İçeriğe geç

1Q84 – Livre 1 Kitap Alıntıları – Haruki Murakami

Haruki Murakami kitaplarından 1Q84 – Livre 1 kitap alıntıları sizlerle…

1Q84 – Livre 1 Kitap Alıntıları

Haruki Murakami kitaplarından 1Q84 – Livre 1 kitap alıntıları sizlerle

1Q84 – Livre 1 Kitap Alıntıları

Her günüm cehennemden farksız. Fakat bu cehennemden kurtulmanın imkanı yok. Çünkü buradan kaçtıktan sonra nereye gidebilirim, bilmiyorum. Çaresizlik zindanındayım. Kendi arzumla girdim, kapısını kilitledim, anahtarlarını da fırlatıp attım.
Herkes dışlanan azınlık tarafında olmaktansa, dışlayan çoğunluk tarafında olunca rahat ediyor. Karşı tarafta olmadığı için seviniyor. Hangi çağda, hangi toplumda olursa olsun temelde aynı. Çoğunluğun içinde olunca, eziyet haline gelen şeyleri düşünmeye gerek de kalmıyor.
.
Gönül meseleleri söz konusu olduğunda ben bir korkağım. Bu benim ölümcül kusurum.

.
Ne de olsa dünya budur :

Zıt hatıraların bitmeyen savaşı.

Çalış, çalış, sonra anlamsızca öl..
Tibet çarkıfeleği gibi. Çark döndükçe değerler ve duygular azalıp artar. Bir pırıl pırıl parlar, bir karanlığa gömülür. Fakat gerçek aşk, çarkın merkezinde kımıldamadan kalır.
Yapanlar bir mantık uydurarak, yaptıklarını meşru göstererek unutabilir. Görmek istemedikleri şeylerden bakışlarını kaçırabilir. Fakat mağdur taraf unutamaz. Bakışlarını da kaçıramaz. Anılar anne babadan çocuğa aktarılır. Dünya dediğin şey Aomame, birbiriyle çelişen anıların sonu gelmez savaşıdır.
Bir kez ümit doğduğu zaman insanın kalbi kendi başına hareket etmeye başlar. Sonra bu beklenti boşa çıktığında insan hayal kırıklığına uğrar. Hayal kırıklığı, güçsüzlük duygusuna davetiye çıkarır.
Alışkanlıklar önemlidir. Düzensiz yaşam, stres, uykusuzluk. Böyle şeyler insanı öldürür.
Yitip giden şeyler eski haline dönmez.
Işığın olduğu yerde gölgenin de olması gerekir. Gölgenin olduğu yerde ise ışık mutlaka olur. Işık olmadan gölge olmaz, gölgesi olmayan ışık da olmaz.
Yoksa duyguları vardı da yüzünde ifadesini mi bulmuyordu
Konu ne olursa olsun normal olmayan bir şeyler yapıldığında mutlaka birileri öfkelenir.
Dünyadaki insanların büyük bir kısmı kendi kendilerine bir şeyler düşünmeyi beceremiyordu. Bu, Uşikava’nın keşfettiği önemli gerçeklerden biriydi. Üstelik özellikle düşünmeyi başaramayan insanlar da başkalarının konuşmasını dinlemezdi.
Fakat insanların yaşarken ölüme yaklaştıkları olur.
Görünüş sizi aldatmasın. Gerçek daima tektir.
Görünüş sizi aldatmasın. Gerçek daima tektir.
Gerçek daima soğuk ve ebediyen yalnız başınadır.
Yürekten sevdiğin bir insan varsa, bir kişi olsun yeter, hayatın kurtulmuş demektir. O seni sevmese bile.
İnsan bir kafesten kurtulsa bile, çıktığında kendini bulduğu yeni yerin aslında daha büyük bir kafes olması olası mıydı acaba?
Sorun insanın ruhunun kutsallığıydı. Oraya çamurlu ayaklarla girmeye hiç kimsenin hakkı yoktu. Üstelik çaresizlik insanın içini yiyip bitirebilirdi.
Bir insanı yüreğinin derinliklerine kadar anlayabilmek mümkün değildi.
Daha zor olanı kapıyı açtıktan sonra tekrar kapatmaktır.
Zaman geçtikçe herkes ümidini kesiverir.
İnsanlara ümit veriliyor, bu ümidi bir yakıt gibi kullanarak kendilerine amaçlar ediniyor, ömürlerini sürdürüyorlar. İnsan, ümit olmadan yaşamını sürdüremez. Fakat bu havaya para atmakla aynı. Yazı mı gelecek, tura mı gelecek? Para yere düşmeden anlaşılmaz.
Şu dünyada ipe sapa gelmez şeyler yapan insanların sayısı iyi şeyler yapan insanlardan çok çok daha fazla.
Pazar günleri çocuklar, diğer çocuklarla birlikte diledikleri gibi eğlenebilmelidir. İnsanları tehdit ederek tahsilat yapmamalı,
dünyanın korkunç sonunu anlatarak dolaşmamalıdır. O işleri, elbette bunu yapmanın gereği varsa, yetişkinler yapsınlar.
Öylece kaçıp gidemezdi. Sürekli korkmuş bir çocuk gibi karşısına çıkan şeylerden gözlerini kaçırarak yaşayamazdı. Sadece gerçekleri bilmek insana gerçek bir güç verirdi. Bu ne tür bir gerçek olursa olsun.
“Bu dünyada boşluğu doldurulamayacak tek bir kişi bile yoktur. Ne kadar bilgili, ne kadar yetenekli olursa olsun, mutlaka bir yerlerde yerine geçecek bir kişi vardır.”
Fakat ne tür bir iş yapıyor olursa olsun, kadın olmak kolay değil.
Aklınızda tutmanızı istediğim bir şey var. Her şey göründüğü gibi değildir.
Çalış, çalış, sonra anlamsızca öl.
Bir kez ümit doğduğu zaman, insanın kalbi kendi başına hareket etmeye başlar. Sonra bu beklenti boşa çıktığında insan hayal kırıklığına uğrar. Hayal kırıklığı, güçsüzlük duygusuna davetiye çıkarır. İnsanın yüreğinde boşluk oluşur. Tedbir elden bırakılabilir.
“ Ben en çok kendimden korkarım . Ne yapacağımın belli olmamasından . Şu an ne yaptığımı kavrayamamaktan . “
Her şey göründüğü gibi değildir.
insanların büyük çoğunluğu gerçeklere inanmak yerine gerçek olmasını arzuladıkları şeylere inanırlar.
hiç kimse başka bir insanın her şeyini tam anlamıyla öğrenmez. muhtemelen tanrı bile.
bir yerlerde mutlaka son vardır. yalnızca burası son diye yazılı değildir. merdivenin en üst basamağında burası son basamak. ayağınızı daha da fazla kaldırmayın yazar mı?
bu dünyada boşluğu doldurulamayacak tek bir kişi bile yoktur. ne kadar bilgili ne kadar yetenekli olursa olsun mutlaka bir yerlerde yerine geçecek kişi vardır. dünya boşluğu doldurulamayacak insanlarla dolu olsaydı bu bize büyük sıkıntı yaratırdı.
herkes dışlanan azınlık tarafında olmaktansa dışlayan çoğunluk tarafında olunca rahat hissediyor. karşı taraf olmadığı için seviniyor. hangi çağda toplumda olursa olsun temelde aynı. çoğunluğun içinde olunca eziyet haline gelen şeyleri düşünmeye gerek de kalmıyor.
küçük nüanslar bile bir cümleyi yaşattığı gibi öldürebilir de.
insanoğlunu anlamak ne kadar da güç diye düşünürdü.
“Bu dünyadaki insanların çoğu romanın gerçek değerini anlamaz.”
“Dünyanın, sanki kemiksiz bir lapa gibi, tutulacak yeri yoktur.”
“Gerçek daima soğuk ve ebediyen yalnız başınadır.”
“Gerçek daima tektir.”
nihayetinde bizim yaşadığımız dünyanın kendisi de devasa bir model evden farksız değil mi? Girer, oturur, çay içip pencerenin dışarısındaki manzarayı izler, zamanı gelince teşekkür ederek çıkıp gideriz. Oradaki tüm mobilyalar kandırmacadan başka bir şey değil. Pencereden görünen ay bile kağıttan yapılmış sahte bir şey olabilir.
Bu dünyada hoşa gidecek bir ölüm diye bir şey var mı ki?
Bu dünyada onunla karşılaşamam. Kaç dünyayı üst üste koyarsam koyayım onunla buluşamam.
Önemli olan çerçeve değil, içinde olandır.
Bir yerlerde mutlaka son vardır. Yalnızca ‘Burası son’ diye yazılı değildir. Merdivenin en üst basamağında, Burası son basamak. Ayağınızı daha fazla kaldırmayın’ diye yazar mı?
Kelebeklerle arkadaş olunabilir mi?

Kelebeklerle arkadaş olabilmen için, önce doğanın bir parçası olman gerek. İnsan kokunu silip, sabırla bekleyerek, ağaç, ot ya da çiçek olduğuna inanacaksın. Zaman alır, ama karşı taraf bir kez razı olursa, sonrasında doğal olarak arkadaş olursun.

Gerçekte ölene kadar ölmenin nasıl bir şey olduğunu hiç kimse tam olarak bilemez.
Sözcüklerle açıklandığı anda yitirilen anlamlar olur.
Sen dünyaya inanmazsan ve orada aşk olmazsa hiçbir şey sahtelikten öteye geçmez.
Kapanması güç yaralarla yaşıyoruz. İnsanların yüreğinde açılan yaraların kapanması mümkün olmuyor..
İnsanın aptallığının nerelere varabileceğini görmek, gerçekten şaşırtıcı..
Yürekten bir adım dışarı çıkmamak gibi bir şey bu dünyada mümkün olamaz.
Acı, çoğu durumda başka bir acıyla dindirilir; yok olur. Acı algısı her zaman görelidir.
Acı kimse için keyifli bir şey değildir.
Hiçbir şeyim yok, ruhumdan başka..
Bir boşluk oluştuğunda mutlaka dolması gerekir.
Nezaket, son zamanlarda (belki de hep) dünyada eksikliği duyulan şeylerden biriydi.
“Yürekten sevdiğin bir insan varsa, bir kisi olsun yeter, hayatın kurtulmuş demektir. O seni sevmese bile.”
“Derin bir inanç ile hoşgörüsüzlük hep at bası gider. Bu konuda çoğu durumda elimizden bir şey gelmez.”
/
“Belli bir yaşı geçince yaşam dediğin, sahip olduğun seyleri surekli olarak kaybettiğin bir süreçten öteye gecmez hale gelir. Önemli seyler birer birer tarağın dişlerinin dökülmesi gibi insanın ellerinden kayıp gider. Sevdiğin insanlar, once biri sonra digeri, hayatından yok olup giderler.”
/
“Bir şey gibi olmamak, asla kotu değildir. Henüz bir çerçeveye sıkıştırılmadığın anlamına gelir ne de olsa.”
/
“İnsanlarin buyuk çoğunluğu gerçeklere inanmak yerine, gercek olmasını arzuladıkları seylere inanırlar. Bu insanlar gözlerini ne kadar açarlarsa açsınlar, aslında hiçbir şey görmezler. Boyle insanları düzenbazlıkla kandirmak da bebek avutmaktan farksızdır.”
/
“Tibet carkifelegi gibi. Çark döndükçe değerler ve duygular azalıp artar. Bir pırıl pırıl parlar, bir karanlığa gomulur. Fakat gercek ask, çarkın merkezinde kımıldamadan kalır.”
“İlk adetini görmemiş bir kiz çocuğuna tecavuz etmekten keyif alan erkekler. Sağlam yapılı, gay korumalar. Kan naklini reddederek kendi isteğiyle olume giden inanmış insanlar. Hamileliğinin altıncı ayında uyku ilacı icerek intihar eden kadınlar. Sorun çıkaran erkekleri, boyunlarına sivri iğne saplayarak olduren kadınlar. Kadınlardan nefret eden erkekler. Erkeklerden nefret eden kadinlar. Boyle insanlarin dünyada var olmasi genlere ne gibi bir fayda sağlıyor acaba? Genler, böylesi dolambaçlı öyküleri, cok renkli eğlenceler gibi mi görüyor, yoksa herhangi bir amaç doğrultusunda mi kullanıyor?”
Çark döndükçe değerler ve duygular azalıp artar. Bir pırıl pırıl parlar, bir karanlığa gömülür. Fakat gerçek aşk, çarkın merkezinde kımıldamadan kalır.
Çoban ve köpeklerin kontrolü altında, sabahları otlamaya salınıyor, akşamları ağıllarına dönerek günlerini huzur içinde geçiriyorlar.
Evet, buradayım, ama aynı zamanda değilim de. Aynı anda iki ayrı yerdeyim. Einstein’in teorisine karşı, ama yapacak bir şey yok. Bir katilin çıplak hali budur işte.
Bir kez birileriyle samimi olunca o bağı koparıp atmak acı veriyordu.
Ben bu işi para için yapmıyorum. İstediğim, edebiyat camiasını komik duruma düşürmek. Loş deliklere yumak yumak üşüşüp, bir taraftan karşılıklı iltifatlar yağdırıp birbirlerinin yarasını yalarken diğer taraftan birbirlerinin paçasından çekip indirmeye çalışan, sonra da kalkıp edebiyatın misyonundan söz eden tiplere hadlerini bildirmek istiyorum. Sistemin boşluklarından yararlanıp, dalga geçeceğim işte. Sence de keyifli değil mi?
Görünüş sizi aldatmasın. Gerçek daima tektir.
Aklınızda tutmanızı istediğim bir şey var. Her şey göründüğü gibi değildir.
Düşen bir uçakta emniyet kemerlerini ne kadar sıkı bağlarsanız bağlayın hiçbir işe yaramaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir