İçeriğe geç

Görünmez Kentler Kitap Alıntıları – Italo Calvino

Italo Calvino kitaplarından Görünmez Kentler kitap alıntıları sizlerle…

Görünmez Kentler Kitap Alıntıları

-Böylece kanıtlamış olduk ki biz buradaysak, olmayacağız.
-Nitekim buradayız işte.
“Bir özlemin yükünü hafifletmek için bunca uzaklara geldin sen!” diye heyecanla bağırıyor ya da “Bir ambar dolusu hüzünle dönüyorsun gittiğin yerlerden” …
Yalan sözlerde değil şeylerdedir.
Kent meydanında yaşlıların bir duvarı vardır:üzerine dizilir, gençliğin önlerinden geçip gidişine bakarlar;o da oturur aralarına. Arzular birer anıdır şimdi.
Biz canlıların cehennemi gelecekte var olacak bir şey değil eğer bir cehennem varsa, burada, çoktan aramızda; her gün içinde yaşadığımız, birlikte, yan yana durarak yarattığımız cehennem. İki yolu var acı çekmemenin: Birincisi pek çok kişiye kolay gelir: cehennemi kabullenmek ve onu görmeyecek kadar onunla bütünleşmek, ikinci yol riskli, sürekli bir dikkat ve eğitim istiyor; cehennemin ortasında cehennem olmayan kim ve ne var, onu aramak ve bulduğunda tanımayı bilmek, onu yaşatmak, ona fırsat vermek.
Şöyle der filozof: Hüzün kenti Raissa’da da, bir canlı varlığı diğerine bir an için bağlayıp çözülüveren, sonra dönüp hareketli noktalar arasında tekrar gerilerek anlık yeni figürler çizen ve böylece bu mutsuz kente, her saniye, varlığından bile habersiz olduğu mutlu bir kent kazandıran görünmez bir iplik dolaşıyor.
Yolculuk yapa yapa farklılıkların kaybolduğunu fark ediyor insan: her kent bütün öteki kentlere benziyor sonuçta, biçim, düzen ve uzaklıkları değiş tokuş ediyor aralarında yerler, biçimsiz, ince bir toz bulutu kaplıyor kıtaları. Oysa senin atlasın olduğu gibi koruyor bu farklılıkları: bir adın harflerindekine benzeyen o uyumlu nitelik çeşitliliğini.
”Zaman zaman, sesin bana sanki çok uzaklardan ulaşıyormuş gibi bir duyguya kapılıyorum; görkemli ve dayanılmaz bir şimdinin tutsağıyım oysa; bütün ortak yaşam biçimlerinin, süreçlerinin sonuna gelip dayandığı bir şimdi bu, alacakları yeni biçimleri bilmek de olanaksız. Kentleri yaşatan ve belki ölümlerinin ardından tekrar yaşatacak olan, gözle görülmeyen nedenleri dinliyorum senin sesinde ben.
Bir uçtan diğerine kent, imge dağarcığını bir perspektif içinde çoğaltarak sürüyormuş gibi görünür: oysa derinliği yoktur, orasına burasına birkaç figür karalanmış bir kağıt parçası gibi birbirinden ayrılamayan ama birbirine de bakamayan bir ön, bir arka yüzden oluşur yalnızca.
Halı ile kent gibi böylesine farklı iki nesnenin arasındaki gizemli ilişki üzerine bir kâhinle konuşmuşlar. Birinin biçimi tanrıların yıldızlı gökyüzüne ve dünyaların etrafında döndüğü yörüngelere verdiği biçim, demiş kahin, diğeri ise her insan yapısı gibi onun yaklaşık bir yansıması.
Ve ruhumun istediği tek dürtü, tek besin müzik olduğunda bilirim ki mezarlıklarda aramalıyım onu: müzisyenler mezarlarda saklanır; bir çukurdan ötekine flüt trilleri, harp akorları konuşur karşılıklı.
Kentler de düşüncenin ya da rastlantının eseri olduklarını sanırlar hep, ama ne biri, ne öteki ayakta tutmaya yeter onların surlarını. Bir kentte hayran kaldığın şey onun yedi ya da yetmiş yedi harikası değil, senin ona sorduğun bir soruya verdiği yanıttır.
”Ne arzularım, ne korkularım var benim, [ ], benim düşlerimi ya düşünce, ya da rastlantılar oluşturur.
Zenobia mutlu ya da mutsuz kentlerden biri mi, bunu düşünmenin bir anlamı yok. Kentleri bu iki grupta toplamak yanlış, başka türlü ayırmalıyız onları: kentler vardır, yıllarla ve değişerek arzulan biçimlemeyi sürdürürler; kentler vardır, ya arzularca silinir ya da arzuları siler, yok ederler.
Farklı kentlerin bazen aynı zemin üzerinde ve aynı ad altında birbirini izlediklerini, birbirlerini hiç tanımaksızın, hiçbir iletişim kuramadan doğup öldüklerini sakın söylemeyin onlara. Öyle olur ki, bazen sakinlerin adları, seslerinin vurguları, hatta yüz hatları bile aynı kalır; oysa adların altında, yerlerin üzerinde yaşayan tanrılar sessizce çekip gitmişler ve yerlerine yabancı tanrılar yerleşmiştir.
Bütün bu yolculuklar geçmişini yeniden yaşamak için mi? [ ] Bütün bu yolculuklar geleceğini yeniden bulmak için mi?
Bellek denen şey çok zengin: sürekli yineler göstergeleri, yineler ki kent varolmaya başlasın.
Ben bu kenti görmek için boşuna koyuldum yollara: daha iyi anımsanmak için hep aynı kalmak ve hareketsiz durmak zorunda olduğundan, [ ] eridi, çözüldü ve yok oldu. Yeryüzü unuttu onu.
Ama başkadır bu kent: günlerin kısaldığı bir eylül akşamı, lokanta kapılarında rengarenk lambalar birden yandığında ve terasın birinden bir kadın ooh! diye keyifle bağırırken bu kente gelen biri, o an, aynı akşamı daha önce de yaşadığını ve o kez mutlu olduğunu anımsayanları kıskanır.
Kitap, dışarı çıkabilmek için bir yola koyulma olanağı.
Eğer bir gün kendinin yarısı olabilirsen, ki bunu bütün gönlümle dilerim, bütünlüğü olan beyinlerin sıradan zekasını aşan şeyleri anlayacaksın. Kendi yarını ve dünyanın yarısını yitirmiş olacaksın, ama geride kalan o yarı, bin kez daha derin, daha değerli olacak. Hatta her şeyin sana benzer şekilde ikiye bölünüp parçalanmasını isteyeceksin, çünkü güzellik, bilgelik ve adalet parçalardan oluşan şeyde vardır. (1952: 51-52)
Cehennemin ortasında cehennem olmayan kim ve ne var, onu aramak ve bulduğunda tanımayı bilmek, onu yaşat­mak, ona fırsat vermek.
Kentler, rüyalar gibi arzulardan ve korkulardan oluşur, söylemlerinin ipliği gizli olsa bile, kuralları saçma, bakış açıları aldatıcıdır ve her şey başka bir şeyi gizler.
Doğru yolu bulmak için kaybolmak gerekir. Labirent, içine giren kaybolsun ve dolaşsın diye yapılır. Fakat labirent, o aynı kişiye; yeni bir plan çizmesi ve labirentin gücünü yok etmesi için bir başkaldırıyı da düşündürür.

İşte o insan bunu başardığı takdirde labirenti yıkacaktır, çünkü; onu boydan boya geçen biri için labirent yoktur.

Anlatıya yön veren ses değil, kulaktır.
Anlatıya yön veren ses değil, kulaktır.
Yalan sözlerde değil, şeylerdedir
Yaşanmamış gelecekler geçmişin dallarıdır yalnızca: kuru dalları.
Biz canlıların cehennemi gelecekte var olacak bir şey değil, eğer bir cehennem varsa, burada, çoktan aramızda; her gün içinde yaşadığımız, birlikte, yan yana durarak yarattığımız cehennem. Iki yolu var acı çekmemenin: Birincisi pek çok kişiye kolay gelir: cehennemi kabullenmek ve onu görmeyecek kadar onunla bütünleşmek. Ikinci yol riskli: sürekli bir dikkat ve eğitim istiyor; cehennemin ortasında cehennem olmayan kim ve ne var, onu aramak ve bulduğunda tanımayı bilmek, onu yaşatmak, ona fırsat vermek.”
“Hep başın arkaya dönük mü ilerlersin sen?” ya da “gördüğün şey hep geride kalan mıdır?” ya da daha doğrusu “yalnız geçmişe mi senin yolculuğun?”
eğer bir cehennem varsa, burada, çoktan aramızda; her gün içinde yaşadığımız, birlikte, yanyana durarak yarattığımız cehennem.
Ben konuşur, konuşurum, ama beni dinleyen, duymak istediğini duyar yalnızca.
Görkemli ve dayanılmaz bir şimdinin tutsağıyım oysa
Yaşanmamış gelecekler geçmişin dallarıdır yalnızca: kuru dalları
Kitap bir alan; okur içine girmeli, dolanmalı, belki kendini kaybetmeli, ama belli bir noktada bir çıkış hatta birçok çıkış bulmalı. Kitap, dışarı çıkabilmek için bir yola koyulma olanağı.
~Anlatıya yön veren şey, ses değil kulaktır.~
~Ben konuşur, konuşurum, der Marco, ama beni dinleyen, duymak istediğini duyar yalnızca. ~
~Yaşamda bir an geliyor, tanıdığın insanlar arasında ölüler canlılardan çok oluyor.~
~Belleğin imgeleri bir kez dile vurulup sözlerle sabitleşti mi silinip gider.~
~Yalan, sözlerde değil şeylerdedir.~
~Hiçbir dil yoktur ki aldatmasın.~
~Yaşanmamış gelecekler geçmişin dallarıdır yalnızca: kuru dalları.~
~İnsanın yazgısı kişiliğidir.~

[Herakleitos]

~Bizi her şeyin ötesinde ilgilendiren şey, insanın geçirdiği sınavlar ve bunların üstesinden gelme biçimidir.~
İnanmaya hazırsanız, ne iyi.
Çift kemerli pencelereleriyle, tavuskuşları, eyerci dükkanları ve kilim dokuyanlarıyla, kanoları ve nehir ağızlarıyla bir Olivia gerçekten var olsaydı, sineklerin yuvalandığı sefil, kara bir delik olurdu ve onu sana anlatmak için kurum, tekerlek gıcırtıları, yeknesak hareketler, alay gibi mecazlara başvurmak zorunda kalırdım ben. Yalan, sözlerde değil şeylerdedir.
İki Valdrada, birbirleri için yaşarlar, hep göz gözedirler ama sevmezler birbirlerini.
Hiçbir dil yoktur ki aldatmasın.
Bellek denen şey çok zengin: sürekli yineler göstergeleri, yineler ki kent varolmaya başlasın.
“ Eğer bir cehennem varsa, burada, çoktan aramızda; her gün içinde yaşadığımız, birlikte, yan yana durarak yarattığımız cehennem.”
“Ben konuşur, konuşurum ama beni dinleyen duymak istediğini duyar yalnızca.”
Yolculuk yapa yapa farklılıkların kaybolduğunu fark ediyor insan…
Yaşamda bir an geliyor, tanıdığın insanlar arasında ölüler canlılardan çok oluyor. Ve beyin başka yüz hatlarını, başka ifadeleri kabul etmeye yanaşmıyor: rastladığı bütün yeni yüzlere eski izlerin damgasını vurup her birinde en uygun maskeyi buluyor.
“Kent girmeden geçen için başka, ona yakalanan ve bir daha asla çıkamayan için başkadır ”
“Ölümlerinden sonra, yaşamdaki yazgılarından farklı bir yazgı isteyen canlılar çok elbet.”
Ve Polo: Biz canlıların cehennemi gelecekte var olacak bir şey değil, eğer bir cehennem varsa, burada, çoktan aramızda; her gün içinde yaşadığımız, birlikte, yan yana durarak yarattiğimiz cehennem. İki yolu var acı çekmemenin: Birincisi pek çok kişiye kolay gelir cehennemi kabullenmek ve onu görmeyecek kadar onunla bütünleşmek. İkinci yol riskli: sürekli bir dikkat ve eğitim istiyor, cehennemin ortasında cehennem olmayan kim ve ne var, onu aramak ve bulduğunda tanımayı bilmek, onu yaşatmak, ona fırsat vermek.

Son

Kent her arzunun mutlaka yaşanması gerektiği, senin de parçası olduğun bir bütünmüş gibi gelir sana, oysa o, senin keyif alamadığın her şeyin tadına varır, sana da bu arzuda yaşamak ve bununla yetinmek kalır
“Yaşamda bir an geliyor, tanıdığın insanlar arasında ölüler canlılardan çok oluyor.”
“Kentler vardır, yıllarla ve değişerek arzuları biçimlemeyi sürdürürler; kentler vardır, ya arzularca silinir ya da arzuları siler, yok ederler.”
“Başka yer negatif bir aynadır. Yolcu sahip olduğu tenhayı tanır, sahip olmadığı ve olamayacağı kalabalığı keşfederek.”
“Yaşanmamış gelecekler, geçmişin dallarıdır yalnızca: kuru dalları.”
“Arzular birer anıdır şimdi.”
Doğru yolu bulmak için kaybolmak gerekir Labirent, içine girip kaybolsun ve dolaşsın diye yapılır. Ama labirent, o aynı kişiye, yeni bir plan çizmesi ve labirentin gücünü yok etmesi için bir başkaldırı da düşündürür. Bunu başardığı takdirde insan labirenti yikacaktır, onu boydan boya geçen biri için labirent yoktur. (1980: 179)

Calvino için yeni bir labirentin tek güvenilir mimarı edebiyattır. İnsan ile hakikat arasındaki ilişkiyi onarılmaz bir biçim de bozan, sözcükleri anonim, anlamları kaypak kılarak anlatım araçlarının tüm sivriliklerini törpüleyen, sözcüklerin yeni durumlarla karşılaşmasından doğabilecek kıvılcımları söndüren tüketim ideolojisi ve kitle kültürünün -dili de etkisi altına alan bu salgın hastalığın yayılmasına karşı koyacak antikorları ancak edebiyatın (belki de yalnızca edebiyatın) üretebileceğini savundu her zaman. Hastalığın imgelere, insanların yaşamına ulusların tarihine bulaştığından; bütün tarihleri, biçimsiz, rast lantisal, karmaşık, başsız ve sonsuz kıldığından yakınıyordu: Benim rahatsızlığımın nedeni, yaşamda varlığına inandığım biçim’in yitmesi; bu kaybın karşısına, algılayabildiğim tek savunuyu koymaya çalışıyorum: bir edebiyat ideasi (1989: 59).

Tarih ve mekânın dışında bir edebiyattır bu: Borges’in estetiği çıkış noktasını, yani tarihçilerin zamanını, coğrafyaciların mekanınını sondan başa katetmeyi seçen ve Queneau’nun rendoğumunda basit dünyaların matematiksel modelleri ile tarih öncesine yönelen bir edebiyat.

Anlatıya yön veren şey, ses değil kulaktır.
İki yolu var acı çekmemenin: Birincisi pek çok kişiye kolay gelir: cehennemi kabullenmek ve onu görmeyecek kadar onunla bütünleşmek. İkinci yol riskli: sürekli bir dikkat ve eğitim istiyor; cehennemin ortasında cehennem olmayan kim ve ne var, onu aramak ve bulduğunda tanımayı bilmek, onu yaşatmak, ona fırsat vermek.
Biz canlıların cehennemi gelecekte var olacak bir şey değil, eğer bir cehennem varsa, burada, çoktan aramızda; her gün içinde yaşadığımız, birlikte, yan yana durarak yarattığımız cehennem.
Geometrik rasyonellik ile insan yaşamlarının iç içe geçmiş yumağı arasındaki gerilimi dile getirmek açısından bana daha geniş olanaklar sunan, daha karmaşık bir simge, kent simgesidir.
Yaşamda bir an geliyor, tanıdığın insanlar arasında ölüler canlılardan çok oluyor.
Aklım, görmediğim ve de göremeyeceğim birçok kentle dolu hâlâ
Yaşamda bir an geliyor, tanıdığın insanlar arasında ölüler canlılardan çok oluyor.
Marco Polo, tek tek her taşıyla bir köprüyü anlatıyor.
Peki köprüyü taşıyan taş hangisi? diye sorar Kubilay Han.
Köprüyü taşıyan şu ya da bu taş değil, taşların oluşturduğu kemerin kavsi der Marco.
Kubilay Han sessiz kalır bir süre, düşünür. Sonra ekler:
Neden taşları anlatıp duruyorsun bana? Beni ilgilendiren tek şey var, o da kemer.
Marco cevap verir: Taş yoksa kemer de yoktur.
konuşulan kent varolmak için gerekli olandan çok daha fazlasına sahipken, onun yerine varolan kent onun kadar varolamıyor.
Yalan sözlerde değil şeylerdedir.
Hiçbir dil yoktur ki aldatmasın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir