İçeriğe geç

İnternet Fıkhı Kitap Alıntıları – Nureddin Yıldız

Nureddin Yıldız kitaplarından İnternet Fıkhı kitap alıntıları sizlerle…

İnternet Fıkhı Kitap Alıntıları

Kıyamet var. Nefeslerimizin hesabını vereceğiz. .
Elimizdeki teknolojiyi ve imkânı, ümmetimizin yayılması ve büyümesi için kullanmamız gerekirken, ümmetimizin daha fazla gruplaşması için kullanıyorsak şeytanın avucunda oyuncak olmuşuz demektir.
-İki mümin; bir şirket kuruyor ve senelerce beraber çalışıyorlar, bir tweetle şirketleri çöküyor. Bir e-posta, adamın geçmişini çökertiyor. İnsanlar mahkemelere başvurup haklarını iade ettiremeyebilirler, ağlayan kadınlar bunun hasabını soramayabilirler, yıllarca medreselerde dirsek çürütmüş koca bir alim, derdini açacak kimse bulamayabilir; ama herkesin Allah’ı var, mahşer var, hesap var, kılın kırk yarılacağı gün var! Milimetrik değil, daha hassas bölünecek kıllar bile!
O zaman kim alimmiş kim cahilmiş belli olacak. Mahkemeler her şeyi çözemeyebilir; ama Allah çözecek.
Namazı kılıyorsun, sadaka veriyorsun, hacca gidiyorsun, cihadın var; güzel. Ama birde bunların sigortası var :Dil. Bir kelimeyle bütün yapılanlar batabilir, bir kelimeyle bütün açıklar kapanabilir de.
Her işin başı İslam’dır, direği namazdır, zirvesi cihattır.
Habersiz hoparlör açılması da doğru değildir. İnsan karşısındakiyle belki mahrem konuşmaktadır, yanındaki başka insanlara rezil edilirse bu kul hakkıdır.
Telefonlarda ses kaydı meselesi de ortaya çıkan edep sıkıntılarımızdan biridir. Bir Müslüman’ın sesinin ve görüntüsünün onun izni olmadan kullanılması haramdır ve kul hakkıdır.
Peygamber Efendimiz aleyhisselam şöyle buyuruyor: “Bir mümin güzel ahlakı sayesinde geceyi teheccütle, gündüzü cihatla geçirenlerin seviyesine yükselebilir.
Bir Müslüman’ın ağzından çıkan sözler onun iffetidir. Resûlullah aleyhisselam, mümin verdiği sözün kölesidir buyuruyor.
Biz dünyanın tamamına sinek kanadı kadar değer vermeyen Allah’ın kullarıyız.
Müslüman, dünya yüz kere yıkılıp yeniden yapılsa ve her yıkılışı yaşasa yine de Allah’ı şikayet etmez.
Hem ahiret için varız diyeceğiz hem de sadece dünya için yaşıyor gibi hareket edeceğiz, öyle mi? Bunun hesabı bize sorulmaz mı?
Mümin, kaliteli insandır. Kalitesi Müslümanlığından ve şeriat terbiyesinden gelir. Bu terbiyenin yitirildiği yerde yitirilen aslında Müslümanlıktır.
Müslüman, diğer Müslüman’ların elinden ve dilinden tehlike görmediği insandır.
Biriktirdiğin kadar değil harcadığın kadar adam olduğunu sanmak bir hastalıktır.
İnternet ve cep telefonu herkesi büyük bir siyasetçi,ilim adamı ve feylosof yaptı. Aristo mezarından kalksa iş bulamaz. Herkes feylosof. Masrafsız,diploma lazım değil. Din de zaten herkesin en iyi bildiği iş. Koca bir alimi hayatında Kur’an’ı hatmetmemiş insanlar eleştirebiliyor.
Müslüman diğer Müslümanların, elinden ve dilinden tehlike görmediği insandır.
(Hadis-i Şerif)
Bugün hayatı bütün alanları ile kuşatılmış bulunan bir internet nimeti ile iç içeyiz. Bir yandan bu nimete hamd ederken bir yandan da uykularımızı kaçıracak bir belaya dönüşmüş olmasından endişe ediyoruz
Dinimiz kıyamete kadar kalacak dindir. Hayat olarak neyi yaşıyorsak o yaşadığımız da dinimizin şemsiyesi altında olacaktır. ( ) Hayatın sosyal ve siyasî gelişmelerle ilerlemesi, insanın kullandığı araç gereçlerin teknolojik ilerleme kaydetmiş olması bu gerçeği değiştirmeyecektir
BİZE İMANI, HELÂL VE HARAMI, AHLÂKI ÖĞRETEN PEYGAMBER’İNİN GETİRDİĞİ ŞERİATA GÖRE İNTERNET KULLANMAYI BİZİM İÇİN KOLAY KIL
Bize ihsan ettiğin nimetler arasında uzağı yakınımıza getiren, zoru kolaylaştıran, bilgiyi sunan interneti de nimetin olarak görüyoruz. Onun içinde sana hamd ediyoruz. Onu senin rızan doğrultusunda kullanmada bize yardım ihsan etmeni diliyoruz senden
Elimizdeki teknolojiyi ve imkânı, ümmetimizin yayılması ve büyümesi için kullanmamız gerekirken, ümmetimizin daha fazla guruplaşması için kullanıyorsak şeytanın avucunda oyuncak olmuşuz demektir.
Helalleri haramlaştırmak bir suçtur.
Rabbimizin nimetlerini kendimize kısıtlamamız suç olduğu gibi onlara dalmamız da suçtur.
Bu rahmetin gelme engeli olarak sadece İsrail’i görmeye devam mı edeceğiz?
Müslüman, Peygamber’inin söylemediğini, o söylemiş gibi yayamaz. Dinimize hizmet etmek için Peygamber’imize yalan söylettiremeyiz. İyi niyet, yalanı mubahlaştırmaz.
Apartman hayatı kesinlikle bir kul hakkı deposudur.
Artık yiyememekten değil, çok yemekten dolayı hastalandık.
mü’min, ölçülerini allah’ın koyduğu insandır.
öyleyse aşırılığı ve israfı hayatımızın tamamı için kullandığımız bir ölçü ve standart olarak görme mecburiyetindeyiz. ölçüleri aştığımız, sevgiyi taşırdığımız, müsamahayı abarttığımız zaman da tıpkı abdest alırken bir litreyle mümkün olacak işi üç litreyle yaptığımızda gerçekleşen israf gibi bir yanlışa düşmüş oluruz.
birbirimize karşı hüsn-ü zan yapmak zorundayız. gözümüzle görsek bile bir ihtimal yanlış görmüşüzdür diyebilmeliyiz. denilene değil, gördüğümüze bile yanılma payı biçmeliyiz. birbirimizin kardeşi ve bekçisi olmamız bunu gerektiriyor.
her gördüğünü söylemenden daha büyük yalancılık, adilik ve düşüklük olur mu?
peygamber aleyhisselam, ‘severken allah için seven, buğz ederken allah için buğz eden, verirken allah için veren, vermediği için de allah için vermeyen iman basamaklarını aşmıştır.’ buyuruyor.
internetin elektrikten fazla tükettiği şey, insanın ömrüdür.
buyuruyor ki, ‘bir kul kıyamet günü dört şeyin hesabını vermeden ayağını kıpırdatamayacaktır, bunlardan biri de ömrünü nerede geçirdiğidir.’
sevgili peygamber aleyhisselam efendimiz herkes için bir hatırlatmada bulunuyor; ‘iki şeye takılan ondan kurtulamaz: ilim zevki olan ve dünya sevgisini taşıyan.’ dünya sevgisi enteresan bir mikroptur. sineğin reçele konup bir daha geri çıkamaması gibidir.
kapitalizm (paracı düşünce) imanımızın urudur. liberalizm (serbest düşünce) de cihat anlayışımızın vebasıdır.
yalnızlık allah’a mahsustur.
insan insanla güler ve insanla ağlar.
şeytanla beraber ama şeytana ezilmeden yaşamalıyız; internetle beraber ama internete ezilmeden, cep telefonuyla beraber ama cep telefonuna ezilmeden.
Gereksiz kitaplardan, -velev din kitabı olsun- amel edilmesi mümkün olmayan eserlerden birikim yapmak bir israftır. Henüz ilmihâl bilmeyen, namazda okuyacağı surelerin kıraate uygunluğu konusunda dahi ders almamış kimseler, okudukları filan filozofun kitabıyla mı kurtulacaklarını sanıyorlar kıyamet günü? Usul-i fıkıh öğrenmek de nedir; daha fıkıh, taharet, oruç hatta sehiv secdesi nedir biliyor musun!
Birilerine galip gelmek için, öbür Müslüman’ın herhangi bir şekilde senden üstün olmaması için kütüphaneye koyulmuş kitap israftır. Gerekli-gereksiz hususu adamına göre belirlenir. İlmihâl bilmeyen biri İbni Rüşd’ü, İbni Sina’yı ne edecek?
Çağın getirdiği aşırılıklardan biri de (kendi çapı için) gereksiz ilimlerle meşguliyettir. Buna tefsir bile dâhildir. Sabah namazını camide cemaatle kılmadıkça tefsir ilmi israftır. Çünkü Allah’ın acil emri sabah namazıdır. Tesettür, huşu ve Allah’ın kullarında görmeyi murat ettiği şeyler acilen ve hemen uygulamaya konması gereken şeylerdir
Onu terket, bunda sakınca görme, şunu bırak derken İslam’dan da geriye zaten bir şey kalmıyor.
Herkes uzmanlık alanında konuşmalıdır. Yirmi beş senedir inşaat ustasıysan her inşaatta konuş, serbestsin. Tuğlalarla konuş, çimentoyla konuş, onlar da seninle konuşsun, ne derseniz deyin birbirinize Ama din konusunda sen sus lütfen. Ashab-ı kiram hakkında sus. Nesin sen? Doktor. Hastalarla konuş, ilaçlarla konuş, röntgen cihazınla konuş, kimle konuşursan konuş, serbestsin. Ama insanların bedenleriyle ilgilen, onurlarını rahat bırak. Bize ashab-ı kiram hakkında mesaj verme, İmam-ı Azam’ı senden öğrenmeyelim.
Cep telefonlarımızı fırlatıp atamayız, bilgisayarsız bir hayatımız yok artık. Zavallı telefonun bir kabahati mi var, nimet üstüne nimet. Bu sözlerim de bir cep telefonundan dinlenilebilir belki. Telefonda değil sorun, telefonu kullanan akıllarımızda. Ama üzümden şarap yaparsan üzüm de cehennemin olur.
Müslüman olmamız ve ahirete imanımız cep telefonumuzdan da görülmediği sürece müminliğimizi ispat edemeyiz.
Müminlik ağırdır. Mümin olmak, sıradan olmamak demektir. ‘Muhammedun Resûlullah’ dedim, ben farklıyım artık. Gıdam farklı, giyimim farklı, telaffuzum farklı, gözlerim sansürlü. Çile dolu, kontrollü bir hayata evet demektir mümin olmak. Her türlü konuşamam. Her gülene gülemem. Her yolda yürüyemem. İstediğim kadar uyuyamam.
Ümmetin dertlerine çare olunacak, çare olunamıyorsa kimsenin morali bozulmayacak. Dertleri saymak, her toplantıda sıkıntılar-sorunlardan söz etmek bir iş değildir.
Biz ahlakımızı, edebimizi kaybedersek bu imanımızın altını oymaktır.
Müslümanlar’ın bursları ve destekleriyle bir yere gelmeyi başardıktan sonra küfrün ürettiği bir teknolojik imkânı sorunsuz biçimde önümüze getirmeyi başaramamak, nihayetinde onların yediğini yemiş, onlarla aynı havayı teneffüs etmiş kimse olarak gözümüzde farkını ortaya koymak değildir. Bilgisayar mühendisliği bölümünü bitirmiş bir Müslüman, alanında Müslümanlar’ın işini görecek bir farklılık getirmediği sürece herkesin yürüdüğü caddede yürümüş olmak seviyesinde kalır.
Aradığımız bu değildir. Ümmet-i Muhammed, bu illeti sorunsuz hâle getirecek bilgisayar mühendisi aramaktadır. Nihayet, büyük bir firmanın ülkemizdeki distribütörü olmak da bir iş sayılmaz; çünkü bu sonuç itibariyle kurdun ağzındaki dişlerden biri olmaktır.
Doktor olmayı başarmış başörtülü bir hanımdan Müslümanlar’ın istifadesi, ‘başörtülü Müslüman hanım’ olmaktan ibaret mi kalmalıdır? Bana ne? Bu benim muayenemi çok da değiştirmez; başörtülü olsa ne olur kısa kollu gömlek giyse ne olur? Ümmetimizin bundan istifadesi nedir? Bize ilâca mahkûm edilmemiş tedbirli bir hayat yaşamayı kolaylaştırmak, önündeki sedyeye yattığımızda bir şeyh efendinin önündeki mürit gibi, tevazu kanatlarını indirmesi hasebiyle kendimizi rahat hissetmek imkânı sunacak mı bu? Bizi ilgilendiren budur.
Çocuklarımızın beyinleri telefon ve internet ile uçup gitmektedir. Çocuğun susması, yaramazlık etmemesi, iki dakika muhabbet edeceğiz dayınla, sen telefonu al da kenarda oyalan için verilmiş telefon, çocuğu bile bile zehirlemek, tembel çocuk yetiştirmektir. Zaten teknoloji insanı hesaptan ve hareketten alıkoymaktadır. Ümmet-i Muhammed’in çocuklarının zehirlenmiş, körelmiş ve tembelleşmiş zihin sahipleri olarak büyümekte olduklarını gösteren bu işaretler önümüzde durmaktadır.
Zihinlerimizin kapitalist hâle gelmesinden, kafalarımızın liberalleşmesinden, borçtan ve borçlu olmaktan, İsrail ve benzerlerinin sempati duyduğu bankanın ipoteği altında yaşamaktan ve böyle bir evde evi olduğunu bilerek, gün geçirmekten mutluluk hissetmek de Mescid-i Aksa’nın işgal edilmesine benzer bir afettir.
Allah kullarına ‘interneti şu kadar-bu kadar kullanın’ dememiş, demeyecektir de; verdiği ömrü dakika dakika, saniye saniye soracağını söylemiştir. Bu bilindikten sonra insan bunu ister camide tespih çekerek ister çocuk çocuğunun rızkı için atölyede kullansın. Ya da isterse televizyon ekranının başında
Zaten imtihan budur. Allah her çıkan nimet için bir sansür getirseydi bizi dünyaya göndermesine gerek kalmazdı. Alla Teâlâ kural koyar, ayrıntılara girmez. Peygamberi aleyhissalatu vesselam da kuralları gösterir, ayrıntıları göstermez. Çünkü ayrıntı boğar, ürkütür ve imtihan boyutu dağılır.
Dil yüzde ellidir. Ve bizim en büyük riskimiz Peygamber’imiz, dinimiz ve İslamiyet’e simge haline gelmiş, ümmetin önündeki şahsiyetlerle eğlenmeyi, espri yapmayı, Allah’ın ayetlerine istediği gibi yorum yapmayı normal görmektir.
zalimlere meyletmeyin, ateşe düşersiniz.

|hud, 113

Nesiller televizyonlara kurban edilmiş.
Dünya sevgisi enteresan bir mikroptur, sineğin reçele konup bir daha geri çıkamaması gibidir.
İyi niyet, yalanı mübahlaştırmaz.
Çocuğun susması, yaramazlık etmemesi, iki dakika muhabbet edeceğiz dayınla, sen telefonu al da kenarda oyalan için verilmiş telefon, çocuğu bile bile zehirlemek, tembel çocuk yetiştirmektir. Zaten teknoloji insanı hesaptan ve hareketten alıkoymaktadır. Ümmet-i Muhammed’in çocuklarının zehirlenmiş, körelmiş ve tembelleşmiş zihin sahipleri olarak büyümekte olduklarını gösteren bu işaretler önümüzde durmaktadır.
İnsan, ‘sana mesaj var, bakayım kimden gelmiş’ diye eşinin telefonuna bile bakmamalıdır. Eğer bir ailede erkek, hanımının mesajlarını kontrol etme ihtiyacı hissediyor veya kadın, kocası uyuduktan sonra onun telefonunu izinsiz alıp kimlerle görüştüğünü bilmek istiyorsa söze hacet yoktur. Cep telefonuna bile güvenmemiş ailelerin uçurumdan ne zaman yuvarlanacakları belli olmaz.
Şeriatımız bir nesnenin görünen yüzüne karar verme yetkisi verir, sırları veya iç dünyayı Allah’a havale eder.
Müslüman, dünya yüz kere yıkılıp yeniden yapılsa ve her yıkılışı yaşasa yine de Allah’ı şikâyet etmez.
Niyetlerin temiz olması, iyi niyet sahibi olmak kötülüğü aklamaz. Şarabı zemzem diye içmekle o zemzem olmaz.
Bizim İslamlaştırmadığımız internet -ya da hayatımıza ait başka herhangi bir bölüm- İslamlaştırmadığımız kadar, bizi kendisi gibi yapacaktır.
İman, bir kere sahibi olduğumuzda anca ölümden sonra elimizden gidecek tapulu belgemiz değildir. İman bir kıymettir ve bu kıymet, taşındığı sürece vardır.
Allâh teâlâ biz yaratılmadan binlerce sene önce içeceğimiz bir damla suyu bile yazmıştır ve evliliğimiz de buna dahildir.
biz ahirette gideceğimize iman ediyoruz. yaşadığımız hayatın değil, aldığımız nefeslerin dahi hesabını vereceğiz.
internet ve cep telefonu herkesi büyük bir siyasetçi, ilim adamı ve feyslesof yaptı. aristo mezarından kalksa iş bulamaz.
internetin helal yöntemlerle allah’ın dini yolunda kullanılması mümkünken kullanmamak da bir hatadır.
İnsanlar arası iletişim Allah’ın şeriatına göre yapılmak zorundadır. Zira biz ümmet-i Muhammed’iz ve mağaralara çekilme hakkımız yoktur. Toplum bozuldukça dağlara kaçacak değiliz, toplum bozuldukça şeriatımızı üstüne üstüne sürecek bir milletiz. Ümmet-i Muhammed’in farkı budur. Kaçan değil, beride sığınmacı kalan değil; hayata yukarıdan bakan ve Allah’ın şeriatı ile hayatı olduğu gibi şekillendiren bir nesil olmalıyız. İnsanlar hangi teknolojiyi kullanıyorsa dinimizi o teknolojide yansıtmak mecburiyetindeyiz.
İnternet sayesinde insanlar çok konuşur bir hale gelmiştir. O kadar çok konuşulmaktadır ki bilenle bilmeyen ayırt edilmemektedir.
Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, insanı eğitecek olan yine insandır.
“Mümin insanın kalbi mümindir.O kalpte iman ile yalan bir arada durmaz.İman ve yalan kelimeleri bi araya gelemeyecek iki kelimedir.”
Zihinlerimizin kapitalist hâle gelmesinden, kafalarımızın liberalleşmesinden, borçtan ve borçlu olmaktan, İsrail ve benzerlerinin sempati duyduğu bankanın ipoteği altında yaşamaktan ve böyle bir evde evi olduğunu bilerek, gün geçirmekten mutluluk hissetmek de Mescid-i Aksa’nın işgal edilmesine benzer bir afettir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir