İçeriğe geç

Ve İşte Zaman Savaşını Böyle Kaybedersin Kitap Alıntıları – Max Gladstone

Max Gladstone kitaplarından Ve İşte Zaman Savaşını Böyle Kaybedersin kitap alıntıları sizlerle…

Ve İşte Zaman Savaşını Böyle Kaybedersin Kitap Alıntıları

Yani bu mektupta seninim yalnızca senin. Başka şekillerde de seninim: İç organlara bakarak kehanette bulunan rahipler kadar apofenik halde etrafımda izlerini ararken seninim; mektupları gönderme yöntemlerini, nedenlerini, olasılıklarını düşünüp taşınırken seninim; onlara dair hiçbir anının fazla eskimemesine özen göstererek sözcüklerini dizimine, seslerine, koku ve tatlarına göre tekrar incelerken seninim. Senin.
Kuş oldum, dal oldum. Arı oldum, kurt oldum. Yıldızlar arası boşlukta süzülen, nefeslerini şarkı ağlarına karıştıran esir oldum. Balık da plankton da toprak da oldum ve tüm bunlar da ben oldu.
Ey kudretli olanlar, bakın ardımda bıraktıklarıma da kapılın ümitsizliğe!
The future’s so bright I gotta wear shades
“Seni sevdim. Orası doğruydu. Benden geri ne kaldıysa onunla seni hâlâ sevmemek elimde değil.”
“Bravo. Aferin. On üzerinden dokuz. (Hedefi yüksek tutmaya teşvik etmek için bir puanı her zaman kendime saklarım.)”
“Uçurumun kenarındayım ve karşımda… cehennem.”
Son olarak, sevgili okur, kitabımızı sana adıyoruz ve bunu samimi bir şekilde yapıyoruz. Kitaplar zamanın dalgalarına atılmış şişe içindeki mektuplardır, dünyayı kurtarmaya çalışan bir insandan diğerine.
Okumaya devam edin. Yazmaya devam edin. Savaşmaya devam edin. Hepimiz hâlâ buradayız.
Mavi, kendisi olarak hayatta kalamaz. Kırmızı, kendisi olarak ona ulaşamaz.
Son bir itiraf. Son bir sataşma.
Mektup mühürlü.
Gök yarılsın.
Dünya boş; sayısız örgüsü, sakızdan yapılma dolaşık zırvalardan ibaret. Hepsi ölsün.
Umut bir rüyadan ibaret olabilir. Ama gerçekleştirmek için savaşacak.
Gençken yalnızlığı istedim. Beni görmüştün orada: Çıkıntının üzerinde, sabırlı ve bihaber.
Ama seni düşündüğümde beraber yalnız olmak istiyorum.
Kitaplar, zamanın dalgalarına atılmış şişe içindeki mektuplardır, dünyayı kurtarmaya çalışan bir insandan diğerine.
Belki de hayatta kalmak da kendi hâlinde bir işkencedir.
“Ve bu mektup boynuma dayanmış bir bıçak, eğer istediğin kesmekse.”
“Tabii ki yine de biz kazanacağız.”
“Koşucu, aslandan kaçmak zorunda olmadığı zaman keyif alır koşmaktan.”
.. Bir şeyleri kaçırmakta çok iyiyimdir. Kendimi görmekten alıkoymakta. Uçurumun kenarındayım ve karşımda . cehennem.
Seni seviyorum, Mavi.
Her zaman sevmiş miydim? Sevmemiş miydim?
Ne zaman oldu bu ? Ya da her zaman mı olmuştu? Senin zaferin gibi aşk da zamanda geriye doğru yayılıyor.
“Her savaş büyük, her silah acımasız değildir. Zamanda savaşlar veren bizler bile doğru anda doğru sözcüğün, doğru araba motorundaki tıkırtının, doğru at bakımdaki bir çivinin önemini unutuyoruz.Bir gezegeni un ufak etmek o kadar kolay ki bir fısıltının kar yığını için önemi gözden kaçırılabiliyor.”
Kaleminin içinde bir kalp vardı, ucuysa damardaki bir yaraydı. Sayfayı kendisiyle lekelemişti.
Ben de gidiyorum. Çoğundan daha uzağa, daha hızlı, daha sık seyahat ediyorum; okuyorum, yazıyorum, şehirleri seviyorum. Bir kalabalığın içinde yalnız, ayrı ama ait olmayı, gördüğümle olduğum arasına mesafe koymayı
Zor – çok zor, tüketmek isterken arkadaşlık etmek; hala benimle misin, diye sorduklarında, mektuplarını Sevgilerimle, diye bitirdiklerinde bunu gerçekten kastedenleri bulmak.
Mektuplar olay değil, binadır. Seninkiler bana içinde yaşayabileceğim bir yer veriyor.
Kitaplar zamanın dalgalarına atılmış şişe içindeki mektuplardır, dünyayı kurtarmaya çalışan bir insandan diğerine.
Seni sevdim. Orası doğruydu. Benden geri ne kaldıysa onunla seni hâlâ sevmemek elimde değil.
Başlangıçta olduğu gibi bitişte ve aradaki her şeyde, seni seviyorum.
Gençken yalnızlığı istedim.
Ama seni düşündüğümde, beraber yalnız olmak istiyorum.
Uçurumun kenarındayım ve karşımda…cehennem.
Seni seviyorum, Mavi.
Her zaman sevmiş miydim? Sevmemiş miydim?
Ne zaman oldu bu? Ya da her zaman mı olmuştu?
Seni seviyorum, Mavi.
Her zaman sevmiş miydim? Sevmemiş miydim?
Ne zaman oldu bu ? Ya da her zaman mı olmuştu? Senin zaferin gibi aşk da zamanda geriye doğru yayılıyor. İlk bağlantımızı, savaşlarımızı ve kayıplarımızı ele geçiriyor. Cinayetler randevulara dönüyor. Seni tanımadığım bir zaman vardı eminim. Yoksa rüyamda mı gördüm o beni, tıpkı seni çok sık gördüğüm gibi? Birbirimizi her zaman kovalamacada mı tamamladık? Semerkant’ın içinde seni avlamaya çalıştığım zamanı hatırlıyorum ; saçının çözülen tellerine dokunabileceğimi düşünmek nefes kesici.
İltifatın canımı yakıyor çünkü bazı şeylerden büyük kolaylıkla konuşabilsem de, sana mayınlı gibi görünen bir zeminde koşturabilsem de benim için bu zemin basitçe topraktan ibaret. Ama son mektubun Bir şeyleri kaçırmakta çok iyiyimdir. Kendimi görmekten alıkoymakta. Uçurumun kenarındayım ve karşımda . cehennem.
“İçimde bir sen büyüttüm ya da sen bir ben büyüttün. İçinde benden ne olduğunu çok merak ediyorum.”
Sen kendinsin, öyle de kal, bense,

Senin.

Mektuplar olay değil, binadır. Seninkiler bana içinde yaşayabileceğim bir yer veriyor.
Sözcükler yaralayabilir; fakat aynı zamanda birer köprüdürler.
Ama seni düşündüğümde, beraber yalnız olmak istiyorum. Bir şeylere karşı ve bir şeyler uğruna savaşmak istiyorum.
Neyse ki dahiler, genç erkeklerin çoğunlukla ahmak olduğunu anlarlar.
Mektuplarda da bir çeşit zaman yolculuğu söz konusu, değil mi?
Yumurta mı ornitorenkten çıkar yoksa ornitorenk mi yumurtadan?
Kazanmak tatlı ama kutlamak ve alay etmek daha tatlı.
Ama sonra sen çıkageldin.
Sınırlarım kayboldu. Ezbere yaptığım her harekete kendimi tümüyle vermem gerekti.
Sözcükler yaralayabilir, fakat aynı zamanda birer köprüdürler
Eksilmeden vermek, zayıflamadan desteklemek için her zaman dengeleyici bir eylem gerekli tabi.
Her varlık kendi mahremiyeti üzerinde hak sahibidir, dolayısıyla beni görmelerine izin vermeyi reddettim. O ufacık kayanın üzerinde bir başımaydım ve bıraktım dünya karanlığa gömülsün.
Başından beri sahip oldukları tek şey bir fırsattı. Kaldı ki eğer işe yaradıysa bile, eğer uyandıysa, senin için geleceği ne malum ?
“Sözcükler yaralayabilir; fakat aynı zamanda birer köprüdürler. ( ) Gerçi belki bir köprü de aynı zamanda bir yara olabilir? Bir ermişin sözünü başka bir şekilde ifade etmek gerekirse; Mektuplar olay değil, binadır. Seninkiler bana içinde yaşayabileceğim bir yer veriyor.”
Seninle sonsuza dek savaşırdım. Seninle zamanın içinde boğuşurum. Seni değiştirir, senin tarafından değiştirilirdim. Her şeyi yapardım. Çok şey yaptım ve yine bir o kadar yapardım ve daha fazlasını.
İçimde bir sen büyüttüm ya da sen bir ben büyüttün.
Kaleminin içinde bir kalp vardı, ucuysa damardaki bir yaraydı.
Bazen, diğerleri olmadan kim olduğumu anlamak için ayrı olma arzusu. Ve geri döndüğüm, saf benlik, kaçınılmaz öz bildiğim şey açlık. Arzu. Özlem; sahip olma, bir dalga gibi kayanın üzerinde kırılıp yeniden biçimlenme, yeniden kırılma ve alıp götürme özlemi.
Kuş oldum, dal oldum. Arı oldum, kurt oldum, yıldızlar arası boşlukta süzülen, nefeslerini şarkı ağlarına karıştıran esir oldum. Balık da plankton da toprak da oldum ve tüm bunlar da ben oldu.
Her savaş büyük, her silah acımasız değildir. Zamanda savaşlar veren bizler bile doğru anda doğru sözcüğün, doğru araba motorundaki tıkırtının, doğru at nalındaki bir çivinin önemini unutuyoruz. Bir gezegeni un ufak etmek, o kadar kolay ki bir fısıltının kar yığını için önemi gözden kaçırılabiliyor.
Düşüncelerimiz birbirini bilgilendirir, düzeltir, genişletir, yeniden düzenler. İşte bu nedenle kazanırız.
“Her savaş büyük, her silah acımasız değildir. Zamanda savaşlar veren bizler bile doğru anda doğru sözcüğün, doğru araba motorundaki tıkırtının, doğru at nalındaki bir çivinin önemini unutuyoruz. Bir gezegeni un ufak etmek o kadar kolay ki bir fısıltının kar yığını için önemi gözden kaçırılabiliyor.”
içimde bir sen büyüttüm ya da sen bir ben büyüttün.
Kitaplar, zamanın dalgalarına atılmış şişe içindeki mektuplardır, dünyayı kurtarmaya çalışan bir insandan diğerine.
Okumaya devam edin. Yazmaya devam edin. Savaşmaya devam edin. Hepimiz hâlâ buradayız.
Moğollaştıramadıklarımızdan mısınız?
Ya o kadar aptal değiller ya da zalimler.
Bir Tanrı olsun ki O’na lanet edebilsin istiyor.
Dünyayı bize ne kadar kaparlarsa kapasınlar, yaptıklarımız her zaman orada duracak. Yapılmış olan yapıldı, sonsuza dek.
Bugün epey kötü bir gün.
Dünyayı bize ne kadar kaparlarsa kapasınlar, yaptıklarımız her zaman orada duracak. Yapılmış olan yapıldı, sonsuza dek.
Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Bunu dalgalara yazacağım. Göklere. Kalbime. Hiçbir zaman görmeyeceksin ama bileceksin. Tüm şairler ben olacağım, hepsini öldürüp sırayla her birinin yerine geçeceğim ve tüm liflerde ne zaman aşk yazıya dökülse senin için olacak.
Gençken yalnızlığı istedim. Beni görmüştün orada: Çıkıntının üzerinde, sabırlı ve bihaber.
Ama seni düşündüğümde, beraber yalnız olmak istiyorum. Bir şeylere karşı ve bir şeyler uğruna savaşmak istiyorum. Temas hâlinde yaşamak istiyorum. Senin için bir bağlam olmak istiyorum, senin de benim için olmanı.
Seni seviyorum, seni seviyorum ve bunun ne anlama geldiğini beraber bulalım istiyorum.
Her davanın, uğruna verilen kurbanlara ihtiyacı vardır.
Kırmızı çok şeyi az zamanda yazmıştı. Kaleminin içinde bir kalp vardı, ucuysa damardaki bir yaraydı. Sayfayı kendisiyle lekelemişti.
Her varlık kendi mahremiyeti üzerinde hak sahibidir, dolayısıyla beni görmelerine izin vermeyi reddettim.
Kırmızı’nın delirmiş olması mümkün, fakat delilik uğruna ölmek yine de bir şey uğruna ölmektir.
Belki de hayatta kalmak da kendi halinde bir işkencedir.
Ey kudretli olanlar, bakın ardımda bıraktıklarıma da kapılın ümitsizliğe.

Küçük bir espri. İroniyle ilgili tüm değişkenleri hesaba kattığıma emin olabilirsin.

Bir zamanlar toprak olan bu camı kayganlaştıracak bir yağmur yağacak bu gece, gezegen o kadar dayanırsa tabii.
Düşman sinsidir.
İki kez tesadüftür. Üçüncüyse düşman eylemi.
Bir itiraf aynı zamanda bir meydan okuma, meydan okuma da aynı zamanda bir mecbur bırakmadır.
Ve zamanın bir yerlerinde herkes hayatta.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir