Charles Baudelaire kitaplarından Paris Kasveti kitap alıntıları sizlerle…
Paris Kasveti Kitap Alıntıları
Saçlarının okyanusunda, içli şarkılar, her ulustan, güçlü insanlar, sonsuz sıcaklığın yan gelip yattığı, uçsuz bucaksız bir gök üzerinde ince ve karışık yapıları oymalar gibi beliren, biçim biçim gemiler kaynaşan bir liman görüyorum.
Söyle, anlaşılmaz adam, kimi seversin en çok, ananı mı,
babanı mı, bacını mı, yoksa kardeşini mi?
“Ne anam var, ne babam, ne bacım, ne de kardeşim.”
“Dostlarını mı?”
“Anlamına bugüne dek yabancı kaldığım bir sözcük
kullandınız.”
“Yurdunu mu?”
“Hangi enlemdedir, bilmem.”
“Güzelliği mi?”
“Tanrıça ve ölümsüz olsaydı, severdim kuşkusuz.”
“Altını mı?”
“Siz Tanrı’ya nasıl kin beslerseniz, ben de ona öylesine kin
beslerim.”
“Peki, neyi seversin öyleyse, olağanüstü yabancı?”
“Bulutları severim işte şu şu geçip giden bulutları
eşsiz bulutları!”
babanı mı, bacını mı, yoksa kardeşini mi?
“Ne anam var, ne babam, ne bacım, ne de kardeşim.”
“Dostlarını mı?”
“Anlamına bugüne dek yabancı kaldığım bir sözcük
kullandınız.”
“Yurdunu mu?”
“Hangi enlemdedir, bilmem.”
“Güzelliği mi?”
“Tanrıça ve ölümsüz olsaydı, severdim kuşkusuz.”
“Altını mı?”
“Siz Tanrı’ya nasıl kin beslerseniz, ben de ona öylesine kin
beslerim.”
“Peki, neyi seversin öyleyse, olağanüstü yabancı?”
“Bulutları severim işte şu şu geçip giden bulutları
eşsiz bulutları!”
Gönlüm rahat, çıktım dağın tepesine,
Hastane, hapishane, kerhane, araf, cehennem,
Kent görünüyor tüm genişliğince,
Hastane, hapishane, kerhane, araf, cehennem,
Kent görünüyor tüm genişliğince,
Çiçekler gibi açar tüm aykırılıkları.
Boşuna gözyaşı dökmeye gitmezdim oraya,
Sen de bilirsin, ey Şeytan, kırık umutlarımın anası;
Kocamış bir kadının kocamış belalısı gibi Sarhoş olmak isterdim o koca orospuyla, Cehennem büyüsü gençleştirirdi beni.
Sabah yataklarında uyu daha gönlün dilerse,
Ağır, karanlık, nezleli, gönlün dilerse dolaş Altın işlemeli akşam perdelerinde,
Seviyorum seni, rezil başkent! Orospular Ve haydutlar, sunduğunuz hazlar sonsuz,
Yazık ki anlamaz bunları bayağı inançsızlar.
Nişan tahtalarınıza, karabinalarınıza lanet olsun, ölülere de, tanrısal dinlenişlerine de kulak asmayan şamatacı canlılar! Hırslarınıza lanet olsun, hesaplarınıza lanet olsun, ölüm tapınağı yanında öldürme sanatını öğrenmeye gelen sabırsız ölümlüler! Ödülü kazanmanın, hedefi tutturmanın ne denli kolay, Ölüm’den başka her şeyin nasıl hiç olduğunu bilseydiniz, böylesine yorulmazdınız, çalışkan canlılar, Hedef’i, iğrenç yaşamın biricik hedefini çoktan tutturmuş olanların uykusunu bu denli bulandırmazdınız.
Hep sarhoş olmalı. Her şey bunda: tek sorun bu. Omuzlarınızı ezen, sizi toprağa doğru çeken Zaman’ın korkunç ağırlığını duymamak için durmamacasına sarhoş olmalısınız.
Ama neyle? Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz Ama sarhoş olun.
Ve bazı bazı, bir sarayın basamakları, bir hendeğin yeşil otları üstünde, odanızın donuk yalnızlığı içinde, sarhoşluğunuz azalmış ya da büsbütün geçmiş bir durumda uyanırsanız, sorun, yele, dalgaya, yıldıza, kuşa, saate sorun, her kaçan şeye, inleyen, yuvarlanan, şakıyan, konuşan her şeye sorun, Saat kaç? deyin; yel, dalga, yıldız, kuş, saat hemen verecektir yanıtı size: Sarhoş olma saatidir! Zamanın inim inim inletilen köleleri olmamak için sarhoş olun durmamacasına! Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz.
Ama neyle? Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz Ama sarhoş olun.
Ve bazı bazı, bir sarayın basamakları, bir hendeğin yeşil otları üstünde, odanızın donuk yalnızlığı içinde, sarhoşluğunuz azalmış ya da büsbütün geçmiş bir durumda uyanırsanız, sorun, yele, dalgaya, yıldıza, kuşa, saate sorun, her kaçan şeye, inleyen, yuvarlanan, şakıyan, konuşan her şeye sorun, Saat kaç? deyin; yel, dalga, yıldız, kuş, saat hemen verecektir yanıtı size: Sarhoş olma saatidir! Zamanın inim inim inletilen köleleri olmamak için sarhoş olun durmamacasına! Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz.
“Ben nerede değilsem orada mutlu olacakmışım gibi gelir”
Kötülük bağışlanamaz, ama kötü olduğunu bilmek iyi şeydir; ahmakça kötülük etmekse, kusurların en düzelmezidir.
Gözlerimi gözlerinize çevirdim, sevgilim, onlarda kendi düşüncemi okumak istedim; öyle güzel, öyle tuhafçasına tatlı gözlerinize, yeşil gözlerinize, gelgeç isteklere yurtluk etmiş, ayla esinlenmiş gözlerinize dalıyordum, bu sırada, Şu insanlar da ne çekilmez şeyler böyle, gözleri araba kapıları gibi açılmış! dediniz bana. Garsona söyleseniz de şunları buradan uzaklaştırsa!
Anlaşmak böylesine güçtür işte, düşünceler böylesine birleşmez şeylerdir, sevgili meleğim, sevişenler arasında bile!
Anlaşmak böylesine güçtür işte, düşünceler böylesine birleşmez şeylerdir, sevgili meleğim, sevişenler arasında bile!
La Bruyère bir yerlerde, Yalnız olamamanın büyük mutsuzluğu! der, kendi kendilerine katlanamamaktan korkarak kalabalıkta kendilerini unutmaya koşanları uyandırmak ister sanki.
Bir başka bilge, yanılmıyorsam Pascal, Nerdeyse tüm mutsuzluklarımız odamızda kalmayı bilememiş olmamızdan geliyor başımıza, der, böylece, içe kapanış hücresinde, mutluluğu devinimde, bir de yüzyılımın güzel diliyle konuşmam gerekirse, kardeşçil diye adlandırabileceğim bir fuhuşta arayanları getirir usumuza.
Bir başka bilge, yanılmıyorsam Pascal, Nerdeyse tüm mutsuzluklarımız odamızda kalmayı bilememiş olmamızdan geliyor başımıza, der, böylece, içe kapanış hücresinde, mutluluğu devinimde, bir de yüzyılımın güzel diliyle konuşmam gerekirse, kardeşçil diye adlandırabileceğim bir fuhuşta arayanları getirir usumuza.
Soğuk yokluklarda yakamıza yapışan şu ateşli hastalığı, şu bilinmeyen ülke özlemini, şu merak bunalımını bilir misin? Sana benzeyen bir yer var, her şeyin güzel, zengin, dingin ve dürüst olduğu, düş gücünün bir Batı Çin’i kurup süslediği, yaşamı ciğerlere çekmenin tat verdiği, mutluluğun sessizlikle birleştiği bir yer. Gidip orada yaşamalı, gidip orada ölmeli işte!
Her şeyden el çekmiş, her şeyden vazgeçmişti.
“Eşitlik yalnızca eşit olduğunu kanıtlayanın, özgürlük özgürlüğe layık olanın, onu kazananın hakkıdır.”
“Ruhum sonunda patlayıp bilgece bağırdı bana: Nere olursa olsun! Nere olursa olsun! Yeter ki bu dünyanın dışında olsun ! “
“Bu kadar mı köreldin ruhum, ancak kendi acından zevk alıyorsun? “
“Bana gelince, hep, bulunmadığım yerde rahat edeceğimi sanırım, ruhumla sürekli tartıştığım sorunlardan biridir.”
“Ne saçma hevesleriniz, ne garip amaçlarınız var.”
“Beni sorarsanız, kendim ettim, kendim buldum.
Mutluluk ayağıma geldi, ama ben bunu anlayamadım.”
Mutluluk ayağıma geldi, ama ben bunu anlayamadım.”
“Zamanın, omuzlarınızı çökerten ve sizi yere eğilmeye zorlayan o korkunç ağırlığını duymamak için, sürekli sarhoş olmanız gerek.”
“En korkunç acılar sessiz çekilen acılardır.”
“Ressam olduğum için sokakta gördüğüm insanların yüzlerine, görünüşlerine daha bir dikkatle bakarım, yaşamı, diğer insanlara göre, daha canlı, daha anlamlı kılan bu özel yeteneğimizden biz ressamlar nasıl sevinç duyarız bilemezsiniz.”
“Bir insana ummadığını verip onu şaşırtmaktan büyük zevk yoktur.”
“Anlaşmak ne zormuş meğer, düşünceler ne kadar değişikmiş birbirini sevenler arasında bile ! “
“Bugün sizden niçin nefret ettiğimi bilmek istiyorsunuz demek.Nedenini anlamanız anlatmamdan daha güç olacak kuşkusuz; çünkü sanıyorum ki siz duyarsızlığın en güzel örneğisiniz.”
“Bugün düşlerimde tastamam üç evim oldu, üçünden de aynı ölçüde zevk aldım.Ruhum böyle kolayca bir yerden bir yere taşınıyorsa, niçin yer değiştirmeye zorlayayım kendimi ? “
“Çok şükür! Kendimleyim! İnsan yüzünün zorbalığından kurtuldum, şimdi artık yalnızca kendime katlanacağım.”
“İnsanların en bayağısı, en yalnızıyım, aşktan da dosttan da yoksunum, en aşağılık hayvandan daha aşağıyım.”
“Bazı tatlı duygular vardır, nasıl doğdukları bilinmez, ama öylesine yoğun etkilerler insanı.”
Bu yaşam her hastası yatak değiştirme saplantısına kapılmış bir hastanedir. Kimi soba karşısında çekmek ister acısını, kimi pencere yanında iyileşeceğine inanır. Bana da hep bulunmadığım yerde rahat ederim gibi gelir, ruhumla durmadan tartıştığım bir sorundur bu göç sorunu.
Bu dünyanın dışında olsun da neresi olursa olsun!
Zamanın inim inim inletilen köleleri olmamak için sarhoş olun durmamacasına! Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz.
Kötülük bağışlanamaz, ama kötü olduğunu bilmek iyi şeydir; ahmakça kötülük etmekse, kusurların en düzelmezidir.
Düşüncem büyük bir serseri anlaşılan, öyle ya bu kadar yakınımda bulunanı aramak için o kadar uzaklara gidiyor.
Söyle, anlaşılmaz adam, kimi seversin en çok, ananı mı, babanı mı, bacını mı, yoksa kardeşini mi?
Ne anam var, ne babam, ne bacım, ne de kardeşim.
Dostlarını mı?
Anlamına bugüne dek yabancı kaldığım bir sözcük kullandınız.
Yurdunu mu?
Hangi enlemdedir, bilmem.
Güzelliği mi?
Tanrıça ve ölümsüz olsaydı, severdim kuşkusuz.
Altını mı?
Siz Tanrı’ya nasıl kin beslerseniz, ben de ona öylesine kin beslerim.
Peki, neyi seversin öyleyse, olağanüstü yabancı? Bulutları severim işte şu şu geçip giden bulutları eşsiz bulutları!
Ne anam var, ne babam, ne bacım, ne de kardeşim.
Dostlarını mı?
Anlamına bugüne dek yabancı kaldığım bir sözcük kullandınız.
Yurdunu mu?
Hangi enlemdedir, bilmem.
Güzelliği mi?
Tanrıça ve ölümsüz olsaydı, severdim kuşkusuz.
Altını mı?
Siz Tanrı’ya nasıl kin beslerseniz, ben de ona öylesine kin beslerim.
Peki, neyi seversin öyleyse, olağanüstü yabancı? Bulutları severim işte şu şu geçip giden bulutları eşsiz bulutları!
Bu yaşam her hastası yatak değiştirme saplantısına kapılmış bir hastanedir. Kimi soba karşısında çekmek ister acısını, kimi pencere yanında iyileşeceğine inanır.
Bana da hep bulunmadığım yerde rahat ederim gibi gelir, ruhumla durmadan tartıştığım bir sorundur bu göç sorunu.
Bana da hep bulunmadığım yerde rahat ederim gibi gelir, ruhumla durmadan tartıştığım bir sorundur bu göç sorunu.
“En korkunç acılar sessiz acılardır.”
Ayla esinlenmiş gözlerinize dalıyordum..
Yalnızlığını kalabalıkla doldurmasını bilmeyen kişi telaşlı bir kalabalık içinde yalnız olmasını da bilmez.
Omuzlarınızı ezen, sizi toprağa doğru çeken zamanın korkunç ağırlığını duymamak için durmamacasına sarhoş olmalısınız.
Eksiksiz mutluluğumun içinde, her türlü yersel kötülüğü tümden unutmuş durumdaydım, insanın doğuştan iyi olduğunu ileri süren gazeteleri pek de gülünç bulmamaya başlamıştım
Şimdi de göğün derinliği şaşkına döndürüyor beni, duruluğu çileden çıkarıyor.
Anlaşmak böylesine güçtür işte, düşünceler böylesine birleşmez şeylerdir, sevgili meleğim, sevişenler arasında bile!
Ey gece! Ey serinlik getiren karanlık! Benim için bir iç bayramın belirtisisin sen, sen bir bunaltıdan kurtuluşsun! Ovaların yalnızlığında, bir başkentin taşlık labirentlerinde, yıldızların ışıldayışı, fenerlerin parlayıverişi, sen tanrıça Özgürlük’ün şenlik fişeğisin!
Bırak da uzun, uzun, uzun süre içime çekeyim saçlarının kokusunu, bir kaynağın sularına yüzünü daldıran bir susuz adam gibi yüzümü daldırayım içlerine, hoş kokulu bir mendil gibi elimle sallayayım onları, sallayayım da anılar silkelensin havada.
Bu dünyanın mutlularına bazı bazı kendi mutluluklarından daha üstün, daha geniş, daha derin mutluluklar bulunduğunu anımsatmakta yarar vardır, yalnızca budala gururlarını sarsmak için bile olsa.
Yalnızlığını kalabalıkla doldurmasını bilmeyen kişi, telaşlı bir kalabalık içinde yalnız olmasını da bilmez.
Gerçekten de ölçüsüzce ve acımasızca yoruyorsunuz beni.
Kimi insanlar vardır, hep seyirci kalırlar.
Yaratıkların en gevşekleri, en çok düşler içinde yaşayanlarıdır.
“Beni de al yanına, ikimizin yoksunluğundan bir tür mutluluk doğar belki!”
Zavallı Sokrates’in yasaklayıcı bir Şeytanı vardı; benimki hep hak verir bana, benimki bir eylem Şeytanıdır ya da bir savaş Şeytanı.
Beni de al yanına, ikimizin yoksunluğundan bir tür mutluluk doğar belki!
Kendinizi görünce tiksintiden başka bir şey duymayacağınıza göre, ne diye bakıyorsunuz aynaya?
Zamanın inim inim inletilen köleleri olmamak için sarhoş olun durmamacasına! Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz.
Bu yaşam her hastası yatak değiştirme saplantısına kapılmış bir hastanedir. Kimi soba karşısında çekmek ister acısını, kimi pencere yanında iyileşeceğine inanır.
Mutluluk gelip evime yerleşti de ben onu tanıyamadım.
İnsan güz günlerinde nasıl severse öyle seviyor; yaklaşan kış günleri yeni bir ateş tutuşturuyor sanki yüreğinde; kölece sevgisi de hiç mi hiç bıktırmıyor insanı.
Dar alnında yılmaz istem, av aşkı barınmakta. Gene de, bu kaygı verici yüzün aşağısında, oynak burun deliklerinin bilinmezi ve olanaksızı içlerine çektikleri yerde, büyük bir ağız volkanlı bir alanda açılmış görkemli bir çiçeğin tansığını düşündürten, kırmızı, ak ve çok hoş gülüşü anlaşılmaz bir güzellikle parlıyor.
Güzel, güzelden de fazla, şaşırtıcı. Karayla dolup taşıyor: esinlediği her şey de gececil, derin. Gözleri, içlerinde belirsizce gizem ışıldayan iki mağara, bakışı şimşek gibi aydınlatıyor: karanlıklarda bir patlama.
“Sarhoş olma saatidir! Zamanın inim inim inletilen köleleri olmamak için sarhoş olun durmamacasına! Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz.”
Hiçbir zaman, hiçbir yerde rahat edemem, her zaman da bulunduğum yerden başka bir yerde daha iyi olacağımı sanırım.
Gönlüm rahat, çıktım dağın tepesine,
Hastane, hapishane, kerhane, araf, cehennem,
Kent görünüyor tüm genişliğince
Hastane, hapishane, kerhane, araf, cehennem,
Kent görünüyor tüm genişliğince
‘En korkunç acılar sessiz acılardır.’
“Benden iyi bir anı saklayasınız istiyorum, bir de size benim gibi hakkında o kadar kötü şey söylenen bir kişinin, iyi bir şeytan olduğunu göstermek.
“Ancak eşit olduğunu kanıtlayan kişi eşittir bir başkasına, özgürlüğü ancak onu kazanan hak eder.”
En sonunda patlıyor ruhum, sonra da bilgece haykırıyor:
“Bu dünyanın dışında olsun da neresi olursa olsun!”
“Bu dünyanın dışında olsun da neresi olursa olsun!”
Ölüm’den başka her şeyin nasıl hiç olduğunu bilseydiniz, böylesine yorulmazdınız, çalışkan canlılar Hedefi, iğrenç yaşamın biricik hedefini çoktan tutturmuş olanların uykusunu bu denli bulandırmazdınız.
Hep sarhoş olmalı. Her şey bunda: tek sorun bu. Omuzlarınızı ezen, sizi toprağa doğru çeken Zaman’ın korkunç ağırlığını duymamak için durmamacasına sarhoş olmalısınız.
‘En korkunç acılar sessiz acılardır.’
Tanrım! Ulu Tanrım, ne olur şu şeytan sözünde dursun!
Doğaüstü adalette bile biraz acele ve rastlantı olduktan sonra, insan adaletinin de bazı bazı böyle olmasına şaşmayalım. Bizler de haksız birer yargıç oluruz yoksa.
Bakışı göğün ve denizin uçsuz bucaksızlığına daldırmak ne büyük haz!