İçeriğe geç

Dersaadet'te Dans Kitap Alıntıları – Engin Geçtan

Engin Geçtan kitaplarından Dersaadet'te Dans kitap alıntıları sizlerle…

Dersaadet'te Dans Kitap Alıntıları

“Kaos çoğu zaman yaşamı besler, düzen de alışkanlıkları.”
Zaman bir rastlantılar dizisi. Varoluş, insanın rastlantılarla ne yapıp yapmadığı.
İlk görüşmede insanlar görünmek istedikleri gibi davranırlar.
Yaşamlarının başından kabul edilmeyi yaşayamamış insanların, gerçekten kabul edildiklerinde, kabul edilme gerçeğiyle ne yapacaklarını bilemedikleri için, kabul edil­meyi kabul edemediklerini bilemezdi.
Fark etmezdi ki! Birinin seçimini diğerinin, kendi seçimiymişçe­sine benimsediği bir yolculuğa çıkıldıktan sonra. Adına sevgi de­nip her kılığa sokulabilen bencil duygudan farklı, birbirini değil, birbirinin seçimlerini severek.
İnsanlar gibi kültürler de dünyanın kendile­riyle başlayıp bittiğine inanmaya başladıklarında, kendi içlerinde kilitlenirler.
( )
Sonuçta kendi kendilerine tutsak olurlar.
Yaşam, içimizdeki siyahla beyazın hiç durmayan dansı.
Direksiyonda bir başkası olduğunda yazgınız o başkası olur!
İç dünyaların fakirliğine ödünç kimliklerle verilen zengin gö­rünüm ile iç yaşantılardaki zenginliğin biçimsellikten yoksun maskesi arasındaki görünür benzerliğin ardındaki farklılık!
İmgeler bir kez benli­ğe mal edildiklerinde onları söküp atmak kolay değildir, hatta ba­zen imkânsız. Çünkü, insanın kendi beklentilerinin ya da kendin­den beklentilerinin yansıması olan imgenin, imgenin mal edildiği kişiyle pek ilgisi yoktur.
Acımasız dünyasında savrulup sürüklendiği yıllardan sonra kendisin kalan, masum bakışlı aydede güzeli yüzü ve ödün vermez tavırlarıydı.
Yaşam, yaşantılardan yaratılan bir bütün. Koreografını bir türlü tanıyamadığımız, evrenin yansıması bir dans. Kaostan kaçtıkça insanı kaosa çeken, ama yine de doğadaki çılgın dinamizmin döngüsel düzenini yansıtan bir bütün.
Konu yaşamın kendisi olduğunda hikâyeye neresinden gireceğiniz önemli olmayabilir. Yaşam sinema filminden farklıdır. Bir film başından izlenmediğinde, karakterleri tanımakta, olayları kavramakta zorlanırız. Oysa birbirimizin hayatına aradan bir yerden giriveririz. Şimdiki zaman, geçmiş ve gelecek, birlikte, hemen orada yaşanmaya başlar ve sürekli yeni hikâyeler yaratılır. Bazı durumlar dışında, insana kendi hikâyesini yaratma hakkı tanınmıştır. Hikâyesini yaratanın kendisi olduğunu kabul etmemekte direndiğinde, hikâyesi tragedyasızlığın tragedyası olur.

Yaşamların hikâyeleri anlatılmak istendiğinde, hikâyeler de kendilerini yaratırlar. Bir yerinden girildikten sonra neler anlatılacağını hikâyenin kendi bilir, ama yine de, yaşamları anlatan hikâyeler, yaşamın kendisinden daha mantıklı olmak zorundadırlar. Yaşamların mantığı olmadığı gibi, mantıklı yaşanmaya çalışıldığında daha da mantıksızlaşırlar.

Kaos çoğu zaman yaşamı besler, düzen de alışkanlıkları.
Olmakta olanla, olması gereken zaten çoğu zaman farklı.
Toplumun hangi kurallarına uygun yaşayacağımızı düşünüp dururken gölgelerimize yabancı kalıyor, ilkel ve vahşi yönlerimizi yok sayıyorduk. O yok saydığımız, kompartımanlara hapsedip bastırdığımız gölgelerimiz de gün geliyor, en başlarına buyruk halleriyle ve adeta patlarcasına teker teker ortaya çıkıyorlardı.
İnsanlar kendi kesimlerinden olmayanların duygularını
algılayamıyorlar.
Yaşamların hikâyeleri anlatılmak istendiğinde, hikâyeler de kendilerini yaratırlar. Bir yerinden girildikten sonra neler anlatı­lacağını hikâyenin kendi bilir, ama yine de, yaşamları anlatan hi­kâyeler, yaşamın kendisinden daha mantıklı olmak zorundadır­lar. Yaşamların mantığı olmadığı gibi, mantıklı yaşanmaya çalışıldığında daha da mantıksızlaşırlar.
Hayatlarında hiç delilik yapmayanlar sandıkları kadar bilge değildirler.
Kararlılığın herkesi sindiren gücüne deliliğin özgürlüğüyle ulaşılır.
Bir insanın iç kavgasıyla, savunduğu politik inançlar arasındaki sınırı bugüne dek kim ayırt edebilmiş ki?
Ceza vicdanımızdan kurtulmamızı sağlar. Benim geldiğim dünyada ceza verilmez.
Benim dinim, pişmanlık duymadan yaşamak ve pişmanlık duymadan ölebilmektir.
İnsan önemli kararlar verirken o kararı vermekte olduğunu fark etmiyor. Karar verdiğini sandığı anda, aslında farkında olmaksızın vermiş olduğu kararını sadece açıklamış oluyor
Artık kendime ulaşabilmek, ruhumun kilidini açmak istiyorum.
Yaşamların mantığı olmadığı gibi, mantıklı yaşanmaya çalışıldığında daha da mantıksızlaşırlar.
Üretilmiş acıya içerik bulmak zor olmadığından, yaşama katılamamanın acısıyla yüzleşmekten kaçınmanın yollan her zaman açıktır.
Yaşamlarının başından kabul edilmeyi yaşayamamış insanların, gerçekten kabul edildiklerinde, kabul edilme gerçeğiyle ne yapacaklarını bilemedikleri için, kabul edilmeyi kabul edemediklerini bilemezdi.
Zamanın sürekliliği algılanamadığından, insanların birbirlerinden kopmasına, koptukça yalnızlıklarından korkup birbirlerine çaresizce yapışmaya çalışmalarına neden olan virüs.
İnsanın kendine dönük nefretini ve hayranlığını bir başkasına yansıttığında yaşanan itme ve çekilmenin yükünü taşıyacak gücü kalmamıştı.
Katılığın ve sertliğin dibi nasıl cılız, hatta cılk ise, yumuşaklığın biraz altına inildiğinde umulmadık sertlikte bir kayayla karşılaşılır.
Yaşamların mantığı olmadığı gibi, mantıklı yaşanmaya çalı­şıldığında daha da mantıksızlaşırlar.
Konu yaşamın kendisi olduğunda hikâyeye neresinden gireceğiniz önemli olmayabilir.
Hikayesini yaratanın kendisi olduğunu kabul etmekte direndiğinde, hikayesi tragedyasızlığın tragedyası olur.
Birbirlerinden farklı görünmek için çok çaba gösteriyorlar. Yine de sanki hepsi birbirinin aynı.
Farklılaşarak özgürleşeceklerine inanıyorlar
Sürekli konuşan ama hiç bir şey söylemeyen insanlar.
-Batı en gelişmiş uygarlık mı?
+Bu sorunun cevabı uygarlığın tanımına göre değişir.
-En gelişmiş kültür mü diye sorsam?
-Öyle olma şansı olabilirdi. Kültürünü yıkıcı amaçlar için kullanmamış olsaydı.
İnsan önemli kararlar verirken o kararı vermekte olduğunu fark etmiyor. Karar verdiğini sandığı anda, aslında farkında olmaksızın vermiş olduğu kararını sadece açıklamış oluyor
İnsanlar kendi kesimlerinden olmayanların duygularını anlayamıyor.
Yaklaşan sabahın sert serinliğiyle ürperince durdu, bir an geri dönmek istedi. Ama sonra yoluna devam etti. Gündüzleri rengârenk insan seliyle taşan, şimdi ıssız, pırıltısız ve tramvaysız caddeye girdi. Gecesiyle gündüzünün inanılmaz karşıtlığıyla çarpılmış. Makyajı silinmiş, saçı boyasız, cildi kırışmış bu sahtekâr kadının esrarını keşfetmek istercesine. Yerde çöp, havada kimsesizlik. Yaklaşan polis arabasını fark edince tedirgin oldu, ama araba durmadı. İçindekiler onu kuşkucu bakışlarla süzüp geçtiler. Sokakların birinden yaşlı bir sarhoş çıktı, yalpalayarak. Peşinde, orasını burasını çekiştirip duran küçük gece kuşları. Siyaha bulanarak lanetlenmiş bir dünyanın çocukları. İsa, perişan görünüşlü, yaşlı yüzlü çocukların bu saatte neden yataklarında olmadığını merak etti. Sonra, bilemediği bir nedenle onlardan ürktü ve yan sokaklardan birine daldı.
İnsanlar kendi kesimlerinden olmayanların duy­gularını algılayamıyorlar.
Iç dünyalarin fakirliğine ödünç kimliklerle verilen zengin görünüm ile iç yaşantilardaki zenginliğin biçimsellikten yoksun maskesi arasindaki görünür benzerliğin ardindaki farklilik!
Köpekbaliği hiç durmadan hareket etmek zorundadir. Bu doğanin ona sunduğu yazgi. Insanin yazgisi ise insan olma yazgisina karşi çikmanin bedeli olan vakum. Dünyadaki her şeyin merkezinde oluşup, giderek büyüyen vakum. Işin tuhafi da bu vakumun çevresinde savrulup duranlarin, her şeyin merkezinde olduklarina inanmalari. Mafya, pop yildizlari, haber alma örgütleri, Futbol, romantizm, pozitif bilim, feminizm, elitizm, politik sistemler, politikacilar, modernizm, seksizm, ABD başkani, pornografi, militarizm,psikanaliz, gurular, diğer ruhani liderler, falcilar, büyücüler, Nobel ödülleri, astroloji ve daha nice kara delik adaylari.

️Çagin ahlaksiz içgüdüleri şantaj ve terör, vakumun merkezine yerleşmiş,çevrelerinde savurup durduklari bu kirpintilarin yarattiği kaosla orgazm olmaya çalişirlarken!️

Stephen Hawking’in anlattiği astrofiziğe göre ve bilinen mantiğa aykiri olarak, bir yildiz oluşumuna ne kadar çok yakitla başlarsa, yakitini o kadar çabuk bitirir. Çünkü yildiz ne kadar hizla büyürse, bununla orantili olan kütlesel çekim gücünü dengelemek için o denli çok isiya gerek duyar ve sicakliği yüksek tutmak için yakitini harcar. Yildizin yakiti bitince soğumaya ve büzüşmeye başlar. Yildiz büzüştükçe, yüzeyi yakinindaki çekim alani giderek şiddetlenir ve işik konileri giderek yildiza doğru geriye bükülürler. Sonunda yildiz belirli bir kritik çapin altina düşünce, yüzeydeki çekim alani öyle şiddetli ve işik konisi o kadar bükük olur ki, artik işik kaçamaz. Işik kaçamiyorsa hiçbir şey kaçamaz. Her şey kütlesel çekimin etkisiyle geri döner ve uzay-zamanin böylesi bir bölgesinden kaçilip diştaki bir gözlemciye ulaşamaz. Ve böylece evrende bir karadelik oluşur.
Kendinize ismarlamak için debelenmediğinizde bazen yaşam sizi bulur. Yolun yarisini aşmiş olsaniz bile.
Halkimiz burada, bilinen tarihimiz boyunca huzur içinde yaşadi. Herkes için her şeyin yeterince var olduğu bir dünyada. Mülkiyet tutkusunun olmadiği, hiçbir şeyin hesaba vurulmadiği, alinip satilmadiği, akip giden hayatlarin dünyasi. Politik sistemleri bile yok.
Kaosa kendini birakip savrulmak gibi, düzenin de katiliğa doğru kayip takilmasi insani hiçe indirgeyebilir.
Bazi durumlar dişinda insana kendi hikayesini yaratma hakki taninmiştir. Hikayesini yaratanin kendisi olduğunu kabul etmemekte direndiğinde, hikayesi tragedyasizliğin tragedyasi olur.
Gözümüzü okşayan en güzel şeyin doğa, insanın da doğa-nın en güzel yaratısı olduğuna inanırız. Sanat eserleri, insan güzelliğinin yansımasıdır.
Ve annesinin sessiz gözyaşları.
Tibetli şair ve aziz Milarepa der ki:Benim dinim, pişmanlık duymadan yaşamak ve pişmanlık duymadan ölebilmektir.
Kaos,yaşamı; düzen,alışkanlıkları besler.
Ve yaşamımızda bize ayrıntı gibi gelen bir anının, neden bir başka zaman değil de o an arşivden çıkarılıp karşımıza koyulduğunun bilinmezliği.
Yaşamlarının başından kabul edilmeyi yaşayamamış insanların, gerçekten kabul edildiklerinde, kabul edilme gerçeğiyle ne yapacaklarını bilemedikleri için, kabul edilmeyi kabul edemediklerini bilmezdi.
Hani o çok varmışçasına varolmayan, dokunup da tutamadıklarınızdan.
İç dünyaların fakirliğine ödünç kimliklerle verilen zengin görünüm ile iç yaşantılardaki zenginliğin biçimsellikten yoksun maskesi arasındaki görünür benzerliğin ardındaki farklılık!
Yaşamların mantığı olmadığı gibi, mantıklı yaşanmaya çalışıldığında daha da mantıksızlaşırlar.
Oysa birbirimizin hayatına aradan bir yerden giriveririz. Şimdiki zaman, geçmiş ve gelecek, birlikte, hemen orada yaşanmaya başlar ve sürekli yeni hikayeler yaratılır. Bazı durumlar dışında, insana kendi hikayesini yaratma hakkı tanınmıştır. Hikayesini yaratanın kendisi olduğunu kabul etmekte direndiğinde, hikayesi tragedyasızlığın tragedyası olur.
Tibetli şair ve aziz Milarepa der ki: Benim dinim, pişmanlık duymadan yaşamak ve pişmanlık duymadan ölebilmektir.
Direksiyonda bir başkası olduğunda yazgınız o başkası olur.
Hani o çok varmışçasına varolmayan,
dokunup da tutamadıklarımızdan.
.
.
Bir insanın iç kavgasıyla, savunduğu politik inançlar arasındaki sınırı bugüne dek kim ayırt edebilmiş ki?
Artık kendime ulaşabilmek, ruhumun kilidini açmak istiyorum.
… bir yanı, dağılmakta olduğunun farkında, korkuyor. Son günlerde derininden gelen o sesi giderek daha sık duyar oldu.

İmdat!

Açık bir pencereden gelen boğuk sesli bir kadının şarkısı ve havada baygın çiçek kokusu. Sadece yaşıyor olmanın bile insana yettiği yaz akşamlarından biri!
İç dünyaların fakirliğine ödünç kimliklerle verilen zengin görünüm ile iç yaşantılardaki zenginliğin biçimsellikten yoksun maskesi arasındaki görünür benzerliğin arasındaki farklılık!
Konu yaşamın kendisi olduğunda hikayeye neresinden gireceğinizin önemi olmayabilir. Yaşam sinema filminden farklıdır. Bir filmin başından izlenmediğinde, karakterleri tanımakta, olayları kavramakta zorlanırz. Oysa birbirimizin hayatına aradan bir yerden giriveririz. Şimdiki zaman, geçmiş ve gelecek, birlikte, hemen orada yaşanmaya başlar ve sürekli yeni hikayeler yaratılır. Bazı durumlar dışında insana kendi hikayesini yaratma hakkı tanınmıştır. Hikayesini yaratanın kendisi olduğunu kabul etmemekte direndiğinde hikayesi tragedyasızlığın tragedyası olur.
Sadece yaşıyor olmanın bile insana yettiği yaz akşamlarından biri!
Zaman bir rastlantılar dizisi. Varoluş, insanın rastlantılarla ne yapıp yapmadığı.
Kendinize ısmarlamak için debelenmediğimizde bazen yaşam sizi bulur. Yolun yarısını aşmış olsanız bile
Kararlılığın herkesi sindiren gücüne deliliğin özgürlüğüyle ulaşılır
Rastlantılar, mucizeli, mucizesiz ya da ölümcüldürler. Rastlantı tanrının işidir ama mucizeye dönüşmesi anahtar ve kilidin ikili dansıdır
Yaşam, içimizdeki siyahla beyazın hiç durmayan dansı. Birlikte yaptıkları dansı sürdürürlerken, beyaz dış dünyadaki siyah, siyah dış dünyadaki beyaz karşılığıyla da dans etmek ister

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir