Stefan Zweig kitaplarından Seçilmiş Öyküler kitap alıntıları sizlerle…
Seçilmiş Öyküler Kitap Alıntıları
İnsan niçin yaşar, eğer rüzgar son ayak izlerini da silip süpürecekse? Kitaplar kendi nefesimizin ötesindeki insanları kendimize bağlamak, hayatın acımasız düşmanı olan geçiciliğe ve unutulmuşluğa karşı koymak için yazılır.
Kim bir kez kendini bulduysa, artık bu dünyada hiçbir şeyi kaybedemez. Ve kim kendi içindeki insanı kavramışsa, bütün insanları kavrar.
Bir sabah aynada şakağımda kırlaşmış bir şerit gördüm ve gençliğimin yavaş yavaş başka bir dünyaya geçmek istediğini hissettim.
mutlaka sen de yaşamışsındır; insan trenden veya bir gezinti sırasında bir ev görür ve ansızın şöyle bir düşünceye kapılır: Ah, niçin burada yaşamıyorum ki?
kitaplar; kendi nefesimizin ötesindeki insanları kendimize bağlamak, hayatın acımasız düşmanı olan geçiciliğe ve unutulmuşluğa karşı koymak için yazılır.
Dudaklarımda acı bir tat hissettim. Unutulmuşluğun acısını.
Öfkelendim. Hani insan bazı başarısız olduğu durumlarda, zihinsel gücünün yetersizliğini fark ettiği anlarda kendi kendine öfkelenir ya
Yalnız arzu eden, ama talep bilmeyen, yalnız vaat eden yarım kalmışlığın güzel düşü
Bu önemsemediği oyun bir felakete dönüşebilirdi, kader o günlük insafsız oyunlarını tekrarlamak isteyebilir, en değersiz şeylerden önceden tahmin edilemeyen sonuçlar doğurabilirdi.
Her şeye karşı duyduğu umursamazlık ona kurşun gibi ağır geliyordu
Her şeye karşı duyduğu umursamazlık ona kurşun gibi ağır geliyordu
Hiçbir yaşta cezasız kalarak ateşli mektuplar yazılamayacağına ve bir aşkın verdiği hislerin hayalinin kurulamayacağına inanıyorum
Yumuşak, şarıltılı gece harika bir beşikti, içine çöktüm ve onun uykusunda uyuyakaldım
Kendimi ve yaşadıklarımı artık ayrı ve kendi başına buyruk görmüyordum
Issız odam bir tabut gibi tüylerimi ürpertiyordu
Uykuyu, uykudaki birçok insanın rahat nefesini, yoğun, siyah karanlığın ağır, rüyasız dalgalanışını, basit huzur ve sessizliklerini hissettim.
Bakışların ümit veren ifadesi kanımda aldatıcı bataklık nurları gibi dolanıyordu.
Bütün seslerin sivri uçları vardı
Bu boğucu ıstırap içinde, sabahtan akşama kadar, saatlerin geçmek bilmediği bir sonsuzlukta sıkışıp kaldı.
Çevresinde yaşam alay edercesine aynı ritmini sürdürüyordu: Zaman zaman yoldan geçenlerin gürültüsü bir an için dayanılmaz yalnızlığı siliyordu, ama sonra yeniden dalların iniltisi ve rüzgârın uğultusunun doldurduğu o saatler geliyordu.
Görünmez hapishanenin parmaklıklarını sökmeye kimseler gelmiyordu: Savaş alanında, bomboş gökyüzüne inleyerek bakan bir yaralı gibi, yükselen güneşin nemiyle yanan ormanda, elleri yorgun, alnı ateşler içinde yatıp kaldı.
Yeniden beklemek zorundaydı, akşam olana kadar yerinden kımıldamadan umutla duyulmamış ve ihtimal dışı bir şeylerin olmasını bekleyecekti
Üniformasını bir ceset gibi terk edilmiş görünce boğazında bir hıçkırık asılı kaldı. Onu 20 savaşta giymiş, o üniforma olmuş ve onunla büyümüştü, tıpkı anne ve çocuğu gibi. Ama açlık onu yola, alacakaranlığa itti.
Titriyordu ama korkudan değil, kendisini neyin beklediğini bilmemenin belirsizliğinden, belirsiz beklentilerim kor ateşinden
Çocuklar Artık her şeyi biliyorlar, yalanlarla kandırıldıklarını, bütün insanların kötü ve aşağılık olabileceklerini, kimseye güvenemeyeceklerini biliyorlar. Şimdiden sonra korkunç hayatın bütün yükü cılız omuzlarına yığılacak. Çocukluklarının keyifli rahatlığından uçuruma düşer gibi
Hiçbir şey bilmedikleri duygusundan ötürü bazen, sadece aniden kabaran şefkat ihtiyacına abartılı bir şekilde teslim olarak, birdenbire hararetle birbirlerini kucaklıyorlar ve gözyaşlarına boğuluyorlar. Görünüşe göre ortada hiçbir neden olmadan hayatları ansızın krize dönüştü.
Birkaç gün içinde çocuklar çok değişti, oyunlarını ve kahkahalarını kaybettiler. Kendilerine söylenenlere artık inanmıyorlar, her sözün arkasındaki yalan ve kasıt kokusunu alıyorlar.
Eskiden yalnız insanlar ve iktidarla oynardı, oysa şimdi ölümden daha eğlenceli bir oyuncak olmadığını fark ediyordu
Bu yaşadığı saniyelerin bedeli olan ölümü pahalıya satın almış sayılmazdı. Bu yaşadığı ana değerdi.
İçini fevkalade bir duygu kapladı. Sürekli mutluluğa doğru geri geri akan bir pişmanlık ve giderek çoğalan melankolik bir sevinç ile tatlı bir hüzün birbirine karıştı.
Tüm geçmişini görünmeyen bir taçla süslemek, yüce olan her şeyi sarmalayan isminin saygıyla ve hürmetle anılmasını sağlamak istiyordu.
İnsanları rahatsız etmek, korkutmak, kafalarını karıştırmak ve yüzlerindeki gülüşü parçalamak istiyordu
Çöküşünü, tüm alın yazısını aynada dehşetle izliyordu. Kendisini aynaya bakmaktan alamadı. Bu aynada gördüğü beyaz, bozuk maskeyi andıran yüz, bu yaşlı kadın kendisiydi. Bu kadına bakmaktan gözlerini alamıyordu.
Aynaya baktığı her dakika yaşamına ait yılları içine çekiyordu sanki
Hiçbir yerde ne bir giriş ne bir çıkış vardı. Her şey sınırsız ve bir o kadar kapalıydı. Her şey üstüne geliyor ve havayı öylesine sıkıştırıyordu ki, insan nefes alamıyor sadece can çekişircesine hırıldıyordu.
Ama şimdi yalnızlığın sahiline vurmuş bir balık gibi, çaresizlik ve acıdan kıvranıyordu
İstediği tek şey, gece, derin, deliksiz, düşsüz kapkara bir uykuya dalmak, beklediği iyi bir haber gelene dek uyumak ve haberin geldiği sabah uyanmaktı.
Fakat gün burada ne kadar da uzuyordu. Saatler de insanları gibi ağır adımlarla ilerliyordu. Onları hızlandırmanın yolunu bulamıyordu. İçinde her şey sessizliğe bürünmüş, kendisiyle ne yapacağını bilemiyordu.
Uyanmak bile ona acı vermişti
Yüreği yaşadığı anın içinde kayboluyordu. Gerçeği söylerken yalan söylüyor ve aldatmak istediği zaman ise dürüst davranıyordu.
Tekrarlar coşkuyu bile ne kadar monotonlaştırıyor!
Şimdi etrafını saran bu sessizlik ona lezzetli, taze bir içecek gibi iyi geliyordu.
Her şey ne kadar garip, yıllardır bulutlara hiç bakmamıştı ilk defa gökyüzünü gerçek bir şey olarak algıladı.
Samimiyet .davetsiz ama hoş gelmiş bir konuk
Bir kutsal hale gibi taçlandırmıştı Prater baharı bütün bu işten kurtulmuş mutlu insaları
Sevmesi çoğunlukla uzaktan temkinli hayranlık ve şiirlerde ve düşlerde tükenen türünden, salt iç geçirmeklerde tıkanmıştı
İlk aşkını düşündü yine, hüzünlü bir inatla değil, bir kez daha severek yaşanmak istenen bir yazgı gibi
Ve çoşkusu, kalabalığın neşeli havasında farkına varmadan yitti, zira bir Pazar sevinci ve doğa tutkusu, pazarı sarmalayan tozlu, iş yüklü altı günü herkese unutturuyordu
en büyük süksesi olan gözleri şimdi kapalı
artık aleyhime tanıklık edebilecek sadece kendi anılarım kalmıştı
ve her zaman iddialı bir şekilde, can, ruh, his dediğimiz, acı dediğimiz şeylerin aslında ne kadar zayıf, yetersiz ve kaypak olduğunu yeniden dehşetle hissediyorum; çünkü bütün bunlar en aşırı durumda bile ıstırap içindeki bedeni, kederden kıvranan vücudu paramparça edemiyorlar ..bütün acılar korkaktır, fevkalade güçlü yaşama isteği karşısında geri çekilirler
en cüretkar şeyleri yapmaya hazır vaziyette, esirgenmiş, istif edilmiş, derli toplu yaşamımı bir çırpıda bir kenara atmaya kararlı olan ben ansızın önümde bir anlamsızlık duvarı bulmuştum, tutkum çaresizlikle bu duvara tosluyordu
Bir kadının hisleri sözlere gerek duymadan ve bilincine varmadan her şeyi bilir çünkü artık kendimi aldatmıyorum .
Bütün dünya birbirine karşılıklı güven duysa , polise, mahkemelere, hapishanelere gerek kalmazdı ve paraya.
Belirli bir amaç için yaşanmayan bütün hayatlar bir yanılsamadır
Sadece başlamak zor
Yarım hakikatin hiçbir anlamı yok, yalnızca bütün gerçek anlatılmaya değer.
hayat mucizevî olanı sevse de gerçek mucizeleri kıskançlıkla saklar.
tren ya da otomobille, hatta bir tahtrevanla gezildiğinde tropik bölgeler büyüleyicidir.
Bütün hayatı boyunca yaşamının tek bir noktasına, tek bir gününe takılmanım dayanılmazlığı
Mutlu olmaktan başka hiçbir şey insanı bu kadar sağlıklı yapmadığı gibi, başka bir insanı mutlu etmekten daha büyük bir mutluluk da yok.
Elbette sizden aslında anlatmak istediğinizden daha fazlasını isteyemem. Fakat anlattığınız kadarını kendinize ve bana bütün hakikatiyle anlatın
sorumluluklarını unutan bu kadını ruhsal dayanıksızlıkla ve kalleşlikle suçlamaktan çok gizemli bir zevk alır gibiydi
bu vakada yargılamayı veya kınamayı reddediyorum
Kitaplar kendi nefesimizin ötesindeki insanları kendimize bağlamak, hayatın acımasız düşmanı olan geçiciliğe ve unutulmuşluğa karşı koymak için yazılır.
Tek tek herkese düşünceli davranarak özel bir içtenlik gösterebilmesine rağmen, belli bir dereceye kadar herkesten uzak duruyordu
anılar insanları daima birleştirir. Özellikle sevgiyle anılanlar.
Sevindirmenin ne kadar kolay ve ne kadar iyi olduğunu niçin hiç, hiç mi hiç anlamamıştım!
İnsan niçin yaşar, eğer rüzgar son ayak izlerini de silip süpürecekse ?..
Aşk yaşlı erkeklere çok pahalıya mal olur.
başka bir insanı mutlu etmekten daha büyük bir mutluluk da yok.
kitaplar kendi nefsimizin ötesindeki insanları kendimize bağlamak, hayatın acımasız düşmanı olan, geçiciliğe ve unutulmuşluğa karşı koymak için yazılır.
Aklı olanın şansı da vardır.
Kitaplar kendi nefesimizin ötesindeki insanlari kendimize bağlamak, hayatın acimasiz düşmanı olan geçiciliğe ve unutulmuşluğa karşı koymak için yazılır
Özellikle benim bilmem gerekirdi ki, kitaplar kendi nefesimizin ötesindeki insanları kendimize bağlamak, hayatın acımasız düşmanı olan geçiciliğe ve unutulmuşluğa karşı koymak için yazılır.