Steven Pinker kitaplarından Boş Sayfa kitap alıntıları sizlerle…
Boş Sayfa Kitap Alıntıları
İçgüdüler, gelenekleri yaratmaz; gelenekler içgüdüleri yaratır, insanların sözde
içgüdüleri her zaman öğrenilmiş tepkilerdir ve asla doğuştan var olmazlar
içgüdüleri her zaman öğrenilmiş tepkilerdir ve asla doğuştan var olmazlar
en güzel şiirler boş sayfaya yazılır
beden çürüdüğünde zihin elbette varlığını sürdürecektir; böylece düşüncelerimiz ve zevklerimiz günün birinde sonsuza dek ölmüş hale gelmezler.
Doğanın yarattığı ilk insan kadar özgürüm,
Köleliğin temel yasalarının daha ortaya çıkmadığı,
O çağlarda ormanlarda soylu vahşiler koşardı.
Köleliğin temel yasalarının daha ortaya çıkmadığı,
O çağlarda ormanlarda soylu vahşiler koşardı.
Zihinsel sağlığa sahip olmak için Tanrı’nın amacının farkında olmak, iyiliği seçip günahtan uzak durmak, Tanrı’yı sevmek ve Tanrı’dan ötürü de insanları sevmek gerekir
Ruhsuz varlıkları cezalandıran kadim gelenekleri duyduğumuzda bunları anlamakta zorlanırız: Bir kişinin ölümüne sebep olan öküzü taşlayarak öldürmeyi söyleyen İbrani yasası, bir kişinin yaralanmasına sebep olan baltanın yargılanmasını gerektiren Atina geleneği (suçluysa şehir surlarından atılıyordu), bir çocuğu ezmekten suçlu bulunan sabanı parçalanmaya mahkûm eden ortaçağ Fransa’sından bir dava, Fransız din sapkınlarına yardım ettiği gerekçesiyle 1685’te bir kilise çanının kamçılanıp gömülmesi gibi örnekleri anlamak zordur.
Darwin’in kuzeni Francis Galton, evrimsel açıdan uygun olmayanların üremesinin engellenerek insanın evrimine el atılmasını önermiş ve bu siyasete öjenizm adını vermişti. İlerleyen yıllarda suçluların ve “zekâ özürlüler”in istekleri dışında kısırlaştırılmasına izin veren yasalar Kanada, İskandinav ülkeleri, otuz ABD eyaleti ve Almanya’da kabul edilecekti. Nazilerin aşağı ırklar ideolojisiyse sonrasında milyonlarca Yahudi, Çingene ve eşcinselin öldürülmesinin gerekçesi olmuştur
Anne babaların çocuklarını dövmesi, aşağılaması, bazı şeylerden mahrum bırakması ya da boşlaması doğru değildir, çünkü bunlar güçlü ve büyük bir kişinin, küçük ve çaresiz birine yapabileceği korkunç şeylerdir.
Araştırmalar, her anne babanın bildiği, fakat kimsenin çocuk gelişimi kuramlarına yerleştirmeye çalışmadığı bir olguyu da onaylar: Ergenlerin sigara içip içmemesi, başlarının yasayla belaya girip girmemesi ya da ciddi suçlar işleyip işlememesi, anne babalarından çok yaşıtlarının ne yaptığına bağlıdır. Harris, çocukların olgun statüsü elde etmek, yani yetişkinleri gücünü ve ayrıcalıklarını kazanmak için suç işlediklerini söyleyen popüler kuram hakkında şöyle yorum yapar: Gençler, yetişkinler gibi olmak isteselerdi, dükkânlardan tırnak cilası çalmazlar ya da köprü altına sprey boyayla SENİ SEVİYORUM LISA yazmak için köprünün üzerinden aşağı sarkmazlardı. Gerçekten ‘olgun statüsü’ isteseler, yetişkinlerin çamaşırları asmak ya da gelir vergisini hesaplamak gibi sıkıcı işlerini yapıyor olurlardı.
Aynı ailedeki çocukların ev ortamlarının farklı olabilmesinin, genler dışında başka bir sebebi daha vardır: Doğum sırası. İlk doğan çocuk genelde anne babasının ilgisini bölen can sıkıcı kardeşlerin olmadığı ortamda birkaç sene geçirir. Sonra doğan bebekler ise anne baba ilgisi ve diğer aile kaynakları için kardeşleriyle rekabet etmeli, sahip olduklarını daha güçlü ve daha tahkimatlı rakiplerine karşı nasıl koruyacaklarını çözmelidir.
Born to Rebel (1996) kitabında Sulloway, ilk doğan çocukların avantajlarını kendine güvenli bir kişilik geliştirmek üzere kullanacağını öngörür. Kendilerini anne babalarıyla özdeşleştirdikleri ve statükonun uzantısı oldukları için büyüdüklerinde daha muhafazakar ve daha maneviyatçı olmaları gerekir. Bunun aksine sonradan doğanlar ise daha uzlaştırıcı, yeni fikirlere ve yeni deneyimlere daha açık olmalıdır.
Bebeklerin dil gelişimini mümkün mertebe beslemek için anne babalar bebeklerine bir şeyler okumalı ve onlarla konuşmalıdır. Çocuklarıyla her yaşlarında konuşmalı ve iletişim kurmalıdır, onlara harcanan zaman asla yeterince çok değildir. (Çalışan anne babaların akşam yemeği ile yatak vakti arasında kalan zamanda, gün içindeki yokluklarını telafi etmek için çocuklarıyla yoğun vakit geçirmesi fikri, yani kaliteli zaman kavramı, kısa sürede ulusal çaplı bir şakaya dönüştü, iş hayatına girmelerinin çocuklarının mutluluğunu tehlikeye atacağını kabul etmeyen annelerin bir bahanesi olarak görüldü.) Anne babalar katı fakat makul sınırlar belirlemeli, ne çocuklarına patronluk taslamalı ne de onları bütünüyle serbest bırakmalıdır. Her türlü fiziksel cezalandırma yönteminin modası geçmiştir, çünkü bu cezalar bir şiddet döngüsü başlatır. Anne babalar çocuklarını aşağlamamak ve onlara kötüsün dememelidir, çünkü bu sözler özsaygılarını azaltır. Bunun aksine onları kucaklama, yerli yersiz sevgi gösterileri ve onaylama yağmuruna tutmalıdır. Ayrıca anne babalar buluğ çağına girmiş çocuklarıyla yoğun bir iletişim içinde olmalı ve hayatlarının her yönüne ilgi göstermelidir.
Ruhsuz varlıkları cezalandıran kadim gelenekleri duyduğumuzda bunları anlamakta zorlanırız: Bir kişinin ölümüne sebep olan öküzü taşlayarak öldürmeyi söyleyen İbrani yasası, bir kişinin yaralanmasına sebep olan baltanın yargılanmasını gerektiren Atina geleneği (suçluysa şehir surlarından atılıyordu), bir çocuğu ezmekten suçlu bulunan sabanı parçalanmaya mahkûm eden ortaçağ Fransa’sından bir dava, Fransız din sapkınlarına yardım ettiği gerekçesiyle 1685’te bir kilise çanının kamçılanıp gömülmesi gibi örnekleri anlamak zordur.