İçeriğe geç

Gel ve Hüküm Sür Kitap Alıntıları – Banu Savaş

Banu Savaş kitaplarından Gel ve Hüküm Sür kitap alıntıları sizlerle…

Gel ve Hüküm Sür Kitap Alıntıları

Banu Savaş kitaplarından Gel ve Hüküm Sür kitap alıntıları sizlerle

Gel ve Hüküm Sür Kitap Alıntıları

insanın içinde beslediği yaralar
gün gelir onun varlığını
kanıtlar..
Kimse kötürüm bir yalnızlığı
tek eliyle sorgulayamaz
her duyunun sınırı
kendi yoksulluğuyla başlar
göz, ağız, kulak
bir de sevdiğini arşınlamaya yarayan
bir çift dudak
Yaşamanın keskin yüzeyi
vursa da kanamıyor elim
ben kendi eksikliğini
eldivensiz tutan biriyim
Yarattığı körlükle ışır
kadın dediğin karanlık
İnsan doğudur
gün içinde en az üç kere
kendi içinde doğrulur
ve bakar
sancılar içten dışarı doğru
tene varana dek akar
Ben bir bütün gece
bir bütün ömrün sızlamasında
sana hazır bir yazgı saklarım
aşkım karanlık bir kuyunun
ulaştığı son noktadır
Yazgına doğru nefes al
yazgına bastır kendini
bu kendini bilmek değil
kendinde bilmek evreni
Aldandık tamam en az yüz kere
ama dokunmadık
hiçbir kuşun sağlam kanadına
yanlış olan kanamış olmak
farklı ırkların savaşlarında
kim karanlıktan çekip çıkaracak bunca acıyı
boşa giden ömründür
ağla
Okumak farkındalıktır.
Aldandık tamam en az yüz kere ama dokunmadık hiçbir kuşun sağlam kanadına.
Temiz bir sayfanın tek affedilir yanı, artık olmayanın bıraktığı soluk dudak izi..
Aşık olan yaşamında
bir kere söylenmiş
bile olsa aşk
içinde bir fısıltıyla
ömrünce yankılanır.
Gel ve hüküm sür.
Mülkündür yoksulluğum.
Kuşları olmayan bir ülke,
nehri olmayan ormanlar, mülkündür..
Durup durup
üşüyorum ben
dünya kendi ekseninde kıpırdıyor çünkü ve uzakta bir yerde
beni ısıtacak olan
kendi suskunluğuyla üşüyor şimdi
Ama
Biliyorsun
Ruhum her kelebek kozasını özler.
her hayatın ayrı bir miladı olacak tabii yaşamımın kibirli ayracı duracak burada hep duracak elbet
yaşamaktan geri kaldığım yerin sancısı..
insanın içinde üşüyen bir mevsim varsa donup kalıyorsa yüreği o mevsim boyunca gün geçmez elbet
suyla akıp giden ömürdür
nehir boyunca
insanın içinde beslediği yaralar
gün gelir onun varlığını
kanıtlar..
aşık olan
zemheride yaşlı bir çobandır zordadır ama
mutlaka hayatta kalır
sesini duvar bildiğimden beri
iki adım öndeyim şimdi
Aşık olan yaşamında
bir kere söylenmiş
bile olsa aşk
içinde bir fısıltıyla
ömrünce yankılanır
ben kendi eksikliğini
eldivensiz tutan biriyim
insanın içinde beslediği yaralar
gün gelir onun varlığını
kanıtlar
hep ölmek değildir ölmek

arada bir sadece yitip gitmek

gel ve hüküm sür
mülkündür yoksulluğum
kuşları olmayan ülke
nehri olmayan ormanlar
mülkündür
adımımla başlayan topraklar
sütü olmayan meme
kısır kadın
herkesten sakındığım yuva
tebaandır yalnızlığım
yavrum prensim benim
ben o kapıları
hep
sensin diye açtım
yazgına doğru nefes al
yazgına bastır kendini
bu kendini bilmek değil
kendinde bilmek evreni
hala yaşıyor olmak
ömrünün en önemli utancı
hadi aç saçlarını
dök ve tara
adı söylenmemiş tüm yaralarını
başka ne işe yarar
böyle toplamak saçlarını
Herkes Ölür evet
herkes ölür
yeni bir keşif değildir belki binlerce yıldır bilinir
ama insan ömründe en az bir kere bu gerçeği yeniden bilir
şair dediğin
yalnız bir insandır
ne zaman hatırlayacak tanrı adımızı
çünkü şair, hafif, kanatlı, kutsal bir şeydir ve esinlenmeden, kendinden geçmeden, akil başından gitmeden yaratamaz
bilmez
kendimi çoklu bir ölümle kutsarım ona sadece bölük pörçük kelimeler ona sadece karanlığa düşen çocuk imgesi
karanlığın kendisi olduğumu istese de bilemez
bir türlü elinin ulaşmadığı meyveleri bir de severek açmaya ikna edemediği çiçeği
okşar ve saklar bütün bunları insan ömrü kendi içine akan bir nehir arada bir elindekine şükretmesi de gerekir
insan ömrü ters akan bir nehir arada bir pişman olması da gerekir kaldırıp başını
çiçeklerini sulamaktan
kaldırıp başını çocukları okşamaktan bir anı düşünüp gizlice
içinde yanan ateşe
küsmesi de gerekir
kadının durağan karanlığı ölü çocuk, kör varlık
tapınma
kan göllerinde büyüyen yazgı tamdır kendinden çıktığı yolun haritası..
yaşamanın keskin yüzeyi
vursa da kanamııyor elim
ben kendi eksikliğini
eldivensiz tutan biriyim
kim bir yola kendi gibi bakar her adımda uzaklaşırken hızlıca kim köhnemiş bir karanlığı kendinin sayar
sapladıkça
sapladıkça
daha derine
hep aynı suyun karanlığı çıkar.
olmak insanın en zor işi
ödünç verdiler seni
beklemenin süslü çiçeği
seni herkese ödünç
bana ömür boyu verdiler
eksik mi yaptım olmak işini
kuş yürekli bir kadın saklıyor kendini sevmekten yaslanıyor içindeki duvara ve tekrarlıyor bir nehrin adını içinden akıp geçene kadar..
kim karanlıktan çekip çıkaracak bunca acıyı
sancıların körlüğünde açıp gözlerini bakacak
yaşamım
budur tüm varlığım
nasıl saydım
ömrümün basamaklarını
nasıl zahmetliydi varlığım bir köşesinden tutup
sürekli çekiştirdiğim
diğerlerine bir türlü yaranamayan kendine bir türlü yetinemeyen varlığım
şair dediğin
yalnız bir insandır
gün be gün biriktirdiği
bu yalnızlığı
yaralı bir adamın kanı gibi ağzından
susmaya yazgılı bir kadın gibi gözünden
kör bir çocuk gibi parmaklarından çıkarıp atar
ama ince ipliklerle bağlı döner yalnızlığı yerine
şair dediğinde
bakamıyor insan yüzüne
içimden
içimden bir sesin
beni çağırdığı doğru
bir zarif
bir ince karanlığa doğru
saçlarını aç
tara doğan güne doğru
boşa giden ömründür
ağla
ne varsa içinde sahipsiz
ele güne karşı ayıp ne varsa yapamadığın
ayıp ne varsa
içinden isteyip de yaptığın
Şiir Gelir ve şiir gelir
diz çöker
ayak bileklerinde sancılar ve şiir yoldan gelen tenine papatyalar sürer
gümüş gülümser önce
sonra adını söyler
ve ne olduysa yaşamında
o an hepsine değer
şiir gelir
önünde diz çöker
Acıyordu, kanıyordu içim karanlığa.’
Ruhum her kelebek kozasını özler, öyle ki gün gelir
sadece kozasını özler.’
Sesini duvar bildiğimden beri iki adım öndeyim şimdi.’
Hep ölmek değildir, ölmek.
Arada bir yitip gitmek,
Sökmek kendini evrenden,
Ve koymak sol yanına bir şehrin..’
Gel ve hüküm sür, koynumdaki boşlukta.’
Bitir, öldür beni de baba.’
Anne ört beni, üstüme giydiğim sadece bir anlık delilik.’
Yara
insanın içinde beslediği yaralar
gün gelir onun varlığını kanıtlar
arada bir sadece yitip gitmek
hep böyledir en keskin zulüm şerbetle yutturulur
ben haklı değilim artık bilindiğim hiçbir diyarda
ben o kapıları hep sensin diye açtım
ne zaman hatırlayacak tanrı adımızı
Ömrüm
ömrüm
bir otuz yıl parmak hesabı
bir buçuk insan
ne yaptın deseler
ölüversem tam şu an
ne yaptın bir buçuk insan boyunca
derdim
oldum
sarpa sardı tenimde yılanlar oldum
bin kere aktı üzerimden ırmaklar başkası olsa
bin orman üretir
belki içlerine bin çeşit hayvan bırakır bende ise bir orman
çetrefilli, gür, sahipsiz bir orman
yaşamak dediğin öylesine soluksuz bir şiir gibi,
üstüme giydiğim sadece bir anlık delilik
ve sinsisinde bir tırtıl saklar
yoksa kozasında bir kelebek?
hani nasıl bilsin, bilecek!
hep ölmek değildir ölmek arada bir yitip gitmek
aldattık kendimizi yıllarca
zehre dönmüş us
kendini içeri akıta akıta
ve ben haklı değilim artık
bilindiğim hiçbir diyarda
ben hep karanlık çocukları sevdim hani taşar hüzün
içlerinin kilitli odasından
hani ayaları hep sana dönük
yüzleri duvarlara

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir