İçeriğe geç

Ferhat İle Şirin Kitap Alıntıları – Fatma Şengil Süzer

Fatma Şengil Süzer kitaplarından Ferhat İle Şirin kitap alıntıları sizlerle…

Ferhat İle Şirin Kitap Alıntıları

Matemi kim tutacak, kim gönüllü olur kara mateme
Fakat yağmur
Ayrım yapılmaksızın herkese dökülen rahmet
Ne böcek yalan söylemişti, ne toprak
Ne ağaç düşmanlık etmişti, ne su
Zaman.
İnsanı bağlayan, bulunduğu mekana mıhlayan o değil mi, karşı koymadan yüzünün eskimesine, belinin bükülmesine
Her işin bir haince yolu vardır
Orman, ormanlığını bilmiş;Aşk! denince, öte aleme geçmişti.
Yüreğine ne olmuştu ki, şiir söyleyesi, şarkılar okuyası geliyordu böyle.Ama söz bitiyordu.Onu görünce, tutuluyordu dili.Sadece görmek, sadece
Âkil adam saraydan uzak durur
Kirpiğinin kıvrımına mı tutuldum?
Hayretin sessizliği
Hayranlığın, göze kurulan ışıltısı
Birini sevmek isteyip de sevemiyorsan, onun için dua et ve onun için güzel işler yap.Kalbinin yumuşadığını göreceksin.
Kalplerin mülkiyeti ondadır, insanların kalplerine sen hükmedemezsin!
Yağmur yağıyordu.
Pıtır pıtır rahmet dökülüyordu.
Kalp, söz ile konuşmazmış efendim
Gecenin kandilleri sönünce, hikâyeler yeniden düşünce Cevahir’e, sapsarı oldu kız. Sultanım, dedi, ben hikâye bilmem ki Hiçbir şeyi bilmem Ama sizin için, Sultanım, yalnız sizin için, bir şey dileyeceğim, adını bildiğim bir şey, uzaktadır diye düşündüğümde, uzaklığının yalan olduğunu bildiğim bir şey İnsandan da eski, öylece duran dağlardan da eski Aşkı dileyeceğim.
Adı aşk olunca bir hikâyenin, orada biterim.
Ki adı aşk, bu hikâyenin
Ne zaman zamandı cânım, ne mekân mekân.
Bir sihirli ülke vardı, büyük bir kapıyla açılan.
Bir kervan vardı, safi yürek olup katıldığın.
Bir kervan başı vardı, kurdu kuşu, dağı taşı, gökyüzünü çağıran.

Bir sır vardı, neliğini aşikâre çözemeden bildiğin.
Öyle bilirdin ki, sır kendinsin.
Su içinde yürür gibi bir parça olduğunda kervandan, bilirdir.
Aşk, kendinsin, kendini bilmekliğin.
Ne zaman zamandır cânım, ne mekân mekân

Bunca gezegenlerin, güneşlerin
O derinliği, yüksekliği ve genişliği akla zarar güllerin ortasında
Burada, bu gezegende
Bu köşkün bu odalarında çın çın çınlıyor sesim.
Duy beni!
Çekik gözlü bir nakışım ben: Ferhat
Kan gibi damlıyor renklerim senin için.
Gör beni!
Bunca kalbin
O akla zarar
Belî efendim
Akla zarar bunca kalbin içinde
Seninle atacak kalp, yalnız benim kalbim.
Bil beni!
Senin için renklere bandım
Yalnızlığı emer gibi emdim her birinden.
Şuracığa nakşeyledim halimi.
Al beni!
Sultanımsın efendim.
Kalplerin mülkiyeti ondadır, insanların kalplerine sen hükmedemezsin!
Cevahir, dedi Şirin Sultan, ne olmuş yıldızlarına bu şehrin, nerede yıldızlar? Gecenin kandilleri bari yansın Cevahir, Ferhat’ım kara dağda ışıksız kalmasın.
İnciyi en gizli yerinden söküp çıkardı, kıyıya attı.
Şimdi küçücük dalgalar incitir durur, âh oğulcuğum, seni bir ceylan gamzesi ağlattı.
Bilirim, bilmeyeydim.
Adı Ferhat mıymış, hatırlamazdı. Pınarlardan izin isterdi mesela, su içmek için. Bir yudum su alır, derdini dökebilirdi. Yılan dolansa başına, taşır da görmez, akreplerin üstünden yürür geçerdi.
Büyük bir kapı var, ardı sihirli ülke
Kervan var diyorum.
Soyun isimlerinden
Safi yürek ol, bir içeri diyorum.
Dön ve git. Mağlupsun. Boynuna asılacak mağlubiyet. Savaşın elleriyle aşkı ağlattın
Tazecik fidan gibi devrilen genç kim
Kaç bahar, kaç çiçek görebildi bu genç
Belki kendisinin gördüğünce, kendisine denk
El-aman, kimler incindi
Kimin bağı harap olmakta aman
Ferhat’ın içinde bir dağ devrildi
Böyle kaç yiğit
Şah Mehmene Banu için ölüme
Böyle kaç yiğit
Sorgusuzca Hürmüz Şah için ölüme
Aşk için değil.
Cüneyd dedi haberci.
Cüneyd ne?
Soluğunu tuttu Pervin.
Gelinlik.
Gelinliğin kuşağı.
Öyle dövüş görmedim. O ne yiğitlikti, şimşek gibi.
Cüneyd?
Saatlerce O yiğit
Sükût.
Gümm güm bir yürek sesi geldi topraktan.
Gümm
Söyle-me-gümm..
Söy-le-me
Nevcihan kadın, sessizce elini tuttu kızının. Habercinin boğazı boğum boğum.
Çok dedi, tıkandı. Nevcihan kadına imdat dilenir gibi baktı.
Şehrin üzerinde çığlık fırtınası.
Pervin, annesinin kollarına yığıldı.
Minnacık, kanda boğulan çiçekler
Gelinlik.
Gelinliğin kuşağı.
Cüneyd
Rüzgara meydan okur, çağlayanlarda çılgınca dökülür gibi giderdi Cüneyd.
Bir sır vardı, neliğini aşikare çözemeden bildiğin.
Öyle bilirdin ki, sır kendinsin.
Su içinde yürür gibi bir parça olduğunda kervandan, bilirdin.
Aşk, kendinsin, kendini bilmekliğin.
Ne zaman, zamandır cânım; Ne mekân mekân
Kalp, söz ile konuşmazmış efendim
Ferhat gittiğinden beri yaşamak durmuştu.
Ve kalp, söz ile konuşmazmış efendim.
Ferhat dağa baktı bir an, içinden Şirin dedi aşk hû dedi, eğildi. Emriniz başım üstüne Şah’ım.
Kalplerin mülkiyeti ondadır, insanların kalbine sen hükmedemezsin.
Ferhat’la Şirin’i oracığa gömmüşler, birer gül fidanı büyümüş mezarlarında..
Ama!
Ama diye bir şey yok!
Ama böyle bitemez!
Ama böyle bitmiş!
Medet! Böyle bitmeyecekti
Her hikayenin bir sonu vardır.
Ne böcek yalan söylemişti, ne toprak..
Ne ağaç düşmanlık etmişti, ne su..
İnsan!
Bu daha gencecik, bu da gencecik!
Sanki savaşın eli, yaşlıları seçerdi.
Yaşamak neydi ki Ferhat’tan başka.
Zindan Ferhat’ı..
Zindan
Aşkı bekledi
Aşk, he mi, aşk için.. Aşk hu!
Ateşi yakan bir ateş vardır.
Yıllaar, yıllar önce.. Aşk vardı..
Akil adam saraydan uzak durur.
Şahların yanı emin mi olur sanırsın?
Kalplerin mülkiyeti O’ndadır.
Aşk, kendinsin, kendini bilmekliğin.
Ferhat gittiğinden beri yaşamak durmuştu.
Yaşamak neydi ki, Ferhat’tan başka?
Sanki yarım kaldım
Yıllaar, yıllar önce diye başlıyordu, aşk vardı.
Birini sevmek isteyipbde sevemiyorsan, onun için dua et ve onun için güzel işler yap. Kalbinin yumuşadığını göreceksin.
Fakat yağmur Ayrım yapılmaksızın herkese dökülen rahmet. Merhamet. Diriliş.
Nisyan
İsyan
İnsan
Böyle bir geceydi.
Yağmur yağıyordu.
Pıtır pıtır rahmet dökülüyordu.
Bir adam, evinin duvarına dayanmış, karanlığa bakıyordu. Derken evin koruluğundan çıkıp yağmurun altına dikildi. Yüzünü yavaş yavaş gökyüzüne çevirdi. Sanki bir şeyi arıyordu da gökteydi
Aşka demek böyle savaşarak giderdi.
Yüreğine ne olmuştu ki, şiir söyleyesi, şarkılar okuyası geliyordu böyle. Ama söz bitiyordu. Onu görünce, tutuluyordu dili. Sadece görmek, sadece Sadece ne?
Söz, bitiyordu.
Gönlümden gökyüzüne yükselen buğu
Buralarda koma beni, birlikte uçur.
Al beni!
O kadar lal olmuşum, o kadar
Bak diyemiyorum, ağlayamıyorum bile.
O benim canım,
O benim cevabım, aradığım
Akla zarar bunca kalbin içinde
Seninle atacak kalp, yalnız benim kalbim.
Bil beni!
Birini sevmek isteyip de sevemiyorsan, onun için dua et ve onun için güzel işler yap. Kalbinin yumuşadığını göreceksin.
Adı aşk olunca bir hikâyenin, orda biterim.
Ki adı aşk, bu hikâyenin
O benim cânım
O benim cevabım, aradığım.
Ferhat’ın Şirin Sultan’a sevdasını taşıdı kuşlar, bulutlar damla damla yağdırdı. Orada durdu dünya.
Oğul, etme! Nice yiğitler var, atılmadılar. Bîsütun dağı delinmez, delinemez. İnce ince nakşetmeyi bilirsin, âdem içinde başımızı öne eğdirme!
Sen ki Şah’sın, bir sözünle imar ola her gönül.
Sen ki Şah’sın, ama âh, ne kadar da yalnız.
Yıldızın lafı mı olurdu şol güneşin yanında?
Böyle bir geceydi.
Yağmur yağıyordu.
Pıtır pıtır rahmet dökülüyordu.
Ferhat olsak da bir, olmasak da bir
Sözün sihri vardır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir