İçeriğe geç

Sevgi Düzenleri Kitap Alıntıları – Bert Hellinger

Bert Hellinger kitaplarından Sevgi Düzenleri kitap alıntıları sizlerle…

Sevgi Düzenleri Kitap Alıntıları

Bir ilişkide taraflardan biri diğerinden fazla verdiği, diğeri de daha fazla aldığı anda denge bozulur. Bundan ötürü çift terapisinde alınacak ilk önlem kimin daha fazla verdiğini ya da kimin daha fazla aldığını saptamak, ardından verme ve almayı yeniden dengeye getirmektir
Varlığa kıyasla Yokluk,
ne zamanda sınır tanır,
ne de mekanda,
Tıpkı bugünle kıyaslandığında geçmiş ve geleceğin olduğu gibi.
Annesi kendisini dünyaya getirirken ölen bir çocuk, yaşamı onun ölümüyle ödenmiş olduğu için kendisini ömür boyu suçlu hisseder.
Çocuğun sevgisini gün ışığına çıkarmak çoğu zaman bilgili bir yardımcının bütün yapabileceği ve yapma izni olan şeydir. Çocuk bu sevgi adına neyi üstlenirse üstlensin, kendisini vicdanıyla uyum içinde, üstün ve iyi hisseder
En tehlikelisi suçsuz olandır. Suçsuz olanın öfkesi daha büyüktür ve bir ilişkide en yıkıcı biçimde davranan da odur. Çünkü kendisini haklı hisseder.
İlişkide birisi aldığından daha azını verirse, diğeri de onu daha azıyla karşılayacaktır. O zaman alış veriş azalır ve ileri gitmek yerine geri giderler, mutlulukları ve bağlılıkları da azalır.
Çoğu insan bir ilişkiye, istediği gibi girip çıkabileceği bir koroya girer gibi giriyor. Ama bu olmaz. Bir kez ilişkiye giren artık bağlıdır ve acı olmaksızın, suç olmaksızın ilişkiden çıkamaz.
Başkasının yükünü sırtlayanın iyi şeylere gücü kalmaz. Kendi yükü, suçu ve alınyazısını taşıdığındaysa bu onu güçlü kılar. Başı diktir ve bununla büyük bir şey yapma gücü vardır.
İnsanın kişisel bir suçu varsa ve bunun arkasında duruyorsa, suç, bir güç kaynağı haline gelir.
Olan ve gerçekleştirilen her varlık, bir yoklukla çevrilidir; buna ait olan bir yokluk olmaksızın düşünülemez. Ama yokluğun da bir etkisi vardır. Hiçlik değil, sadece yokluktur. Varlığımda yokluk olanı hiçe sayacak olursam, yokluk, varolandan bir şey alır götürür.
Bir kişinin mahrem ilişkisine dair şeyleri başka birisine aktarması kötü sonuçları olan bir güven istismarıdır. İlişkiyi parçalar. Yaşananlar yalnızca o ilişkinin taraflarına aittir. Mahrem olan, başkaları için sır kalmak zorundadır.
Ama sevgiyle hareket eden çocuk, haddini aştığını fark etmez. Vicdanı kendisini buna karşı uyaran bir ses işitmez. Bu nedenle trajik kahramanların hepsinin gözü kördür. İyi ve yüce bir şey yaptıklarını sanırlar.
Kendimi çok tazelenmiş, enerji dolmuş hissediyorum; “Gerçek sizi özgür kılar” deyişindeki, bir özgürleşmenin başlangıcındaki gibi.
Çoğu sorun, kişinin düşünceleri, çabaları ya da sevgiyle -İsa’nın dağdaki vaazıyla talep ettiği gibi örneğin- düzeni aşacağını sanmasından kaynaklanır. Ancak düzen verili halde içimizde mevcuttur ve yerine sevginin geçmesine izin vermez. Boş bir düşüncedir bu. Düzene, gerçek noktasına dönmek zorundadır kişi. Çözümü ancak orada bulabiliriz.
Kimileri, bir ilişkiye girdiklerinde her zaman sıkı sıkı birlikte olacaklarını sanar. Ama ilişki aynı zamanda bir ölüm sürecidir. İlişkideki her kriz ölüm gibi deneyimlenir ve kendi ölümümüzün de bir parçasıdır. Yakınlıktan bir parça yitirilir ve başka bir düzlemde ilişkinin yeni bir niteliği ortaya çıkar; öncekinden farklıdır, daha rahat, daha özgür ve geniştir burada ilişki.
Üçüncü özgürlük içgörüdür. Ahmaklık ve pişmanlığın ardından gelir. Rüzgârda salınan başağa benzer, zayıf olduğunda eğilmeyi bildiği için ayakta kalır.
Insanı yalnızlaştırdığı için mutluluk tehlikeli bir şey olarak algılanır. Aynı şey çözüm için de geçerlidir. Tehlikeliymiş gibi algılanır, çünkü insanı yalnızlaştırır. Buna karşılık sorun ve mutsuzluk yaşanırken insan başkalarıyla birliktedir . Sorun ve mutsuzluk, masumiyet ve sadakat duygusu ile ilişkilendirilir. Buna karşılık çözüm ve mutluluk, ihanet ve suç duygusuyla. Bu nedenle mutluluk ve çözüm ancak kişi bu suçla karşı karşıya geldiğinde mümkündür. suç mantıklı olduğu için değil, ama bu şekilde yaşanır. sorundan çözüme geçiş bu nedenle bu kadar zordur.
Bir çift ilişkisinde yaşananlar başka kimseyi de ilgilendirmez. Birisinin mahrem ilişkisine dair şeyleri başka birisine aktarması kötü sonuçları olan bir güven istismarıdır. İlişkiyi parçalar. Yaşananlar yalnızca o ilişkinin taraflarına aittir. Mahrem olan, başkaları için sır kalmak zorundadır.
İlişkilerdeki içtenlik bireyselleşmeyle azalır.
Bir çiftten birbirlerine sıkıca sarılmalarını istemişti. Kadının yüzü birden değişti ve kocasına öfkelendi. Ama bunun için hiçbir neden yoktu.
“Kadının yüzünün nasıl değiştiğine bak” dedim, “Onun kiminle özdeşleştiğini görebilirsin.
” Yüzü bir anda seksen yaşında bir kadınınkine benzemişti. Kendisiyse yalnızca otuz beş yaşındaydı.
Sonra kadına, “Yüzüne dikkat et!” dedim, “Kimin yüzü böyleydi?” “Büyükannemin” dedi. “Büyükannene ne oldu?” diye sordum. “Lokanta işletirdi. Büyükbabam bazen bütün müşterilerin önünde saçlarından çekiştirirdi, o da sesini çıkarmazdı.”
Büyükannenin gerçekte neler hissettiğini canlandırabiliyor musun? Kocasına öfke duyuyor ama bunu ifade etmiyordu. Bastırılmış bu öfkeyi torunu ondan almıştı.
Öznenin -büyükanneden toruna- aktarımıdır bu.
Ancak öfkeyi alan büyükbaba değil, kendi kocasıdır.
Bu da nesnenin -büyükbabadan kocaya- aktarımıdır.
Çifte aktarım dinamiği işte budur. Ama kimse bunun bilincinde değildir.
Gerçeğin gün yüzüne çıkaracaklarından korkan, at gözlükleri takar.
Dünyayı olduğu gibi, her şeyiyle almak. Onunla mutabık olmak. Büyük adım, bu. Kendisi ve başkalarında ölümle mutabık olabilen, hastalıkla mutabık olabilen, alınyazılarıyla mutabık olabilen korkuyu yenmiş, görüş açıklığını kazanmıştır.
LINZ Neden danışanlarını sorunlarını anlatırlarken çoğu zaman bu kadar kısa kesiyorsun? Çoğu insan için tedirgin edici bir şey bu.

HELLINGER Anlattığı şekliyle sorun, gerçekte kişinin sorunu değil. Çünkü sorunu doğru kavramış olsaydı…

LINZ …orada olmazdı.

HELLINGER Doğru. Bu nedenle durumuna ilişkin anlattığı hemen hiçbir şeyin bu durumu yansıtmadığından hareket ediyorum. Anlatımına kulak verecek olursam, ifade ediş biçimiyle sorununu bir kez daha doğrulamasına ve pekiştirmesine olanak tanımış olurum. Onun için sorununu kendi istediği gibi anlatmasına izin vermiyor, yalnızca olayları aktarmasını istiyorum; örneğin ebeveyninden biri daha önce bir evlilik geçirmiş mi, kaç kardeşi var, kardeşlerinden ölen olmuş mu, çocukluğu ve ailesinde benzeri iz bırakan bir olay yaşanmış mı?

Suç gelip geçicidir ve gelip geçici olmalıdır. Suç ancak Tanrı katında ebedidir. Yeryüzündeki her şey gibi o da gelip geçicidir.
Kefarette göze göz temelli bir ödeşme vardır. Burada da eylemin yerine acı çekmek, yaşmın yerine ölüm, suçun yerine ceza geçer. Veburada da eylem ve hizmet olmaksızın acı ve ölüm yeterli sayılır.
Bırak bu işi istedikleri gibi yapsınlar. Ruhunu olan biten her şeyden özgür tutmalısın. Neler yapıldığını bile öğrenmemelisin.
Şimdi bir resmin var ve bu resim sana etkisini gösteriyor. Hemen harekete geçmelisin. İçindeki resim sana güç akıtana dek beklemek zorundasın. Doğru zamanı geldiğinde birden hızla ve kolayca olur bu. İçgörü henüz edim değildir. İçgörü ve edim çoğu zaman birbirinden ayrıdır. Kişi içgörünün hemen ardından harekete geçtiğinde çoğu zaman içgörünün kendisinden istediğinin tam tersini yapar. İçgörünün, doğru bile olsa ardından hemen harekete geçirilemez ve geçilmemelidir. resimde kal. Güç gün yüzüne çıkana dek onun içinde taşı, tamam mı?
Bir terapist ancak dışlanmış olana yüreğinde yer verdiğinde gücü vardır.
-Ona bundan ötürü çok minnettarım.
-Minnet iki ucu keskin bıçaktır. Doğru sözcük onurlandırmaktır.
İyi bilgi edime yöneliktir. Edimin gerektirdiğinden daha fazlasını bilmek istersem bilgi yıkıcı olmaya başlar ve eylemin yerine geçer.
Kendi kendine aydınlanmaksızın ışığa çekilen anında söner.
Büyük olan dokunur insana ama onun kendisine dokunulmaz, sır olarak kalır. Onu tam olarak anlamak için analiz etmeye kalkanın elinde ateşin külü kalır.
Bisikletlinin tekinin peşine takılan adam gibi olmuştur çoğu zaman. Bu adam öndekine seslenir Baksana çamurluğun takırdayıp duruyor! Ne ? der beriki. Çamurluğun diyorum, takırdıyor. Seni işitemiyorum der bisikletli, Çamurluğum takırdıyor da!
“Ben biraz daha yaşayacağım”
Bir zamanlar sofu bir Yahudi yaşarmış. Her gece Tanrıya piyangoda kazanmak için dua edermiş. Yıllar sonra Tanrının sesini işitmiş:
Artık bana bir şans vermek için git de kendine bir piyango bileti al.
Annem Bu adam benim için yaratılmış demiş ve onunla evlenmiş.
Nasıl bir insandı? İyi miydi, kötü mü? Ne yapmıştı?
Bazıları geri çekilir ve depresif olmayı yeğlerler.Bu daha rahattır. Depresyon daha kolay bir yaşamdır.
Mutluluk ve mutsuzluğun birlikte yarattığı doluluğu kaldırmak zordur.
Yumuşaklığı yalnız günahkârlar tanır.
-Yumuşaklığı mı?
-Yumuşaklığı, evet. Suçsuzlar katıdır.
Kimi yardımcılar, dünyayı arka ayaklarında yuvarladığını sanan skarab’a benzer.
Hüzün, gizli mutluluğu korur.
Kendimi çok hüzünlü bir insan olarak görüyorum.
Suçsuz olan öcünü ölçüsüzce aldıktan sonra suçlu olan artık ona dönemez.
Suçsuz olanın öfkesi daha büyüktür ve bir ilişkide en yıkıcı biçimde davranan da odur. Çünkü kendisini haklı hisseder.Ölçüyü kaçırır.
Kıskançlık, insanın suçu kendi üzerinden başkasına atmanın yoludur.
Kıskançlıkta kıskanan,diğerini gitme noktasına getirmek ister. Ama kalmasını istermiş gibi davranır.
Bir çift ilişkisinde kadın erkeğe bir şey verdiği, böylece ona olan sevgisini gösterdiğinde kendisi de kadına bir şey verene dek erkek baskı altına girer.
Birisi bana saldırır ya da haksızlık yapar, ben de
buna uygun olarak öfke ve kızgınlıkla tepki gösteririm.
Bir ayrılıkta öfke, yas acısının yerine geçer çoğu zaman.
Kimileri engelleri sevgiyle aşabileceklerini sanırlar,
zorlayabileceklerini. Yalnızca yeterince sevseler her şeyin daha iyi olacağını.
Daha iyi olmayacaktır!
Erkek kadını izlediğinde gerginlikler oluşur.
Çift ilişkisi kadın erkeği izlediğinde başarıya ulaşır.
Bazen benim de bir itici güce ihtiyacım oluyor.
Senin problemle mutlu olduğunu görüyorum. Böyle bir mutluluğu bozamam.
Bir kez ilişkiye giren artık bağlıdır ve acı olmaksızın,
suç olmaksızın ilişkiden çıkamaz.
İnsanın kendisine ait nedenli üzüntüsü onu güçlü kılar.
Üstlenilen keder zayıflaştırıcıdır.
Sen beni kutsayana dek bırakmam.
Kimileri inkârın inkâr edileni ortadan kaldırdığını sanır.
Düşlediğimiz ama deneyimlemediğimiz,
düşündüğümüz ama yapmadığımız,
seçimlerimizin bedeli olarak ödemek yerine
reddetmekle yetindiğimiz için
Gelip geçen, olup biten bir buluttan düşen
yuvarlak bir damla gibi,
kalana karışır, denize.
Benim ölümle bağlarım çok yönlü ve güçlü…
Çocuklar her zaman masumdur.
Bağışlanma dilenmemeli. İnsanın bağışlamaya hakkı yoktur.Kimsenin bağışlamaya hakkı yoktur.
Sadakat yaşamı bozar.
Kişiyi zayıf kılan her şey, kesintiyi iyileştirmek yerine tekrarlar yalnızca.
Saygıya bağlıdır sezgi; ve sevgiye.
Çözüm elimizde olduğunda soruna ihtiyacımız kalmaz.
Sezgi sevgiye bağlıdır.
Benim hiç aklımdan çıkmıyor.
Tam da bir şeylerin yolunda gitmeyişiyle Tanrının iradesi yerine geliyordur belki. Kim bilebilir ki?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir