İçeriğe geç

Mecusi Şiirleri Kitap Alıntıları – Sefa Kaplan

Sefa Kaplan kitaplarından Mecusi Şiirleri kitap alıntıları sizlerle…

Mecusi Şiirleri Kitap Alıntıları

Sizi düşünmek, sizin ve kelimelerinizin kuytularında gezinmek güzelleştirmişti beni.
Tam da şuramda işte ağır bir hançer gibi
İsimsiz bir cehennem direnmeye başlıyor
Böyle insanlar değildik biz eskiden
Öyleyse nedir bizi böyle birden eskiden
Araya giren mesafe zamanla ölçülür gibi değil.
Gönlüm yaralı bilmiyorum, yâr bana n’oldu?
Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında
Öyle yoruldum ki, yoruldum dünyayı tanımaktan
Ne dünyalar bulmuştum kirpik gölgelerinde.
Yarım kaldı çok şey, yarım kaldım.
Anlaşılmıyor sahiden de bazı şeyler yaşanmadan, yaşlanmadan.
Kıyısında gecenin isminizi anarım
Öldüğüme değil de, sevdiğime yanarım.
Avcuma sigara basıp yumrukladığım camlar
Neden kırılırdı birden, neden mesela Leylâ
Beş vakit kanatırdı delik deşik yaramı
Sen duymazsın o başka
Ama duysaydın keşke
tam da şuramda işte ağır bir hançer gibi
isimsiz bir cehennem direnmeye başlıyor.-
böyle insanlar değildik biz eskiden
öyleyse nedir bizi böyle birden eskiten.
anlaşılmıyor sahiden de bazı şeyler
yaşanmadan, yaşlanmadan.-
Yanmayı bilen yürek nerde olsa yanıyor.
kendisine taşraydı, kendisine gurbetti
sığındığı sahiller ömürlere bir dertti
ıssızlığa direnip ne ağıtlar üretti
ismine gül serptiğim muhayyel sevgilimdi.-
adına aylar çizdiğim bir kadın vardır
gezer usul usul masalların arasında
harcandı bazı şeyler, bu gidiyor gücüme
ölüme eksilirken neye yarar ki şiir.-
yarım kaldı çok şey, yarım kaldım.-
biz ki dolunayların som altın ipeğinden
kefenler dokumuştuk bir bakış özleyince
sahi siz kimdiniz
sesinizin yankısı kadar
bile değil miydiniz.-
yürek, karaciğer ve ten,
beden eskir sırayla
bilinç ise hep diri,
söyler bir başına,
yitirdiği
o eski şiiri.-
İçimdeki akrebi çoktan çayırlara saldım
yorgun cemseler kendi halinde bir mayın artık
bir sen vardın kelimelerle bezeli bir atlas gibi
hem kelimelere hem de ömürlere gidilirdi senden
senden nereye gelinirdi bak onu bilmiyorum
bir bahar dalı gibi dahil olduğun ömürden
bir tebessüm bile bırakmadan çıkarsın
katlanarak bütün sonuçlarına
kalıyor ne de olsa söylenmemiş üç-beş söz
bahtı çökertmek için gelincikler kalıyor
bir de ürkek bir yağmur cinnet temrinlerinde
yanmayı bilen yürek nerde olsa yanıyor
Aşklara yakışan bir yüzüm vardı eskiden.
Ayna da benim şimdi aynaya yüz tutan da.
Ustaca ağıt yakılmış menevişli yıllar var.
Yaraya tuz yerine basılmaktadır kezzap.
Bileceksin kıymetini şiirlerin
Hayat ve ölüm ne tuhaf
Kalmadı bekleyenim,söyleyecek türküm yok.
Yüreğini yakın tut çöllerin çağrısına
Senin türkün söylenir yarın hep bir ağızdan.
Ama nafile,sürükleniyoruz hep birlikte
Sözün çoktan tüketildiği yaban sahile.
‘Bari bir şarkı söyleyelim’ diyor ferruh umutsuzca, ‘Bari bir şarkı söyleyelim.’
Utanmasam,vurup çıkacağım kapıyı
Ne durdurup engelleyecek bir yasa
Ne de dostluklara ayna bir derviş var.
Kurtardık hiç değilse
Karanfilleri ezilmekten ayaklar altında.
Eve dönmez çocuklar o sınır boylarından.
İşte,kurşun,özenle esirgenmiş bir
Yerlerine değmişti,kayboluşun
Görkemli ülkesinde omuzlanıyordu
Tabutlar
Derviş sabrımın yerinde yeller esiyor.
Böyle olmamalıydı desem de nafile artık
Hayatın mantığı eziyor nilüferleri bile.
Ben de,yanlış bir tren bekliyor sanki
Bir sonraki peronda.
Dağlar dağları devirip söylüyor aynı şiiri.
Yürek,karaciğer ve ten,
Eskir sırayla
Bilinç ise hep diri,
Söyler bir başına,
Yitirdiği
O eski şiiri.
Bir bahar dalı gibi dahil olduğun bir ömürden
Bir tebessüm bile bırakmadan çıkarsın.
Yüzüm yok artık yeryüzüne yüz tutacak
Utanıyorum kelimelerden.
Yumruklarım taze bir çocuk mezarı sanki.
Gülde abdest tazelemeyi unutan her kelime
Saçlarımdan çekip kamûslara vuruyor beni.
Kelimeler biriktiriyorum hayatım hakkında,
Yorgun cemseler gibi omuzlarıma binen kelimeler.
Göz görse de yanılır
Zarafet sınar seni.
Yaraya merhem olur mu,umudum yok gerçi ama
Bütün çalar saatleri yeniden kurmalıyım.
Şimdi gidip yataklara vurmalıyım kendimi
Dışı lacivert,içi mavi battaniyelere vurmalıyım.
Hakikatse bu
Ben de usandım.
Can usul usul
Bıktı,usandı.
Sözün hükmü yok
Sustu şarkılar.
Dışımda huzur.
İçim sonbahar.
Cinayetti bu
Hem de intihar
Bahar düşleri
Şimdi tarûmar.
Anlaşılmıyor sahiden de bazı şeyler
Yaşanmadan,yaşlanmadan.
Ayakların incinir
Ziyâde yorulursun.
Yanmayı bilen yürek nerde olsa yanıyor.
Sığındığı sahiller ömürlere bir dertti.
Kendisine taşraydı,kendisine gurbetti.
Savrulmak dert değildi,bakardım öylesine
Kim nerede küçülmüş,kimler kabrine gurbet.
Kıyısında gecenin isminizi anarım
Öldüğüme değil de,sevdiğime yanarım.
İnsanın aşklarıyla tanımlandığı bir çağda,
Yaşamak isterdim ben
Yürek, karaciğer ve ten
Beden eskir sırayla bilinç ise hep diri, söyler bir başına, yitirdiği o eski şiiri.
Çekip kendini kenara biraz aynaya baksan yahut bıraksan, arasına yolların, arasıra bir bahar gibi aksan kıyıda duran yıllara terketsen biraz kendini uzak uçurumlara,. göz görse de yanılır zarafet sınar seni.
iyi ki göğüsleri var kadınların, yoksa nasıl dindirirdik anne hasretini, büyük bozgunlardan sonra gidip nereye konaklardık.
cenazemin çok fazla görkemli olmayacağını
biliyorum, bana bıraksalardı yakılmak isterdim
zaten; belki ısınırdınız bir miktar,
böyle insanlar değildik biz eskiden,
öyleyse nedir bizi böyle birden eskiten.
-gönlüm yaralı bilmiyorum yar bana ne oldu.-
acılar çekebilecek yaşa geldiğim zaman,
acıyla uğraşacak yerlerimi yok ettim.
adetti eskiden,
hüzünlü şarkılarda,
bir sigara daha yakılır
ve pencereden,
uzak ufuklara
bakılırdı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir