Dino Buzzati kitaplarından Tatar Çölü kitap alıntıları sizlerle…
Tatar Çölü Kitap Alıntıları
tüm dünyada tek bir insanoğlu kendisini düşünmeyecekti; herkesin kendi meşguliyeti vardı, herkes kendi kendine zor yetiyordu.
insanların her zaman birbirlerinden uzakta olduklarını fark etti, birisi acı çektiğinde, acısı sadece kendisine ait oluyor, hiç kimse o acıyı birazcık olsun dindiremiyordu
İnsanın, tek başına olduğu ve hiç kimseyle konuşamadığı zaman bir şeye inanması çok zordur.
Kendini aniden yalnız hissetti.
açık havada, kargaşanın ortasında, henüz genç ve sağlıklı bir bedene sahipken, zafer borularının öttüğü anda ölmek güzel olabilir; ama bir hastane koğuşunda uzun uzun acı çektikten sonra ölmek daha kötüdür herhalde; evde, sevgi dolu ilenmeler, hafif ışıklar ve ilaç şişeleri arasında ölmek daha melankoliktir. Ama bilinmeyen, yabancı bir diyarda, sıradan bir han odasında, yaşlı ve çirkinleşmiş bir biçimde, dünyada, arkada hiç kimsenin kalmadığını bilerek ölmek kadar zor hiçbir şey olamazdı.
hani yazgının en belirleyici anları, size dokunmadan burnunuzun dibinden geçip gider ve sizi solmuş yapraklardan oluşan bir burgacın ortasında bırakırlar ya, işte o yiten korkunç ama dev fırsat duygusunu hissediyordu
Belki bizler çok şey talep ediyoruz, gerçekte herkes layığını bulur.
Birisi acı çektiğinde, acısı sadece kendisine ait oluyor, hiç kimse o acıyı birazcık olsun dindiremiyordu.
Sonuçta herkes layığını bulur.
Yeterince düş kırıklığı yaşamadık mı?
Gençlerde âdet olduğu üzere şansının yaver gideceğine ilişkin umutlarla yola çıkıyor ama düş kırıklığına uğramış olarak geri dönüyordu.
Şimdi umut vaktiydi ve kendi kendine belki asla gerçekleşmeyecek olan ama insana yaşama cesareti veren
Cümleni bitiremeden gittin; belki de gayet sıradan aptalca bir şey, belki saçma bir umuttu dile getireceğin, belki de hiçbir şey değildi.”
Ama sonuçta dünyada yapayalnızdı ve onu kendisinden başka sevecek kimse yoktu.
Yaşamdaki tüm güzel şeyler onu bekliyor gibiydi. Aceleye ne gerek vardı?
Ama, sonuçta, en güzel yıllarının, ilk gençliğinin belki de artık tükendiğini de fark etmekteydi. Ve sabit bakışlarla incelediği aynada, boşuna sevmeye çalıştığı yüzünde zoraki bir gülümseme görüyordu. Ne saçma!
Belki bizler çok sey talep ediyoruz.Gerçekte herkes layığını bulur .
İnsan: Artık sonuna gelmiş olsam bile beklemeye değmiş diyebilmeli.
yapayalnizdi ve onu kendisinden başka sevecek kimse yoktu.
bir insan acı çektiğinde,duydukları sevgi ne denli büyük olursa olsun,diğerlerinin bu yüzden acı çekmediklerini ve yaşamdaki yalnızlığı işte bu durumun oluşturduğunu farketti.
“ elveda, senin gibi çok uzun zaman inatla umut eden ve sana benzeyenler.”
Bir insan acı çektiğinde duydukları sevgi ne denli büyük olursa olsun,
diğerlerinin bu yüzden acı çekmedikleri ve yaşamdaki yalnızlığı işte bu durumun oluşturduğunu fark etti
diğerlerinin bu yüzden acı çekmedikleri ve yaşamdaki yalnızlığı işte bu durumun oluşturduğunu fark etti
İnsanın tek başına olduğu ve hiç kimseyle konuşmadığı zaman bir şeye inanması çok zordur.
Bir şeylerin ümidini taşımak gerekir
En güzel yıllarının, ilk gençliğinin belki de artık tükendiğini de fark etmekteydi.
Birisi acı çektiğinde, acısı sadece kendisine ait oluyor.
İnsan hayatta her istediğini elde edemezdi ki.
Yavaş yavaş güveni azalıyordu. İnsanın, tek başına olduğu ve hiç kimseyle konuşamadığı zaman bir şeye inanması çok zordur. İşte tam da o dönemde, Drogo, insanların birbirlerinden uzakta olduklarını fark etti, birisi acı çektiğinde, acısı sadece kendisine ait oluyor, hiç kimse o acıyı birazcık olsun dindiremiyordu; bir insan acı çektiğinde, duydukları sevgi ne denli büyük olursa olsun, diğerlerinin bu yüzden acı çekmediklerini ve yaşamdaki yalnızlığı işte bu durumun oluşturduğunu fark etti.
Yeterince düş kırıklığı yaşamadık mı?
Neden hiç kimse asla doğruyu söyleme cesaretini göstermedi?
Ama yine de biten bir sayfadır, teğmenim, yani yaşamın bir parçası.
Zaman elini sizden daha çabuk tuttu, sizinse artık her şeye yeniden başlama hakkınız yok.
Madem öyle küçük at, ovadaki yol boyunca koş dört nala, daha geç olmadan koş, yorulsan bile, yeşil çayırlara, bildik ağaçlara, insanların oturdukları yerlere, kilise ve çan kulelerine varmadan sakın durma.
Neden hiç kimse asla doğruyu söyleme cesareti göstermedi.
Şimdi bir kez daha birbirlerinden uzaklaşmışlardı, aralarında bir boşluk oluşuyordu, birbirlerine dokunabilmek için ellerini uzatmaları boşunaydı.
“… birisi acı çektiğinde, acısı sadece kendisine ait oluyor, hiç kimse o acıyı birazcık olsun dindiremiyordu; bir insan acı çektiğinde, duydukları sevgi ne denli büyük olursa olsun, diğerlerinin bu yüzden acı çekmediklerini ve yaşamdaki yalnızlığı işte bu durumun oluşturduğunu fark etti.“
Birisi acı çektiğinde, acısı sadece kendisine ait oluyor.
Drogo, insanların her zaman birbirlerinden uzakta olduğunu fark etti. Birisi acı çektiğinde, acısı sadece kendine ait oluyor, hiç kimse o acıyı biraz olsun dindiremiyordu; bir insan acı çektiğinde diğerlerinin, duydukları sevgi ne denli büyük olursa olsun, bu yüzden acı çekmediklerini ve yaşamdaki yalnızlığı işte bu durumun oluşturduğunu fark etti.
Siz kimsiniz? Diye seslendi yüzbaşı. İşte bu tam da Drogo’nun korktuğu soruydu.
Düşlerde her zaman saçma ve karmaşık bir şeyler vardır ve insan tüm gördüklerinin yalan olduğu duygusundan ve en güzel anda uyanacağı düşüncesinden hiçbir zaman tam olarak kurtulamaz.
Dün gibi geliyordu ama zaman geçmişti, o hareketsiz, herkes için aynı, durağan yani, ne mutlu olanlar için daha yavaş ne de talihsizler için daha hızlı olan ritmiyle akıp gidiyordu.
İnsanlar, ‘şu nehri aştıktan sonra on kilometre daha gidince varırsın,’ diyeceklerdir. Ama buna karşılık yol hiç bitmeyecektir, günler gitgide daha da kısalacak, yol arkadaşları seyrekleşecek, camlarda hareketsiz, donuk, kafalarını sallayan suratlar görünecektir.
Düşlerde her zaman saçma ve karmaşık bir şeyler vardır ve insan tüm gördüklerinin yalan olduğu duygusundan ve en güzel anda uyanacağı düşüncesinden hiçbir zaman tam olarak kurtulamaz.
Hatta şu anda, içinde derin bir eziklik hissediyordu, hani yazgının en belirleyici anları, size dokunmadan burnunuzun dibinden geçip gider ve sizi solmuş yapraklardan oluşan bir burgacın ortasında bırakırlar ya, işte o yiten korkunç ama dev fırsat duygusunu hissediyordu.
Belki bizler çok şey talep ediyoruz. Gerçekte herkes layığını bulur.
yılları parmakla sayılabilecek
ve insan tanıyana kadar eriyip gidecek küçücük insani bir gençlik vardı.
ve insan tanıyana kadar eriyip gidecek küçücük insani bir gençlik vardı.
Kargalar yuva yapar,
kırlangıçlar gider.
kırlangıçlar gider.
Ama Drogo, zamanın ne olduğundan habersizdi. Önünde tanrılar gibi, yüzlerce gençlik yılı olsa dahi, ona düşen pay hep küçücük olacaktı. Oysa, onun ömründe, tersine, basit ve sıradan bir yaşam, cimrice verilmiş bir armağan gibi, yılları parmakla sayılabilecek ve insan tanıyana kadar eriyip gidecek küçücük insani bir gençlik vardı.
zaman geçmişti, o hareketsiz,
herkes için aynı, durağan yani,
ne mutlu olanlar için daha yavaş
ne de talihsizler için daha hızlı olan ritmiyle akıp gidiyordu.
herkes için aynı, durağan yani,
ne mutlu olanlar için daha yavaş
ne de talihsizler için daha hızlı olan ritmiyle akıp gidiyordu.
Zavallı Drogo, diye düşündü, bunun nasıl büyük bir zaaf olduğunun farkındaydı ama sonuçta dünyada yapayalnızdı ve onu kendisinden başka sevecek kimse yoktu.
Onlar herkesin ortak yaşamına, sıradan insanların mutluluğuna,
vasat bir yazgıya alışamamışlardı.
vasat bir yazgıya alışamamışlardı.
İnsan, böylelikle, umut dolu, kendi yolunda gider durur
Kendisi dışında, herkesin umutlanmak için öyle ya da böyle az ya da çok bir nedeni vardı.
Yavaş yavaş güveni azalıyordu. İnsanın, tek başına olduğu ve hiç kimseyle konuşmadığı zaman bir şeye inanması çok zordur. İşte tam o dönemde, Drogo, insanların her zaman birbirinden uzakta olduğunu fark etti, birisi acı çektiğinde, acısı sadece kendisine ait oluyor, hiç kimse o acıyı birazcık olsun dindiremiyordu; bir insan acı çektiğinde, duydukları sevgi ne denli büyük olursa olsun, diğerlerinin bu yüzden acı çekmediklerini ve yaşamdaki yalnızlığı işte bu durumun oluşturduğunu farketti.
Herkesin kendi meşguliyeti vardı.
herkes kendi kendine zor yetişiyordu.
herkes kendi kendine zor yetişiyordu.
Demek ki annesi, bir daha hiç geri gelmemek üzere gidip gitmiş bir mutluluğu olduğu gibi koruyabileceğine,
zamanın akışını durabileceğine,
oğlu geri geldiğinde kapı ve camları açmakla her şeyin eskisi gibi olabileceğini inanıyordu.
zamanın akışını durabileceğine,
oğlu geri geldiğinde kapı ve camları açmakla her şeyin eskisi gibi olabileceğini inanıyordu.
Zaman elini sizden daha çabuk tuttu, sizinse artık her şeye yeniden başlama hakkınız yok
Herkes, çok yakında olacak güzel bir şeyleri beklermişçesine ne mutludur.
Sonuçta herkes layığını bulur.
Şimdi umut vaktiydi ve kendi kendine belki asla gerçekleşmeyecek olan ama insana yaşama cesareti veren..