İçeriğe geç

Tarihçilerin Kutbu Kitap Alıntıları – Halil İnalcık

Halil İnalcık kitaplarından Tarihçilerin Kutbu kitap alıntıları sizlerle…

Tarihçilerin Kutbu Kitap Alıntıları

Bir misyon sahibi olmak mühimdir hayatta.Bir gaye için çalışmak İnsanın enerjisini bir noktada yoğunlaştırmak için çalışması
Vatan hasreti ana hasreti gibi.
ABD’de sadece iki kişinin kendiliklerinden duvar ördüğünü gördüm; birisi Berbard Lewis, diğeri hocam. Kimse cesaret edip Bernard Lewis’e kolay kolay Bernard Halil Bey’e de Halil diyemez. Yanlarına yanaşmak hakîkaten kolay değildir, bir duvarı vardır, ayrıca hemipizde de bu duvar vardır. O bize talebesi olarak bakıyor, biz de ona hoca olarak bakmaktan başka şey düşünemeyiz. Bilgi açısından zaten bizim aramızda hocanın lakabı; Şeyh-ül müverrihin
— Hayat ne ifade ediyor sizin için?
— Şımarık bir maymunuz, iştahlarımızın esiriyiz.
Taş yerinde ağırdır derler; Amerika’da da tanınıyorum, orada da iyi bir vaziyetteyim ama Türkiye’de karşılaştığım iyi kabul beni daha çok mutlu ediyor. Türkiye’ye gelmekten memnunum, hayatımda iyi kararlar verdim.
Ben insanım, insana ait hiçbir şey bana yabancı değildir.
Her yunanlının gönlünde Bizans İmparatorluğu, Konstantinopolis hayali, Megali idea yatar. Hayret ettiğim bir şey… Türklerde buna karşı bilinç yok, bakıyorum, Karadeniz sahili Akçakoca’dan başlayarak Batı Anadolu, Güney Anadolu, otellerin adları, lokantalar, hepsi Yunan isimleri… Gelen milyonlarca turiste, burası Yunanlara ait der gibi kendimiz ilan ediyoruz.
Oryantalist yaklaşımı şiddetle tenkit eden Edward Said var biliyorsunuz; oryantalist yaklaşım, sırf Batı’nın koloni siyasetine hizmet etmek için ortaya çıkarılmıştır, diyor.
Hasan Ali Yücel milli eğitim bakanı. Edebiyat öğretmeni, insancıl, halkçı, köy enstitülerini destekleyen; sosyalist eğilimi olan, toplumun kalkınmasını önde tutan idealist bir insan..
Şımarık bir maymunuz, iştahlarımızın esiriyiz.
İyi bir tarihçi olmak istiyorsanız, mümkün mertebe belgelere saygı duymak, belgelerle konuşmak gerekir.
Bu dünyadan giderken en çok neye hayıflanacağım biliyor musunuz? O büyük şaheserleri okuyamadan gözlerimi kapatacağıma. Tüm peygamberleri, Buda’yı Kant’ı, Shakespeare’i, Dante’yi, Fuzuli’yi ve Dostoyevski’nin bütün romanlarını okumak isterdim. Ömür o kadar kısa ki.
Tabii efendim, çoğu ayyaştı. II. Murad, bu yüzden tahtı bırakmak zorunda kaldı. Öncelikle söylenmesi gereken şu: Tarih, ahlak dersi vermez. Bizim bugünkü değer yargılarımızla okumayacaksınız tarihi. Eşcinsellik, o zaman toplumca kabuI edilmiş bir adetti.
Popüler olmak için muhakkak kamuoyunun ideallerini veya hurafelerini benimseyeceksiniz. Ama şimdi tarihimize ait her şeyi kötülemek moda.
Akşamın gölgeleri inip Bebek korusunun eteğinde Bebek’te ışıklar yandığında Kandilli’den Bebek uyandı derlermiş
Fatih’in despotik idaresinden bıkan yeniçeriler bütün nefretlerini veziriazamı Karamani Mehmet Paşa üzerinde topluyorlar, katledip, ölüsünü atın kuyruğuna bağlayarak sokaklarda sürüklüyorlar.
Sarayın Enderun kısmında sultanın günlük hizmetleriyle ilgili odalar vardır. Mesela sultanın emniyetiyle ilgili oda hasoda’dır; amiri Hasodabaşı’dır; padişaha ait şeyler hep has adı alır.
Kuşhane’de pişen yemekleri özel aşçılar hazırlardı, galiba Hünkar Beğendi ilkin orada hazırlanmış olmalı. Dikkat edin birçok yemek adları sarayla ilgilidir. Bugünkü Türk mutfağının üstünlüğü, nefaseti Osmanlı saray mutfağında yaratılmış olmasından
Dünyanın her tarafında tarihi haklar, birtakım siyasi iddiaların temelini teşkil etmektedir. Bu bir çılgınlıktır ve çok tehlikelidir.
Suç aramıyorum, fakat size tarihimizi nasıl şuursuzca tahrip ettiğimizi anlatmak istiyorum. Bütün Osmanlı tarihi o mezarlıkta. Fevzi Çakmak’ın mezarı da orada. Tepeye Piyer Loti diye çapkın bir Fransız subayın adını veriyoruz. Bu da başka bir bilinçsizlik, hafiflik
Eyüp’ün önemi şurada: Osmanlı harap olan Konstantinopolis’i yeniden bir Türk-İslam şehri olarak inşa etti, ama Eyüp, Osmanlılar tarafından bölgede tamamıyla yeni baştan kurulan bir Müslüman şehridir. Bütün İslam dünyasınca kutsal bir şehirdir
İnsan doğduğu zaman mutlak şekilde hürdür, ama toplum hayatında birtakım kuralları kabul etmek zorundadır. Özgürlüğü ötekisinin özgürlüğü ile sınırlandırılır, işte buradan anayasa rejimi çıkıyor.
Terminoloji lügatinin önemi şurada: Bilim adamı öğretmen,Türkçe terminolojinin tam manasını öğrenirse, liseye giden çocuk da öğrenecektir, oradan halka intikal edecek ve terminoloji lügatiyle konuşulan dil de zenginleşecek.
Doğramacı, serbest üniversitelerin kurucusudur, ideal bir üniversite kurdu en sonunda; Bilkent Üniversitesi. Bugün dünya üniversitelerinin en iyileri arasında Bu memleket Doğramacı’ya çok şey borçlu.
Bizde üniversiteleri kendi haline bırakırsanız olmuyor. Anımsarım, DTCF’nde zayıf bir namzet komiteyi geçemedi, altı ay sonra dostlarından oluşan ikinci bir komite kuruldu ve geçti.
Bu memlekette yalnız çoluk çocuk değil, herkes kafasını topun peşine takmış; efendim Sergen’in ayağı mı , dizi mi zedelenmiş imparator ne demiş Kanallarda hep bunu seyrediyoruz. Memleketin büyük meseleleri var. Çok kıymetli ekonomistlerimiz, köşe yazarlarımız var, anlatıyorlar ama genellikle kamu uyku halinde, dinlemez.
Basın dördüncü kuvvettir, derler, bizde birinci kuvvettir. Basının desteklediği bir insan dahi de, cumhurbaşkanı da, her şey olur
Türkiye’de, son senelerde Türk tarihine ait her şey piyasaya, tefecilerin eline düşüyor. Mezarlıklar tahrip ediliyor. Hisarları dolaşıyorum, nereye gitsem çukurlar kazılmış
Türkiye’de Üsküdar’da 19. yüzyılda İngiliz pamuklularının ithali yüzünden 5 bin esnaf açıkta kaldı, yani mallarını satamaz oldu. Bugün ucuz Çin tekstilleri karşısında Batı ve Türkiye aynı durumda.
Bugünkü göç Osmanlı devrinde de oldu, özellikle Arnavutluk, Doğu Anadolu gibi fakir bölgelerden, iş için lstanbul’a göç ediyorlar, onlar seyyar satıcılık, hammallık gibi işlerde çalışıyor: Bazen mahalle arası seri katiller oluyor, kolayına Arnavutlara suç yüklüyorlar, onları tevkif edip idam ediyorlar.
Kanuni zamanında Avrupa’nın en büyük şehrİ İstanbul; tahminimiz 400 bin ile 500 bin arasında
Mesela Türklerin Rumeli destanı Saltukname Sarı Saltuk 1260’larda 40 Türkmen obasıyla Rumeli’ye geçip Babadağı kasabasını kuran şeyh, orayı İslamlaştırdı, onun destanıdır Saltukname.
Cosimo şöyle demiş: Ben insanım, insana ait hiçbir şey bana yabancı değildir. Benim hayat felsefemi bu söz özetler.
Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun babası Atatürk zamanında Mısır’a gidip orada Al-Ezher’de profesör olmuş, kıymetli bir İslam alimi. Yozgatlıdır.
Arap dünyası ile ilişkimiz çok önemlidir, Arap dünyası bizi hakkıyla benimsemez, Hatay’ı daima Arap dünyasının parçası sayarlar, laik devlet sistemiyle Türkiye onların nazarında adeta geleneksel İslam’a karşı görülür
Tahran’da gezerken kulaklarıma inanamadım, bizim Sanat Güneşi Zeki Müren’in kasetlerini çalıyorlar, yolda onun şarkılarıyla geziyorsunuz. Dediklerine göre Tahran’ın yarısı Azeri’dir, birçoğu zengin işadamıdır.
Hilafet unvanını çok sonradan aldı, padişahlar. Mektep kitaplarına yanlış giren bilgilerdendir. Selim hilafeti almadı, merasimle camide Abbasi halifesinden devr almış, filan, hepsi masal, hepsi hurafe. Asıl Kanuni Süleyman, bürün İslam dünyasının koruyucusu sıfatını aldı.
Vahhabizm, Arap Yarımadası’ndan Kuzey Afrika’ya, lran’a yayıldı. Bugün Humeynizm, aşağı yukarı bu Vahhabizm’in Şi’i şeklidir. Bütün aşırı İslami tarikatlar, hareketler bugün Vahhabizme bağlanır.
İslam’a sonradan eklenmiş, ana kaynaklara, Kur’an ve hadislere karşı 20-30 bid’at tespit etmişler; mesela mezar taşı koymanın şirk, puta tapma olduğunu düşünüp mezar taşlarını ortadan kaldırırlar Mesela türbelere gidip ölüden şefaat beklemek bid’attir, bunlar İslam’a aykırı hareketlerdir
Evet, konularımı seçerken milliyetçiyim, fakat konularımı işlerken tamamen Batı metodolojisiyle yaklaşıyorum.
Ermeniler dış ticarette çok faal ve Osmanlı Devleti’nin hoşgörülü politikasından istifade ederek köşebaşlarını tuttular; bankacılıkta sarraflıkta, vs. zenginleşen, uyanan, milli hedefleri olan bir sınıf ortaya çıktı.
Bugün Kırım Yarımadası, Ukrayna’nın bir parçasıdır. Yalnız Sivastopol’da, Ruslar hala askeri üssü muhafaza etmektedir, oraya gitmek yasak. Orada, İstanbul’u, Türkiye’yi tehdit eden nükleer silahlar olduğu söyleniyor. Allah korusun bir harp çıksa Anadolu’yu, Türkiye’yi altüst eder Ruslar; o üssü muhafaza ediyorlar.
Biz, maalesef, çözülmüş bir medeniyetiz, eski güzel adetlerimiz vardı, onları artık unutmuşuz, yahut bize eski ve bağnaz geliyor. Anglosakson toplumundaysa, eski sosyal adet ve kurallar kuvvetlidir, doğum günleri, Amerika’da ilk yerleşme günü (thanks giving day) kutlanır Amerika’da yemeğe başlamadan duası edilir, bize saçma gelir böyle bir şey.
İlber’in annesi bildiğime göre Kırımlı asil bir aileden, bir Tatar mırzasının kızıymış. Annesi DTCF’nde Rusça hocası olarak uzun yıllar çalıştı, İlber’in Rusça’sı da oradan geliyor.
İki müessese vardır ki, muhakkak üst ve alt, öğreten ve öğrenen vardır. Bu iki müesseden biri askerlik, diğeri eğitimdir.. Muhakkak öğretmen daha iyi bilen, öğrenci daha az bilen insandır. Bu iki müessesede muhakkak otorite olacak.
Edirne’de Kanuni’nin yaptırdığı büyük kule önünde iki tane taş blok vardır; rivayete göre birisi reaya’nın, zulüm görenlerin, fazla vergi ödeyenlerin vb. şikâyetlerini sundukları taş, öteki suçu sabit olmuş idare adamlarının idam edildiği, kafasının kesildiği taş
Reaya’ya adaletli davranır ve onu korursan, o güven içinde çalışır, zenginleşir, zengin olur, o zenginleşirse hazine zengin olur, hazinen zengin olunca askerin bol olur, askerin büyük olunca kudretin artar, otoriten arttıkça reaya’yı daha iyi himaye edersin. Buna, doğu siyaset teorisinde Daire-i Adalet denir.
Enver, Orta Asya’dan Kafkasya’ya geldi, Mustafa Kemal başarısz olursa Kurtuluş Savaşı’nın başına geçmek umuduyla. Sakarya dönüm noktasıdır; Mustafa Kemal’i TBMM Sakarya’ya gönderdi. Mustafa Kemal Sakarya’yı kazanınca Enver çekildi, gitti.
Sipahilerin savaş süresi eylülde biter, yurtlarına dönerler, çünkü harçlıkları bitmiştir. Bir kuraldır bu. Avrupalılar, sipahiler Anadolu’ya dönsün diye bekler, işte o zaman harekete geçerler.
Mesela, askere alınan köylü, ömrünün sonuna kadar cepheden cepheye gönderiliyor, Tanzimat Fermanı’nda diyor ki, En fazla beş sene askerlik yapar. ” Birey haklarını sultana karşı savunan bir ferman
Osmanlı orduları 1839’da, Nizip’te yenilip de Mehmed Ali için İstanbul yolu açılınca, bu bunalım anında Fransız kültürünü, siyasi kurumlarını yakından bilen bir adam olarak Koca Reşid Paşa çağrıldı, Tanzimat’ı ilan etti (1839), Hanedana Avrupa’ nın sempatisi gerek.
Turgut Özal’ın genel siyaseti zaten, faaliyeti engelleyici kanunları , nizamları bertaraf ederek yol açmaktı. Hatta Anayasa’ya ait bir sözü de meşhurdur, biliyorsunuz: Ne olur Anayasa bir kere delinse.
Fakat şimdi yeniden eski-yeni karışıyor; mesela zede var ya, zede Farsça bir kelimedir -felaketzede, felakete uğramış demek- Farsça zeden, uğramak fiilinden, şimdi imarzede, depremzede diye uyduruyoruz.
Uygurca’nın Anadolu’ya geldiğini biliyoruz. Mesela Fatih’in Doğu Anadolu’ya ait fermanı Uygurca’dır; Prof. Reşit Rahmeti Arat neşretti. Doğu Anadolu’daki Türklere hitap ediyor.
Mesela 9. yüzyılda , Uygurlar Orta Asya’da Hint felsefesini ve edebi eserleri tercüme etmişler. Kütüphaneleri, Almanlar tarafından bulundu, Almanya müzelerinde Bu dilin ne kadar ileri bir ifade gücüne eriştiği Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig adlı eseriyle ortadadır.
Osmanlı’nın yayılışında ikinci önemli faktör de, Ortodoks kilisesini tutması Gittiği her yerde Ortodoks kilisesine eski imtiyazlarını, topraklarını veriyor. Patrikliği, patrikliğe bağlı Ortodoks Hıristiyan halkı himaye ediyor.
Osmanlı İmparatorluğu bir Türk-İslam hakimiyeti değil, Balkan yerli kültürüyle kaynaşma içindeydi. Balkanlı oluyor Osmanlı. Ve din meselesinde hiçbir taassup yok; vesikalarda birkaç nesil timar sahiplerini Hıristiyan olarak görüyoruz.
Bayramlarda eskiden muhakkak gidip büyüklerimizin elini öperdik, bu şimdi bir gerilik sayılıyor. Tanıdıklar birbirlerini ziyaret eder, eski düşmanlıklar unutulur, sıcak bir hava. Şimdi ne yapıyoruz? lsviçre’ye, Paris’e, Antalya’ya kaçıyoruz.
Dikkat edin bize en yakın , en sıcak hislerle yaklaşan Araplar, Kuzey Afrika’ dadır. Batı Anadolu’dan birçok Türk gidip yerleşmiştir oraya. Tunus’a gittim, Türk’üm deyince, birçoğu, bizim atalarımız Türk’tür diye övünür.
İspanyollar, Kuzey Afrika’yı istila ediyor; Bon, Konstans gibi kaleleri almışlar, yerleşiyorlar. Ateşli silahlarla geliyorlar. O zaman Kuzey Afrika’daki Tunus, Cezayir Osmanlı’ya heyetler gönderip yardım istiyorlar. II.Bayezid Osmanlı korsanları gönderiyor oraya.
Bu bilgiyi onların kendi literatüründen öğreniyoruz. Müslümanlara ait gemileri zapt ediyorlar. Hacıları yakalayıp, burunlarını kulaklarını kesip çuvallara dolduruyor ve Kahire’ye, Arabistan’a gönderiyorlar Dehşet vermek için
Bulgaristan bugün İstanbul’dan sonra bir milyon Osmanlı belgesiyle Türkiye’den sonra en önemli Osmanlı arşivine sahip; cumhuriyetin ilk yıllarında Osmanlı arşivinden dört vagon dolusu eski belgenin Bulgaristan’da bir kağıt fabrikasına satıldığını ve yaşadıklarımızı anlatmıştım.
Genellikle Araplar bizim İslam kardeşliğimizi kendi davaları için kullanmak isterler. Ama Kıbrıs Türk devlerini tanımazlar. Bütün Arap memleketleri, Hatay üzerinde hala hak iddia ederler.
Sağcı grupla çatışıyorlardı daima, bir defasında solcu grup dekanlığı bastı, Şevket Aziz Kansu dekandı. Dekanı masasının üzerine ittiler ve sırtında beyanname yazdılar; işi bu kadar azıtmışlardı. DTC koridorlannda silah sesleri duyuluyordu.
Odamda oturuyorum, dışarıda silah sesleri.
SBF, solcu hareketin merkezi haline gelmişti. Abdullah Öcalan da oradan yetişme, biliyorsunuz.
Şu üzerinde oturduğumuz Anadolu, dünyanın en nazik bölgesidir.
Son seçimlerde, Ecevit kuşkusuz bürokratlarla hareket eden, bürokratları temsil eden bir başbakandı, onların sloganını benimsiyordu: İrtica var. Çok abarttılar, bu abartma sonucu ne oldu? DP’nin 1950’deki gelişi gibi büyük bir çoğunluk AKP’yi iktidara getirdi. Benim bir tarihçi olarak yorumum budur.
İslam fıkhına göre üç kez teslim davetine yanıt vermeyen, silahla karşı koyan şehir halkı esir ve malları gazilere ganimettir. Bu bir ortaçağ kuralı. Hıristiyan dünyasında da böyle idi.
Ticaret ve strateji bakımından çok mühimdir Kıbrıs Doğu Akdeniz’de; Anadolu, Suriye, Mısır’a hakimdir. Kıbrıs’ın stratejik konumu dolayısıyla biz bugün çok duyarlıyız. Oraya bir düşman memleket yerleşirse, Türkiye için büyük stratejik kayıptır. Araplar, Kıbrıs’ta yerleşmemizi istemezler; Suriye ve Mısır onun için Yunanlıları destekler.
O yıllarda Beyrut Yakındoğu’nun Paris’i durumundaydı; iktidar, Hıristiyanlarla Müslümanlar arasında paylaşılıyordu. Mesela cumhurbaşkanı Hıristiyan, başbakan Müslüman
Kızıl, komünizmin sembolü olduğu için, bütün kızıl adı taşıyan köylüler müracaat etti ve değiştirdiler isimlerini. Halbuki Ankara’da bir mahallenin adı Kızılbey; Kızılbey, 1. Ala· eddin Keykubad zamanında Bizans’a karşı Ankara’dan hareket eden gazilerin lideri. Mahallenin adını, mescidin adını, hepsini değiştirmeye kalkıyorlar. Yer adları, tarihi bir kanıttır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir