İçeriğe geç

Sikke-i Tasdik-i Gaybi (Orta Boy) Kitap Alıntıları – Bediüzzaman Said Nursî

Bediüzzaman Said Nursî kitaplarından Sikke-i Tasdik-i Gaybi (Orta Boy) kitap alıntıları sizlerle…

Sikke-i Tasdik-i Gaybi (Orta Boy) Kitap Alıntıları

Bediüzzaman Said Nursî kitaplarından Sikke-i Tasdik-i Gaybi (Orta Boy) kitap alıntıları sizlerle

Sikke-i Tasdik-i Gaybi (Orta Boy) Kitap Alıntıları

Sonra gelecek o mübarek zât, Risale-i Nur’u bir proğramı olarak neşr ve tatbik edecek.
FİTNE ATEŞLERİ ÂFET HALİNİ ALAN BU ZAMANDA, CAM İLE ELMASIN BERABER SATILDIĞI BİR ÇARŞIDA BU MÜBAREK NURLARI (RABBİMİZ İRADE VE TAKDİR BUYURMUŞ.)
Ne arasak, hep Risaletü’n-Nur’da güneş gibi görünüyor. Risaletü’n-Nur şakirdleri dikkat etseler, daha bu fâni âlemde iken Livaü’l-Hamd-i Ahmedî (Aleyhissalâtü Vesselâm) altında bulunduklarını inayet-i Hak ile anlarlar.
Âcizane fehmedebildiğim şu anda kalbime gelen hakikatlara istinaden diyeceğim ki: Bu dalalet ve bid’aların ve dinsizliğin taun ve vebadan daha ziyade ve daha şiddetli sâri illetlerine karşı Risaletü’n-Nur’un getirdiği ve talim ve tefhim ettiği çok hakikatlardan Sünnet-i Ahmediyeye (A.S.M.) temessük dersini en hakikî olarak alan, Risaletü’n-Nur şakirdleridir. Onlar bu temessük ve intisablarının, iki kerre iki dört eder kat’iyyetinde mazhar oldukları inayet-i Rabbaniye şehadetiyle, muaccel mükâfatlarını görüyorlar. Yani burada sünneti ile dalalet ve bid’at ve dinsizlik ateşlerinden kurtaran, mensub olduğumuz şeriatın mübelliği; burada halas ve mukavemetle, âhir hayatımızda iman ile, haşr-i ekberde şefaatıyla inşâallah ebedî sevindirecektir diyorlar, diyebiliyorlar.
ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠَّﻪِ ﻫَﺬَﺍ ﻣِﻦْ ﻓَﻀْﻞِ ﺭَﺑِّﻰ

Madem ki böyle olmuştur; o halde şübhesiz Risaletü’n-Nur’un intişarındaki maksad, şu zamanın insanlarına tahkikî imanı ders vermek, mütehayyirlerini kurtarmak, müteharrilerini takviye ve tarsin etmek, zındıka ve ehl-i ilhadı iskât ve ilzam etmektir. Amma FİTNE ateşleri âfet halini alan bu zamanda, cam ile elmasın beraber satıldığı bir çarşıda bu mübarek Nurları, yani şânında

ﺍِﻧَّﺎ ﻧَﺤْﻦُ ﻧَﺰَّﻟْﻨَﺎ ﺍﻟﺬِّﻛْﺮَ ﻭَ ﺍِﻧَّﺎ ﻟَﻪُ ﻟَﺤَﺎﻓِﻈُﻮﻥَ

buyurulan Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın hakikî tefsirleri olan Risaletü’n-Nur’un hakaretten sıyaneti için, hem ﺳِﺮًّﺍ ﺗَﻨَﻮَّﺭَﺕْ sırr-ı tenvirini Rahîm ve Kerim Rabbimiz irade ve takdir buyurmuş.
Risale-i Nur şakirdlerinden
Hulusi

Hususan lüzumsuz ve zararlı ve müfritane bir gıybet olsa, bu zamanda ehl-i ilim ortasında ehl-i hakikatı ağlattıracak bir hâdise-i elîmedir.
Bâhusus Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’dan aldığım bir kuvvetle, Avrupa feylesoflarına Risale-i Nur meydan okur.
Cenab-ı Hak Settaru’l-Uyûb’dur, hasenat seyyiata mukabil gelse afveder.
Yâ Said! Âhirzamanın FİTNELERİNE yetişip düştüğün zaman, benim dua ve himmetimi kendine vesile ve şefaatçi yap.
Said Nursî
Ey Kur’an şakirdleri! Sizi vazife-i mukaddesenizden ekseriyetle geri bırakan, maişet telaşesidir. O ise, Kur’anın feyziyle, bereket nevinden sizlere veriliyor. Vazifenize bakınız.
Ehl-i imanın imanını Risale-i Nur ile takviye etmek niyetiyle o kat’î kanaatımı yazdım.
(R.Nur neşrine çalışmak elzemdir ki) geçen dehşetli günahlara keffaret ve gelecek müdhiş belalara ve anarşistliğe bir sed olabilsin.
O ZÂTIN ÜÇÜNCÜ VAZİFESİ;
Hilafet-i İslâmiyeyi ITTİHAD-I İSLÂMA bina ederek, İsevî ruhanîleriyle İTTİFAK edip din-i İslâma hizmet etmektir. Bu vazife, pek büyük bir saltanat ve kuvvet ve milyonlar fedakârlarla tatbik edilebilir.
İKİNCİ VAZİFE,
Gayet büyük maddî bir kuvvet ve hâkimiyet lâzım ki, o ikinci vazife tatbik edilebilsin.
Ümmetin beklediği, âhirzamanda gelecek zâtın üç vazifesinden en mühimmi ve en büyüğü ve en kıymetdarı olan iman-ı tahkikîyi neşr ve ehl-i imanı dalaletten kurtarmak cihetiyle, o en ehemmiyetli vazifeyi aynen bitamamiha Risale-i Nur’da görmüşler. İmam-ı Ali ve Gavs-ı A’zam ve Osman-ı Hâlidî gibi zâtlar, bu nokta içindir ki, o gelecek zâtın makamını Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsinde keşfen görmüşler gibi işaret etmişler. Bazan da o şahs-ı manevîyi bir hâdimine vermişler, o hâdime mültefitane bakmışlar. Bu hakikattan anlaşılıyor ki; sonra gelecek o mübarek zât, Risale-i Nur’u bir programı olarak neşr ve tatbik edecek. O zâtın ikinci vazifesi, Şeriatı icra ve tatbik etmektir. Birinci vazife, maddî kuvvetle değil, belki kuvvetli itikad ve ihlas ve sadakatle olduğu halde; bu ikinci vazife, gayet büyük maddî bir kuvvet ve hâkimiyet lâzım ki, o ikinci vazife tatbik edilebilsin. O zâtın üçüncü vazifesi; Hilafet-i İslâmiyeyi ITTİHAD-I İSLÂMA bina ederek, İsevî ruhanîleriyle İTTİFAK edip din-i İslâma hizmet etmektir. Bu vazife, pek büyük bir saltanat ve kuvvet ve milyonlar fedakârlarla tatbik edilebilir. Birinci vazife, o iki vazifeden üç-dört derece daha ziyade kıymetdardır; fakat o ikinci, üçüncü vazifeler pek parlak ve çok geniş bir dairede ve şaşaalı bir tarzda olduğundan umumun ve avamın nazarında daha ehemmiyetli görünüyorlar. İşte o has Nurcular ve bir kısmı evliya olan o kardeşlerimizin tabire ve tevile muhtaç fikirlerini ortaya atmak, ehl-i dünyayı ve ehl-i siyaseti telaşa verir ve vermiş.. hücumlarına vesile olur. Çünki, birinci vazifenin hakikatını ve kıymetini göremiyorlar, öteki cihetlere hamlederler
Elbette bizlere lâzım ve millete elzemdir ki; şimdi resmen izin verilen din tedrisatı için hususî dershaneler açılmasına ve izin verilmesine binaen, Nur şakirdleri mümkün olduğu kadar her yerde küçücük dershane-i Nuriye açmak lâzımdır. Gerçi herkes kendi kendine bir derece istifade eder, fakat herkes herbir mes’elesini tam anlamaz. Hem iman hakikatlarının izahı olduğu için; hem ilim, hem MARİFET, hem ibadettir. Eski medreselerde beş-on seneye mukabil, inşâallah Nur medreseleri beş-on haftada aynı neticeyi temin edecek ve yirmi senedir ediyor. Ve hem hükûmet ve millet ve vatan, hem hayat-ı dünyeviyesine ve siyasiyesine ve uhreviyesine pek çok faidesi bulunan bu Kur’an lemaatlarına ve dellâlı bulunan Risale-i Nur’a değil ilişmek, tamamıyla terviç ve neşrine çalışmaları elzemdir ki; geçen dehşetli günahlara keffaret ve gelecek müdhiş belalara ve anarşistliğe bir sed olabilsin.
Dünyaperest gaddar zalimlere, zulümlerine ceza olarak tokatlar gelmeye ve fakir ve masumlar ve mazlumlara, fâni mallarını ve hayatlarını âhiretlerine çevirmek ve kıymetdar eylemek ve dünyadaki günahlarına keffaretü’z-zünub etmeye kader-i İlahîye fetva verdiler.
Yâ Erhame’r-râhimîn! Umum Risale-i Nur şakirdlerini iki cihanda mesud eyle, âmin!
İnsî ve cinnî şeytanların şerlerinden muhafaza eyle, âmin!

Sikke-i Tasdiki Gaybî-269

Evet milyonların, milyarların kalbinde asırlardan beri kanamakta olan o derin yarayı saracak yegâne müşfik el; İslâm’dır.

Sikke-i Tasdiki Gaybî-267

İlâhî, Sen benim Rabbimsin; ben ise kulum. Sen Hâlıksın, ben ise mahlûk. Sen Rezzâksın, ben ise merzuk
Ey güç yetmez, dehşet veren haletlerden ağlayan,
Fânilere aldanarak kırıldıkça bağırma.
Ey zâilden, âcizlerden meded umup bağlanan,
Gir bu Nur’un âlemine, fânileri çağırma.

Sikke-i Tasdiki Gaybî-238

Benim hissem, yalnız şiddet-i ihtiyacımla taleptir ve gayet aczimle tazarruumdur. Dert benimdir, deva Kur’an’ındır.
Sikke-i Tasdiki Gaybî-236
Bâhusus lillah için olan bir uhuvvet dairesindeki kardeşlerin içinde ciddi, samimi tesanüdün çok kerametleri olabilir.
Sikke-i Tasdiki Gaybî-231
Madem Kur’an-ı Hakîm mürşidimizdir, üstadımızdır, imamımızdır, her bir âdabda rehberimizdir. O, kendi kendini medhediyor. Biz de onun dersine ittibaen, onun tefsirini medhedeceğiz.
Sikke-i Tasdiki Gaybî-226
Ver bizlere sen nur ile îkan, yine ey nur-u Kur’an,
Hırs ateşi sönsün de gönül gülşene dönsün.
Sikke-i Tasdiki Gaybî-224
Masum ve alîl, türlü bela çekti sebepsiz, Yıllarca akan, kan dolu gözyaşları dinsin Zalim yere batsın, o zulüm bir yere sinsin
Sikke-i Tasdiki Gaybî-222
Bir adam seninle imana gelmesi, sana sahra dolusu kırmızı koyunlardan daha hayırlıdır.

Sikke-i Tasdiki Gaybî-215

Risale-i Nur şakirdleri, tam ihtiyatla beraber bir taarruz olduğu vakitte münakaşa etmesinler, aldırmasınlar. Aldanan ehl-i ilim ve imansa dost olsunlar. Biz size ilişmiyoruz, siz de bize ilişmeyiniz. Biz ehl-i imanla kardeşiz. deyip yatıştırsınlar.
Sikke-i Tasdiki Gaybî-213
Sakın, dünya cereyanları, hususan siyaset cereyanları ve bilhassa harice bakan cereyanlar sizi tefrikaya atmasın. Karşınızda ittihat etmiş dalalet fırkalarına karşı sizi perişan etmesin!
Sikke-i Tasdiki Gaybî-190
Bu asrın acib hâssasındandır ki: Elması elmas bildiği halde, camı ona tercih eder.
Sikke-i Tasdiki Gaybî-186
Her kim olursan ol; bak, gör, yalnız gözünü aç, hakikati müşahede et, saadet-i ebediyenin anahtarı olan imanını kurtar.

Sikke-i Tasdiki Gaybî-189

Yok bizde cemiyet kurma hülyası

Yok başka bir yola gitme sevdası

Olduk ancak Nur’un dertli şeydası

Ey dertlilere rahmet-i âlem Risaletü’n-Nur

üstadımızdır, imamımızdır, her bir âdabda rehberimizdir. O, kendi kendini medhediyor. Biz de onun dersine ittibaen, onun tefsirini medhedeceğiz.
Risale-i Nur ıslah eder, ifsad etmez; imar eder, harap etmez; mesud eder, perişan etmez.
Hem uzak yerde taşlar görünmez,dağlar görünür.
Kabir kapısında bekleyen bir adam, arkasındaki fâni dünyaya riyakârane bakması, acınacak bir hamakattir ve dehşetli bir hasarettir.
Sikke-i Tasdiki Gaybî-130
kendi sadık ve sebatkâr şakirdlerine kazandırdığı çok büyük kâr ve kazanç ve pek çok kıymettar neticeye mukabil fiyat olarak, o şakirdlerden tam ve hâlis bir sadakat ve daimî sarsılmaz bir sebat ister.
Onların dalaleti fenden, felsefeden geldiği için acib bir gurur ve garib bir firavunluk ve dehşetli bir enaniyet onlara verip nefislerini öyle şımartmış ki kâinatı idare eden İlahî kanunların şuâlarını ve insan âleminde o hakaikin düsturlarını süflî hevesatlarına ve müştehiyatlarına müsait görmediklerinden (hâşâ! hâşâ!) eğri, yanlış, noksan bulmak istiyorlar.
Sikke-i Tasdiki Gaybî-108
Resâili’n-Nur Şâkirdleri, iman ile kabre girecekler, imansız vefat etmezler.
Sikke-i Tasdik-i Gaybi-102
Ateş bazen sudan ziyade temizlik yapar.
İnsan kusurdan, nisyandan hâlî değil. Benim bilmediğim çok kusurlarım var.
Cenâb-ı Hak, fazl ve keremiyle şu hizmette hâlisane, muhlisane bizi ve umum Risale-i Nur talebelerini daim ve muvaffak eylesin, âmin, bihürmeti Seyyidi’l Mürselin
Sikke-i Tasdik-i Gaybi-67
İnsan; kusurdan, nisyandan hâli değil. Benim, bilmediğim çok kusurlarım var.
Sikke-i Tasdik-i Gaybi-66
اَللّٰهُمَّ اشْرَحْ صَدْرٖى لِْ۫لاٖيمَانِ وَ اْلاِسْلَامِ
Allah’ım göğsümü îmâna ve İslâm’a aç.
Bir adamın imanını kurtarmak, on mü’mini velayet derecesine çıkarmaktan daha mühim ve daha sevablıdır. Çünki

Devamı yorumda 🙂

Ey Kur’an şakirdleri! Sizi vazife-i mukaddesenizden ekseriyetle geri bırakan, maişet telaşesidir. O ise Kur’an’ın feyziyle, bereket nevinden sizlere veriliyor. Vazifenize bakınız.
Sikke-i Tasdiki Gaybî-40
Meyus olma!
Sikke-i Tasdiki Gaybî-37
Bazen bir saat tefekkür, bir sene ibadet hükmüne geçer.
Sikke-i Tasdiki Gaybî-32
Sizi vazife-i mukaddesenizden ekseriyetle geri bırakan, maişet telaşesidir. O ise, Kur’anın feyziyle, bereket nevinden sizlere veriliyor. Vazifenize bakınız.
İnşâallah Risale-i Nur, kendi kendine hem kendini müdafaa ettiği hem kıymetini tam gösterdiği gibi bizi de manen müdafaa edip kusurlarımızı affettirmeye vesile olacaktır.
Sikke-i Tasdiki Gaybî-12
Kat’iyen Kur’an’ın misli yoktur ve olamaz ve hiçbir şey bu mu’cize-i ekberin yerini tutamaz.
Sikke-i Tasdiki Gaybî-7
Ben bir neferim, fakat müşir hizmetini görüyorum. Yani kıymet bende değil. Belki Kur’an-ı Hakîm’in feyzinden tereşşuh eden Risale-i Nur eczaları, bir müşiriyet-i maneviye hizmetini görüyor.
İnsanlara hem bir kitab-ı şeriat hem bir kitab-ı dua hem bir kitab-ı hikmet hem bir kitab-ı ubudiyet hem bir kitab-ı emir ve davet hem bir kitab-ı zikir hem bir kitab-ı fikir hem insanın bütün hâcat-ı maneviyesine merci olacak çok kitapları tazammun eden tek, câmi’ bir kitab-ı mukaddestir.
İşârât-ül İ’caz-11
Bir adamı sultan yapmak, on neferi paşa yapmaktan ne kadar yüksek ise bir adamın imanını kurtarmak, on adamı veli yapmaktan daha sevaptır.
Umum kardeşlerime ve hizmet-i Kur’aniyede bütün arkadaşlarıma hasret ve iştiyakla binler selâm
Said Nursî
Risale-i Nurun şahs-ı mânevisinden gelen şifa duası, öyle yüz bin doktora mukabil gelir,
Hayat-ı içtimaiyeye giren hangi şeye temas etse ekseriyetle günahlara maruz kalıyor. Her cihetle günahlar serbestçe insanı sarıyorlar.
Hem uzak yerde taşlar görünmez, dağlar görünür.
Ey bîçare! Sen Dârülhikmeti’l-İslâmiyede bir aza olmak cihetiyle güya bir hekimsin, ehl-i İslâm’ın manevî hastalıklarını tedavi ediyorsun. Halbuki en ziyade hasta sensin. Sen evvel kendine tabip ara, şifa bul; sonra başkasının şifasına çalış.
Malûmdur ki bazı vakit olur bir dakika, bir saat ve belki bir gün belki seneler kadar ve bir saat, bir sene belki bir ömür kadar netice verir ve ehemmiyetli olur.
Akıl ile beraber vehim ve hayal, hattâ NEFS ve HEVA teslime mecbur olduğu gibi, şeytan dahi teslim-i silâha mecbur oldu.
Ben ben diye, yazdımsa da sensin yine ol ben
Hiçten ne çıkar, hem bana benlik yine senden
Hasan Feyzi.
Ve der ve ispat eder ki: Mevt, ehl-i dalalet için idam-ı ebedîdir ve o dehşetli darağacından kurtaran ve mevti mübarek bir terhis tezkeresine çeviren yalnız Kur’an ve imandır.
Malûmdur ki zayıf ve ince ipler içtima ettikçe kuvvetleşir, kopmaz bir halat olur.
O, benim gözümün nuru, kalbimin süruru, gönlümün bülbülü, ruhumun gıdası, letâifimin incilâsı, canımın cânı O, benim kabirde enîsim, berzahta refikim ve mizanda a’mâlim, Sırat’ta Burak’ım, cennette yoldaşım.
Bir adamın imanını kurtarmak, on mü’mini velayet derecesine çıkarmaktan daha mühim ve daha sevaplıdır.
Hayat-ı içtimaiyeye giren hangi şeye temas etse ekseriyetle günahlara maruz kalıyor. Her cihetle günahlar serbestçe insanı sarıyorlar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir