Deng Ming-Dao kitaplarından 365 Günün Taosu kitap alıntıları sizlerle…
365 Günün Taosu Kitap Alıntıları
Hangisi önce gelir, deneyim mi, anlam mı?
Birinin size bir unvan takması gereksinim duymadığınız bir müdahaledir. Yaşamınızın en büyük mucizesini görürken isteyeceğiniz en son şey birinin ışığı kapatmasıdır.
Sonsuza dek zirvede kalamayız. Gerçekte, zirveye çıkışı kaçınılmaz olarak düşüş izler.
Hayatta hiçbir şey sürekli değildir.
Yaptığınız her seçim sizi değiştirir. Önemli ya da önemsiz, her an bir seçim yaparız; belki ironik, ama yaşam, dönüşü olmayan tek yönlü bir yolculuktur. Bir yoldan vazgeçip diğerini deneyerek karşılaştırma yapamazsınız.
Yaşamda ikilemlere, açmazlara yer yoktur. Yeter ki aklınız size klavuz olsun.
Yüzünü yıkadığında, gerçek yüzünü görebiliyor musun?
Ölüm kapını çaldığında, korkulardan arınabilecek misin?
Hazır mısın ölüme?
Uyurken, boşluğa kendini öylece bırakabiliyor musun?
Her gün yaşantından bir gün daha eksiliyor. Başarılı olmak için zaman giderek azalıyor. Hayatta tüm isteklerini gerçekleştirmelisin ki, ölüm kapını çaldığında, onu kolayca içeri buyur edebilesin. Yaşantımız bizim en güzel eserimizdir, öldüğümüz de yarattıklarımız da bizimle birlikte yok olur. Senden geriye ne kalacaksa kalsın. Bireyselliğinden arın.
Hayattaki duruşun, kararlılığın sahip olduğun en değerli özelliktir. Onsuz bir hiçizdir. Ölüm hepimiz için kaçınılmaz bir son; ama bırak da içindeki yaşama isteği kaybolduğunda ölüm seni bulmasın. Hepimizin bir zamanı var, kuşkusuz. Bu uzun yürüyüşte, hayal gücün yaşamın zorluklarıyla başa çıkmanda sana yardımcı olsun. Engelleri aş ve neyin hayalini kuruyorsan bir an önce gerçekleştir.
Cenaze arabasının siyah cilası nemden kabarmış. Cenaze kaldırıcıları sigara içiyor. Ölünün ailesinden kimisi ağlıyor, kiminin de canı sıkkın. Çalgıcılar ise yanlış nota basıyor.
Şu dünyada ölürken bile uyum diye bir şey yok.
Ölen nedir? Bedeni oluşturan parçaların, varoluş içinde tümden ortadan kalkıvermeleri diye bir şey olmadığından insana ilişkin hiçbir şey ölmez. Ölen yalnızca kimliktir; kişi adını verdiğimiz parçaların bir araya gelmesinden oluşan kimliktir. Her birimiz bir rolüz Ölen sadece bizim insan olarak anlamımızdır. Altında hala çıplak biri vardır. Bu kişinin kim olduğunu anladığımızda, ölüm artık bizi rahatsız etmez; zaman da
En derin ses, sessizliktir.
Sayılar yalnızca sembollerdir; evrene ilişkin düşüncelerimizi açıklayabilmenin bir yoludurlar. Sayıların sözcüklere göre daha kesin daha tam bir dili vardır.
Bir, Tao’yla bütünlüğü; iki, çifteliği; üç ise devinime yol açan doğadaki değişkenlik ve düzensizliği simgeler. Dört demek mevsimler demektir. Beş ise dünyamızı oluşturan beş ana maddeyi simgeler. Altı vücudumuzdaki bazı organları; kolları, bacakları, kafayı ve gövdeyi; yedi ayin evrelerini; sekiz kehaneti; dokuz yaşamı; on ise gökyüzünün hareketlerini simgeler.
Tao’nun yolundan devam etmek istiyorsanız, gücünüzü toplamanız gerekir. Bunun için ne bir tapınağa, ne kutsal bir yere ne de kendinize ait özel bir odaya çekilmeye gerek vardır. Göz kamaştıran ritüellere de gerek yoktur. Tek yapmanız gereken yalın ve doğal bir şekilde kendi içinize dönmektir.
Yoğunlaştığınız işlerin sizi yaşamdan koparmasına izin vermeyin.
Aklımızdan çıkarmamamız gereken, bütün bu uğraşmalar ve didinmelerin gelip geçici olduğudur.
Eğer bilginin ağırlığı altında eziliyorsak, o zaman sezgilerimize güvenmek en iyi yoldur. Böylesi bir davranış bencilce olmaz içinizden ne geliyorsa onu yapın, çünkü davranışlarımızı çoğunlukla şehvet, takıntı, baskı ve birtakım garip alışkanlıklar yönlendirir.
Öğrendiklerinizi unutun der Tao’nun izdeşleri, ama göz den kaçırdıkları, unutabilmemiz için önce öğrenmemiz gerektiğidir.
Tanrı kullarına nasıl görünür? Eğer bir kere tanrının suretini görmüşseniz karşılaştığınız her insanda onu görürsünüz.
Tanrının varlığını hissedebilmek şefkat ve sevecenliğin kaynağıdır. Düşüncelerimiz diğer insanlarınkinden farklı olabilir, ama bu ayrım yalnızca yüzeysel. Gerçekte onlar gibi düşünüyor ve kendimizi Tao’ da tanımlıyoruzdur. Bireysellik dediğimiz şey bu olsa gerek; egomuzdan başkası değil. Tanrıya tümden ulaşabilmek, evrenselliğin anlamına varabilmektir. Eğer bakış açımı zı değiştirirsek, yaşamda en değerli erdemin çevremizle bir bütünlüğe ulaşmak olduğunu anlayacağız.
Sizin tanrıya yaklaşımınız tabii ki başkalarından farklı olacaktır; kutsallık olarak adlandırdığımız bizim Tanrıyı algıla yışımızın bir yansımasıdır. Eğer sizin Tanrıya ulaşma yolunuz farklı ise, bu demek değildir ki sizin düşünceleriniz diğerlerin kinden daha az geçerli. Tanrının sureti size bağışlandığında kuşkularınızın yersizliğine tanık olacaksınız.
Zorlu bir eğitimin sonucunda ve gerçekten de buna inanmışsak, tanrı suretini kullarına gösterir. Kutsal olan, bilimsel verilerle ölçülemez. Ancak yaşamdaki gerçek özü, bütün açıklığıyla, derinden kavrayabilen biri tanrısallığın ne anlama geldiğini anlayabilir.
Gerçek tanrının sureti nasıl yoksa Tao’nun da bir sıfatı yoktur. İçgörü kazanana kadar Tao’yu tanımlayamayız. O zamana değin, tanrıların bir sureti ve Tao’nun da sıfatları olduğunu kabullenmek, yaşamımızdaki yanılsamaları kabullenmekten daha hakçadır.
Bir kere de olsa görünmüşse sana tanrının sureti, Her insanda onun yüzünü ararsın.
Kasabın sığırı kesmesini hayretler içinde seyreden bir kral ile ilgili mesel anlatılır. Meraklı kral, sözü edilen kasabın fazla bir çaba harcamaksızın, üstelik bıçağını bile körletmeden sığırı parçalara ayırmasından öylesine etkilenmiş ki, bu sırrı öğrenmesi için hizmetkarını görevlendirmiş. Bu sayede öğrenmiş ki, işin sırrı bıçağı kaslar arasındaki boşluğa sokup bedenin doğal hatları boyunca, onlarla uyum içinde hareket ettirmekmiş. Sıradan bir kasabın bıçağını her gün bilemesi gerekirken, sözü edilen kasap yılda sadece bir kez biliyormuş.
Bu meselden çıkaracağımız kıssadan hisse ise; bir yandan sivriliklerinizi, aşırılıklarımızı törpülerken, bir yandan da olaylar karşısında net ve keskin tavrımızı korumamız gerektiğidir. Yeteneklerimizi yerinde ve zamanında kullanmayı öğrenmeli, günün gereklerine göre hareket etmeliyiz. Başarıya ulaşmanın yollarından biri de budur.
Bir savaşçının cesaretine sahip olmak, tüm zorlu koşullar karşısında kendini hazırlıklı hissetmek demektir. Tao’nun izdeşleri kendilerini her gün bu yolda eğitmeye ve geliştirmeye adamışlardır.
Ellerimiz bencil olmamayı öğretir.
Ağzımız teşekkürü ve şarkı söylemeyi Burnumuz çevremizi algılamayı
Gözlerimiz merhameti ve içtenliği Kulaklarımız ise dengemizi korumayı öğretir.
Bedenimizdeki bütün organlar hem alır hem verir. Kendi doğalarından gelen bir alışveriş ilkesi gereğince işlevselliklerini sürdürürler. Eğer duyularımız böylesine soylu ve yüce ise biz neden olmayalım?
Dış göz Aynalar yardımıyla görür kendini
İç göz ise Kendinin yansımasıdır.
Eğer düşüncelerimizi bir noktaya odaklarsak bu bize sanıldığından da fazla güç verir. Birçoklarımız aklın sınırsız derinliklerinde kaybolur. Bazılarımız ise onun bilinmeyen yönlerini ortaya çıkarır, kontrol altına alabilmek için kendince birtakım üsluplar geliştirir, ama geriye her zaman keşfedilmeyi bekleyen gizil bir yan kalacaktır kuşkusuz. Tao’nun izdeşleri için durum farklıdır. Onlar, aklın uçsuz bucaksızlığına salınıp bütün yönleriyle araştırmak ve keşfetmek ister; böylece bilincin bizim için gerekli olan tamamlayıcı özelliğini yakalayabileceklerine inanırlar.
İmgelem ve düş, zihnimizin birbirine benzeyen iki ana etkinliğidir. Bilincin işlevselliği ve düzeyi söz konusu olduğunda birbirlerinden ayrılırlar.
Akılda tutulması gereken, evrendeki bütün olguların birbirleriyle karşılaştırmalı olduğudur; yaşamı dinamik kılan işte bu gerçektir.
Herhangi bir yükümlülük altına da girilmemelidir. Eğer bir kişiye yardım ediyorsak bunu hiç düşünmeden. herhangi bir minnet ya da karşılık beklemeden yapmalıyız. Öğrenmek istediğimiz bir konuda dostlarımızdan yardım almalı ve bize sunulan tecrübe ve bilgileri tevazuyla kabul etmeliyiz. Bilgi kimsenin tekelinde değildir. Özgürce paylaşılmalıdır.
Hiçbir kişi bir diğerinin yükünü sırtlanmamalı ve karşı taraftan da aynı anlayışı beklememelidir. Dostlar, birbirlerine ayak bağı olmadan, yolculuk onları nereye götürüyorsa yan yana yürümelidirler.
Dışımızda olup bitenlere karşın hala başka yürekleri hissedebilir, o düzenli atışlarda yeniden huzur bulabiliriz. Evimiz, kutsal tapınağımızdır. İsteklerimizi gerçekleştirmenin yolu tutarlı olmaktır.
Her şey değişiyor, her şey sürekli bir hareket halinde. Dünya aralıksız dönmeye devam eden kusursuz bir tekerleği andırıyor. Evrende her şeyin ama her şeyin bir saati var.
İnsan kendi içindeki güce sadık kaldı mı, çıkılan yolculukların ve mucizelerinin sonu gelmez.
Tanrı bedenimizi kutsamıştır, en derin sorular orada yanıtını bulur.
Bedenimiz tanrıların tapınağıdır. Saf ve temiz olmalı ki en kutsal olaylar orada gerçekleşebilsin. Kutsallığını kirletmemeye özen göstermeliyiz. Tanrı bedenimizi kutsamıştır, en derin sorular orada yanıtını bulur.
Bedeniniz mabetinizdir. Yüzlerce mil uzağa da gitseniz, Tanrılar yine evlerindedir.
Gurur ve arzu bizi uçuruma sürükler; sonumuzu hazırlar. Sonuçta ne kadar başarılı olursak olalım tedbiri elden bırak mamalı. Kim ki hünerlerin en yücesine sahiptir, onun yolu daha tehlikelerle doludur. Tao’nun öğretisine sıkı sıkıya bağlı kalanlar en alçakgönüllü olanlardır. Son ana kadar içlerindeki ışığı saklayarak, en amansız düşmanları olan gurur ve kibirden kaçınırlar
Gerçeğin farkına varmak kendine inancı arttırır Yetenek ve hüner kendine güvene yol açar Cesareti olan tehlikeye meydan okur ancak. Güç demek tevazu demektir.
Meditasyon yapan biri, bilincini geliştirerek dış dünyaya ilişkin biçim ve formlara bağlı kalmamayı öğrenmelidir. Böylesi bir bilinç duyuların da ötesindedir. Bazıları bu bilinç düzeyini üst bilinç, samadhi, nirvana ya da aydınlanma diye adlandırır. Adların ne önemi var. Asıl önemlisi, böyle bir bilince erişebilmek. Sonrasında tanımlar belleğimizden silinir gider.
Bir ustaya on sene hizmet edebilir Öğretilerinin doğru olup olmadığını sorgulayabilirsin
Ama bütün bunlardan sonra şu sonuca varman da mümkün: Herkes kendi hayatını yaşamalıdır
Geriye dönüp baktığınızda ve bildiklerinizi gündelik yaşamınızla bütünleştirdiğinizde artık öğrenilenleri yadsımanın yeri ve zamanı değildir. Öğrendiklerinizi kullanmanın zamanıdır. Kendinizi ifade etmeli, eyleme geçmeli, bu bilgilere olanak sağlayan yeni ortamlar yaratmalısınız. İşte ancak o zaman bu öğreti bir anlam kazanır.
Aklın, kendi doğasından gelen çifte bir mantığı vardır. Ayrımlar yapar, kavramlar arasında yeni yeni ilişkiler kurar, buna da anlam adını verir. Bu tür analitik bir düşünce sistemi ne tam anlamıyla nicel ne de mantıksal olarak açıklanabilir oldu ğundan Tao öğretisince kısır bulunmuştur. Tao’nun izdeşleri belli bir eğitim almış kişilerdir; ama ayırdında oldukları bir nok ta da, aklımızın yalnızca tek yönlü çalıştığı, buna karşın Tao düşüncesine birçok yönden varabileceğimizdir.
Eğitimli kişiler, sözcükler ve muğlak anlamlardan başları dönmüş halde Uyum adını verdikleri arapsaçına dönmüş ağı dokur dururlar. Pratik onlara göre değildir hiç. Eğitimi boş ver; göreceksin dünya daha yaşanır olacak.
Tao’nun bilinci yoktur ama her şeye karşın en yücedir o.
Bizlerse düşüncelerimizin sınırlarını zorlar dururuz. O zaman en birincil amacımız, kendimizi onun müziğine uygun hale getirmek olmalı.
Çalgıların en mükemmeli kendimiz olmalıyız; güzel bir arpı akort eder gibi bir ustalıkla yapmalıyız bunu. Eğer mükemmellikten uzak isek, evrensel müzikle nasıl uyum içerisinde olacağız. Bir kere kulaklarını bu olağanüstü müziğe alıştırdı mı insan, Tao’nun sunacağı zenginliklere de açık demektir. Bu ses nereye götürürse bizi hiç duraksamadan takip etmeliyiz. Bir müzisyenin yeteneğini uluorta sergilemesi gibi ya da eserinin orkestranın gittikçe çoğalan olağanüstü rit miyle iç içe geçmesi gibi, Tao’nun izdeşleri de bu müzikte hem insanca bir yan hem de evrensel bir uyum yakalarlar.
Tao’nun her eyleminde bir kesinlik vardır. Bizlerse zevk ve sefaya düştüğümüzden burnumuzun ucunu göremeyiz.
Engin haşmetiyle, duru okyanus yaşamla dopdolu Azgın ve güçlü, yayıldıkça yayılıyor. Muhteşem gökyüzüyle iç içe. Bense üzerinden kayıp gidiyorum işte; bu geçici dölyatağımın içinde. Yeşil-karası derinliklerine meydan okuyarak. Karadakiler hiçbir zaman denizi anlayamazlar Denizdekiler felaketlerle sıkı fıkıdır. Rotalarını bulmalarına karşın hepten acizdirler. Varacakları yer anlamını yitirir; bu yegane gerçeklikle sürüklenir giderler. Bir denizcinin korkuları ancak okyanusu kabullendiginde yok olur.
Güneş ve ay gökyüzünün iki ayrı yarısı gibidir.
Armutun çıplak dallarını bahar kokuları sarmış
Toprak bir iç çekişle uyanır.
Amaçsız yalnız bir gezgin, şen mi şen.
Korku bizim kendi doğamızda vardır. Gerçeğin sınırına geldiğimizde, onun engin sularında yüzdüğümüzde kendi benliği mizi kaybetmekten, boğulmaktan korkarız. Bilmeliyiz ki, hepsinden de öte, geldiğimiz yer Tao’ dur. Bizler Tao’ nun kendisiyiz. Evrenle bir bütün içerisinde olamayabiliriz, ama günün birinde Tao’ya döneceğimiz yadsınamaz bir gerçek. Şimdikinden tamamıyla farklı bir kişiliğimiz olacak, evet, ama Tao’yla bütünleşme düşüncesi ne muhteşem bir duygu. Öyleyse neden korkuya kapılmalı ki insan?
İçindeki tannlara inan
Sana verilen nimetleri kabul et.
Yanılsama gerçeğin sınırıdır.
Korkuyu yen ki sınırları zorlayabilesin.
Aslolan bugünün üzerine çöreklenmeyen bir geçmiş ve kimsenin öngörmediği bir gelecektir. Tao’nun izdeşleri bunu başara bildiklerinde ancak Tao’yla anlamlı bir bütünlük oluştururlar. Kendilerine Tao’nun onlara davranacağından daha farklı davranmazlar. Karşılarında kader yoktur, çünkü onlar varoluşun ve nedenselliğin kendisidir; Tao’nun ta kendisi
Bizler ruhlarımızın kutsallığına çekilerek benliğimizin farkına varırız. Böylesi bir çaba biz istemedikçe sürmez. Dalınç ve gayret bizi başarıya götüren yollardan sadece ikisidir. Böylece benliğimizin en kutsal özüne varır ve yaşamın gizlerine ereriz.
Düşüncelerimiz bize aittir. İradeli olduğumuz sürece kötülük aklımızı çelemez. İnsanlar, attıkları her adımı tanrıların izlediğini sanır. Hiçbir öğreti, düşünce ya da tanrı içimize açılan kapıdan biz izin vermedikçe adımını atamaz.
Her ruh dokunulmazdır
Düşünceler ise kişiye özeldir
Ama en anlamlısı Kutsal olanın kaynağına varabilmektir.
Bir kere kanatlrı güçlendi mi insanın, uçuşunu nasıl yönlendirmesi gerektiği konusunda daha akıllı davranmalıdır.
Yarda dur O varoluşa ait karanlıkta
Ve boşluğa haykır
Yanıt kesinlikle gelecektir.
Başarmak demek evrende, kıyas bile edemeyeceğimiz değerde ki hazineleri bulmak demektir.
Tao’nun izdeşleri, gerçeği zihnimizin yansıması olarak kabul eder. Evrendeki görüngü öznel ve görecelidir. Hal böyle olunca da, ne yapacağını bilmez bir şekilde, sadece karmaşanın egemen olduğu bir evrende yaşadığımızı varsaymak aldatmaca dan başka nedir?
Dışa dönük bir insan Arzularına gem vuramaz Yalnızca içe dönük biri Sakinliğe erişir.
İnsanlar sorar, Meditasyon gerekli mi? diye. Eğer zihninizin derinliklerini araştırmak ve kim olduğunuzu ortaya çıkar mak istiyorsanız, gerçek anlamda ideal bir yöntem yoktur. Tek başına içe bakış yeterince derinlikli değildir. Psikolojik yardım sizin kendi benliğinizle yüzleşmenizi sağlayacak diye bir koşulda yoktur. Sadece meditasyonun derinliği ve bir başınalığı her şeyi öğrenmenize yardım eder. Asıl keşif oradadır. Yeter ki bulmak için zihninizin derinliklerine salının.
Dağlardaki ruhlara hakim ol Onları, gizlerini ortaya sermeye zorla Gücün olduğu yerde keşif de vardır.
Kişiliğinizin hangi yönleri sizi özgür hissetmenizden alıkoyar? Kişilik gelişiminiz yaşam karşısında gösterdiğiniz çabayla doğrudan ilintilidir. Hayatta ayaklarımızın üzerinde tek başına durabilmek için emek harcamalıyız. Bu, çevremizdeki insanlarla hiçbir paylaşıma girmeyeceğimiz anlamına gelmez. Gerektiğinde bir birey olarak diğer insanlarla işbirliğinden kaçınmamalıyız. Böylece bir grup içerisinde kendimizi kaybolmuş gibi hissetmez ve yalnız kalmaktan ötürü korkuya kapılmayız.
Yağan kara aldırmayan yalnız bir turna bağımsızlığın en güçlü simgelerinden biridir. Kimseye ihtiyacı yoktur, çizdiği sınır larda kendini güvencede hissetmekte ve yoluna tek başına devam edebilmektedir. Onun özgürlüğü ve bağımsızlığı kendi kendine yetebilmesinden kaynaklanmaktadır. Ne giysiye, ne mala, ne zenginliğe ne de statüye ihtiyaa var dır. Maddesel zevklerden arınmış, yaşamaktan ötürü mutlu ve huzurludur. Yalınlığı göz kamaştırır. Bizim de ne parıltılı giysilere ihtiyacımız vardır ne hayranlık uyandıran etkileyici bir mevkiye. Olağanüstü güzellikte bir tapmak da gereksizdir, elmaslarla süslü bir efendi de Bizim arzuladığımız maddiyatın da ötesinde bir şey.
Aslolan yaratıalıkhr. Bunun anlamı da sorunları çözme becerisi kazanmak, bize yararsızmış gibi görünen stratejiler geliştirmektir; müzik icra etmek, şiir yazmak ve resim yapmak gibi. Ancak körü körüne taklitten uzak, evrendeki karşıtlıkları ve uyumu zekice öngören bir insan Tao’yla bütünleşebilir. Yarahcılık, kültür ve sanatla yoğrulmuş aklın keyfi bir sonucu değildir. Daha çok Tao’yu da kapsayan, kendiliğinden oluşan ve içten gelen bir itkidir; yaşamı üretken kılmak mutluluğa giden yoldur.
Belki de geri dönüş en güzel şu sözlerle özetlenebilir: İnsanın, kendini uygarlığın anlamsız karmaşasından uzak tutması ve daha yalın bir yaşam isteği karşısında gösterdiği çaba.
Doğadaki döngüleri kendi yaşantımızda bir ölçüt gibi benimsersek, hangi noktada olduğumuzu daha iyi kestirebiliriz.
İçsel zenginliğe varmadaki giz, başımızdan geçen olağanüstü olaylarda değil, kendimizi bıkıp usanmadan adadığımız gündelik çabalarımızda saklıdır. Çelik gibi bir irade ve derin bir içtenlik; her ikisi de zirveye doğru tırmanışı sürekli kılan özelliklerdir.
Kendini manevi anlamda eğitmek ve geliştirmek gündelik bir uğraştır. Bir günde ne kadar yol aldığımıza bakmadan devam etmeliyiz. Bu süreç öylesine yavaştır ki, gündelik yaşamda göze çarpmaz; sanki bütün çabalarımız boşunaymış gibi gelir. Her sabah uyanmak ve aynı coşkuyla yeniden işe koyulmak zordur. Ama yapılması gereken tam da budur işte.
Saçaklardan damlayan yağmur Kulağa doğanın müziği gibi gelir. Konuşmak ve yazmak Düşüncelerimizi dışa vurmanın biricik yoludur.
Yaşamın kendisinin bir düş, bir yanılsamadan ibaret olduğunu gerçekten anlarsak, ne üzüntü ne de acı duyarız.
Cinselliğe kendini kaptırmak kişinin gücünü boşa harcamasıdır. Baskı altında tutmak ise bedeni sağlıksız kılar. Yapmamız gereken bize en uygun dengeleri bulmaktır. Mutlu, tinsel anlamda da derinlikli bir yaşantımız olacağından hiç kuşku yok.