Şeyda Koç kitaplarından Bastırılmış Duygular kitap alıntıları sizlerle…
Bastırılmış Duygular Kitap Alıntıları
İnsan kılığında varolmanın insan olmak için yeterli olmayacağını anladığım zamandan beridir adeta tiksiniyorum dışarıdaki hayatlardan ve ilişkilerden.
Her şeyi hayal edebilen insanın
Hayal edemediği tek şey,
Hiçbir şeyin hayal ettiği gibi olamayacağıdır.
Hayal edemediği tek şey,
Hiçbir şeyin hayal ettiği gibi olamayacağıdır.
Artık çok iyi biliyorum ki hiç bir dilin tercümanlığı yetmez hisleri anlatmaya .
Yok olanı ancak yok olanlar görebilir.
Geceleri rüyamda
Onun özlemi ile ateşlenip de yanarken
Ya adını sayıklarsam!
diye ödüm kopuyor
Onun özlemi ile ateşlenip de yanarken
Ya adını sayıklarsam!
diye ödüm kopuyor
Bedenin içinde böcek taşıyan bir kabuktur artık.
Her gelen giderken bir şeyler götürüyor da sahilsiz kalıyorum öylece.
Peki, ama neden bu yaşamda neredeyse hiçbir şey planladığım gibi olmadı?
Ölümün bize uğrayacağına hiç inanmak istemezdim. O hep başkalarına giderdi.
Çok sevmek seni acıtmalarına izin vermek değildi oysa. Sevmek her şeye katlanmak değildi.
..
..
Gerçekten sevmenin benimizi bulabilmekle başlayacağını bilemedik. Kendimizi önemsemeyi, değerli bulmayı, sevmeyi beceremedik. Öğretilen şekliyle sevdik insanları da.
Geceleri rüyamda onun özlemi ile ateşlenip de yanarken Ya adını sayıklarsam! diye ödüm kopuyor.
Bakışlarımız buluştuğunda, unun suyla buluşması gibi bir hamur oluyoruz ve ateşimizle pişiyoruz da pişiyoruz.
Öptüm geceyi,
Elim yüzüm yıldız şimdi.
Elim yüzüm yıldız şimdi.
İnsan deneyimlemediği bir şeyi asla anlayamaz
Yeter, gözü kör olmayasıcalar, yeter artık, uslu durun biraz.
İfade edilmemiş duygular asla ölmez
Soyununca ruhumuz görünseydi asla çıplak kalmazdık! ŞK
Seni bekleyen kendi öykünün içindeki sana dalmak, bakmak, batmak, çıkmak.
Biri ölünce kaç düşünce gömülür onunla toprağa?
Ölümün bize uğrayacağına hiç inanmak istemezdim. O hep başkalarına giderdi.
Aynalı büfede yıllardır neredeyse hiç kullanılmayan tozlu fincanlar eski fotoğrafların yaslanan sırtını taşıyor.
Belki de hayatın anlamı tek bir sözcüktür. İçinde belirsizliği de barındırdığı için umut da olan, o sözcük, ‘belki’ dir, belki hayatın anlamı.
Elinde bir kitap sana bağırıyor,
Gözün duymuyor mu? diye.
Gözün duymuyor mu? diye.
Kendi konuştuklarına yabancı olanların gurbetidir en can yakıcı gurbet!
Dedim ya, hayatın içindeki gölgelerdik sadece ve biz bile inanmaya başladık gölgelerimizin gerçek biz olduğuna.
Kapalı kapakların arasına sıkıştırdığımız sahte çiçeklerimizle dışarıdan bakınca ne de güzeldik! Kapağı açıp orada biriken çöpleri bir karıştırsak neler neler vardı içinde oysa. Ama görmedik. Görmek istemedik, korktuk.
Ben sobanın yanında oturuyorum. Dışarıdaki ayaza karşın sıcacık olmuş ev ve evdekilerin yürekleri.
Dünyanın üzerinde kocaman bir ilan olmalı, Satılık Değildir. , Kiralık diye
Yürüyorum sokaklarda, ellerim çocukluğumun ceplerinde. Dönüp arkamdan gelen sesi arıyorum. Kimse yok.
Soyununca ruhumuz görünseydi asla çıplak kalmazdık!
Bakışlarımız buluştuğunda, unun suyla buluşması gibi bir hamur oluyoruz ve ateşimizle pişiyoruz da pişiyoruz.
İçimde cehennem sıcağı, araf hiçliği, yaşamın kontrolümün dışında olmasının korkunçluğu ! Boğulmak için derin sulara gerek yok, boyumu aşmayan sularda çırpınıyorum.
İyi de kalıcı olarak silmek mümkün mü ? Cep telefonumdakileri silebilirim ama ya hafızamdakiler ne olacak ?
Hani kelimelere giydirdiğinde, Ne kadar da bol, ne kadar da dar! deyip de tam oturtamadığın üzerine.
Didi ve Gogo gibi bir gün gelecek umuduyla beklemeye devam ediyorum Godot’yu.
Bakışlarımız buluştuğunda, unun suyla buluşması gibi bir hamur oluyoruz ve ateşimizle pişiyoruz da pişiyoruz.