Sabahattin Ali kitaplarından Bütün Öyküleri — 2 kitap alıntıları sizlerle…
Bütün Öyküleri — 2 Kitap Alıntıları
Kasırgadan sonra çıkan hafif ve serin bir rüzgar çölün baygın yolcularına ne yaparsa; aylarca süren kuraklıktan sonra gelen bir yağmur kurumaya yüz tutan ekinlere ne yaparsa sen de bana onu yap: Bana yaşamak kudretini, yaşamak cesaretini, yaşamak imkanını ver
Ben zannediyorum ki, olan şeylerin karşısında şu anda duyduğumuz elem ve ızdırap, bunların niçin böyle olduğunu düşünmekten bizi menedecek kadar kuvvetlidir.
Evet Ben aşığım Hem adamakıllı
Aşk muhakkak ki bir hastalık Aşık olduğumuzu
ilk zamanlarda kendimizden bile saklamak istememiz
zaten bunun bir hastalık olduğunu gösteriyor..
Aşk muhakkak ki bir hastalık Aşık olduğumuzu
ilk zamanlarda kendimizden bile saklamak istememiz
zaten bunun bir hastalık olduğunu gösteriyor..
Eğer ilahlar dimağların sözüne bu kadar az itaat
edebileceğini bilselerdi onu vücutlarımızın
en yüksek yerine koymaktan vazgeçerlerdi
edebileceğini bilselerdi onu vücutlarımızın
en yüksek yerine koymaktan vazgeçerlerdi
Kalbine susmasını emret!
Güzelliğe hücum edenler içlerinde ve dışlarında güzelliğin en ufak bir eserini bile taşımayanlar ve güzel bir şey yapmaya asla muktedir olmayanlardır.
Büyük filozof Lao-Tse der ki: Hastalığını hastalık
olarak bilen hasta değildir.
olarak bilen hasta değildir.
Ne kadar imkansız ve neticesiz bir arzunun
elinde olduğumu bilsen bana acırsın
Bütün mukavemetlerim faydasız kalıyor.
elinde olduğumu bilsen bana acırsın
Bütün mukavemetlerim faydasız kalıyor.
İnsan tek başına da sevebilir. Böylece hiç kimseye hasredilmeyen bir aşk bütün kainatı içine alabilir. Halbuki bir şahısta toplanabilen ve teskin edilebilen bir aşkın, düşün, ne kadar kuvvetsiz ve dar olması lazımdır!
Bazı gece uyuyamazsın, içinden uykuyu alıp götüren büyük bir derdin vardır
.. meğer köpekleri köpekleten çoban korkusuymuş, çobansız kalınca ondan beter oldular.
Çünkü hayatın durdurulmaz akışı bunu böyle istiyordu..
Ondan daha talihli insan var mı? Asıl bahtiyar,
bir ömür boyunca hasretini çektiği şeye kavuşan değil, ona erişeceğini anladığı anda, saadetinin en yüksek noktasında bir ‘Ah!’ diyerek düşüp ölebilendir.
bir ömür boyunca hasretini çektiği şeye kavuşan değil, ona erişeceğini anladığı anda, saadetinin en yüksek noktasında bir ‘Ah!’ diyerek düşüp ölebilendir.
Nasıl oldu? Nasıl yaptım? Bilmem anlatabilecek miyim?
Ama bir mahkumun celladına, bir koyunun kasabına gülümsemesi gibi bir şey
Ama bir mahkumun celladına, bir koyunun kasabına gülümsemesi gibi bir şey
Beynimi beyaz bir kağıt gibi bomboş hale getirebiliyor,
ruhsuz bir et yığını gibi, hayret verici bir duygusuzluk, bir çeşit aptallık hali içinde, zamanın geçtiğini anlamadan bekliyordum.
ruhsuz bir et yığını gibi, hayret verici bir duygusuzluk, bir çeşit aptallık hali içinde, zamanın geçtiğini anlamadan bekliyordum.
Dedim ya, kendi içimizde, kendimize dair bilmediğimiz
o kadar çok şey var ki
o kadar çok şey var ki
Ne münasebet! dedi.
Bana yapılanlar ancak yapanları
küçültür
Bana yapılanlar ancak yapanları
küçültür
Teşrif buyurduğunuz köye hala Çirkince diyorsunuz. Halbuki orası artık Çirkince tesmiye (adlandırma)
edilmiyor. Kaza kaymakamı ile parti erkan-ı devr-i cumhuriyette böyle güzel bir vatan köşesinin adını Çirkince olarak bırakmayı muvafık bulmadılar, Dahiliye Vekaleti’ne müracaat ederek değiştirdiler. Şimdi oranın ismi Şirince’dir Ya Şirince
edilmiyor. Kaza kaymakamı ile parti erkan-ı devr-i cumhuriyette böyle güzel bir vatan köşesinin adını Çirkince olarak bırakmayı muvafık bulmadılar, Dahiliye Vekaleti’ne müracaat ederek değiştirdiler. Şimdi oranın ismi Şirince’dir Ya Şirince
Namuslu adam kalmamış bu dünyada iki gözüm.
Niçin hep acı şeyler yazayım?
Güzelliğe hücum edenler içlerinde ve dışlarında güzelliğin en ufak bir eserini bile taşımayanlar ve güzel bir şey yapmaya asla muktedir olmayanlardır. Onlar böylece kendi mahrumiyetlerinin intikamını aldıklarını zannederler.
hiç kimseye hasredilmeyen bir aşk bütün kainatı içine alabilir. Halbuki bir şahısta toplanabilen ve teskin edilebilen bir aşkın, düşün, ne kadar kuvvetsiz ve dar olması lazımdır!
Ama ruhumuz böyle gökyüzlerinde uçup dururken birdenbire yere inip insan küçüklüğü ile karşılaşmak ne tuhaf oluyor.
Ama ruhumuz böyle gökyüzlerinde uçup dururken birdenbire yere inip insan küçüklüğü ile karşılaşmak ne tuhaf oluyor.
Dedim ya, kendi içimizde, kendimize dair bilmediğimiz o kadar çok şey var ki..
Kalbini sağlam tut.
Dört elle sarıldığımız birçok kıymetlerin; uğrunda, sahici bir insan gibi kalbimiz ve kafamızla yaşamayı feda ettiğimiz binlerce sözde mühim şeylerin ne kadar kolay fırlatılıp atılabileceğini bana öğreten Yusuf! Benden de sana selam olsun
Dünyada kendisi için hiçbir şeyi olmayan bir insanın bile başkalarına yardım edecek bir şeyi vardır Hiç olmazsa bir tek sözü
Hayat sanki sadece gözlerimin eriştiği yerlerden, içinde yaşadığım zamandan
ibaretti.
ibaretti.
Herkesin bir kusurunu bulur, herkese bir şey, hatta birçok
şey öğretmeye kalkardı.
şey öğretmeye kalkardı.
Sakın tepenize bir sırça köşk kurmayınız. Ama günün birinde
nasılsa böyle bir sırça köşk kurulursa, onun yıkılmaz,
devrilmez bir şey olduğunu sanmayın. En heybetlisini tuzla
buz etmek için üç beş kelle fırlatmak yeter.
nasılsa böyle bir sırça köşk kurulursa, onun yıkılmaz,
devrilmez bir şey olduğunu sanmayın. En heybetlisini tuzla
buz etmek için üç beş kelle fırlatmak yeter.
Güneş herkese aynı ışığı dağıttığı halde kuvvetti ellerinde tutanlar, bizim ondan kendileri kadar istifade etmemize hayret ediyorlar, buna müsaade etmek istemiyorlar. Zannediyorlar ki, herhangi bir tesadüfün bugün kuvveti onlara vermiş olması bizi bu havayı daha az teneffüs etmemiz, bu güneşte daha az ısınmamız için bir sebeptir.
Seni bilmem fakat ben maddelerin fevkinde bir manevi bağa, insanları birbirine yaklaştıran bir hisse inanıyorum. Düşün, dünyada birbirini severek birbirine yakın olmak hisleri de olmasa yaşamanın manası kalır mı? Bizi kütlenin fevkine (üstüne) yükselten yalnız bunlardır.
Şu dünyayı adamakıllı görmeden, dünyanın ne olduğunu adamakıllı anlamadan buradan gidecek olduktan sonra ne diye buraya geldik sanki? Yaşadığımızın farkına varmayacak olduktan sonra ne diye yaşıyoruz?
Ama yeryüzünde, hiçbir şey, ne kadar uzun ömürlü olursa olsun, sonsuz değildir.
-Ne talihsiz adam!- demiş. -Tam muradına ereceği anda öldü!-
Gözlerini dervişin yüzünden ayırmayan melike:
-Sus!- demiş. -Ondan daha talihli insan var mı? Asıl bahtiyar, bir ömür boyunca hasretini çektiği şeye kavuşan değil, ona erişeceğini anladığı anda, saadetinin en yüksek noktasında bir ‘Ah!’ diyerek düşüp ölebilendir.-
Gözlerini dervişin yüzünden ayırmayan melike:
-Sus!- demiş. -Ondan daha talihli insan var mı? Asıl bahtiyar, bir ömür boyunca hasretini çektiği şeye kavuşan değil, ona erişeceğini anladığı anda, saadetinin en yüksek noktasında bir ‘Ah!’ diyerek düşüp ölebilendir.-
Yaşamak bana pek azaplı geliyor
Güneş herkese aynı ışığı dağıttığı halde kuvvetti ellerinde tutanlar, bizim ondan kendileri kadar istifade etmemize hayret ediyorlar, buna müsaade etmek istemiyorlar. Zannediyorlar ki, herhangi bir tesadüfün bugün kuvveti onlara vermiş olması bizi bu havayı daha az teneffüs etmemiz, bu güneşte daha az ısınmamız için bir sebeptir.