İçeriğe geç

Ağıtlar ve Türküler Kitap Alıntıları – Gülten Akın

Gülten Akın kitaplarından Ağıtlar ve Türküler kitap alıntıları sizlerle…

Ağıtlar ve Türküler Kitap Alıntıları

İlk kez bekledim ölümü. Bir dostu bekler gibi bekledim.
Gülerken yüzün
Aşıyor geçmişin acılarını
Kendini yarına değiştiriyor

Gülerken yüzün
Sanki çarmıhını kırmışsın
Senin ve ardından geleceklerin

Derin bir boşluğu söylesin diye Adımızı e ile a ile çağırırlar
Sesimiz kendi göğsümüze içerden Çarpa çarpa incelmişse
Denizlerimiz sığ, dağlarımız düzse Nasıl yankı veririz?
Bizcil sen de
Kuş mu sandın yalanı yanlışı
Taksan kanatlanır mı?
Yediğin seni yakacak
Vurduğun seni yakacak
Gör cehennem yok mu var mı?
Her şey birikir
Sözler, düşünceler ve nesneler biçiminde
Her şey birikir
Duru sular, ters yazılar, emek ve gözyaşı
Akıyor sanılan, kuruyor sanılan
Haklar, haklılıklar, ölüm, zulumlar Uçuyor sanılan her şey birikir.
Varsılları gördük
Altın horozlar gibi susuyorlar Dünyanın el altı yöneticileri
Onlarla kabarıp susmadık.
Benim acım açların beyidir
Canıma bir dolu kısrakla gelir
Öfkeyi sabırda eritir, umut yer Suyunu gözümden içer bir zaman Dağlar of dağlar
Güz geldi geçti
Sarı yaprak kuru dal derlendi
Sırtını ağaca verdi bahçıvan
Oturdu kendine tütün sardı
İnce sular yatağını buldu
Gök duruldu
Ben güzü görmedim
Göğü görmedim
Dalı bahçıvanı görmedim
Yalnızlığım bir kısrağın yalnızlığıydı
İlk kez yavrulayacak olan
Onu yokuşlarda düzlerde gezdirdim
Yaban yemişlerle besledim
Paylaşmadım kimselerle
Bir gün seninle paylaşmak için
Darıdan ufağım da
Dünya sığar içime
Oysa çıldırmanın çağıdır
Aç sımsıkı çektiğin perdeleri
Ölümlerle zulumlarla
Sarsma bedenimi öyle
Daldığım kan uykudan
Usul usul uyandır
Korkak değilsin, suçlu değilsin
Başını neden başını
Bir yana yatırdın
Dünya gibi bastıran bir şey mi var
Omuzların neden omuzların
‘Görüldü’ kimi özlediğimiz
Neyi sevdiğimiz, istediğimiz ‘görüldü’ Öfkeliysek hangi dağlara vurup
Kederliysek hangi suları izlediğimiz
‘Görüldü’
Selamımız ve dikenlerimiz
İçimizde, derinde..
Küllü közler gibi için için yandığımız
usulca yandığımız
Kime sitemdir
Bağrımızda yıkılası dünyaya
Yetecek ateşi beslediğimizi
Kim bilir kim bilebilir
Gelecekler
Korkudan korkmuyorum
Her şeyi kendi içinde
Çözmeye ve yeniden kurmaya
Hazırım
Bekliyorum
Ayrılık sularda nilüfer
görürsün tutamazsın
Bir de seni seviyorum fotoğrafı
Neden sen yoksun içinde unutmuşum bunu
Atmışsın kendini çerçeveden dışarı
Kurşun gibi ağıp göklerimize
Süssüz ve katkısız kendin olarak
Dönüyorsun
Yaşıyor böylece seni seviyorum fotoğrafı
Eser bir yel, yağar bir yağmur, alır götürür seni inciteni, yüreğinden. Demedim. Diyemedim. Dedim ki, gün gelir o geniş yüreğinin içine siner sevdan da. Acıların gibi. Senin bir parçan olur. Ama susar tedirgin etmez seni artık. Toplarsın dağıttıklarını. Yüzünü yüzüne bedenini bedenine yakıştırırsın. Sen sen olur, bana yeniden gülümsersin.
Tanımıyor kimse kimseyi
Ve kendini tanımak istemiyor
İnsan tanımazsa kendini insan
Nasıl varolabilir
En küçüğü Telli bebek yed’aylık
Vurgun yemiş serilmiş bir köşeye
Bir ölse, diyor anası, bir ölse
Hangi bir ülkenin
Hangi bir yerinde
Hangi bir ana
Bebeğini ölsüne tutuyorsa
Batmıştır o ülke
Ölüm girmiştir temeline.
Çünkü tanrısı onların
Öfkenin de tanrısıdır
Asık suratlıdır, erkektir
Kumandana ve valiye benzer
Alır vermez, kırar onarmaz
Tabancalar alıyoruz
Kimin için? bunu bilmediğimizden
Birbirimizi vuruyoruz
Bir taslak olmadı yüzün
Hiçbir zaman
Bitmiş bir resmin çizgileriydi
Kendi yüzüne kendin çizdin
İlk kez bekledim ölümü
Dostu bekler gibi bekledim
Yalnızlığım bir kısrağın yalnızlığıydı
İlk kez yavrulayacak olan
Onu yokuşlarda düzlerde gezdirdim
Yaban yemişlerle besledim
Paylaşmadım kimselerle
Bir gün seninle paylaşmak için
Büyü de baban sana
Büyü de
Acılar alacak
Büyü de baban sana
Büyü de
Yokluklar alacak
Büyü de baban sana büyü de
Bitmez işsizlikler açlıklar alacak
Büyü de
büyü de baban sana
Baskılar işkenceler alacak
Kelepçeler gözaltılar zındanlar alacak
Büyü de
Büyüyüp on yedine geldiğinde
Büyü de baban sana
İdamlar alacak
Gülerken yüzün
Dem çeken bir güvercinin sesini
İçin için büyüyen çimenleri
Baharda lunaparkı bayram yerini
Ve alışkanlıklar dışında her şeyi

Gülerken yüzün
Aşıyor geçmişin acılarını
Kendini yarına değiştiriyor

Gülerken yüzün
Sanki çarmıhını kırmışsın
Senin ve ardından geleceklerin
Aylası alnına düşmüş gecenin
Oturmuş ağlıyor kendisi

Bunu öyle candan öyle yürekten
Öyle bir tutkuyla istiyorum ki
Aklımda hep öyle kalmalısın

Bitiyorum arsızlığına çimenin çiçeğin
Arsızlık bugünden geri
Umut ve direnç demektir
Sokulmak demektir yaşamın koynuna
Nedir ki bağıran beş on kişi, asıl sen susana sor. Susana sor, bedeni ne biçim bir sarsıntı, deprem içindedir. Ve ne kıyametler boşaltıyordur havaya, toprağa.
Geçer, bir demdir, hüzünler de ezinçler de
Kayalar çözülür, sızar duru sular
Bir kuş konar yorgunluktan bitmiş omuzlarımıza
İnsan bazan
İçinden içinden büyür insan bazan
Kök salar kendi derinlerine
Yasadır ansıtalım:
Tohum ekenlerin, fide dikenlerin
Kimse durduramaz yağmurunu
Güneşini kimse kesemez

Fesleğen ekiyorum, sardunya dikiyorum
Arsızmış, öyle diyor komşum
Artık siz istemeseniz de
Açar tohumunu, yayılır toprağınızda

Ne güzel ne güzel ne güzel tanrım
Fesleğen ekiyor, sardunya dikiyorum
Bitiyorum arsızlığına çimenin çiçeğin
Arsızlık bugünden geri
Umut ve direnç demektir
Sokulmak demektir yaşamın koynuna
Özdeşlik demektir yaşamla
İnan olsun dostlar, inan olsun
Dalından kopan sardunya
Bozulmadı bi kez, eğmedi başını
Açmayı sürdürdü diktiğim toprakta

En küçüğü Telli bebek yed’aylık
Vurgun yemiş serilmiş bir köşeye
Bir ölse, diyor anası, bir ölse
Hangi bir ülkenin
Hangi bir yerinde
Hangi bir ana
Bebeğini ölsüne tutuyorsa
Batmıştır o ülke
Ölüm girmiştir temeline.

Bir başka yerinde
İpeğin ve elmasın pırıltısında
Dans ediliyordur sabahlara kadar
Gülücükler vardır
Deniz usul usul vuruyordur
Esrimiş yalıların bedenlerine

Buralarda
Sus sus sus sus sus
Dan başka bir ses duyulmuyor
Yazanlar ozanlar kardaşlar
Niye, biz ölmüş müyük
İnsanda umut vardır umut vardır.
Ellerin kalsın ellerin titrediğini görme
Başın mı oyala az bir umutlandır
Kimseyi eskisi kadar Yok düşünme Sevememek biraz yorgunluktandır..
Dağılanı toplar sararız zamanla
Zamanla
İnsan
Bazan
İçinden içinden büyür, insan bazan
Kök salar kendi derinlerine..
Aynı dille konuşuyor,
Aynı dili konuşmuyoruz.
Herhangi bir evde
Telli bebek için bir parça pirinç
Bir parça elma, bir yudumcuk çay
Yoksa,
Uzun yolların işçisi
Babanın kesesi yetmiyorsa
Batmıştır o ülke..
Bağrımızda yıkılası dünyaya
Yetecek ateşi beslediğimizi
Kim bilir kim bilebilir?
Küllü közler gibi için için yandığımız
Usulca yandığımız
Kime sitemdir..
Her şey birikir
Sözler düşünceler ve nesneler biçiminde
Her şey birikir
Duru sular, ters yazılar, emek ve gözyaşı
Akıyor sanılan kuruyor sanılan
Haklar haklılıklar, ölüm zulumlar
Uçuyor sanılan her şey birikir.
Eski kıtalar vardı
Sıcak insanlar vardı
Şimdi birbirine yabancı.
‘Görüldü’ kimi özlediğimiz
Neyi sevdiğimiz, istediğimiz ‘görüldü’ Öfkeliysek hangi dağlara vurup
Kederliysek hangi suları izlediğimiz
‘Görüldü’
Selamımız ve dikenlerimiz
İçimizde, derinde..
“Acı varsa onu duymak başka, acıya yenik düşmek başka.”
“Zorlu dayandın yüreğim, sırasız kavgaya sürmedin beni.”
“Güneş yaprakları zorluyor ışığını toprağa salsınlar diye.”
“Susarsan, ya ölüsün ya ölümle birsin.”
“Yaşam, bir kocaman birleşmeyi gerçekleştirecekken tam, bir ayrışmadan, ayrılmadan yana dönmüştü.”
Zalimin gecesi mazlumun gecesiyle birdir
Ve daha uzundur zulme karar verenin gecesi..
“Onun düşünü boyasam renkli kalemlerimle.”
“Vurulmuş hayvanlar gibiyim. Yarama aldırmıyorum.”
“Elim ulaşmıyor, yüreğim ağzımda. Dilim lâl, sözlerim kırık.”
“Savunma filan yapmadı. Çünkü onu sorgulayacak kişiliği görmüştü. Bu kişilik onu yargılamayacak, yaralayacaktı.”
“Aynı dille konuşuyor, aynı dili konuşmuyoruz.”
“Eser bir yel, yağar bir yağmur, alır götürür seni inciteni, yüreğinden.”
“Bu kez sevda seni nece yaraladı?”
“Çiçeğe yer yoktu acelelerde telaşlarda geçen ömrümüzde.”
“Neyim kaldı ki korkum olsun.”
“Şarap olacakken sirkeye dönmüş üzüm suyu şaşkınlığında.”
“İçinden içinden büyür insan bazan, kök salar kendi derinlerine.”
“Acının duvarı aşılmıştır.”
“İnsanlar bir gülü bir senetle değiştirmeye alıştılar.”
“Oysa kim harlandırıp yüreğinde ateşi kıyametini büyütmezse ve hesaplaşmazsa kendiyle, ateşten kurtulmayacaktır.”
“Bitiyorum arsızlığına çimenin çiçeğin.”
“İbrahim’in suçu büyük, İbrahim halkını seviyor. Dalıyor umutlar içinde, gelecek aydınlığı düşlüyor.”
Arılar gibiydik. Umudu ayaklarında birer sarı toz parçacığı gibi toplayıp getiren arılar gibiydik. O bir damlacık neredeyse, biz orda.
Gülmesini, o dişlerinin arasından, burnunun, dudağının, gözlerinin, yanaklarının güzelliği arasından tutulamamış, fırlayıp kaçmış gibi duran gülmesini bir daha ne zaman görecek?
“Korkak değilsin, suçlu değilsin
Başını neden neden başını
Bir yana yatırdın
Dünya gibi bastıran bir şey mi var”
Siz buna yılgınlık bezginlik gibi kulplar takabilirsiniz. Gerçek şu: İnsanlar kendileri gerekseme duymadan, hayatları içinde belirmiş bir açıklığa yerleşemeyecek olan ilişkileri kolay benimseyemiyorlar. Bir köklü neden gerekli, o zorunlu ilişkileri yüzeysellikten kurtarıp içe sindirebilmeye.
“Dev, baş istiyor; bir eliyle eşkıyalar büyütürken, ötekiyle jandarmayı üstüne salan.”
Pir Sultan: Harami var deyu korku verirler, benim ipek yüklü kervanım mı var?
“Kocaman büyülü aydınlığın ortasında, bir kara leke yoksulluk.”
“Dövün çocuklarınızı suçsuz, erken tanısınlar cezayı, cezaların suçlardan çok olduğu dünyada.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir