İçeriğe geç

Atatürk Etkisi Kitap Alıntıları – Sinan Meydan

Sinan Meydan kitaplarından Atatürk Etkisi kitap alıntıları sizlerle…

Atatürk Etkisi Kitap Alıntıları

Köy Enstitüleri’nin kapatılmasının nedeni tek bir kişi, tek bir parti, tek bir ağa değildir. Kapatma olayı kolektif bir olaydır. Köy Enstitüleri bir devrimdi, (ona karşı) karşıdevrimciler birleşti.
Demem o ki, Cumhuriyeti kuranlar sadece bu toprakları düşman işgalinden, bu milleti geri kalmışlıktan kurtarmadılar, onlar aynı zamanda çocuklarımızı da kimsesizlikten, açlıktan, yoksulluktan, sefaletten, hastalıktan ve cehaletten kurtarmak istediler. Yetmedi, çocuklarımıza eşi benzeri olmayan bir bayram armağan ettiler.
Maalesef tarihten ders almıyoruz. Ders almayınca da bizde geçmiş geçmek bilmiyor;sürekli tekrar edip duruyor.
Kadınların bugün sahneden, yarın okuldan, öbür gün işten, gelecek yıl sokaktan, birkaç yıl sonra hayattan dışlanmamaları için laik Cumhuriyete sıkı sıkıya sarılmaları gerekir
İnsanlık tarihi biraz da kadına yönelik baskının tarihidir. Tarih boyunca Doğu’da ve Batı’da tüm baskıcı düzenler önce kadını baskılamıştır. Dinsel bağnazlığın hedefinde de herkesten önce kadın vardır.
Atatürk etkisi küreseldir. Özellikle mazlum milletleri derinden etkilemiştir.
Türk kadını, Cumhuriyetle elde ettiği haklarının gasp edilmesine izin vermeyecektir. Hiçbir güç Türk kadınını yeniden esir, sefil, köle, cariye yapamayacaktır.
Oysa hangi istiklal vardır ki yabancıların nasihatleriyle, yabancıların planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir
Hiç kimse hükümetin düşündüğü gibi düşünmek zorunda değildir.
Atatürk’ün Milli Mücadele’de yarattığı milli birlik, partisizdir, fakat tek sesli değil, çok sesli dir. Milli Mücadele gücünü, bu partiler üstü çok sesli milli birlikten alır.
Bu yıl içinde denizaltı gemilerimizi ülkemizde yapmayı başardık Hava kuvvetlerimiz için yapılmış olan üç yıllık program, büyük milletimizin yakın ve bilinçli ilgisiyle şimdiden başarılmış sayılabilir. Bundan sonrası için bütün uçaklarımızın ve motorlarının ülkemizde yapılması ve savaş sanayimizin bu temele göre geliştirilmesi gerekmektedir. (Atatürk, 1 Kasım 1937)
Tarih, gerçeğe saygı duyduğumuz sürece güzel ve anlamlı
Siz isteseniz de istemeseniz de tarih hep ileriye doğru akar Zaman geçer, dünya değişir. Dünyadaki baş döndüren değişime uyum sağlayanlar ayakta kalır, değişime uyum sağlamayanlar ise yok olur gider.
Bağımsız ve çağdaş bir Türkiye’nin rol modeli Mustafa Kemal Atatürk’tür.
II. Abdülhamit bir istibdat/baskı rejimi kurdu. Aydınlara göz açtırmadı. Mithat Paşa’yı Taif’te boğdurttu. Çok sayıda aydını hapislerde çürüttü, Fizan’a sürgün etti. Abdülhamit’in şerrinden kurtulmak isteyen birçok aydın yurt dışına kaçtı. ( Jön Türkler )
II. Abdülhamit demiryolları, madenler, bankalar, belediye hizmetleri, ( su, havagazı, elektrik, telefon, tramvay, tünel vb. ) sanayi kurumları, limanlar, ticaret vb her şeyi imtiyazlı yabancı şirketlere teslim etti.
Demiryollarını yabancılara yaptıran II. Abdülhamit, demiryolu yapacak şirkete kâr garantisi verir.
1854’te ilk dış borcunu alan Osmanlı, yüksek faizler nedeniyle borçlarını ödeyemeyerek 1876’da iflas etti. Avrupalı alacaklı devletlerle Osmanlı arasında 20 Aralık 1881’de Muharrem Kararnamesi imzalanıp Duyunu Umumiye ( Genel Borçlar ) idaresi kuruldu. İngiltere, Fransa, Almanya, Avusturya, İtalya gibi alacaklı ülkelerin temsilcilerinden oluşan Duyunu Umumiye Meclisi, Osmanlı’nın tuz ve tütün tekelleri, pul, müskirat, balık resimleri, bazı illerin ipek öşürleri ve daha başka vergilerine el koydu.
II. Abdülhamit döneminde Osmanlı, toplamda 1.600.000 kilometrekareye yakın toprak kaybetti.
Atatürk Etkisi kuldan birey, ümmetten millet, saltanattan cumhuriyet yaratan bir etkidir. Atatürk Etkisi, Türk milletinin hayatına dokunan demokratik ve laik bir etkidir.
Emperyalizme karşı bağımsızlık savaşında Atatürk’ü destekleyenler, saraya/sultana karşı cumhuriyet savaşında Atatürk’ü desteklemiyordu. Çoğu, böyle bir savaş olduğundan bile habersizdi. Atatürk, cumhuriyet cephesinde yapayalnızdı. Bu nedenle zamanı gelinceye kadar cumhuriyeti vicdanında milli bir sır olarak sakladı. Cumhuriyet, Atatürk etkisinin en büyük eseridir.
Demem o ki, Türkiye’de cumhuriyet hedef olduğu sürece, aynı zamanda laik hukuk hedeftir. Cumhuriyet ve laik hukuk hedef olduğu sürece Lozan hedeftir. Lozan hedefse Türk Ulus Devleti hedeftir.
Bu topraklarda bugüne kadar atılan hiç bir adım, Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basarken attığı o adım kadar ‘kurtarıcı’ olmadı. Emperyalizme karşı ‘tam bağımsızlık’, saraya/sultana karşı ‘milli egemenlik’ mücadelesi, o ilk adımla başladı. Sonunda Türk milleti iki defa kurtuldu.
Milli Mücadele’nin ‘direniş ruhu’ Kuvayı Milliye’dir. Kuvayı Milliye her şeyden önce ‘haklı’ ve ‘meşru’ bir harekettir. ‘öldüreceğiz’ diyenlere karşı ‘ölmeyeceğiz’ diyenlerin imdat çığlığıdır Kuvayı Milliye
O günlerde gazeteler, müftülük nikâhı, kız çocuklarını evlendirme, başörtüsü tartışmalarıyla değil; okuyan, meslek sahibi olan, çalışan; hayata katılan kadın haberleriyle doluydu.
Atatürk, halkın basın yayın yoluyla aydınlatılmasına da büyük önem verirdi. Yerli yabancı gazetelere röportajlar verir, gazetecilerin sorularını cevaplandırırdı. Gazeteciler Atatürk’e özgürce her istediklerini sorabilirdi.
Mehmet Akif Ersoy:
Ey cemaati Müslimin! Milletler topla, tüfekle, zırhlılarla, tayyarelerle yıkılmıyor, yıkılmaz; milletler ancak aralarındaki bağlar çözülerek, herkes kendi başının derdine, havasına, kendi menfaatini sağlamak sevdasına düştüğü zaman yıkılır. Atalarımızın ‘Kale içten alınır’ sözü kadar büyük söz söylenmemiştir.
II. Abdülhamit döneminde Osmanlı, toplamda 1.600.000 kilometrekareye yakın toprak kaybetti.
Kadınların bugün sahneden, yarın okuldan, öbür gün işten, gelecek yıl sokaktan, birkaç yıl sonra hayattan atılmamaları için cumhuriyete sıkı sıkıya sarılmaları gerekir
Laiklikle kadının özgürleşmesi, en çok da dini kullanarak kadını esir, köle, cariye olarak ezmeye alışmış bağnaz erkekleri rahatsız etti.
Gerçekle yüzleşmek, çoğu kez rahatsız edicidir. Ancak dünyayı gerçekle yüzleşenler yönetiyor.
Osmanlıda kadın olmak çok zordu. Kadın esirlerin alınıp satıldığı pazarlar vardı
Osmanlıda kadın-erkek ilişkileri, dinsel hukuka göre belirlenmişti. Evlenmede 1917’ye kadar yaş sınır yoktu Çokeşlilik yaygındı. Evlenmede kadının iradesi söz konusu değildi. Boşanma erkeğin isteğine bağlıydı
Kadın, toplumda erkekten gizlenmeye, peçe ve çarşafa kapanmaya, kafes hayatı yaşamaya zorlanmıştı.
Osmanlı’da kadının, erkek doktor tarafından muayene edilmesi bile tartışılırdı. Bu durum, kadın doktorun olmadığı bir toplumda kadının ölüme terk edilmesi demekti.
Bugünün icaplarından biri kadınlarımızın her bakımından yükselmelerini sağlamaktır. Bundan dolayı kadınlarımız da âlim olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğretim derecelerinden geçecekler ve sonra kadınlar erkeklerle beraber yürüyerek birbirinin yardımcısı olacaklardır.
Yıl 1923 Atatürk’ü ziyaret etmek için bekleyenler var. Bunlardan biri yaşlı bir köylü Nuri Efendi’dir. Atatürk Buyur Nuri Efendi diyor. Nuri efendi askerliğini yaparken şeker üretimini öğrendiğini, Avrupa’dan pancar tohumu getirtip ekip şeker elde ettiğini anlatıyor.600 bin lira sermayemiz var.Paşam ! Bize el ver. Şeker fabrikamızı kuralım diyor. Atatürk Nuri Efendi’yi kucaklıyor. Hepiniz var olun! Türkiye’yi bu azim, bu istek, bu şevk kurtaracak. Türkiye’nin ilk şeker fabrikasını işte bu köylü Nuri Efendi kuracaktı.
Çarpışma sırasında elindeki silah bozulunca düşmana taşla saldıran 27. Alay 10. Bölük’ten Bigalı Mehmet Çavuş’u buldu. Müstahkem Mevki Komutanlığı’na bir rapor yazarak karaya çıkan İngilizlere karşı kahramanca savaşan Mehmet Çavuş’un nişanla ödüllendirilmesini istedi. Mehmet Çavuş’un o günkü kahramanlığı üzerine Türk erleri Mehmetçik olarak adlandırılmaya başlandı.
Saltanat düzeni, Türklerin özgür ruhlarına tamamen aykırıydı. Türkler, egemenliklerini saraya, sultana kaptırmamak için çok mücadele ettiler. Bu nedenle dışlandılar, öldürüldüker, merkezden çevreye itildiler. Kendi kurdukları imparatorluğun “ ötekisi “ olmak zorunda bırakıldılar.
Türkiye tarihinin son 400 yılında, Turk milletinin hayatında Atatürk etkisi kadar derin izler bırakan, Atatürk etkisi kadar kurtarıcı, hayat veren başka bir etki daha yoktur: Ne Abdülhamit ne Enver Paşa ne Adnan Menderes ne de başka biri Bu milletin hayatında Atatürk etkisiyle kıyaslanabilecek kadar güçlü bir etki yaratabilmiştir.
_____________________________________________________
Atatürk etkisinin yeniden ortaya çıkması için yeni bir Atatürk beklemeyin O etkiyi harekete geçirecek olan sizsiniz, biziz, hepimiziz.
Geçmişten adam hisse kaparmış Ne masal şey! Beş bin senelik kıssa yatırım hisse mi verdi? Tarihi ‘tekerrür diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?
1918 Agustos’unda ekonomi, bütün iç ve dış ticaret banka ve imtiyazlı şirketler hepsi HRİSTİYAN, YAHUDİ veya ecnebi idi Türk halkı yığınları medrese eğitimi altında, vicdan ve kafa karanlığı içindeydi. Uyanmalarına ihtimal yoktu
Şöyle ki, cumhuriyet, kendini Allah’ın yeryüzündeki gölgesi olarak gören saray saltanatına son vererek egemenliği asıl sahibine, millete vermiştir.
Atatürk, saraya ve hanedana mensup değildi gençliğinden beri saraya/sultana karşı milli egemenlik mücadelesi vermişti. O gerçek anlamda bir halk adamı ydı.
UÇAK SANAYİ NASIL YOK EDİLDİ?
Türkiye, II. Dünya Savaşı’nda sonra, 1947’de Truman Doktrini, 1948’de Marshall planı ile etkisine girdi.
ABD, II Dünya Savaşı sonrasında elinde kalmış savaş araç ve gereçlerini uygun fiyata Türkiye’ye satmaya ve hibe etmeye başladı.
1946-1852 arasında 1905 adet Amerikan uçağı Türk hava kuvvetleri envanterine girdi.
Bu süreçte ABD, Türkiye’yi ağır sanayiden ve uçak üretiminden vazgeçirmek için elinden geleni yaptı
Sonuç olarak Türk hava kuvvetleri’nin, 1948’den itibaren yerli uçak fabrikalarından uçak almak yerine ABD uçaklarına yönetmesiyle yerli uçak fabrikaları kapanma süreci başladı.

Yüce ATATÜRK’ün ölümüyle dışa bağımlılık başladı, ne yazık ki.

Sabah akşam yerli-milli olmaktan bahseden AKP’nin 2002 ‘de iktidara geldikten sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin 80 yılda biriktirdiklerini nasıl haraç mezat sattığı hepimizin malumu
2018′ de de Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ’ye ait 14 şeker fabrikasının satışa çıkarıldığını öğrendik.
Oysaki Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK, 85-90 yıl önce her bakımdan yerli-milli bir ekonomi kurmuştu. Bu yerli-milli ekonominin bel kemiği ise fabrikalardı.
ÇOCUKLARIN SAVAŞ ÇİLESİ
Atatürk, I. Dünya Savaşı sırasında Muş ‘ta ve Bitlis’te Ruslara karşı çarpısırken, 9 Kasım 1916 tarihli hatıra defterine şu satırları yazdı:

Yollarda birçok muacir gördük. Bitlis’e dönüyorlar. Aç, sefil, ölüme mahkum bir halde 4-5 yaşlarında bir çocuğu ebeveyni yol üzerinde terk etmiş, bu da bir karıkocanın peşine takılmış, onları ağlayarak 100 metreden takip ediyor.
Kendilerini, niye durup çocuğu almadıkları için azarladım. ‘Bizim evladımız değildir’ dediler.

HİMAYE- İ ETFAL Cemiyeti’nin kuruluş amacı, önce şehit çocuklarının, sonra kimsesiz ve muhtaç çocukların, sonra da tüm ülke çocuklarının korunmasıydı.

CUMHURİYETİN RUHU LAİKLİKTİR
Cumhuriyetin ilanı herşeyden önce egemenliğin kaynağını değiştirmiştir. Cumhuriyetin ilanıyla dinsel egemenliğin yerini dünyevi egemenlik almıştır. Kendilerini Allah’ın yeryüzündeki gölgesi olarak gören saray saltanatına son vererek egemenliği asıl sahibine millete vermiştir.
Atatürk, Cumhuriyet’in ilelebet yaşayacağını söylemişti. Cumhuriyeti yükseltip saglamlaştırama görevini ise gençlere vermişti 1927’de şöyle demişti.
Milli kahramanlık ve bilincin kıymetli eseri olan aziz cumhuriyetin, bugünkü ve yarınki neslin demir ellerinde her an yükselip sağlamlaşacagına itimadım (güvenim) tamdır.
GÜN GÜN SAAT SAAT CUMHURİYET

29 Ekim 1923 Pazartesi, akşam saat 20.30 da Büyük Millet Meclisi Cumhuriyeti ilan etti.
Böylece 1000 yıldan fazla bir zaman sonra Türk milleti, kendi iradesini kendi eline aldı.
Peki ama Cumhuriyet nasıl ilan edildi?
29 Ekim öncesinde o birkaç günde neler yaşandı?
Atatürk muhaliflere ragmen, Cumhuriyeti ilan ettirebilmek için nasıl bir strateji izledi ?

LOZAN NEDİR ?

Lozan, sadece 4 yıllık İstiklal Harbini değil, 1911-1922 arasındaki 10 yıllık savaş zincirini (Trablusgarp), Balkan, I. Dünya Savaşı ve İstiklal Harbi) bitiren diplomatik bir zaferdir. Atatürk’ün ifadesiyle, Osmanlı tarihinde benzeri görülmemiş siyasi bir zaferdir.
Gerçekten de Osmanlı’nın son 300-400 yılında Lozan kadar başarılı ikinci antlaşma daha yoktur.
Lozan, Batı karşısındaki Türk çekilişini Edirne önlerinde durduran, emperyalizmin bölünmüş, parçalanmış Türkiye hayalini bitiren bir antlaşmadır.

Bundan tam 15 gün önce, 26 Ağustos’ta Afyonkarahisar’daki düşmana indirilen darbe bir yıldırım kadar dehşetli ve şiddetli olmuştur (Türk orduları) 250 bin kişiden oluşan dünyanın en mükemmel ve hahredici silahlarıyla donanmış olan Yunan ordusuna bir an soluk aldırmadı. Hatta düşmanın firarına bile imkan bırakmadı. Bu haydut sürülerini ayağının altına aldı, çiğnedi ezdi, imha etti.
İşte 26 Ağustos Anadolu zaferi öyle muazzam bir vakadır.
1071’de Malazgirt Zaferi’yle Vatan yapılan bu toprakların, 1918-1922 arasında emperyalist işgale uğrayıp elimizden çıktığı; 1921’deki Sakarya Zaferi’yle ve 1922’deki Büyük Taarruz ve Başkomutan Meydan Muharrebesi’yle bu toprakların yeniden vatan yapıldığı toplumdan gizlenmek isteniyor.
Baş komutan Atatürk, Sakarya savaşını kazanabilmek için Duatepe’nin bir an önce ele geçirilmesini istiyordu. Düşündü taşındı. Topçu atışını daha etkili hale getirmek için 15. Tümen’in yanına gitmeye karar verdi. Bu karar, başkomutanın, çarpışmaların en şiddetli anında düşmanın burnunun dibine sokulması demekti.
Çok değil üç gün sonra, (13 eylül 1921’de yunan komutan papaulas, hiç beklemediği bir haberle sarsılacaktı: 22 gün 22 gece devam eden Sakarya meydan Savaşı Türk ordularının zaferiyle sonuçlanmıştı.
Atatürk’ün Çanakkale kahramanı olmadığını iddia edenler Atatürk’ün Kurtuluş Savaşın’daki kurtarıcı rolünü reddedenler Atatürk’ün Türk milletinin esas kurtarıcısı olduğunu inkar edenler Azılı Atatürk düşmanları Yalancı tarihçiler Neredesiniz? Bakın! 31 Ağustos 1921 tarihli Tevhid-i Efkar Gazetesi burada.
15 Mayıs 1919’da – emperyalist bir plan gereği- Yunan ordusu çok kanlı bir şekilde İzmir’i işgal etti. O gün Gazeteci Hasan Tahsin, yunan efzon alayı’nın iri yarı sancaktarını vurdu. İşte Hasan Tahsin’in tabancasından çıkan o ilk kurşunla başladı Kuvai Milliye
Denizli müftüsü Ahmet Hulusi efendi, 16 Mayıs sabahı belediye binası önünde topladığı halka şöyle diyordu.

He ne pahasına olursa olsun Yunanlılara karşı koymak gerekir Hiçbir silahı olmayan bir müslüman dahi yerden üç taş alarak işgalci düşmana atmaya mecburdur.

1920’de hazırlanan Sevr Antlaşması’nda askeri okulların kapatılacağı, zorunlu askerligin kaldırılacağı, ordunun ağır silahlarlarının olmayacağı belirtiliyordu.
Atatürk Anadolu’da fakir halkın çocuklarından yeniden bir ordu kurdu. Eli silah tutan herkesin asker olduğu bir orduydu bu Ebedi Başkomutan Atatürk, fakir halk çocuklarından kurulu bu orduyla Sakarya’da, Dumlupınar’da emperyalizme karşı kazandığı zaferlerle bu toprakları yeniden vatan yapıtı.
Bu vatan bize, bedeli askerlik yapan zengin Osmanlı kodamanlarından değil, Anadolu’nun bedelsiz yurtsever fakir halk çocuklarından miras kaldı.
Atatürk etkisi; savaştan yeni çıkmış, yoksul, eğitimsiz, borçlu, sanayileşmemiş iflas etmiş! Türkiye’yi kendi kaynaklarını kullanarak, yerli-milli, devletçi yönü ağır basan karma ekonomiyle ayağa kaldırdı.
Keşke çocuklarımıza Osmanlı’da paranın nasıl pul olduğunu Osmanlı’nın nasıl iflas edip battığını ve Atatürk’ün dışardan tek kuruş borç almadan nasıl kendi ayakları üzerinde duran Türkiye Cumhuriyeti’ni yarattığını anlatabilseydik. Keşke!
II. Abdülhamit 1876’da padişah olduğunda Osmanlı Devleti iflas etmişti. Tanzimat’tan beri devam eden yanlış ekonomik politikalarla yerli üretim bitmiş, ihracat azalmış, ithalat patlamış, enflasyon yükselmiş fiyatlar artmıştı. Padişah’sa dinsel kurallarla şeriatla işlerin düzeleceğine inanılmasına yol açmıştı.

(Çok tanıdık bir durum)

II. Abdülhamit bir istibdad/baskı rejimi kurdu. Aydınlara göz açtırmadı. Mithat paşa’yı Taif’te boğuldu. Çok sayıda aydını hapislerde çürüttü, Fizan’a sürgün etti. Abdülhamit’in şerrinden kurtulmak isteyen birçok aydın yurt dışına kaçtı ( jön Türkler ). İstanbul’da her taraf hafiyelerle doldu. Her gün saraya sayısız jurnal verildi. İnsanlar birbirini şikayet etti. Evler basılıp insanlar tutuklandı. Basina sansür uygulandı Abdülhamit’in hoşlanmadığı haberler gazetelere konulmadı.. Yıldız sarayında adalet yoktu.
Duyunu Umumiye, tütün üretimini ve ticaretini yönetmek için jandarmalı Tütün Rejisi kurdu. Tütün rejisi kazanırken, tütün ürüticisi kaybetti.

II. Abdülhamit döneminde ne Duyunu Umumiye’nin Osmanlı’nın temel gelirlerine el konulmasına engel olabilirdi ne de bu jandarmalı Tütün Rejisi’ni kaldırmaya cesaret edebildi.

Atatürk, Seddülbahirde elindeki silah bozulunca düşmana taşla saldıran 27. Alay 10. Bölükten Bigalı Mehmet Çavuş ‘u buldu ve onun nişanla ödüllendirilmesini istedi. Mehmet Çavuş’un o günkü kahramanlığı üzerine Türk erleri MEHMETÇİK olarak adlandırılmaya başladı.
Kadınların bugün sahneden, yarın okuldan, öbür gün işten, gelecek yıl sokaktan, birkaç yıl sonra hayattan dışlanmamaları için laik Cumhuriyete sıkı sıkıya sarılmaları gerekir
Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi, 16 Mayıs sabahı belediye binası önüne topladığı halka şöyle seslenmişti: “Her ne pahasına olursa olsun Yunanlara karşı koymak gerekir. Hiçbir silahı olmayan bir Müslüman dahi yerden üç taş alarak düşmana atmaya mecburdur.”
Tarihi kişiler, tarihsel gerçeklikten koparılıp güncel siyasetin istediği gibi kullanabileceği “kurgu karakterler” haline getiriliyor.
Bu vatan bize, bedelli askerlik yapan zengin, soylular, tarikat şeyhleri, din adamları, medrese öğrencileri, Abdülkadir Geylani, Mevlana’nın torunlarından değil Anadolu’nun bedelsiz yurtsever fakir halk çocuklarından miras kaldı.
Osmanlı tarihi, hiç kuşkusuz çok zengin bir tarih Ancak bu tarihsel zenginlik bizim hiçbir işimize yaramıyor. Çünkü Osmanlı tarihinden almamız gereken doğru dersleri alamıyoruz. Osmanlı tarihini -işimize geldiği gibi- çarpıtıyoruz. Osmanlı tarihi ile gururumuzun okşanmasını seviyoruz. Fetihlerden, geniş sınırlardan dem vuruyoruz, ama bu fetih topraklarının nasıl teker teker elimizden kayıp gittiğini, o geniş sınırların nasıl daraldığını sorgulamaktan hiç hoşlanmıyoruz. Osmanlı’nın hatalarını, yanılgılarını, yanlışlarını konuşmayı sevmiyoruz. Durum böyle olunca, ister istemez o zengin Osmanlı tarihi hiçbir işimize yaramıyor. Oysaki görmek isteyenler için ne büyük dersler vardır o 600 yıllık tarihte
Kadınların bugün sahneden, yarın okuldan, öbür gün işten, gelecek yıl sokaktan, birkaç yıl sonra hayattan atılmamaları için cumhuriyete sıkı sıkıya sarılmaları gerekir
Eski Türklerde kadın-erkek bir çok bakımdan eşitti. Türkler her şeyden önce tek eşliydi. Çocuklar üzerinde baba kadar annenin de hakkı vardı. Eski Türklerde kadınların sadece sosyal değil, siyasi hakları da vardı. Örneğin buyruklar, Hakan ve Hatun buyuruyor ki diye çıkarılırdı. Devlet başkanlığı yapan,ülke yöneten Türk kadınları vardı.
Bin yıldan fazla bir zaman önce Türk kadını kurultaylara (meclislere) katılıyordu.
Yargıç olan Türk kadınları vardı. Örneğin, Uygur hakanı’nın annesi Uluğ Hatun, davalara bakmış bir yargıçtı.
Laiklikle kadının özgürleşmesi, en çok da dini kullanarak kadını esir, köle, cariye olarak ezmeye alışmış bağnaz erkekleri rahatsız etti.
II. Abdülhamit, tarikat şeyhlerini sarayda ağırladı.
II. Abdülhamit döneminde sarayın en saygın konukları arasında Arap şeyhleri de vardı Bugün tarikatların, cemaatlerin II. Abdülhamit sevgisi buraya dayanır.
1905’te II.Abdülhamit’e bir suikast düzenlendi. Suikastın elebaşı Belçikalı Edward Jorris adlı suikastçı yakalandı. Belçika, kapitülasyon haklarına
dayanarak bu kişinin ancak kendi mahkemelerinde yargılalanabilceğini savundu. Buna rağmen Jorris yargılanıp idama mahkum edildi. Ancak Mithat paşa’yı öldürten, Namık Kemal gibi onlarca aydını sürgün eden II. Abdülhamit yabancıların baskısıyla Edward Jorris’i affetti.
Osmanlı’da 1867’den itibaren yabancıların toprak satın almasına izin verilmişti. II. Abdülhamit de yabancılara toprak sattı.
II. Abdülhamit döneminde Osmanlı, toplamda 1.600.000 kilometreye yakın toprak kaybetti.
Atatürk şöyle diyordu:
Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı yere zincirlere bağlı kaldıkça öbür yarısı göklere yükselsin! Kuşku yok! Devrimci adımlar iki cins tarafından birlikte, arkadaşça atılmalı, yenilik ve ilerlemeler birlikte gerçekleştirilmelidir. Devrim ancak böyle başarıya ulaşılabilir.
Özetle: Türkiye’yi emperyalist işgalden,sarayın/sultanın baskısından ve geri kalmışlıktan kurtaran etkidir ATATÜRK ETKİSİ
Atatürk şöyle diyordu :
Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı yere zincirlerle bağlı kaldıkça öbür yarısı göklere yükselsin! Kuşku yok! Devrimci adımlar iki cins tarafından birlikte, arkadaşça atılmalı, yenilik ve ilerlemeler birlikte gerçekleştirilmelidir. Devrim ancak böyle başarıya ulaşabilir.
Almanya ‘da Hitler, İtalya’ da Mussolini etkisi batılı kadına adeta cehennem hayatı yaşatırken aynı dönemde Türkiye’de Atatürk etkisi, Türk kadınını bin yıllık zincirlerinden kurtarıp özgürleştiriyordu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir