İçeriğe geç

Yaxınlıq Kitap Alıntıları – Osho

Osho kitaplarından Yaxınlıq kitap alıntıları sizlerle…

Yaxınlıq Kitap Alıntıları

Her zaman şimdide kal, çünkü bütün sahtelik ya geçmişten ya da gelecekten sızar.
Rahatla ve toplumun sende yarattığı bölünmeyi yok et. İçinden nasıl geliyorsa öyle davran; sonuçları düşünmeden.
Gülebilmek için birinin espri yapmasını, buzları kırmasını bekliyorsan, bu da ikiyüzlülüktür. Mutluysan mutlu ol, rol yapmana gerek yok.
Reddedilmekten kaçmak için sevgiyi reddetmek daha iyi. Insanlar bu yüzden sevgiyi kabul etmiyor. Onu arzuluyorlar,özlemini çekiyorlar. Ama o an geldiğinde ve biri sana sevgi yağdırmaya hazır olduğunda geri kaçıyorsun
Toplumda o kadar büyük tabular,çekinceler var ki,gerçek bir eş, gerçek bir dost bulmak çok enderdir
Gerçek aşk için yarın yoktur; gerçek aşk için zaman yoktur
Biraz ilgi,biraz paylaşma. Hayat bundan ibaret
Birini mutlu ediyorsan seni niye terk etsin? Ama onu mutsuz ediyorsan da,niye terk etmesin?
Sevdiğin insanla bile gerçek olamazsan nerede gerçek olacaksın? Nerde? Seni sevdiğini düşündüğün insanla da gerçek olamazsan,onunlayken bile gerçeği açıklamaya korkuyor ve saklanıyorsan, tamamen özgür olabileceğin bir yeri nerde bulacaksın?
Sahte bir kişilik kullanarak geçirdiğin bütün zaman boşa harcanır;sana asla geri dönmez. O dakikalar gerçek olabilirdi, sahici olabilirdi. Tek bir an sahici olmak bile hayat boyu sahte yaşamaktan iyidir
Herkes bir satıcı. Çok fazla sayıda satıcıyı dinlersen seni delirtirler. Kimseyi dinleme. Sadece gözlerini kapa ve içerideki sesi dinle
Insanlar tüm hayatlarını başkalarının dediklerine inanarak geciriyor;onlara bağımlı kalarak. O yüzden insanlar başkalarının görüşlerinden bu kadar çok korkuyor. Kötü olduğunu düşünürlerse kötü oluyorsun. Seni suçlarlarsa kendini suçlamaya başlıyorsun
Hayat bir arayıştır;sürekli bir arayış, ümitsiz bir arayış;arayanın ne aradığını bilmediği bir arayış
Dünyanın bütün kültürleri insan zihnini zehirledi, çünkü hepsi tek bir şeye dayanıyordu: Kendini geliştir. Hepsi senin içinde bir endişe yaratır. Endişe, olduğun şeyle olman gereken şey arasındaki gergin durumdur. Hayatta bir gereklilik olduğu sürece insan endişeli kalmaya mahkumdur.
Eğer insanları daha fazla zekâ sahibi olmaları için eğitseydik hayat ve uygarlık tümüyle farklı olurdu. Savaşlar olmazdı çünkü insanlar Neden? Niye masum insanları öldürelim? diye sorardı. Ama onlar bir ülkeye sadık, sen başka bir ülkeye sadıksın ve iki ülkenin politikacıları savaşıyor ve insanları ölüme gönderiyor. Politikacılar savaşmayı bu kadar seviyorsa güreşsinler, insanlar da onları futbol maçı seyreder gibi seyretsin.
Sadakat der ki; daima, hayatta ve ölümde, kendini birine adamalısın, kalbin bunu istese de istemese de. Psikolojik bir köleleştirme yöntemidir.
Sadakat çirkin bir şeydir. Ama binlerce yıldır çok saygı duyulan bir değerdir çünkü toplum insanları çeşitli yollarla köleleştirdi.
İnsan sahte değerler yaratma konusunda çok kurnazdır. Gerçek değerler senin tüm varlığını talep eder. Sahte değerler çok ucuzcudur.
Hayatın henüz sana gelmediğini hiç fark ettin mi? Fark ettin mi öylesi bir hayatın tek bir anının bile henüz sana gelmediğini?
Dinlenmek niye bu kadar zor oldu? Niye uyuyamıyorsun? Niye kendini bırakamıyorsun? Çünkü çok şey bastırıyorsun. Eğer gevşersen hepsinin açığa çıkacağından korkuyorsun.
Nasrettin Hoca’nın karısı hastaydı ve hastanede ameliyat oldu.
Birkaç gün önce hastaneden geri geldi, ben de sordum: Karın nasıl? Ameliyatı atlattı mı? Nasrettin cevap verdi: Hayır, hâlâ her gelene anlatıyor.
Eğer bir şeyi düşünüyorsan, hakkında konuşuyorsan, o şey hâlâ vardır. Ve şimdi daha tehlikelidir çünkü beden iyileşir ama zihin sonsuza kadar durmadan devam edebilir.
Mesela öfkelendin diyelim, ne yaparsın? Zihnin der ki Öfkelenme, söz ver kendine. Ne yaparsın? Bastırırsın ve ne kadar çok bastırırsan, öfke de varlığının derinine o kadar çok iner. O zaman artık bazen öfkeli, bazen öfkesiz olmazsın; eğer çok fazla bastırdıysan sürekli öfkeli olmaya başlarsın. Öfke senin kanına işler, zehirlemeye başlar, bütün ilişkilerine yayılır. Birine âşık bile olsan öfke ordadır ve sevginde şiddet olur. Birine yardım etmek bile istesen, o yardımda zehir olur çünkü zehir sendedir. Ve bütün davranışların taşır onu, onlar seni yansıtır. Ve öfkeyi tekrar hissettiğin zaman zihnin der ki Yeterince bastırmadın, daha fazla bastır. Öfke zaten bastırdığın için ordadır ve zihin der ki Daha çok bastır! O zaman, daha çok öfke olacaktır.
Kolay, doğrudur. Niye kolayı kabul edemiyorsun?
Evin tamamen karanlıktır ve sen dersin ki Mumu nasıl yakayım? Mumu yakabilmem için etrafın karanlık olmaması lazım. Şimdiye kadar senin yaptığın şey bu. Önce hırsın yok olması gerektiğini, ancak o zaman mutlu olacağını söylüyorsun. Bu çok saçma! Diyorsun ki önce karanlık gitsin, o zaman mum yakabilirim. Sanki karanlık sana engelmiş gibi. Karanlığın varlığı yoktur. O hiçbir şeydir, maddesizdir. O sadece yokluktur, varlık değildir. O sadece ışığın yokluğudur; ışığı yak, o zaman karanlık kaybolur.
Eğer dediğin sürece mutluluk imkânsızdır çünkü eğer en büyük mutsuzluk kaynağıdır.
Niye zihninde idealler taşımaya devam ediyorsun? Niye olduğun gibi yeterli değilsin? Tam şu anda niye Tanrı gibi değilsin? Sana kim karışıyor? Yolunu kim engelliyor? Niye tam şu anın keyfini çıkarıp mutlu olmuyorsun? Engel nerede?
Nietzche diyor ki, Mutlu bir adam olduğumu sanmayın. Gözyaşlarımı gizlemek için gülümsüyorum. Gözyaşlarımı engellemek için gülümsemekle meşgulüm. Gülümsemediğim anda gözyaşları akın edebilir.
Her gün inanılmaz değişiklikler oluyor. Bu bir akış. Her şey akmaya devam ediyor, hiçbir şey donmuş değil. Ama zihin ölü bir şey, o donmuş bir şey. Donmuş zihinden hareket edersen, ölü bir hayatın olur. Gerçekten yaşamazsın, çoktan mezara girmişsindir.
İnsanlar çok iyi müzikten korkuyor, insanlar çok iyi şiirden korkuyor, insanlar derin yakınlıktan korkuyor.
Sevgi ilişkisinde olmadığın insanlarla ilişki kurmak için dil gereklidir. Sevgi ilişkisinde olduğun insanlarla birlikteyken dilsizlik gereklidir.
Dile ihtiyaç vardır çünkü iletişim kurmayı bilmiyoruz. Bunu bildiğimiz zaman, yavaş yavaş dile ihtiyacımız kalmaz. Dil ilkokul düzeyindeki bir iletişim aracı. Gerçek iletişim aracı sessizliktir. O yüzden yanlış bir fikre kapılma yoksa büyümeni durdurursun. Dilin kaybolmaya başlaması bir eksiklik değildir; bu yanlış bir fikirdir. Yeni bir şey var olmaya başladı ve eski kalıp bunu içine almaya yetmiyor. Sen büyüyorsun, elbiselerin kısa gelmeye başlıyor. Bir şey eksilmiyor sana her gün yeni bir şey ekleniyor.
Birine yakınlaştığında, sevginin herhangi bir türü doğduğunda sessizlik gelir ve söylenecek bir şey kalmaz. Aslında gerçekte de söylenecek bir şey yoktur. Hiçbir şey yoktur. Bir yabancıyla söylenecek çok şey vardır; dostlarınla söylenecek hiçbir şey yoktur. Ve sessizlik ağır gelir çünkü buna alışık değilsindir.
Yabancılarla konuşurken insan daha gerçektir, kalbini açar. Ama arkadaşlarınla, akrabalarınla konuşurken – baba, anne, eş, kardeş – bilinçaltında derin bir korku vardır. Bunu söyleme incinebilir. Bunu yapma hoşlanmaz. Böyle yapma, baban yaşlı, şok olabilir. İnsan kontrol halindedir.
İnsanlar yalansız yaşayamıyor. Gerçek tehlikeli. Yalanlarsa lezzetli ama sahte. Sevgiline tatlı saçmalıklar söylemeye devam ediyorsun, o da sana tatlı saçmalıklar söylemeye devam ediyor.
Öylesine farkında olmadan yaşıyorsun ki! Kendine ve başkalarına neler yaptığının hiç farkında değilsin. Mekanik bir robot gibi aynı kalıbı tekrarlamaya devam ediyorsun; aynı şeyi daha önce de yaptığını bile bile.
İnsan yalnız olmayı, tamamen yalnız olmayı ama son derece mutlu olmayı başarabilmeli.
Sevgi, mutlu olduğun andaki, varlığının dans ettiği andaki bilincinin durumudur.
İnsan ilişkilerinin mahremiyete ihtiyacı vardır. Gizliliğin orda olmak için kendi nedeni var.
Modern dünyada yakınlık giderek kayboluyor. Sevgililer bile yakın değil. Dostluk sadece bir kelime artık, giderek kayboluyor. Neden? Çünkü paylaşacak bir şey yok. İçindeki yoksulluğu kim göstermek ister?
Sevgi hedeftir, hayat da yolculuk.
Kendinden nefret eden bir insanı sevemezsin. Ve bu talihsiz dünyada nerdeyse herkes kendinden nefret ediyor, kendini suçluyor. Kendini suçlayan bir insanı nasıl sevebilirsin? Sana inanmayacaktır. Kendini o bile sevemiyor, sen buna nasıl cesaret edersin ki? Sen onu nasıl sevebilirsin? Bir oyun oynadığından, numara çevirdiğinden şüphelenir. Sevgi kılıfı altında onu aldatmaya çalıştığından kuşkulanır. Tetikte durur, dikkatle izler ve onun şüphesi senin varlığını da zehirlemeye başlar.
Musevi mistik Hillel, şöyle demiş: Sen kendi yanında olmazsan, başka kim senin yanında olsun? Ve ayrıca: Sadece kendi yanında olursan, hayatının ne anlamı olabilir?
Geçenlerde bir hikâye okudum:
Eskiden beri dost olan üç cerrah bir tatilde buluşur. Deniz kıyısında otururken övünmeye başlarlar. Birincisi der ki: Savaşta iki bacağını birden kaybetmiş bir adam getirdiler bana. Ona yapay bacaklar taktım ve bir mucize oldu. Adam dünyanın en iyi koşucularından biri haline geldi. Büyük ihtimalle önümüzdeki olimpiyatlarda şampiyon olacak.
İkincisi konuşur: O bir şey değil. Ben otuzuncu kattan düşen bir kadına rastladım. Yüzü tamamen göçmüştü. Harika bir ameliyat yaptım. Geçenlerde gazetede okudum ki, kadını dünya güzellik kraliçesi seçmişler.
Üçüncüsü alçakgönüllü bir adamdır. Öbürleri ona dönüp sorar: Sen ne yaptın son zamanlarda?
Adam cevap verir: Önemsiz bir şey, zaten bu konuda konuşmaya iznim de yok.
Öbür ikisi meraklanır. Ama biz arkadaşınız, sırrını saklarız. Merak etme kimse duymaz.
O da cevap verir: Peki, madem öyle, söz veriyorsanız Adamın biri bana geldi. Trafik kazasında kafasını kaybetmişti. Ne yapacağımı şaşırdım. Ne yapayım diye düşünmek için bahçeye koştum. Karşıma bir lahana çıktı. Başka bir şey bulamayınca ben de o lahanayı alıp kafanın yerine taktım. Ve ne oldu bilin bakalım: Adam, Amerika Birleşik Devletleri başkanı seçildi.
Tıpkı ağaçların toprağa kök salmaya ihtiyaç duyduğu gibi insan da varoluşa kök salmaya ihtiyaç duyar.
Çocuklara karşı çok sabırlı olmak gerekir, zekâlarının gelişimini engellememek, onları zorla Hıristiyan, Hindu, Müslüman yapmamak için çok dikkatli olmak gerekir. Sonsuz bir sabır gerekir. Ve bir gün çocuk kendiliğinden merak etmeye başladığında, o mucize olur.
İnsanın hayatta kalmasına ancak bin bir türlü saçmalığa göz yumması durumunda izin veriliyor.
Bir avuç güç delisi insan bütün insanlığı sürüye çevirdi.
Bu toplum inanç üstüne kurulu. Bütün yapısı kendi kendini hipnotize etme üstüne kurulu. Bütün yapısı insanlar değil, robotlar ve makineler yaratmak üstüne kurulu. Bağımlı insanlara ihtiyacı var. O kadar ki, o yarattığı insanlar sürekli hükmedilme ihtiyacındalar, kendi diktatörlerini arıyorlar, Hitler’lerini, Mussolini’lerini, Stalin’lerini, Mao’larını arıyorlar. Bu güzel dünyayı hapishaneye çevirdik.
Küçük bir oğlan ağladığında annesi, babası hemen Ne yapıyorsun kız gibi öyle? diye atlıyor. Ne saçmalık. Tanrı erkeğe de kadına da aynı gözyaşı bezlerini vermiş. Erkeklerin ağlamaması gerekseydi gözyaşı bezleri de olmazdı: basit matematik.
İnsanlar tüm hayatlarını başkalarının dediklerine inanarak geçiriyor; onlara bağımlı kalarak. O yüzden insanlar başkalarının görüşlerinden bu kadar çok korkuyor.
KENDİNİ BİLMEK, SADECE DERİN YALNIZLIKTA MÜMKÜNDÜR.
Başarmış insanları hiç gördün mü? Daha büyük bir yenilgiye hiç rastlamış mıydın? Başarı başarıyı getirir diye bir söz vardır. Kesinlikle yanlış. Başarı kadar büyük bir başarısızlık yoktur. O cümleyi aptal insanlar uydurmuş olmalı. Tekrarlıyorum: Başarı kadar büyük bir başarısızlık yoktur.
Hayat bir arayıştır; sürekli bir arayış, ümitsiz bir arayış; arayanın ne aradığını bilmediği bir arayış..
Biz doğanın bir parçasıyız; bir parça nasıl bütüne egemen olabilir?
Kimse geleceği bilmiyor. Cennet, cehennem, Tanrı birer teori. Elinde olan tek şey hayatın. Olabildiğince zengin yaşa onu.
Bilinçaltında yatan herhangi bir şey açığa çıkarıldığı anda buharlaşır. İnsan temizlenir ve hafifler. Bilinçaltından ne kadar yük açığa çıkarsa, bilinç de o kadar gelişir. Bilinçaltı alanı küçüldükçe, bilinç alanı genişler.
Bütün gereklilikler insan zihnini hasta ediyor. İnsanlar olmak halinin güzelliğini, doğanın muhteşem büyüsünü keşfetmeli.
İlk adım kendini her şeyinle kabul etmek. Bütün insanlığı delirten o geleneklere rağmen.
Görüntün sahte. Bir aziz gibi görünebilirsin ama içinde bütün arzuları ve özlemleriyle bir insan var.
Güzel ve değerli olan her şey çok anlıktır. Ama sen her şeyin kalıcı olmasını istiyorsun. Birini seviyorsun ve söz veriyorsun: Seni hayatım boyunca seveceğim. Aslında çok iyi biliyorsun ki, yarından emin olamazsın; sahte bir söz veriyorsun. Bütün söyleyebileceğin şu: Şu anda sana âşığım ve sana her şeyimi veriyorum. Bir sonraki an hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Nasıl söz verebilirim? Beni affet.
Hayat her an kopabilecek bir pamuk ipliğidir..
Eğer kendi cinselliğini koşulsuz kabul edersen, insanın ve dünyadaki her varlığın kırılganlığını da kabul edersin.
Varoluş için her şey eşittir; ağaçlar, kuşlar, hayvanlar, insanlar. Varoluşta her şey olduğu gibi kabul edilir, aşağılama yoktur.
İnsana hep şöyle dendi: Sen hayvan değilsin; hayvanlar senden çok daha aşağıda. Sen insansın. Sahte bir üstünlük duygusu aşılandı sana. İşin gerçeği, varoluşta üstünlük ya da aşağılık yoktur.
Kendini her şeyinle kabul etmelisin. Kendini her şeyinle kabul etmezsen, başkasının seni kabul etmesini nasıl beklersin?
Ve toplum güveni köklerinden yok ediyor. Kendine güvenmene izin vermiyor. Başka güven türlerini öğretiyor –ana-babaya güven, kiliseye güven, devlete güven, ama özgüven yok ediliyor. Ve o zaman güvenin diğer biçimleri de sahte kalıyor; sahte kalmak zorunda. Güvenin diğer biçimleri plastik çiçekler gibi kalıyor. Gerçek çiçeklerin büyümesi için gereken köklerin yok.
Toplum bunu bilerek, kasıtlı olarak yapıyor çünkü kendine güvenen insan toplum için tehlikelidir. Kölelik üstüne kurulu bir toplum için tehlikelidir. Kendine güvenen insan özgür insandır
Eğer hiç baskı ve yasağın yoksa yaran da yok demektir.
Kalbini dinle ve orada ne varsa dışarı çıkar. Kısa zamanda dışarı çıkarmakta ustalaşacaksın ve bundan mutluluk duyacaksın. Gerçek olmayı bir kere tanıdığında bu öyle güzel bir şeydir ki, sahte olmakla yetinemez olursun. Sahte olmaya devam etmenin sebebi gerçeğin tadını bilmemendir.
Çocukluğun en başından itibaren gerçek bastırılır. Çocuk daha gerçeğin ne olduğunu tanımadan ona bastırmak öğretilir. Bilinçaltı yöntemlerle, mekanik yöntemlerle, ne yaptığını bilmeden bastırmaya devam eder
Temel yok ve sen temel olmadan tapınak yapmaya başlamışsın. Dağılıp parçalanması an meselesi. Ve sen de biliyorsun, sevgin kaç defa dağılıp parçalandı ama yine de aynı şeyi tekrar tekrar yapmaya devam ediyorsun .
Rasgele ilişki kurdun bugüne kadar ve biriyle şekil olarak ilişki kurduğun zaman bin bir türlü saçma şey söyleyebilirsin, çünkü hiçbir şeyin önemi yoktur, sadece vakit geçirmektesindir
Tepki geçmişten kaynaklanır. Eğer eski alışkanlıklarından, zihninden tepki verirsen yanıt vermiş olmazsın. Yanıt vermek, tam olarak bu anda, şimdi, burada canlı olmaktır. Yanıt güzel bir olgudur, hayattır. Tepki ölü, çirkin, çürümüştür, bir cesettir. Zamanının yüzde doksan dokuzunda tepki veriyorsun ve buna yanıt diyorsun. Nadiren yanıt veriyorsun; ama bu ne zaman olsa, biraz kavrıyorsun. Bu ne zaman olsa, bilinmeyenin kapısı açılıyor
Etiketler:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir