İçeriğe geç

Kadim Felsefe Kitap Alıntıları – Aldous Huxley

Aldous Huxley kitaplarından Kadim Felsefe kitap alıntıları sizlerle…

Kadim Felsefe Kitap Alıntıları

Benim Ben’im Tanrı’dır ve Tanrımın Kendisinden başka bir Ben tanımam.

Cenovalı Azize Catherine

Her şeyde Bir’i ara seni yoldan çıkaran ikincidir.
-Kebir
Günümüz dinsel jargonunda ahlaksız kelimesi neredeyse sadece tensel açıdan zevke düşkün insanlar için kullanılmaktadır. Açgözlü ve hırslı olanlar, saygı uyandıran sert insanlar , iktidar ve makam hırslarını idealistçe bir ikiyüzlülüğün arkasına saklayanlar, sadece ayıplamamakla kalmaz, erdemlik ve tanrısallık örnekleri olarak desteklenir.
Mükеmmеl kişiyi aramaktan vazgеç. Tеk ihtiyacın olan sana sahip olduğu için şanslı olduğunu düşünеn biridir.
Her zaman olduğu gibi, en iyinin yoz­laşması, en kötüsüdür.
Bir kişi maddi dünyanın yolunu ya da tenin yolunu izlediğinde ya da geleneğin yolunu takip ettiğinde, gerçekliğin bilgisi onda uyanmaz.
..
Kişiye ait ruhun kimliğinin evrensel ruha özdeş olarak algılanması dışında ‘Özgürlük’ kazanılamaz.
dinmeyen bir arzu geleceğin bize verdiği bir sözdür.
Umut et!
Bilin ki kendinizi yitirmeyi öğrendiğinizde, Sevgiliye ka­vuşursunuz. Öğrenebileceğiniz başka bir sır yoktur ve ben bundan başka bir şey bilmiyorum.
Abdullah El-Ensarî
Sen kalbini fethet, o zaman belki biri olursun.
İnsanlar, her ne istiyorlarsa onu alırlar; tek sorun, ger­çekten neyi istemiş olduklarını, onu elde edene kadar asla bilememeleridir.
İyi insanlar bedenlerini ruhsallaştırırlar; kötü insanlar ruh­larını bedenleştirirler.

Benjamin Whichcote

Manevi ve bedensel hazlar arasında şu fark vardır, beden­sel hazlar, onları elde edişimizden önce bir arzu, onları elde edişimizden sonra bir tiksinti uyandırır; fakat mane­vi hazlar, bilakis, biz onlara sahip değilken istenilmez, biz onlara sahipken arzulanır.
İnsanlar ne yapmaları gerektiği konusunda daha az, ne olmaları gerektiği konusunda daha çok düşünmek zo­rundadırlar.
İyi ve kötü insan arasındaki fark, birinin iyi olanı istemesi, diğerinin istememesi değildir, fark sadece şuradadır, bir ta­nesi içinde yaşayan Tanrı’nın esin verici ruhuna uymakta, diğeri buna karşı koymaktadır, ve sadece karşı koyduğu için kötülükle suçlanabilir.
Arzu, bilincimizin ilk malumatıdır; sempati ve antipatinin, dilemenin ve arzulamanın içine doğarız. Önce bilinçsizce, sonra bilinçle, değerlendirmeler yaparız: “Bu iyi, şu kötü,” deriz. Ve kısa bir zaman sonra, yükümlülükleri keşfederiz. “Bu, iyi olduğu için, yapılmalı; şu, kötü olduğu için, yapılmamalı.”
Bizler adeta rüzgârla çalınan arplarız, kendimizi Ruh’un rüzgârına aç­mak ya da kendimizi ondan kaçırmak için gereken güçle donatılmışız.
Kendimiz hakkında edindiğimiz bilgi bize nereden geldi­ğimizi, nerede olduğumuzu ve nereye gideceğimizi öğretir. Tanrı’dan geliyoruz ve sürgündeyiz; ve sevgi potansiyeli­miz Tanrı’ya yöneldikçe bu sürgün durumunun farkına varırız.
Tüm toplumsal, ahlâki ve manevi sorunlar içinde ikti­dar, kronik açıdan en acil ve çözmesi en zor olanıdır. İkti­dar arzusu bedene ait bir günah değildir, dolayısıyla obur­luk, ölçüsüzlük ya da şehvetle yorgun veya doymuş bir fizyolojinin dayattığı sınırların hiçbirini tanımaz.
Öldürmek aleyhine konuşanlar ve tüm bilinçli varlıkların yaşamlarım korumayı arzu edenler, haklıdırlar. Hayvanları ve böcek­leri bile korumak iyidir. Ama zamanı öldürenlere, serveti yok edenlere ve toplumların ekonomisini katledenlere ne demeli? Onlara göz yummamalıyız.
Sevgi kendinden öte bir amaç ve sonuç aramaz; o, kendi kendinin sonucu, kendi kendinin meyvesidir. Seviyorum, çünkü seviyorum; sevebilmek için seviyorum.
Ya henüz gerçekleşmedikleri ya da bizden erişilmez bir uzaklıkta gerçekleşiyor oldukları için değiştiremeye gücümüzün olmadığı olaylar karşısında, galeyana gelmek, şimdi ve burada’ya, üzüntümüzün nesnesi olan uzak ya da öngörülen kötülüğü eklemekten başka bir şey kazan­dırmaz.
Sevgi yanılmaz; onun hatası yoktur, zira tüm hatalar sevgi yoksunluğundan kaynaklanır.

William Law

O’na sevgiyle ulaşılabilir ve O sevgiyle kavranabilir ama düşünceyle asla.

The Cloud of Unknowing

Sevmeyen kişi bilmez Tanrı’yı, çünkü Tanrı sevgidir.
Yuhanna’nın 1. Mektubu
Damarlarınızda denizin kendisi akmadıkça; gökyüzü­nü giyinmiş yıldızlarla taçlanmadıkça; ve kendinizi tüm dünyanın tek varisi olarak ve bundan fazlası olarak görme­dikçe -çünkü dünyanın içindeki kişilerin her biri sizinle birlikte tek varistir- dünyadan doğru biçimde keyif alıyor sayılmazsınız.
“İnsanlar,” der Hume, “tahayyül edilemez bir hızla birbirini izleyen ve daimi bir akış ve hareket halinde olan farklı algıların bir yığınından ya da toplamından başka bir şey değildir.”
“Tanrı’nın herhangi bir niteliğe sahip olduğunu ve Bir olmadığını düşünen, Tanrı’yı değil, kendini yaralar.”
Gerçekten de, “Sadece kendini arzudan sonsuzca arındıran Gizli Özleri görebilir.”
Kendini arzudan hiç arındırmamış olan sadece Sonuçları görebilir.
Her şeyde sadece Bir’i ara; seni yoldan çıkaran İkincidir.
Kebir
“Her zaman olduğu gibi, en iyinin yozlaşması en kötüsüdür.”
“Bilen konuşmaz, konuşan bilmez.”
𝐏𝐡𝐢𝐥𝐨𝐬𝐨𝐩𝐡𝐢𝐚 𝐏𝐞𝐫𝐞𝐧𝐧𝐢𝐬 (𝐞𝐳𝐞𝐥𝐢 𝐡𝐢𝐤𝐦𝐞𝐭)
BU TABİR,Leibniz tarafından ortaya çıkarıldı; fakat içeriği —nesneler, canlılar ve zihinler dünyası için vazgeçilmez bir ilâhî gerçekliği tanıyan metafizik, ruhta ilâhî gerçekliğe benzer ve hatta onunla özdeş birşey bulan psikoloji, insanın nihaî hedefini bütün varlık aleminin içkin ve aşkın kaynağının bilgisi olarak gören ahlâk— zamanı bilinmeyecek kadar eski ve evrenseldir.
Kızım, kendine iki hücre inşa et. İlki gerçek bir hücre olsun ki böylece gerekli olmadıkça ya da komşuna olan sevginden dolayı olmadıkça koşuşturup konuşmayasın.Bunun ardından, her zaman yanında götürebileceğin manevi bir hücre inşa et; bu, kendini gerçekten bilmenin
hücresidir; burada Tanrı’nın sana olan iyiliğinin bilgisini bulacaksın. Bu ikisi gerçekte tek bir hücredir ve eğer bir tanesinde yaşarsan diğerinde de yaşamalısın; aksi halde
ruh ya umutsuzluğa düşer ya da haddini bilmez. Eğer sadece öz-bilgi içinde yaşarsan umutsuzluğa düşersin; eğer sadece Tanrı nın bilgisi içinde yaşarsan, haddini bilmezlik seni baştan çıkartabilir. Bir tanesine diğeri eşlik etmelidir
ki böylece kusursuzluğa erişesin.
Sevginin değeri yüksek duygularda değil, önyargısızlıkta, sevdiğimiz Tanrı’nın adına tüm sınavlara sabretmektedir.
Kişi, hakikaten yoksul hale gelmeli ve yaratıklara özgü iradesinden, doğduğu günkü gibi bağımsız olmalıdır. Ve size, ebedi hakikat vasıtasıyla söylüyorum, eğer Tanrı nın
isteğini yerine getirmeye arzu duyuyorsanız ve ebediyet ve Tanrı’ya herhangi bir açlığınız varsa, bu süreçte hakikaten yoksul değilsinizdir. Sadece hiçbir şeyi istemeyen, hiçbir şey bilmeyen, hiçbir şey arzulamayan kişi hakiki manevi yoksulluğa sahiptir.
Yaşayan doğada, insanın en bü­yük teknik buluşunu, sürekli dönen tekerleği uzaktan bile olsa andıran hiçbir şey yoktur. (Hiç şüphesiz, bu gerçek, bedensel ve zihinsel hareketlerini modern fabrikalarda, mekanik açıdan standartlaşmış sürate uydurmaya zorla­nan kişilerin sıkıntılarını, yorgunluklarını ve duygusuz­luklarını açıklamaktadır.)
Gelir, gideri dengelemelidir. Bu sadece ekono­mik seviyede değil, fizyolojik, entellektüel, etik ve manevi seviyede de gereklidir
Bir kişi, profes­yonel açıdan, seçtiği meslekte tam anlamıyla olgunlaşabi­lir fakat ruhsal açıdan ve hatta bazen etik açıdan, tanrıyla ve çevresindeki insanlarla ilişkisi temelinde, bir cenin se­viyesinde kalabilir
Zira hakikat (gerçeklik anlamında), parçalara bölünüp bir sistemde düzenlenemez. Sözcükler sadece benzetme için kullanılabilir
İnsanlara doğ­ru türden kurumları empoze edin; günahtan mutsuzluğa, milliyetçilikten savaşa, tüm sorunları, otomatik olarak yok olacaktır
Eğer bilmiyorsak, bunun nedeni bilmemeyi daha kolay bulmamızdır. İlk cehalet, ilk günahla aynı şeydir
İyi insanlar bedenlerini ruhsallaştırırlar; kötü insanlar ruh­larını bedenleştirirler.
Prajapati dedi ki, Düşlerde keyif alarak ve yücelmiş olarak dolanıp duran kişi — o, benliktir
Quaker’lar içsel ışığın tüm insanların içinde olduğuna ve kurtuluşun, bu ışıkla uyumlu yaşayan, tarihi ya da sözde-tarihi olaylara inancı dile getirmeye, be­lirli törenleri uygulamaya ya da organizasyonunu destek­lemeye bağlı olmayan kişilere verileceğine inanıyorlardı
Zira gün ve gecenin zamanımızın tümünü bölmesi gibi, cennet ve cehennem de tüm düşüncelerimizi, sözcüklerimizi ve eylemlerimizi böler. Dilediğin yönde karıştır, dilediğini yap ya da tasarla, birinin ya da ötekinin aracısı olmaya mecbursun. Hareketsiz duramazsın, zira geçici ve ebedi doğanın bitmek bilmeyen faaliyetinin içinde yaşıyorsun
Bilen konuşmaz , konuşan bilmez.
Bilgi daima varlığın bir işlevidir. Algıladığımız ve anladığımız şey, olduğumuz şeye bağlıdır; ve olduğu­muz şey, kısmen şartlara, kısmen, ve daha derinlemesine, idealimizi gerçekleştirmek için göstermiş olduğumuz ça­banın ve gerçekleştirmeye çalıştığımız idealin doğasına bağlıdır.
Cehaletin büyük bölümü mağlup edilebilir cehalettir. Bilmeyiz çünkü bilmek istemeyiz. Zekâmızı nasıl ve hangi nesneler üzerine kullanacağımıza karar veren irademizdir. Dünyada hiçbir anlam keşfedemeyenler böyle yaparlar, çünkü genellikle şu ya da bu nedenle dünyanın anlamsız olması işlerine gelir.
Cansız doğa üzerinde hatırı sayılır bir iktidarımız olduğu için kaderimizin kendine yeter efendileri, ruhlarımızın kaptanları olduğumuza ikna olmuşuz
Kendi başarısızlıklarına sinirlenen bir insan onları düzeltmeyecektir; tüm yararlı düzeltmeler dingin, huzur dolu bir zihinden doğar.
Herkese, ama en çok kendinize karşı sabırlı olun. Şunu demek istiyorum, ku­surlarınız cesaretinizi kırmasın, daima yenilenmiş bir ce­saretle ayağa kalkın.
On iki yıl boyunca ruhumun demircisi oldum. Onu sert­liğin ocağına koydum ve mücadelenin ateşinde yaktım.
Tekdirin örsüne yatırdım ve ruhumdan bir ayna yaratana kadar kınamanın çekiciyle dövdüm.

Beş yıl boyunca kendi kendimin aynasıydım ve bu ay­nayı sürekli, çok çeşitli ibadet ve takva amelleriyle parlat­tım. Sonra bir yıl boyunca tefekkür içinde gözlemledim. Benimde gurur, gösteriş, kendini beğenmişlik, sadakate ba­ğımlılık ve başarılarımın övgüsünden oluşan biri vardı. Bu zünnar eskiyene kadar beş yıl daha çalıştım ve İslam’ı yeni bir ruhla kabul ettim.

Baktım ve tüm yaratılmışların ölü olduğunu gördüm. Dört defa tekbir getirdim ve tümünün cenazesini kıldım; ve yaratılmışların fuzulî işgali olmaksı­zın, sadece Allah’ın yardımıyla, Allah’a ulaştım.

Bilin ki kendinizi yitirmeyi öğrendiğinizde, Sevgiliye ka­vuşursunuz. Öğrenebileceğiniz başka bir sır yoktur ve ben bundan başka bir şey bilmiyorum.
Her bir kişisel sorunun kendini ortaya koyma yolu ve uygun çözümün doğası, ilgili bireyin elde etmiş olduğu bilgi, ahlâki duyarlılık ve manevi içgörü derecesine bağlıdır
Kişi çok yemek yediğinde ruhun bedene dayanamadığını, çok az yemek yediğindeyse bedenin ruha dayanamadığını söylerdi
İyilik dedi yine, hem bir araç hem de bir amaçtır, kendisi aracılığıyla yine sonuçta iyilikten başka bir şey olmayan o kusursuzluğa ulaşabileceğimiz tek yoldur Nasıl ruh bedenin yaşamıysa, iyilik de ruhun yaşamıdır.
Kelime haznesinde muğlaklık, düşüncede karışıklığa neden olur
Ve kişi nereye giderse oranın havasında evini bulur
‘Hangi yaşam bununla karşılaştırılabilir? Pencere kenarında sessizce oturarak yaprakların düşüşünü ve çiçeklerin açışını izliyorum, mevsimler birbirini takip ederken.’
Kalbin orucunun ne olduğunu sorabilir miyim?”
“Birliği geliştirmek,” diye cevap verdi Konfüçyüs. “Duyarsın, ama kulaklarınla değil, zihninle; zihninle değil, ruhunun ta kendisiyle. Bırak kulaklarınla duyman sonlansın.
Zihninin işleyişi dursun. Böylece ruh negatif bir varoluş olacaktır, dışsallıga karşı edilgince duyarlı.
Böylesi negatif bir varoluşta ancak Tao ikamet edebilir.
Ve bu negatif hal, kalbin orucudur
Ancak ben”, “beni” ve “benim”le meşguliyetimizden vazgeçtiğimiz zaman, içinde yaşadığımız dünyaya gerçek anlamda
sahip olabiliriz. Hiçbir şeyi malımız olarak görmediğimiz sürece her şey bizimdir. Ve her şey sadece bizim değil, aynı zamanda diğer herkesindir.
Gerçek sevgi burada ayrılır balçıktan ve süprüntüden.
Öyle ki paylaşmak ondan çalmak değildir
Kalp kaybettiği şey için ağlarken, ruh bulduğu şey için güler.
Eğer zihninizi sakinleştirmek ve özgün saflığını ona geri vermek isterseniz, bir kavanoz çamurlu suyu arındırıyormuş gibi hareket etmelisiniz, önce onu, tortular dibe çökene,su berraklaşana kadar bekletirsiniz ki bu, zihnin
onu bozan arzular tarafından karıştırılmadan önceki durumuna tekabül eder. Sonra dikkatlice saf suyu süzersiniz
Zihin sükûnet bulduğunda VE kusursuz birliğe konsantre olduğunda, o zaman her şey müstakil hallerinde değil, birlik halinde görülecektir, burada arzuların gireceği bir yer
yoktur ve bu, Nirvana’nın gizemli ve tarif edilemez saflı­ğıyla tam bir uyum içindedir.
Şu anda ne yapıyorsanız onu yapın, şu anda neden ötürü acı çekiyorsanız çekmeye devam edin; tüm bunlan yücelikle yapmak için, kalpleriniz dışında hiçbir şeyin değiş­mesi gerekmez. Kutsallık, Tanrı’nın emriyle başımıza gelene razı olmaktır.
Dünyadan keyif almanın güzelliğini, di­ğerlerini de dünyadan keyif almaya ikna etme açgözlülü­ğüne ve hırsına sahip olacak kadar sevene dek dünyadan asla doğru bir şekilde zevk almış sayılmazsınız. Ve insanların onu hor görüşlerindeki iğrenç yozlaşmadan, gönüllü olarak onlann hatalarının suçlusu olmaktansa cehennemin alevlerinin ızdırabını çekmeyi tercih edecek kadar
kusursuz bir şekilde nefret edene dek
Maşuk her şeydeki her şeydir; âşık sadece O’nu gizler;
Maşuk yaşayan her şeydir; âşık ölmüştür.
Canın içinde, zaman ve tenin dokunmadığı, Ruh’tan fışkı­ran, Ruh’ta ikamet eden, kendisi tümüyle ruhani, bir Ruh vardır. Daima taze, kendi gerçek Kendiliğinin tüm coşkusu
ve mutluluğu içinde daima çiçek açan Tanrı bu ilkenin içindedir. Bu ilkeye ruhun Tapmağı demiştim, bazen de bir ruhsal Işık, şimdi o bir Kıvılcımdır diyorum. Ama şimdi
onun, her şeyden, yeryüzünün üzerindeki göklerden daha yüce olduğunu söylüyorum. Bu yüzden şimdi onu daha soylu bir şekilde adlandıracağım . O tüm isimlerden an­dır ve tüm şekillerden bağımsızdır. O tektir ve yalındır.
İyiliğin ruha girmesine gerek yoktur, zira o halihazırda oradadır, sadece algılanmamıştır.
Ey Rabbim, nasıl olur da bu zavallı yaşlı dünyada Sen çok yücesindir ama kimse Seni bulamaz. Sen o kadar gür bir sesle çağırırsın ama kimse Seni duymaz, Sen o kadar yakınsındır ama kimse Seni hissetmez, Sen Kendini herkese vermişsindir ama kimse Senin ismini bilmez. İnsanlar
Senden kaçar ve Seni bulamadıklarını söylerler, arkalarını dönerler ve Seni göremediklerini söylerler; kulaklarını tıkarlar ve Seni duyamadıklarını söylerler.
Tek bir Ay, her nerede bir su birikintisi varsa, oradan yansır,
Ve suların içindeki tüm aylar bu tek Ay’ın içinde kucaklanır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir