Paul Feyerabend kitaplarından Bilimin Tiranlığı kitap alıntıları sizlerle…
Bilimin Tiranlığı Kitap Alıntıları
“öğrenenler kimdir, bilge olanlar mı yoksa cahil olanlar mı?”
Üç tip argüman tanımlanmıştır : Kanıtlama , diyalektik argüman , retorik
Siz aslında bilineni bilinmeyenle açıklarsanız; çok sayıda insanın varsaydığı gibi bilinmeyeni bilinenle değil.
Çoğaltmadığınız sürece keşif yapamazsınız
Önemli bilimsel ilkeler deneyime uyumlu olarak değil, deneyime (ya da, daha sonra, deneye) rağmen ortaya atılmıştır.
“Parmenides asla değişmeyen bir gerçeklik olduğunu ve değişim üzerine inşa edilen yaşamlarımızın bir illüzyon olduğunu söylemişti.”
“Doğa, der bilim insanları, temel ilkelere uyar – fakat bu ilkeleri çeşitli ikincil süreçlerin ardına gizler. Doğanın kendisi bu yüzden değiştirilmeli, ikincil olaylar mutlaka temizlenmeli ve temel süreçler açıkça ve belirsizliğe yer bırakmadan algılanana kadar güçlendirilmelidir. İşte bu yüzden bilim insanları buldukları şeyi dönüştürmeye çalışırlar ve genel yasalara ulaşmak için müdahale edilmemiş doğa yerine dönüşümün yapay sonuçlarını kullanırlar.”
Bir şekilde düzen olması için o düzen içinde tutarlılık gerekli değildir.
İnsan yaşamı ve gerçeklik ise bir uçurumda birbirinden ayrılır: Bizim tarafta aptallık ve düzensizlik, öteki tarafta ise kusursuz ama insandışı kusursuz bir düzen.
“Soyut fikirlerin kılavuzluğu, güçlü kişisel ilişkiler tarafından kontrol edilmediği sürece tehlikelidir.”
– (…) Ahenkten söz edenlerin sesi, buldukları her çeşitliliği kendi ahenkli kurallarına tabi kılmak isteyen tiranların sesine şüphe çekecek kadar benzer
– (…) İnsan madde hakkında ne kadar çok şey bilirse, kendi gerçek varlığından o kadar uzaklaşır ”
– (…) Tanrı insana hayat üfledi ve bu onları yabancılaştırdı; çünkü artık insanlar yaratılmış dünyada bulunmayan bir unsura sahiplerdi
– (…) Bir bilim insanı açıklar mı yoksa sadece tarif eder ve tahminde mi bulunur?
Görebildiğim kadarıyla mesele çözülmemiştir
Görebildiğim kadarıyla mesele çözülmemiştir
Fikirler, tarihsel kazaların, toplumsal güçlerin, bazı bireylerin zekasının ve diğerlerinin ahmaklıklarının sonuçlarıdır.
“Buna ikna olmuş fizikçiler olarak bizim için geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrımın, biraz inatçı olsa da, bir ilizyondan daha fazla anlamı yoktur.” -ki bu insan hayatının ve onda toplamış tüm deneyimlerin, doğum,büyüme ve ölümün “biraz inatçı olsa da, bir ilizyon” oldukları anlamına gelir.
Bilim var olan her şey hakkındaymış gibi görünür. Fakat, bilim son derece dışlayıcıdır.
Bir metin, demişti Platon, gerçekten önemli olanın, yani farklı insanlar arasında canlı bir söyleşinin kötü bir ikamesidir. İlginç şekilde aynı şey modern bilgi süreçleri için de geçerlidir. Matematikteki ilerlemeler seminerlerde, konferanslarda olur. Basılı raporlar, içerik ve derinlik açısından çok geridedir. Bilimin bir önermeler sistemi, yani görkemli bir metin olduğu tezi hakkında ne söylediğimi hatırlayın. Bu bilimin ne olduğunun absürt bir karikatürüdür. Bütün bu metin merakı bence multimedya etkinliklerinin veya yaşamın yozlaşmasının bir sonucudur. Yapıbozumdan anladığım tek şey fıkirleri yazarak sabitleyemeyeceğinizdir.
Fikirler, tarihsel kazaların, toplumsal güçlerin, bazı bireylerin zekasının ve diğerlerinin ahmaklıklarının sonuçlarıdır.
İlk dönem Yunan felsefecileri kültür eleştirmenleriydi. Bulduklarına baktılar, kimilerine karşı çıktılar, kimilerini alkışladılar, kimilerini de değiştirdiler. Örneğin Platon duygulara hitap ettiklerini, yalanlar söylediklerini ve genel olarak insanların aklını karıştırdıklarını belirterek resim, tragedya ve epiği eleştiriyordu. Daha sonraki felsefeciler her şeyi kapsayan sistemler ürettiler Bunun yanı sıra, bugün felsefede yazılanların büyük bölümü ya eften püften meselelerle ilgili yada ilgi alanları dar. Bir filozof yeni bir moda yapıyor ve diğerleri koca bir sürü halinde kimin o modaya uyup kimin uymadığını araştırmaya başlıyor (Franco Labbroculo’nun ilk dönem eserlerinde postmodernizmin izleri türü bir başlık gayet tipiktir). Dolayısıyla, bağlantısızlık istisna değil kuraldır; uyum ise istisna olmak şöyle dursun, hiç yoktur.
İnsan göremediği şeylere her zaman ilgi duydu ve gerek dünyayı gerekse yaşamının gidişatını açıklamak için fantastik hikayeler uydurdu. Kutsal varlıklardan, korkunç görünümlü canavarlardan söz etti; kaostan ve tüm evreni sarsan savaşlardan dem vurdu. Zengin ve karmaşık bir senaryoyu desteklemek için birkaç gözlem yetti de arttı bile.
Fikirler bir şeyler yapan failler değildir. Bunu insanlar yapar.
..tutarsızlık sadece katı kavramlarınız varsa ölümcüldür. Fakat kavramlar macun gibidirler – çok farklı şekillere sokulabilirler.
Bir teorinin zorlukları iki varlık arasındaki bir çatışmadır: Teori ve onu eleştirmek için kullanılan araçlar.
İnsanların çoğu sadece sözcükleri, fikirleri, yerleşmiş alışkanlıkları taklit eder. Bu o kadar da sorun yaratmaz – ta ki, kendi yollarının tek yol olduğuna, sadece ona para ayrılması ve onun diğerlerine dayatılması gerektiğine inanmaya başlayana kadar.
Monod, bilimin veriminin bizi kendisine karşılık gelen dünya görüşüne dikkat etmeye zorladığını söyler. Kendini kabul ettiren şey sadece belli teknikler ya da yasalar değildir; kendini kabul ettiren, bilim insanlarının bu teknik ve yasalarla bağlantılandırdığı düzenin felsefesidir.
Kurallar arasında, en önemlisi argüman kurallarıdır. Üç tip argüman tanımlanmıştır: Kanıtlama, diyalektik argüman ve retorik argüman. Kanıtlamada yerleşik gerçek öncüllerden başlayıp yerleşik gerçek sonuçlara varılıyordu. Aristoteles Çözümlemeler’inde kanıtlama kurallarını açıklamıştır. Kanıtlama, matematikte ve fiziğin belli kısımlarında mümkündü. Diyalektik argüman akademisyenler ve sağduyu kaynaklı yaygın görüşleri kullanarak hakikate ulaşmaya çalışıyordu. O an için tek bir görüş kalana dek farklı görüşler arasında gidip geliyordu. Aristoteles Kategoriler’inde diyalektik argümanları açıklamıştır. Nihayet retorik veya bugün onları isimlendirdiğimiz biçimiyle halkla ilişkiler argümanları vardı. Retorik argümanlar, rakiplerin bir görüşü, o görüşün yanlışlığından ya da doğruluğundan bağımsız olarak, ama icabında bu kelimeleri kullanarak, kabul etmelerini sağlar. Burada da yine başı Retorik’iyle Aristoteles çekmiştir. Dolayısıyla belirli fikirler sunan bir yazar bir tercihe de sahipti – kanıtlama, diyalektik ya da retoriği seçebilirdi. Bazı yazarlar retorik miktarının Kopernik tartışmaları süresince, sadece Galilei değil rakiplerinde de arttığını ve o zamandan beri de sürekli artmaya devam ettiğini iddia eder.
İnsanların eylemlerinin dünya üzerinde bir etkisi var mıdır? Kesinlikle vardır. Ozon deliğini düşünün. ABD ve Amerika kıtasının tümü Avrupalılar tarafından işgal edildikten sonra değiştirildi. O zamandan bu yana çok fazla şey değişti: Nehirler şimdi farklı yataklardan akıyor, iklim ve suyun niteliği değişti, bazı türler tamamen yok oldu, onun yerine şimdi her yerde beton blokları var.
acı ve zevk şeylerin kendisinde değildir; onlar insanların etraflarındaki şeylere tepki verme biçimlerindedir.
Platon’a göre bilgi, belli kuralları izleyerek edinilen ve sınanan önermelerden oluşur. Bilgiyi meydana getiren ve doğruluk ile yanlışlık hakkında karar verenler bedenin denetlenemez değişimleri değil zihnin açık komutlarıdır.
Öfke kavramı gibi gündelik kavramlar zengin bir eylemler, algılar, duygular haznesine bağlıdır ve içeriklerini oradan alırlar. Hazne her yeni deneyimle değişir, kavramlar da onunla değişir( )
Kurallar arasında, en önemlisi argüman kurallarıdır. Üç tip argüman tanımlanmıştır: Kanıtlama, diyalektik argüman ve retorik argüman. Kanıtlamada yerleşik gerçek öncüllerden başlayıp yerleşik gerçek sonuçlara varılıyordu. Aristoteles Çözümlemeler’inde kanıtlama kurallarını açıklamıştır. Kanıtlama, matematikte ve fiziğin belli kısımlarında mümkündü. Diyalektik argüman akademisyenler ve sağduyu kaynaklı yaygın görüşleri kullanarak hakikate ulaşmaya çalışıyordu. O an için tek bir görüş kalana dek farklı görüşler arasında gidip geliyordu. Aristoteles Kategoriler’inde diyalektik argümanları açıklamıştır. Nihayet retorik veya bugün onları isimlendirdiğimiz biçimiyle halkla ilişkiler argümanları vardı. Retorik argümanlar, rakiplerin bir görüşü, o görüşün yanlışlığından ya da doğruluğundan bağımsız olarak, ama icabında bu kelimeleri kullanarak, kabul etmelerini sağlar. Burada da yine başı Retorik’iyle Aristoteles çekmiştir. Dolayısıyla belirli fikirler sunan bir yazar bir tercihe de sahipti – kanıtlama, diyalektik ya da retoriği seçebilirdi. Bazı yazarlar retorik miktarının Kopernik tartışmaları süresince, sadece Galilei değil rakiplerinde de arttığını ve o zamandan beri de sürekli artmaya devam ettiğini iddia eder.