İçeriğe geç

Kemikler Şehri Kitap Alıntıları – Cassandra Clare

Cassandra Clare kitaplarından Kemikler Şehri kitap alıntıları sizlerle…

Kemikler Şehri Kitap Alıntıları

Facilis descensus averni.
The descent into hell is easy.
Cehenneme düşüş kolaydır.
The most terrible things men do, they do in the name of love.
Çünkü şeytanın hiç gücü yoktur, dedi Dorothea, eski bir şiiri tekrarlar gibi hafif bir sesle, karanlığın dışında.
Sevmek yok etmekti ve sevilmek, yok edilecek kişi olmaktı.
Dünya alçakgönüllülerle dolu olabilir ama şu anda kibirlilere ait.
Bir Tanrı olabilir, Clary, olmayabilir de, bence bunun bir önemi yok. Ne olursa olsun, biz yalnızız.
Tüm hikâyeler gerçektir.
Her zaman bir seçenek vardır. Önemli olan senin neyi seçtiğin.
Ne düşünüyorsun? diye sordu, ona seslenerek.
Şimdi aşağısının ne kadar farklı olduğunu, artık görebildiğim bu kadar şeyle birlikte
Aşağıdaki her şey aslında aynı, dedi Jace, motosikleti Doğu Nehri’ne doğru dalışa geçirirken. Şimdi yine Brooklyn Köprüsü’ne yönelmişlerdi. Farklı olan sensin.
Mea culpa, mea maxima culpa.
Ne demek bu?
Benim hatam, dedi, kendi hatam, benim en büyük hatam. Latince.
Hugin, dedi Luke, alçak sesle. Hugin ve Munin, Valentine’ın evcil kuşlarıydı. İsimleri ‘Düşünce’ ve ‘Anı’ anlamına geliyordu.
Eh, ‘Saldır’ ve ‘Öldür’ de olabilirmiş, dedi Clary. Hugo(Hugin) neredeyse gözlerimi çıkarıyordu.
Doğru, dedi Simon kendinden emin bir şekilde. Senin asla kimseye ihtiyacın çok gibiydi, Clary. Her zaman o kadar kendine yetebilen biri oldun ki. İhtiyacın olan tek şey kalemlerin ve hayali dünyalarındı. Çoğu zaman sen cevap vermeden önce bir şeyi altı-yedi kez söylemek zorunda kaldım, o kadar uzaktaydın ki. Sonra bana döner ve komik tarzınla gülümserdin, o zaman beni unuttuğunu ve sonra tekrar hatırladığını anlardım. Yine de sana kızmazdım. Senin dikkatinin yarısını çekmek, başka birinin dikkatini çekmekten daha iyidir.
Neden? Canın mı yanıyor? diye sordu Clary.
Hayır. Acı eşiğim çok yüksektir. Aslında, eşikten ziyade büyük ve güzel dekore edilmiş bir fuaye olduğu söylenebilir. Ama canım kolay sıkılır.
Çoğu kimse üzüldüğünde veya korktuğunda değil, hayal kırıklığına uğradığında ağlar
Alaycılık, hayal gücü iflas edenin son sığınağıdır.
Çünkü şeytanın hiç gücü yoktur, karanlığın dışında.
Alaycılıkla doğrudan düşmanlık arasında ince bir çizgi vardır ve az önce onu geçmiş gibi görünüyorsun. Sorun ne?
Nefilim: Facilis Descensus Averni

Jace başıyla onayladı.Aşağıda gördüğün yazı da Nefilimler’in yani gölge avcılarının sloganıdır.
Ne anlama geliyor?
Jace karanlıkta beyaz dişlerini göstererek sırıttı. Anlamı şu: ‘Gölge Avcıları:1234’den bu yana siyahlar içinde düşmanlarımızın dullarından daha iyi görünüyoruz.’
Jace
Anlamı, dedi Jeremiah, Cehennem’e düşüş kolaydır.
Güzel ve neşeli, dedi Clary, sıcağa rağmen üreperirken.

Alaycılık, hayal gücü iflas edenin son sığınağıdır, dedi Clary.
Elimde değil. İçimdeki acıyı gizlenek için kılıç keskinliğindeki zekamı kullanıyorum işte.
Caddeden çekilmezsen, acıların dışa da taşacak. Bir taksinin altında kalmaya mı çalışıyorsun?
Çay. Hem mideyi rahatlatır hem de zihinsel konsantrasyonu arttırır. Harika bir içecektir şu çay.
Omuzlarını dikleştirdi.Sen bize oturacak yer bul, ben de kahvelerimizi alayım. Ne istiyorsun?
Sadece kahve. Koyu, ruhum gibi.
Kaos ve Ölümsüz Gece’ye şarkılar söyledim,
Cennetten inen ilham perisi öğretti bana o şarkıyı,
Karanlık düşüşü ve tekrar yükselişi
-John Milton, Kayıp Cennet
Hiç uyumadım.
Zorlu bir görevi düşünmek ve becermek arasında geçen sürede yaşanır zaten, Ürkünç karabasan, çileli düş
İnsan dehası ve
Ölümcül oyuncaklar,
Mecburi bir iş birliği başlatır ve insanın devleti,
Aynı küçük bir krallık gibi yaşar iç savaşı.
-William Shakespeare, Julius Caesar
Tüm hikayeler gerçektir.
Facilis descensus averni.
Cehennem’e düşüş kolaydır.
Yalan söyledim, diye dürüstçe itiraf etti Magnus. Ben peri değilim, dürüst olmam gerekmiyor.
Acımanın berbat bir şey olduğunu söylerler ama nefretten iyidir.
Dünya uzerinde ergenlik çağındaki herkes böyle hisseder, kırık, sıradışı, bir şekilde farklı, kazayla köylülerin arasında doğmuş bir kraliyet üyesi gibi.
Bütün bunlardan öğrendiği bir şey varsa, o da sonsuza dek sahip olacağını sandığı şeyleri ne kadar kolay kaybedebileceğiydi.
“Kendini kurtarmadan, başkalarını kurtaramazsın.”
“Hepimiz görmek istediğimizi görürüz.”
“Karşılıksız bir duygunun olduğu yerde, bir güç dengesizliği vardır. Bu, sömürülmesi kolay bir dengesizliktir ama bunu yapmak akıllıca olmaz. Sevginin olduğu yerde genellikle nefret de vardır. İkisi yan yana var olabilir.”
Eğer canın isterse başını pencereden uzatıp dilini çıkarabilirsin.

Luke güldü. Ben bir kurt adamım , av köpeği değil .

Sade sodadan hoşlanmam. Erkek çocuklarından oluşan ucuz pop gruplarından hoşlanmam . Trafikte sıkışıp kalmaktan hoşlanmam. Matematik ödevlerinden hoşlanmam. Jace’den nefret ederim !
Bir tanrı olabilir , Clary, olmayabilir de , bence bunun bir önemi yok . Ne olursa olsun, biz yalnızız.
Tanrı’ya inanmaktan vazgeçmedim, Tanrı’nın umursadığına inanmaktan vazgeçtim
O an Jace anladı. İnsanların neden el ele tutuştuklarını idrak etti. Önceden hep bunun bir çeşit sahiplenme hareketi olduğunu düşünürdü. O benim, mesajı gibi gelirdi ona. Ama öyle değildi. Bu, temas kurmakla ilgiliydi. Seni yanımda istiyorum, demekti. Gitme.
Alec gülümsediğinde, gözleri mavi lambalar gibi yandı ve Clary, Magnus’un onda neyi bu kadar çekici bulduğunu anladı.
Bir Tanrı olabilir ya da olmayabilir, Clary, her iki şekilde de kendi başımızayız.
Simon başını iki yana salladı. Ben tesadüflere inanmam, dedi.
Ne güzel, diye düşündü Clary. Sadece sen, komadaki karın, sarsılmış oğlun ve senden ölesiye nefret eden kızın. Evet, gerçekten de mükemmel bir aile kavuşması.
Düşüş çağırıyor,
yükseliş çağırılırken.
Oldu mu? diye sordu, heyecanla. Lanet Kalktı mı?
Evet, dedi Valentine. Özgürlüğün sana mutluluk getirsin.
İhanet asla güzel bir şey değildir ama bir çocuğa ihanet etmek, bu çifte ihanettir, sen ne dersin?
Jace, buz şeridi gibi kırılgan bir sesle, Mea culpa, mea maxima culpa, dedi.
Ne demek bu?
Benim hatam, dedi. Kendi hatam, en büyük hatam.
Melek adına, dedi Jace, iblisi baştan aşağı süzerek. Yüce iblislerin çirkin olduğunu biliyordum ama kimse beni kokuyla ilgili uyarmamıştı.
Büyünün altını görmek kolaydır, zor olan insanları görmektir.
Hepimiz görmek istediğimizi görürüz, dedi Simon, sakince.
Kes şunu! dedi Clary. Böyle davranmayı kes.
Jace’in gülümsemesi sırıtışa dönüştü. Nasıl böyle?
Eğer öfkeliysen, sadece bunu söyle. Hiçbir şey seni etkilemiyormuş gibi davranmayı kes.
Jace, Otelde bana verdiğin sözü hatırlıyor musun? Eğer sağ kalırsak, hemşire kıyafetleri giyip bana sünger banyosu yaptıracağını söylemiştin.
Sanırım yanlış duymuşsun, dedi Clary. Sana sünger banyosu yaptırma sözünü Simon vermişti.
Jace, kendisine sırıtarak bakan Simon’a isteksizce döndü. Ayağa kalkar kalkmaz, yakışıklı, dedi Simon.
Seni sıçan olarak bırakmamız gerektiğini biliyordum, dedi Jace.
Clary, dedi Simon. Ben sandım ki
Senin için geri dönmeyeceğimi mi sandın? Elbette döndüm, dedi Clary. Elbette döndüm.
Bu kötü, dedi Jace.
Bunu daha önce de söyledin.
Tekrarlamaya değer buldum.
Insanlar böylesine aptaldı işte. Para, beyaz toz ya da bir yabancının gülüşü hayatlarını fırlatıp atmaları için yeterliydi.
Erkeklerin yaptığı en kötü şeyler genellikle aşk adınadır.
DİNLENMEMİ BÖLMEYE CESARET EDEN KİM?
Jace neredeyse gergin görünüyordu. Jace Wayland. Hatırladın mı? Merkez’den.
Evet. Magnus neşelenmiş gibiydi. Mavi gözlü olan mı?
Alec’i kastediyor, dedi Clary.
Hayır. Genellikle gözlerimin altın rengi olduğu söylenir, dedi Jace diyafona. Ve parlak.
Ah, demek osun Magnus hayal kırıklığına uğramış gibiydi.
Birini sevmek için onu tanıman gerekir.
Hepsi bu kadar değil. Isabelle neredeyse üzgündü. Partide sen hiç eğlenmedin mi, Alec?
Hayır.
Magnus’tan hoşlanabileceğini düşündüm. Tatlı biri aslında, değil mi?
Tatlı mı? Alec kardeşine deliymiş gibi baktı. Kedi yavruları tatlıdır. İblis efendileri Bir an tereddüt etti. Değildir, diye bitirdi sonunda.
Gidiyor musunuz?
Jace başıyla onayladı. Sıcak karşılamanı suistimal etmek istemeyiz.
Sıcak karşılama mı? dedi Magnus. Sizi gördüğüme memnun oldum demek isterdim ama açıkçası olmadım. Ama hepinizin sevimsiz olduğunu düşündüğümü de sanmayın Şaşkın yüzlü Alec’e göz kırptı. Beni arar mısın?
Alec kızarıp kekeledi ve Jace dirseğinden yakalayıp onu kapıya itmeseydi, bütün gece orada donup kalabilirdi.
Sana zarar vermedim. Magnus, öfkeli bir şekilde dudaklarını bükerek keskin beyaz dişlerini gösterdi. Dünya üzerinde ergenlik çağındaki herkes böyle hisseder, kırık, sıra dışı bir şekilde farklı, kazayla köylülerin arasında doğmuş bir kraliyet üyesi gibi. Senin durumundaki farklılık, bunun doğru olması. Sen farklısın. Belki daha iyi değilsin ama farklısın. Farklı olmak da kolay değildir. Annen ve baban kiliseye devam eden iyi insanlarken üzerinde şeytanın işaretiyle doğmanın ne demek olduğunu bilir misin sen? Parmaklarını açarak gözlerini işaret etti. Baban sana bakarken yüzünü buruştursa, annen yaptığı şeyden delirerek kendini ahırda assa, ne hissederdin? Ben on yaşımdayken, babam beni derede boğmaya kalktı. Elimden geldiğince ona karşı koydum, sonunda onu durduğu yerde yaktım. Sonra sığınmak için kilisedeki pederlerin yanına koştum. Beni gizlediler. Acımanın berbat bir şey olduğunu söylerler ama nefretten iyidir. Gerçekte sadece yarı insan olduğumu öğrendiğimde kendimden nefret ettim. Her şey bundan daha iyidir.
Magnus kendinden emin bir bakış attı. Ben kolay unutulmam, bu doğru, diye böbürlendi.
Kısa bir sessizlik oldu. Sonunda Magnus acı bir şekilde gülümsedi.
İmzam, dedi. Bunun aptallık olduğunu biliyordum. Bir gösteriş
Zihnime imza mı attın? dedi Clary, inanamayan bir tavırla.
Biliyorum. Onun sorunu ne ki?
Alec boğulur gibi bir ses çıkardı. Bir an sonra, Clary onun güldüğünü anladı. Bunu daha sık yapmalı, diye düşündü.
Isabelle davetiyeyi çıkarıp beyaz bayrak gibi salladı. Davetiyem var. Bunlar da -elini sallayarak grubun geri kalanını işaret etti- arkadaşlarım.
Magnus davetiyeyi Isabelle’in elinden alıp hoşnutsuz gözlerle baktı. Sarhoştum herhalde, dedi. Kapıyı ardına kadar açtı. Girin. Ve konuklarımı öldürmemeye çalışın.
Jace kapıya yanaşarak Magnus’u baştan aşağı süzdü. İçlerinden biri yeni ayakkabılarıma içkisini dökse bile mi?
O zaman bile.
Al, bunları da giy. Seni daha uzun gösterir.
Doğru, çünkü ben tahta memeli bir cüceyim.
Sevmek yok etmekti ve sevilmek, yok edilecek kişi olmaktı.
Parmakları soğuktan uyuşmuştu. Bir el çenesini tutup onu yukarı bakmaya zorladı ve duvara yazılmış bir yazı gördü. İki kelime gözlerini yakarak diğerlerinin arasında sivriliyordu: MAGNUS BANE
Enstitü’ye adım atan ilk sıradan sen olacaksın.
Muhtemelen koku onları uzak tutuyordur.
Geçmiş, geçmiştir.
Çünkü şeytanın hiç gücü yoktur, dedi Dorothea, eski bir şiiri tekrarlar gibi hafif bir sesle, karanlığın dışında.
Bütün derslerinizin Katliam 101 ve Yeni Başlayanlar İçin Kafa Uçurma Teknikleri gibi şeyler olduğunu sanıyordum.
Mutfak da boştu. Masa, sandalyeler, hatta buzdolabı bile gitmişti, mutfak dolapları açık duruyor, boş rafları ona eski bir ninniyi hatırlatıyordu.
Clary boğazını temizledi. Acaba bu iblisler, dedi. Mikrodalga fırınımızdan ne istemiş olabilirler?
Clary’nin eli Jace’in yüzünde patladı ve Jace arkaya doğru hafifçe savruldu. Jace elini yanağına götürürken, acı duymaktan çok şaşırmış gibiydi. Bu ne içindi böyle?
Diğer yüzde onluk kısım için, dedi Clary. Aşağı inip binadan çıkana kadar bir daha konuşmadılar.
Kendi giysilerime ne oldu?
Kan ve zehir içindeydiler. Jace onları yaktı.
Yaktı mı?
Clary başını iki yana salladı. Durma, devam et. Sanırım başkaları da var Ne yani? Vampirler, kurtadamlar, zombiler mi?
Elbette var, dedi Jace. Ama zombileri genellikle güneyde, uzaklarda bulursun, çünkü voodoo rahipleri orada yaşar.
Ya mumyalar? Onlar da sadece Mısır’da mı takılıyor?
Saçmalama. Kimse mumyalara inanmaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir