İçeriğe geç

İçeriden Ölmek Kitap Alıntıları – Robert Silverberg

Robert Silverberg kitaplarından İçeriden Ölmek kitap alıntıları sizlerle…

İçeriden Ölmek Kitap Alıntıları

Affetmek iyidir,
Ama unutmak en iyisi!
Yaşarken çürüyor;
Ölürken,yaşıyoruz?
İnsan nasıl yetmiş beşine kadar yaşardı da kendine ait tek bir fikri olmazdı?
Her gün küçük ölümlerle ölebiliriz, ölümden ölüme yeniden doğarız biz..
Affetmek iyidir,Ama unutmak en iyisi!Yaşarken, çürüyor;Ölürken, yaşıyoruz.
İnsan içinde bir şeyin ölmekte olduğunu bildiği zaman gelip geçici anlardaki rastgele canlanmalara itimat etmemeyi öğreniyor.
Affetmek iyidir,
Ama unutmak en iyisi!
Yaşarken, çürüyor;
Ölürken, yaşıyoruz
Her gün küçük ölümlerle ölebiliriz, ölümden ölüme yeniden doğarız biz..
Kim olacağım ben, kendim olmayı bıraktığımda?.
Zihni kırbaçlamak nasıl fikir ? Metaforik dayaklar bulup kendime uygulayacağım.Sancıyan,zayıflayan,zonklayan,çözülen bir zihni kamçılamak.Bu kalleş,kindar zihni!
Dünyanın ve bir bütün olarak yaşamın mevcut halinin hastalıklı olduğunu düşünüyorum. Eğer bir doktor olsaydım ve tavsiyem istenseydi şöyle derdim: “Sessizlik yaratın.”
Yalnızlığının ve insanları affedememesinin katılaştırdığı ruhu nüfuz edilemez bir hal aldığından başkalarının da onu sevmesi kolay değil
Kim olacağım ben, kendim olmayı bıraktığımda?
herşeyin ortasında, ölü noktadayım. hareketsiz, statik: demir atmış gibi. hayır, yalan bu, yalan değilse bile en azından kötü niyetten uzak ama yanlış bir ifade, hatalı metaforlar öbeği.deniz seviyem alçalıyor. hep cezirdeyim. med-cezir in cezirinde, gel-gitin gitindeyim hep. çıplak, kayalık bir kıyı oldum, demir gibi sert; geride kalan kirli kahve yosun şeritlerinin hızla çekilen köpüklü dalgalara salınmaya çalıştığı. oraya buraya kaçışan yeşil yengeçler. evet çekiliyor sularım, azalıyorum, seyreliyorum, biliyormusunuz, artık bunu o kadar da dert etmiyorum..çalkantılar yaşıyor, bir iyi bir kötü oluyorum ama artık bunu o kadar da dert etmiyorum ”
“O yıllarda hep böyleydi işte : sonsuz bir trip , rengarenk bir yolculuk. Ama her türlü güç çürür. En güzel hayallerin rengi atar zamanla. Grileşir dünya. Entropi bizi alt eder. Solar her şey. Gider. Her şey ölür.”
Dünyanın ve bir bütün olarak yaşamın mevcut halinin hastalıklı olduğunu düşünüyorum. Eğer bir doktor olsaydım ve tavsiyem istenseydi şöyle derdim: “Sessizlik yaratın.”
Kapı deliğinden bakan kişi, görmek istemediklerini de görür.
Evet, çekiliyor sularım, azalıyorum, seyreliyorum. Biliyor musunuz, artık bunu o kadar da dert etmiyorum. Çalkantılar yaşıyor, bir iyi bir kötü oluyorum ama
Artık
Bunu o kadar da
Dert etmiyorum.
Kim olacağım ben, kendim olmayı bıraktığımda?
Kim olacağım ben, kendim olmayı bıraktığımda?
𝐊𝐢𝐦 𝐨𝐥𝐚𝐜𝐚𝐠̆𝛊𝐦 𝐛𝐞𝐧, 𝐤𝐞𝐧𝐝𝐢𝐦 𝐨𝐥𝐦𝐚𝐲𝛊 𝐛𝛊𝐫𝐚𝐤𝐭𝛊𝐠̆𝛊𝐦𝐝𝐚?
Kim olacağım ben, kendim olmayı bıraktığımda?
Affetmek iyidir, ama unutmak en iyisi! Yaşarken, çürüyor ;Ölürken, Yaşıyoruz.
Kim olacağım ben, kendim olmayı bıraktığımda?
Kim olacağım ben kendim olmayı bıraktığımda?
Seni
heykeltıraşın ellerini bekleyen kil gibi görüyordum.
Sevdiğiniz birinin ruhunu değiştirmeye çalışmak,
başka bir şeye dönüştükten sonra onu daha çok seveceğinizi
düşünseniz bile, aşka karşı işlenmiş bir günahtır.
Kim olacağım ben, kendim olmayı bıraktığımda?
İstesek de istemesek de gelir başımıza. Ya tıpış tıpış
kendi ayaklarımızla gideriz, ya da biri bizi içeri tıkar, ama eninde
sonunda bir şekilde o kutuya gireriz. Entropinin uzun vadede
hepimizi haklamasının kaçınılmaz olduğunu söylerken bundan
bahsediyordum. Ne kadar yaşam dolu, dinç olsak, dünyayı yalayıp
yutsak da zaman geçtikçe girdiler azalır. Görme, duyma, dokunma ve
koku alma, aziz Will S.’nin dediği gibi, hepsi gider ve sonunda dişsiz,
gözsüz, tatsız, her şeysiz kalırız. Her şeysiz.
–insan nasıl yetmiş beşine kadar yaşardı da
kendine ait tek bir fikri olmazdı?–
Neden aşkın
sözleşmeye ihtiyacı olsun? Neden kendinizi devletin pençelerine
bırakıp üzerinizde daha fazla güç sahibi olmasına izin veresiniz?
Neden sırf malınızı mülkünüzü didiklesin diye avukatlar çağırasınız?
Evlilik toy, güvensiz ve cahil insanlar içindir. Bu tip kurumların iç
yüzünü görebilen bizlerin yasal baskılar olmadan birlikte yaşamaktan
hoşnut olması gerekir, öyle değil mi Toni?
Dünyanın ve bir bütün olarak yaşamın mevcut halinin hastalıklı
olduğunu düşünüyorum. Eğer bir doktor olsaydım ve tavsiyem
istenseydi şöyle derdim: “Sessizlik yaratın.”
Sağır bir dünyayla iletişim kurma adına harcadığı kesintili ve tek
taraflı çabalar.
Dünyanın hâlâ mucizelerle dolu olduğunu, her zaman yeni
konukların geldiğini, son gibi görünen şeylerin aslında son değil yol
üzerindeki duraklar, geçişler olduğunu asla unutmayalım. Yas
tutmaya ne gerek var? Sürdüğümüz hayatlar gündelik eksilmelerse de
kendimizi kedere boğmaya ne gerek var? Ya bunu kaybedersem, ya
şunu kaybedersem? Görme yeteneğimizi kaybetsek, mesela, sevgi de
mi gidecek? Ya da hisler de azaldı diyelim, eskiden hissettiğimiz
şeyleri hatırlayıp onlarla avunamaz mıyız? Acımızın büyük kısmı
sadece kafa karışıklığı aslında.
Sevgili kardeşlerim, sizi Eliot’ın Dört Kuartet’inde geçen paradoksal ifadeye yönlendiriyorum: ‘Sonum,
başlangıcımdadır.’
Affetmek iyidir,
Ama unutmak en iyisi!
Yaşarken, çürüyor;
Ölürken, yaşıyoruz?
Dünyaya söylemeliyim, bana verilenleri,
servetimi boşa harcadığımı, aldığım mirası çarçur ettiğimi, elimden
kaymasına izin verdiğimi, gittiğini, gittiğini, artık iflas ettiğimi,
battığımı söylemeliyim.
Kabulleniyorum. Kabulleniyorum. İçimde
büyüyen kabullenişi görüyor musunuz? Hiç şüpheniz olmasın, çok
samimi söylüyorum. En azından bu sabah altın sonbahar güneşi
odama dolar ve hırpani ruhuma yayılırken, kabullenişe doğru epey
bir yol aldım.
Her şeyin ortasında, ölü noktadayım. Hareketsiz, statik; demir atmış
gibi. Hayır, yalan bu, yalan değilse bile en azından kötü niyetten uzak
ama yanlış bir ifade, hatalı bir metaforlar öbeği. Deniz seviyem
alçalıyor. Hep cezirdeyim. Med-cezirin cezirinde, gel-gitin gitindeyim
hep. Çıplak, kayalık bir kıyı oldum, demir gibi sert; geride kalan kirli
kahve yosun şeritlerinin hızla çekilen köpüklü dalgalara salınmaya
çalıştığı. Oraya buraya kaçışan yeşil yengeçler. Evet, çekiliyor sularım,
azalıyorum, seyreliyorum. Biliyor musunuz, artık bunu o kadar da
dert etmiyorum. Çalkantılar yaşıyor, bir iyi bir kötü oluyorum ama
Artık
Bunu o kadar da
Dert etmiyorum.
Ama istemek yetmiyor. İnsan sevgiyi sadece iyi niyetin
üstüne kuramıyor.
Başkalarıyla en iyi temas kurma yolunu kaybetmenin nasıl bir şey olduğunu biliyorum. Yavaş yavaş kendinle de teması
kaybetmenin. Kendi zihninde bir yabancı olmanın.
“Acı çekiyor musun?”
“Kim çekmiyor ki?”
Biz eski nefretlerimizi gömdüğümüz
bahçenin üzerinde parmak uçlarımızda dolaşırken dostluğumuza bir
nekahet havası hakim son günlerde.
Ama her türlü güç çürür. En güzel hayallerin rengi atar zamanla. Grileşir dünya.
İnsanlığın canla başla verdiği
mücadelelerin özü ve özeti: bum.
Kendime acımaya başladığımda kendimle vakit geçirmekten çok
sıkılıyorum.
Dünyadaki genç insan sayısının her yıl biraz daha arttığının
farkında mısınız? Moruklar dünya yuvarlağından aşağı düşer, ben
tıngır mıngır mezara doğru giderken onların kabile habire çoğalıyor.
Bugünlerde profesörler bile genç görünüyor bana. Benden on beş yaş
küçük olup da doktorasını bitiren insanlar var. Yenilir yutulur gibi
değil.
İçine doğduğum şartlar sevme ve sevilme kapasitemi kısıtlıyor.
İnsanlık için umut olmadığını o zaman anladım;
en iyilerimiz bile aşk adına, barış adına, eşitlik adına mücadele
ederken zıvanadan çıkma kapasitesine sahipti.
Birbirimiz için yeniydik henüz; ilişkilerin en iyi zamanıdır bu, paylaşacak koca bir geçmiş; her şey ortaya dökülür ve konuşacak
konu aramaya gerek kalmaz.
Mutantız hepimiz. Genetiğin eşek şakaları.
İnsan içinde bir şeyin ölmekte olduğunu bildiği zaman gelip geçici anlardaki rastgele canlanmalara itimat etmemeyi öğreniyor.
Her neyse, binalar yaşlanıyor. Ne yaşlanmıyor ki?
• Saatten saate olgunlaştıkça olgunlaşıyor, saatten saate çürüdükçe çürüyoruz ,ve böyle sürüp gidiyor aynı hikaye .
Kim olacağım ben, kendim olmayı bıraktığımda?
Hiçbir şey kazara olmaz, diyordu Freud. Dil sürçmesi diye bir şey yoktur. Her şey, o ya da bu düzeyde, kasıtlıdır.
Kim olacağım ben, kendim olmayı bıraktığımda?
Saatten saate olgunlaştıkça olgunlaşıyor, saatten saatte çürüdükçe çürüyoruz, ve böyle sürüp gidiyor aynı hikâye.
Her ses, sessizlikte sona erer ama sessizlik ölmez asla.
Sevdiğiniz birinin ruhunu değiştirmeye çalışmak, başka bir şeye dönüştükten sonra onu daha çok seveceğinizi düşünseniz bile, aşka karşı işlenmiş bir günahtır.
İnsanlar duymak istemedikleri bir şey söylendiğinde sinirlenirler.
Yaşarken, çürüyor;
Ölürken, yaşıyoruz.
İnsan içinde bir şeyin ölmekte olduğunu bildiği zaman gelip geçici anlardaki rastgele canlanmalara itimat etmemeyi öğreniyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir