İçeriğe geç

The Witch of Portobello Kitap Alıntıları – Paulo Coelho

Paulo Coelho kitaplarından The Witch of Portobello kitap alıntıları sizlerle…

The Witch of Portobello Kitap Alıntıları

İster insan olsun, ister Tanrı, sevgiye tümüyle teslim olmak, kendi rahatımız ve karar verme yeteneğimiz de dahil, her şeyden vazgeçmek demektir. Sözcüğün en derin anlamında sevmek demektir bu.
Daha dayanıklı dalların tutuşması için önce ateşin yanması gerekir. Gücümüzü gösterebilmemiz için de önce zayıflığımızın kendini gösterebilmesi gerekir.
Ormanda iki yol belirdi önümde ve ben
Daha az yürünmüş olanı seçtim,
Bütün fark buradaydı işte.
Ormanda iki yol belirdi önümde ve ben
Daha az yürünmüş olanı seçtim,
Bütün fark buradaydı işte.
Onun en büyük sorunu, yirmi birinci yüzyılda yaşayan yirmi ikinci yüzyıl kadını olması ve bu gerçeği hiç gizlememesiydi.
En kusursuz cinayet budur; yaşama sevincimizi kimlerin öldürdüğünü, bunu hangi güdüyle yaptıklarını, suçluların nerede bulunacağını bilemeyiz.
Daha dayanıklı dalların tutuşması için önce ateşin yanması gerekir. Gücümüzü gösterebilmemiz için de önce zayıflığımızın kendini gösterebilmesi gerekir.
Hayatın indirdiği darbeleri kabullendim, bazen kendimi çeliğe onca acı veren su kadar soğuk ve kayıtsız hissediyorum.
Öğrenmek bir yığın kitabı raflara dizmek midir, yoksa artık işe yaramayan ne varsa hepsini bir yana bırakıp hafifleyerek yoluna devam etmek mi?
Mutluluğun aşk olduğunu söylüyorlar. Oysa aşk mutluluk getirmez, hiçbir zaman da getirmemiştir. Tam tersine, sürekli bir kaygı durumudur aşk, bir savaş meydanıdır; kendi kendimize sürekli olarak acaba doğru mu yapıyorum diye sorduğumuz uykusuz gecelerdir. Gerçek aşk, vecd ile ıstıraptan oluşur.
Hayatımızdaki en önemli şeylerin bir anda yok olup gittiğini görmenin acısından kaçımız kurtulacağız?
Çok sevdiğimiz birini yitirdiğimiz zaman duyduğumuz derin acının biricik avuntusu, en iyisinin bu olduğunu umut etmek belki de.
Kim, lambayı yaktıktan sonra onu kapının ardına gizler ki? Işığın amacı daha çok ışık yaratmak, insanların gözlerini açmak, çevremizdeki mucizeleri aydınlığa çıkarmaktır.
İlginç yerler keşfetmenin en iyi yolu kaybolmaktır.
Mutluluğun aşk olduğunu söylüyorlar. Oysa aşk mutluluk getirmez, hiçbir zaman da getirmemiştir. Tam tersine, sürekli kaygı durumudur aşk, bir savaş meydanıdır; kendi kendimize sürekli olarak acaba doğru mu yapıyorum diye sorduğumuz uykusuz gecelerdir.
Her şey az önce olmuş gibi geçmişi yanımızda taşırız.
Zarafet yüzeysel bir şey değildir, insanlığın hayatı ve yapılan işi saygın kılmak için bulduğu yoldur.
Yazmak, yalnızca bir düşüncenin ifadesi değil, aynı zamanda her kelimenin anlamı üstüne düşünmenin bir yoluydu.
mutluluğa giden tek yolun kölelik olduğu bir çağda yaşıyorduk. Özgür irade çok büyük bir sorumluluk istiyordu; zorlu bir çabayı gerektiriyor, acı ve keder getiriyordu.
Zaten bir annenin her şeyi anlaması gerekmez, sevmesi ve koruması gerekir.
Değişiklikler ancak yapmaya alıştığımız her şeyin tam tersini yaptığımız zaman gerçekleşir.
Öğrenmek bir bir yığın kitabı raflara dizmek midir, yoksa artık ise yaramayan ne varsa hepsini bir yana bırakıp hafifleyerek yoluna devam etmek mi?
Bir şeyi bilmediğinde ya sor ya da git öğren.
Hiç kimseyi hiçbir şeye ikna etmeye çalışma.
Kendini dünyanın en değersiz yaratığı gibi hissettiğin zaman bile kendini iyi hissetmeye çalış. Bütün olumsuz düşünceleri silip at ve ruhunu ve bedenini Yüce Ana’nın ellerine bırak Eğer zihnin yaşadığın ana odaklanmışsa her şey tapınmadır.
Hayatın zevki farklı olmaktaydı.
Öğretmen bir şeyler öğreten biri değil, öğrencinin zaten bildiği şeyi keşfedebilmesi için ona esin veren kişidir.
Yazmak, yalnızca bir düşüncenin ifadesi değil, aynı zamanda her kelimenin anlamı üstüne düşünmenin bir yoluydu.
Çok sevdiğimiz birini yitirdiğimiz zaman duyduğumuz derin acının biricik avuntusu, en iyisinin bu olduğunu umut etmek belki de.
Yüreğim, benim dünyamdan olmayan bir kadın tarafından baştan çıkarılmamak için boş yere direniyordu. Mantık yenik düştüğünde, boyun eğmekten ve âşık olduğumu kabullenmekten başka çarem kalmamıştı.
Bazı boş inançlar, ne kadar saçma görünürlerse görünsünler, insanoğlunun düş gücüne yerleşip kalır ve insanlar tarafından fazla düşünülmeden sık sık kullanılırlar.
Kim lambayı yaktıktan sonra onu kapının ardına gizler ki? Işığın amacı daha çok ışık yaratmak, insanların gözlerini açmak, çevremizdeki mucizeleri aydınlığa çıkarmaktır.
Yalnızlık, ne kadar bastırmaya çalışırsak o kadar güçleniyor, ama yok sayarsak gücünü yitiriyor, bunu fark ettim.
Kim olduğumuzu anlamanın en iyi yolu, çoğu zaman başkalarının bizi nasıl gördüğünü öğrenmektir.
Sevgiye tümüyle teslim olmak, kendi rahatımız ve karar verme yeteneğimiz de dahil her şeyden vazgeçmek demektir.
Özgürlüğün özlemini çekecekleri yerde kendilerine bir çoban arayanlara acımak gerekir!
Zaman zaman kendimi çok güçsüz, çoğu zaman da çok kötü hissetsem de sonuna kadar sürdürmek zorundayım.
Annem ile babamın birçok dostu ve onların çocuklarının çoğu da diploma sahibi. Ne var ki, bu istedikleri işi yapmayı başardıkları anlamına gelmiyor. İlgisi yok. Üniversiteye gitmişler, çünkü üniversitelerin çok önemli sayıldığı bir zamanda birisi onlara bu dünyada yükselebilmek için diploma sahibi olmak gerektiğini söylemiş. Ve bu yüzden de dünya bazı olağanüstü bahçıvanlar, fırıncılar, antikacılar, heykeltıraşlar ve yazarlardan yoksun kalmış.
Birçokları bir kadının tek hayalinin evlenmek ve çoluk çocuğa karışmak olduğunu sanır. Sana anlattıklarıma bakarak belki de hayatta çok acı çektiğimi düşünüyorsundur ama öyle değil. Kaldı ki ben oradaydım. Beni bütün o yıkımlara karşı ‘korumak’ isteyen bir sürü erkek tanıdım. Unuttukları bir şey vardı: Eski Yunan’dan bu yana, savaşlara katılan insanlar ya çarpışarak ölmüşler ya da belki yaralarına karşın, belki yaraları sayesinde güçlenerek geri dönmüşlerdir. Böylesi daha iyi. Doğdum doğalı bir savaş alanında yaşadım ve hâlâ hayattayım, kimsenin beni korumasına ihtiyacım yok.
Özgürlüğün özlemini çekecekleri yerde, kendilerine bir çoban arayanlara acımak gerekir! Herkes üstün güçle karşılaşabilir ama üstün güç, sorumluluğu başkalarına bırakanlara uzak düşer. Bu dünyada geçirdiğimiz zaman kutsaldır, her ânı bir şölen gibi yaşamamız gerekir.
En kusursuz cinayet budur; yaşama sevincimizi kimlerin öldürdüğünü, bunu hangi güdüyle yaptıklarını, suçluların nerede bulunacağını bilemeyiz.
O adsız sansız suçlular yaptıklarının farkında mıdır acaba? Kuşkuluyum, çünkü onlar da -mutsuz, kibirli, düşkün ve güçlü olanlar- kendi yarattıkları gerçeğin kurbanıdırlar.
Çünkü halk güçlülerin ardından yürümeyi tercih ediyor, gücü de canı kimi isterse ona veriyordu..
“ Mutlululk farklı olmaktır…”
Sevgiye inanırsanız ne mucizeler olur…
Hayatın indirdiği darbeleri kabullendim..
Kendimizi ancak başkalarının gözlerinde gördüğümüz zaman tanıyabiliriz.
Biz kendimizi durmadan yok eder ve yeniden oluştururuz.
Eğer zihnini odaklandıracak hiçbir şey bulamıyorsan, nefes alıp verişine odaklan.
“Sana hiç sevmeyi öğreten olmadı mı?’
“Kendimize karşı içten olma cesaretini nasıl ediniriz, Kim olduğumuzdan her zaman emin olmasak da ?
Daha dayanıklı dalların tutuşması için önce ateşin yanması gerekir. Gücümüzü gösterebilmemiz için de önce zayıflığımızın kendi gösterebilmesi gerekir.
İnsanlar para kazanınca eskisinden de tedirgin bir duruma geliyorlar, her şeyi kaybetmekten korkuyorlar sanki. Paranın parayı çektiği doğru. Yoksulluk mutsuzluk getirebilir ama para ille de mutluluk getirmez.
daha deneyimli olan şöyle diyebilir: Neden öyle yapmıyorsun? Ama hiçbir zaman, O yoldan gidersen benim vardığım yere varırsın, demez, çünkü hiçbir yol ve hiçbir hedef birbirine benzemez.
Oysa geleceği o kadar bilemezsiniz, çünkü geleceğe şimdi alınan kararlar yön verir. Bisikleti sürmeye devam edin, çünkü pedal çevirmeyi bırakırsanız düşersiniz.
çünkü yalnızlık insana göre değildir, kendimizi ancak başkalarının gözlerinde gördüğümüz zaman tanıyabiliriz.
Mutluluk nedir?
Mutluluğun aşk olduğunu söylüyorlar. Oysa aşk mutluluk getirmez, hiçbir zaman da getirmemiştir. Tam tersine, sürekli bir kaygı durumudur aşk, bir savaş meydanıdır; kendi kendimize sürekli olarak acaba doğru mu yapıyorum diye sorduğumuz uykusuz gecelerdir. Gerçek aşk, vecd ile ıstıraptan oluşur.
Benim için, her şeyde sevgi vardır. Sevgi istenemez, çünkü başlı başına bir amaçtır. Sevgi ihanet edemez, çünkü sahip olmayla hiçbir ilgisi yoktur. Sevgi hapsedilemez, çünkü bir ırmaktır. Sevgi, taşar, sel olur. Onu hapsetmeye kalkan, onu besleyen pınarın önünü keser; bi yere kaptılan su ise durgunlaşır, bozulur ve kokar.
Bir insanın yapabileceği en saldırgan şeylerden biri de, iyi ya da güzel olduğuna inandığı şeyin tam tersini yapmaktır.
Boşlukları doldurduğun zaman da kendi yeteneklerine inanmaya başlarsın.
Öğrenmek bir yığın kitabı raflara dizmek midir, yoksa artık işe yaramayan ne varsa hepsini bir yana bırakıp hafifleyerek yoluna devam etmek mi?
Günün her dakikasında seni geliştiren düşüncelerle kendini yeniden programla. Kendini tedirgin hissettiğin ya da kafanın karışık olduğunu sandığın zaman kendine gülmeye çalış. Kuşkular ve kaygılar içinde kıvranan, dünyada kendi sorunlarından başka bir sorun olmadığını sanan o kadına kahlahalarla gül.
Hiç kimseyi hiçbir şeye ikna etmeye çalışma. Bir şeyi bilmediğinde ya sor ya da git öğren. Ama bir şey yaparken sessiz akan ırmak gibi ol ve kendini saha büyük güce aç. İnan, sadece yapabileceğine inan.
Kendini dünyanın en değersiz yaratığı gibi hissettiğin zaman bile kendini iyi hissetmeye çalış.
Dans ederken, bizi dünyaya bağlayan bağlar önyargılardan ve korkulardan arınıyor sanki, kendin olmanın tadını çıkarıyorsun.
Para mutluluk getirir. İyi de o zaman, yüksek bir hayat düzeyi sağlayacak parayı kazanan herkesin çalışmayı bırakması gerekirdi. Oysa insanlar o kadar para kazanınca eskisinden de tedirgin bir duruma geliyorlar, her şeyi kaybetmekten korkuyorlar sanki. Paranın parayı çektiği doğru. Yoksulluk mutsuzluk getirebilir ama para ille de mutluluk getirmez.
“Tek yapmamız gereken , burada olmamızın bir nedeni olduğunu anlamak ve kendimizi buna adamaktır . O zaman , irili ufaklı tüm acılarımıza gülebilir , her adımın bir anlamı olduğu bunun ayırdına vararak korkusuzca yürüyebiliriz…”
“Öğretmen nedir? Söyleyeyim sana: Öğretmen bir şeyler öğreten değil, öğrencinin zaten bildiği şeyi keşfedebilmesi için ona esin veren kişidir.”
Koruyucum derdi ki: Işık değişkendir, rüzgar onu söndürür, şimşek yakar, hiçbir zaman güneş gibi durduğu yerde parlamaz ama yine de uğrunda savaşmay değer.
Tüm fazlalıklardan kurtulduğumuz zaman yalınlığı ve konsantrasyonu keşfederiz.
Zerafet yüzeysel bir şey değildir, insanlığın hayatı ve yapılan işi saygın kılmak için bulduğu yoldur.
Hep durum düzeliyor derler, sonra birden daha da kötüleşir.
İlk ders, belki de en zor dersti:”Sabır”!
Öğretmen nedir? Söyleyeyim sana: Öğretmen bir şeyler öğreten biri değil, öğrencinin zaten bildiği şeyi keşfedebilmesi için ona esin veren kişidir.
Yazmak, yalnızca bir düşüncenin ifadesi değil, aynı zamanda her kelimenin anlamı üstüne düşünmenin bir yoluydu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir