Kırmızı biber gi­bi acı bir nihilizmin.
Neden böyle, her şeyi karmakarışık düşünüyor­sun, diyor, anlamıyorum! Her insanın hayatında kendi­si için, yalnız kendisini düşünerek takip ettiği bir yol var­dır Senin diyor, özel bir yolun yok. Sen herkesle karışmışsın! Karmakarışık olmuşsun!
İn­sanlar, unuttukları bir şeye yetişmek, ya da hatırladık­ları bir şeyden kaçmak için, koşuşuyorlar. Yukarılara, binaların yukarılarına bakıyorsun: Yazılar, yazılar, ya­zılar. Onların üstünde, bulutların sürüklenip geldiği, açık, yüksek, yabancı bir gökyüzü!
Sana hayırlı yolculuklar demeyeceğim. Neden mi demeyeceğim? Yeni bir yolculuğa çıkmıyorsun, eski bir yolculuğa devam ediyorsun, ondan. Başlaman bir ha­ta idi. Devam etmen daha büyük bir hata!
Kafasında özgürlük fikri oluşmamış bir adam, özgürlük noksanının adamı nasıl boğduğunu kestiremez.
-Bazen dünyayı anlayamıyoruz, dedi. Kendiliğinden mi bu kadar kirliydi, yoksa biz mi kirlettik? Ha elbirliğiyle?
Hernandez: -Biz, dedi, kirlettik.
Kafasında özgürlük fikri oluşmamış bir adam, özgürlük noksanının adamı nasıl boğduğunu kestiremez.
asabımız, yine bozuldu.
Bizim yalnız hayallerimiz var. Bu da acı ve utandırıcı bir şey. Geleceğinden emin olduğu için değil; geleceği ve şimdiki anı
askıda olduğu için, hayaller kuran bir adam!
En iyisi galiba mutluluğun değil de, kahırdan ölmemenin yollarını aramak!
Bir gemi bağırıyor. Bir istasyondan, bir tren yola çıkıyor. Bir çocuk, son metroyu kaçırıyor.
Gürültüye ihtiyacımız var. Yoksa yere kapanacak, mermerleri dişleye dişleye ağlayacağız.
Adamakıllı yalnızız. Adamakıllı kalbimiz ağrıyor
Burası böyle, ne kadar da karanlık?
Her şey adamakıllı birbirine karışıyor.
Kafanızın içindeki hayat, ne derece açılır, saçılır, gelişirse; dışındaki, o derece kapanır ve mendeburlaşır.
Kuru kuruya düşünmek, neye yarar? İçine karışmadığın bir hayatı, kafanda keyfine göre düzenlemen; bütün çıkmazlarını, beklenmedik tesadüflerle halledivermen!? Hiçbir şeye yaramaz bu, be! Vallahi yaramaz!
Karanlık karanlık bakıyoruz, biz
Yüreğimiz şişti. Acıdan şişti. Kahırdan. Beyaz ve siyah kahırdan.
Acı tartışmalara girişiyor, on binlerce cıgara içiyoruz
Küçük çıkarlar için, büyük yaltaklanmalar.
Biz, sahici insanız. Biz önce insanlık diye bir şeyin var olduğuna, inanmışızdır.
Mutluluk insanların yalana inanabilme yeteneğine bağlıdır.
Bazen dünyayı anlayamıyorum. Kendiliğinden mi bu kadar kirliydi, yoksa biz mi kirlettik?
Toplumun tükürdüğü bir adam, eğer kafası işliyorsa, ister istemez büyük iddiaların adamıdır.
Muhakkak! Biz şiddetin tutsağıyız. Hepimiz. Bütün insanlar
Hatıralarla yaşıyorsunuz, bırakın hatıraları! Aklınızı karıştırıyor, huzurunuzu kaçırıyorlar. Yaşamanıza bakın!
Böylece yaşayıp gidemez miydik? Yaşardık. Ne var ki içimizde bir şey daha kırılmıştı, bir tel daha kopmuştu. Üstelik. günün birinde
Şadiye’yi, Şehzadebaşı’nda vurdular. Resmi gazetelere kadar geçti. Her şeye rağmen o gece, yalnız başımıza ve kendi kendimizle tartışarak patlayasıya içtik. Şadiye’nin uykulu gözlerini, çiçekli basma entarisini hatırladık. Ve ağladık.
Futbol deyip, yeni bir Allah yaratıyoruz.
Zehirzıkkım bir gece idi.
Ben, memleketin çektiği sıkıntıyı anlamış Kışta kıyamette, yalın ayak başı kabak dolaşanların
Asabımız bütün bozuldu.
Biz, öğrenmek istiyoruz. Her şeyi öğrenmek istiyoruz. İyiyi ve kötüyü.
İyice asabım bozuk.
bizim de bozuk asabımız. Hanidir bozuk!
Her şey bizim içimizi bulandırıyor, her şeyden tiksiniyoruz.
Herkes yorgun, herkes şikayetçi! Kimse kimseyi dinlemiyor.
İnsanlar, unuttukları bir şeye yetişmek, ya da hatırladıkları bir şeyden kaçmak için, koşuşuyorlar.
Başlaman bir hata idi. Devam etmen daha büyük bir hata!
ciddi bir insanın her attığı adım ölçülü olmalı. Çok ölçülü olmalı!
Asabımız adamakıllı bozuk!
Kendimi, yerinden sökülmüş, bir bitki hissetmek!Hep daha uygun, daha elverişli bir iklim aramak!Hiç bulamamak!Mutlu olmak istemek!Herkese için, iyi şeyler düşünmek; buna rağmen, küçük hesaplarla büyük tereddütler arasında bıçaklayıp durmak!
Sizin kendinize inancınız kalmamış. Hele başka insanlara hiç inancınız kalmamış. Fikirlere kesinlikle inancınız kalmamış. Hepsi bundan.
küçük hesaplarla büyük tereddütler arasında bocalayıp durmak!
Bu beklemek, diyor, ebediyete kadar sürer.
mutluluk, insanların yalana inanabilme yeteneğine bağlıdır.
Senin gibi bir adam. O da, içindeki bir şeytandan kurtulmak için gitmişti. Hep aynı oyun.
Herkes yorgun, herkes şikayetçi! Kimse kimseyi dinlemiyor.
mutluluk, insanların yalana inanabilme yeteneğine bağlıdır.
Zaten insan yaşadığı şiiri artık duyamaz olursa, yazılı şiire düşer. Şair yaşadığı şiirin tezgâhtarı, başkalarınkinin hırsızı değil mi?
Okulun bahçesindeki ağacı unutmadık; gökyüzünü omuzları üstünde tutan, tek ağacı! Başka bir ağaç gibi, gölgesine çökmüş; bir yalnızlığı bölmek, parçalamak is- temişizdir. Hangi yalnızlığı mı? Hani şu içimizi patlıcan gibi oyan ve karartan, her zamanki yalnızlığı! Okulun bahçesindeki ağaçtan sormalı. Onun dibinde, genzimizi yakan bir kömür kokusuna kendimizi terk etmişiz. Marmara denizi karşımızda çirkin, iyi tutturulamamış bir suluboya. Deniz elbette düşünemez. Hele ağaç! Ama bir kere düşünmenin yolunu tuttuk mu; ağaç da deniz de düşünmeye başlar. Başlamazsa biz başlatırız. Yalnızlık, insana, zamanın geçişini duyurur, zamanla ahbaplık ettirir.
Belki geleceğimiz olmadığı için, hayallerimiz var.
Paris’te düşünüyoruz. Bu ne kadar iyi bir şey, Dupont’da karmakarışık insanlar arasında, ya da Bd. St-Germain üzerindeki, herhangi bir existentialiste kahvesinde, hayatlarını keskin ve acı inkârın akıntısına salıvermiş, bağdem gözlü, gergin tenli kızların tahta sakallı delikanlıların arasında; öğle yemeği diye iki croissant yiyerek düşünüyoruz ve bu bizi mutlu ediyor.
Biz galiba dengeli bir huzur peşindeyiz.
Zaten insan yaşadığı şiiri artık duyamaz olursa, yazılı şiire düşer.
Biz, etli kemikli bir tereddüd’üz.
Her şeyi, inanılmayacak derecede ümitsiz; buna rağmen yaşamaya değer ve değerli buluyordum.
..bir kadın, eninde sonunda, hiçbir şeydir.
Fakat boşluğunu duymak yok mu, boşluğunu?
İşte bu korkunç!
Ben demedim mi sana? Düşünmek, öğrenmek ve ezberlemek faaliyetlerini birbirine karıştıranlardan sakın diye.
..
Her insanın hayatında kendisi için, yalnız kendisini düşünerek takip ettiği bir yol vardır.

— senin diyor, özel bir yolun yok.
Sen herkesle karışmışsın! Karmakarışık olmuşsun!

İnsanlar kendiliklerinden öyle mutlu filan olamazlar. Birisi çıkar onlara mutlusunuz der. Onlar da inanır.
İstediği kesiksiz ve deliksiz, deniz suyu gibi hafif, ekmek gibi kaba uykuya bir türlü varamadığı için hâlâ yorgundu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir