Solomon Northup kitaplarından 12 İllik Köləlik kitap alıntıları sizlerle…
12 İllik Köləlik Kitap Alıntıları
Kimileri, sınıfı yerlerde olan bu hayatı tasvir eden pek çok kurgu yazabilir – görmezden gelmenin bahtiyarlığı üzerine ciddi ayrıntılı açıklamalar getirebilir – köle hayatının keyif koltuklarından pervasızca konuşabilirler; ama bir de bırakın tarlada onun yanında ter döksünler – onunla kulübede uyusunlar – kabukların üzerinde birlikte yemek yesinler; bırakın onun cezaya çarptırıldığını fark etsin, kovalandığını, üzerinde tepinildiğini, ağızlarında bir başka hikaye ile döneceklerdir. Hele zavallı bir kölenin kalbini tanısınlar – gizli düşüncelerini öğrensinler – beyaz adamın kulağına gitmesini cüret edemeyeceği düşünceler; hele gecenin sessiz saatlerinde yanında otursun – karşısındakine hemen güvenen onunla hayattan, özgürlükten ve mutluluk arayışından konuşsun, her yüz tanesinden doksan dokuzunun içlerinde bulunduğu durumu anlayacak ve özgürlük sevgisini bağırlarında yaşatacak kadar zeki olduklarını görecek, kendilerinin ki gibi bir tutkuyla.
Bir hayal kırıklığı daha yaşarsam ışık hepten sönecek, beni zifiri karanlıkta hayatımın sonuna kadar el yordamıyla ilerlemeye mecbur bırakacaktı.
“İnsanoğlu geleneklerle öyle kandırılmış, milat olmuşlara saygı duymaya o kadar meyillidir ve onun kullanışlı olduğunu söylemeye öyle hazırdır ki, belaların en beteri olan kölelik bile, babadan oğula geçtiği için, kutsal bir şey gibi korunup saklanır. Ama akla hayale sığar mı ki, kendi gibi hükmettiği köle de, gönlündeki coşkulu duygularla doğmuşken, bir adam amansız bir tiran olsun, ve yaşadığı yerin tek özgür insanının kendisi olduğunu söylesin?”
Ölüm, önümüzde yaşanmayı bekleyen günlerden daha az korkutucuydu.
Yaşam, yaşayan her varlık için değerli; yerde sürünen solucan bile yaşamak için çabalar. Ne kadar köle olsam da, o an hayat benim için de değerliydi.
Ben hayatta kalmak istemiyorum, ben yaşamak istiyorum.
O zamanlar ‘insanın insana zulmünü’ nün sınırlarını öğrenmemiştim, ne de kazanma hırsı uğruna kötülükte ne kadar ileri gidilebilineceğini.
Hakikaten, en çok hangisinden korktuğuma karar vermek zordu: Köpekler, timsahlar ya da insanlar !
Ne yazık! O zamanlar henüz “insanın insana gaddarlığı”nın ölçüsünü, kazanç için ne kötülüklere başvuracağını öğrenememiştim.
“İnsanoğlu geleneklerle öyle kandırılmış, milat olmuşlara saygı duymaya o kadar meyillidir ve onun kullanışlı olduğunu söylemeye öyle hazırdır ki, belaların en beteri olan kölelik bile, babadan oğula geçtiği için, kutsal bir şey gibi korunup saklanır. Ama akla hayale sığar mı ki, kendi gibi hükmettiği köle de, gönlündeki coşkulu duygularla doğmuşken, bir adam amansız bir tiran olsun, ve yaşadığı yerin tek özgür insanının kendisi olduğunu söylesin?”
İnsan yüzü bana korku veriyordu, özellikle beyaz olanı.
.. Ve ruhun renginde ne farklılıklar var .
Bir insan mahkemesi onun kaçmasına izin verdi ama yanlış beyanın kabul edilmediği daha başka, daha yüce bir mahkeme var. Ve ben ordaki duruşma için hazırım
kölelik’in adaletsizlik olduğunu ve feshedilmesi gerektiğini söylerdim. Kanunda, ya da bir adamın diğerini esir tutmasına izin veren anayasada ne mantık ne de adalet olduğunu söylerdim.
sırf kanunlar izin veriyor diye her şey doğru mu yani? Farz et ki senin özgürlüğünü elinden alan ve seni köle yapan bir yasa çıkartıyorlar?
Ah, öyle bir şey mümkün değil, dedi Epps, hala gülerken; umarım beni bir zenciyle kıyaslamıyorsundur, Bass.
Ah, öyle bir şey mümkün değil, dedi Epps, hala gülerken; umarım beni bir zenciyle kıyaslamıyorsundur, Bass.
Onun aklındaki mutluluk, kamçı darbelerinden muaf olmaktı – çalışmaktan – efendilerin ve kahyaların zalimliğinden.
O zamanlar insanın insana zulümünü nün sınırlarını öğrenmemiştim, ne de kazanma hırsı uğruna kötülükte ne kadar ileri gidilebilineceğini.
Kaderin garip cilvesine bakın ki, evin görüş hizasında hükmeden ihtişamıyla hükümet meclisi binası yükseliyordu. Vatansever temsilcilerin özgürlükle ve eşitlikle böbürlenen sesleri, ve zavallı kölenin zincirlerinin tıngırtısı neredeyse birbirine karışıyordu. Hükümet meclisi binasının gölgesinde bir köle kümesi!
Ben hayatta kalmak istemiyorum, ben yaşamak istiyorum.
O zamanlar ‘insanın insana zulmünü’ nün sınırlarını öğrenmemiştim, ne de kazanma hırsı uğruna kötülükte ne kadar ileri gidilebilineceğini.
O zamanlar insanın insana zulmünün sınırlarını öğrenmemiştim, ne de kazanma hırsı uğruna kötülükte ne kadar ileri gidilebileneceğini.
Gerçekten hangisinden korkmak için daha fazla sebebim olduğunu kestirmek zordu: köpekler mi, timsahlar mı, yoksa insanlar mı?
Yaşam, yaşayan her varlık için değerli; yerde sürünen solucan bile yaşamak için çabalar.
Başka bir saçmalık daha var; kredi sistemi. Zırva efendim! Kredin yoksa borcun da yok. Kredi, insanı günaha davet ediyor. İnsanı şeytanın elinden kurtaracak tek şey nakit para.
Bir hayal kırıklığı daha yaşarsam ışık hepten sönecek, beni zifiri karanlıkta hayatımın sonuna kadar el yordamıyla ilerlemeye mecbur bırakacaktı.
Refah zamanında ve onu yaralayacak ya da korkutacak bir şey olmadığında Tanrı’yı hatırlamaz. O’na karşı gelmeye bile açık olurdu insan. Ama onu tehlikenin ortasına koy, kimsesiz biçare bırak, mezarını gözleri önünde kaz; o zamam, o musibet anında inanmayan adam Tanrı’nın koruyucu kollarından başka umut, sığınak veya emniyet olmadığı için O’ndan medet umardı.
İnsanlar sefil hayatını olduğu gibi veya farklı biçimlerde anlatan kurgu eserler yazabilir, mutlu bir cehalet içinde sayfalar doldurabilir, arsızca kölenin sandalye sefası üzerine konuşabilir ama onları tarlada bir köleyle birlikte çalıştırın, kulübede bir köleyle birlikte uyutun, bir köleyle beraber kabukla besleyin; kölenin kırbaçlanışını, avlanışını, ezilişini görmesini sağlayın ve ondan sonra sorun bakalım hala aynı şeyleri mi düşünüyor Zavallı kölenin yüreğini bilsinler, beyazların yanında söylemeye cüret edemediği sırlarını öğrensinler, gecenin ıssız saatlerinde yanında otursunlar, onunla “hayat, özgürlük ve mutluluk” üzerine konuşsunlar ve yüzde doksan dokuzunun içinde bulunduğu durumu anlayacak kadar zeki olduğunu, kalbinde en az onlar kadar özgür olma arzusu barındırdığını görsünler.
Köle sahibinin zalim olması onun suçu olmaktan çok, içinde yaşadığı sistemin suçudur.
Pamuklar toplanmaya hazır olduğu zaman, pamuk tarlası manzarasından daha hoş bir görüntü zor bulunur. Geniş bir alanı kaplayan ışık veya yeni yağmış kar gibi tertemiz bir görüntü sunar.
böyle anlarda insanın kalbinin içgüdüsel olarak yaratıcı’sına döndüğünü söyledi. refah zamanında ve onu yaralayacak ya da korkutacak bir şey olmadığında tanrı’yı hatırlamaz, o’na karşı gelmeye bile açık olurdu insan. ama onu tehlikenin ortasına koy, kimsesiz bir çare bırak, mezarını gözleri önünde kaz; o zaman, o musibet anında inanmayan adam tanrı’nın koruyucu kollarından başka umut, sığınak veya emniyet olmadığı için o’ndan medet umardı.
sen ne güzel şeysin uyku! herkese aynı gelirdi; esire de, özgüre de göklerin çiyi gibi inerdi.
Ne Yazık, o zamanlar henüz insanın insana darlığının ölçüsünü kazanç için ne kötülüklere başvuracağını öğrenememiştim
Tek istediğim cennet,
Dinlenmektir, ebediyete kadar dinlenmek.
Dinlenmektir, ebediyete kadar dinlenmek.
Sen ne güzel şeysin uyku!
Ölümü bekliyordum. Yaşamak için çok da bir sebep yoktu
Ölüm, önümüzde yaşanmayı bekleyen günlerden daha az korkutucuydu.
Beyaz adama şapkası elindeyken gözleri gurursuzca toprağa eğilmişken hitap etmek, onun zihninde kölenin kaderiydi.
Adaletsiz sistemin etkisi illa ki hissiz ve zalim bir ruh yetiştirir.
Genç efendi Epps, Tanrı’ nın gözünde renk ayrımı olmadığını idrak edemedi
Şu kölelik sorusu; asıl meseleye gelelim, sen zencilerine karşı ne gibi haklar tanıyorsun?
“ Ne hakkı! dedi Epps, gülerek; neden ki, onları satın aldım ve onlar için para ödedim.”
“ Ne hakkı! dedi Epps, gülerek; neden ki, onları satın aldım ve onlar için para ödedim.”
Ben kölelikten yalnızca kendi gördüğüm kadarıyla söz edebilirim; ondan sadece benliğimin bildiği ve deneyimlediği kadarıyla bahsedebilirim.
Hele zavallı bir kölenin kalbini tanısınlar – gizli düşüncelerini öğrensinler – beyaz adamın kulağına gitmesine cüret edemeyeceği düşünceler; hele gecenin sessiz saatlerinde yanında otursun – karşısındakine hemen güvenen onunla hayattan, özgürlükten ve mutluluk arayışından konuşsun, her yüz tanesinden doksan dokuzunun içlerinde bulunduğu durumu anlayacak ve özgürlük sevgisini bağırlarında yaşatacak kadar zeki olduklarını görecek, kendilerinin ki gibi bir tutkuyla.
İnsanlar sefil hayatını olduğu gibi veya farklı biçimlerde anlatan kurgu eserler yazabilir, mutlu bir cehalet içinde sayfalar doldurabilir, arsızca kölenin sandalye sefası üzerine konuşabilir ama onları tarlada bir köleyle birlikte çalıştırın, kulübede bir köleyle birlikte uyutun, bir köleyle beraber kabukla besleyin; kölenin kırbaçlanışını, avlanışını, ezilişini görmesini sağlayın ve ondan sonra sorun bakalım hala aynı şeyleri mi düşünüyor Zavallı kölenin yüreğini bilsinler, beyazların yanında söylemeye cüret edemediği sırlarını öğrensinler, gecenin ıssız saatlerinde yanında otursunlar, onunla “hayat, özgürlük ve mutluluk” üzerine konuşsunlar ve yüzde doksan dokuzunun içinde bulunduğu durumu anlayacak kadar zeki olduğunu, kalbinde en az onlar kadar özgür olma arzusu barındırdığını görsünler.
ben hayatta kalmak istemiyorum, yaşamak istiyorum
Mənəviyyatsız sistem duyğusuz və amansız qəlblər tərbiyə edir – hətta bərabərhüquqlu adamların arasında insaniyyətli və comərd sayılanların sinəsində də.
Köləliyin ən ağır formada mövcudluğu, deyəsən, insan təbiətinin qabalaşmasına səbəb olur.
Düzü, mənə qərar vermək çox çətin idi ki, daha çox kimdən qorxmalıyam – tazılardan, timsahlardan, yoxsa insanlardan.
Mən sinəmdə şirin azadlıq arzusundan qəfildən kükrəmiş alovu söndürməyə və yenidən öz addımlarımı çarəsizliyin qatılaşan zülmətinə doğru döndərməyə məcbur idim.
Gerçekten hangisinden korkmak içim daha fazla sebebim olduğunu kestirmek zordu: köpekler mi, timsahlar mı, yoksa insanlar mı!
Ben hayatta kalmak istemiyorum, yaşamak istiyorum.
Gökyüzünde bir cennet aramıyorum,
Dünyadaki huzurum yok edilmişken,
Tek istediğim cennet,
Dinlenmektir, ebediyete kadar dinlenmek.
Dünyadaki huzurum yok edilmişken,
Tek istediğim cennet,
Dinlenmektir, ebediyete kadar dinlenmek.
Ölüm, önümüzde yaşanmayı bekleyen günlerden daha az korkutucuydu.
Gerçekten hangisinden korkmak için daha fazla sebebim olduğunu kestirmek zordu: köpekler mi, timsahlar mı, yoksa insanlar mı!
Ne yazık! O zamanlar henüz İnsanın insana gaddarlığının ölçüsünü, kazanç için ne kötülüklere başvuracağını öğrenememiştim.
Gerçekten hangisinden korkmak içim daha fazla sebebim olduğunu kestirmek zordu: köpekler mi, timsahlar mı, yoksa insanlar mı!
Bütün gün kederli ve mutsuz hissettim, ve geceleyin sert tahtanın üzerine uzandığımda, bir ton üzüntü kalbime öyle baskı yapıyordu ki, kırılmış olmalıydı.
Yaşam, yaşayan her varlık için değerli; yerde sürünen solucan bile yaşamak için çabalar. Ne kadar köle olsam da, o an hayat benim için de değerliydi.
Ölüm, önümüzde yaşanmayı bekleyen günlerden daha az korkutucuydu.
Refah zamanında ve onu yaralayacak ya da korkutacak bir şey olmadığında Tanrı’yı hatırlamaz, O’na karşı gelmeye bile açık olurdu insan.Ama onu tehlikenin ortasına koy, kimsesiz biçare bırak, mezarını gözleri önünde kaz,o zaman, o musibet anında inanmayan adam Tanrı’nın koruyucu kollarından başka umut, sığınak veya emniyet olmadığı için O’ndan medet umardı
Gerçekten hangisinden korkmak içim daha fazla sebebim olduğunu kestirmek zordu: köpekler mi, timsahlar mı, yoksa insanlar mı!
Ben hayatta kalmak istemiyorum.Ben yaşamak istiyorum.
Ben hayatta kalmak istemiyorum, ben yaşamak istiyorum.
Ben hayatta kalmak istemiyorum, ben yaşamak istiyorum.
Ben hayatta kalmak istemiyorum, ben yaşamak istiyorum.
“Ben hayatta kalmak istemiyorum , ben yaşamak istiyorum”
Böyle anlarda insanın kalbinin içgüdüsel olarak Yaratıcı’sına döndüğünü söyledi. Refah zamanında ve onu yaralayacak ya da korkutacak bir şey olmadığında Tanrı’yı hatırlamaz .
O’ na karşı gelmeye bile açık olurdu insan.
Ama onu tehlikenin ortasına koy , kimsesiz biçare bırak, mezarı gözlerinin önüne kaz ; o zaman o musibet anında inanmayan adam Tanrı’nın koruyucu kollarından başka umut , sığınak veya emniyet olmadığı için O’ndan medet umardı.
O’ na karşı gelmeye bile açık olurdu insan.
Ama onu tehlikenin ortasına koy , kimsesiz biçare bırak, mezarı gözlerinin önüne kaz ; o zaman o musibet anında inanmayan adam Tanrı’nın koruyucu kollarından başka umut , sığınak veya emniyet olmadığı için O’ndan medet umardı.
O topraklarda köleliğin en vahşi şekliyle varlığı , o adamların doğalarındaki insancıl ve ince duyguları köreltmişti.
İnsanın acı çekmesine tanık olma, kölenin kahreden çığlıklarını duyma , onun acımasız kırbacın altında kıvrandığını , köpekler tarafından ısırılıp parçalandığını , ilgisizlikten ölüp kefen ya da tabutsuz gömüldüğünü seyretme
İnsanın acı çekmesine tanık olma, kölenin kahreden çığlıklarını duyma , onun acımasız kırbacın altında kıvrandığını , köpekler tarafından ısırılıp parçalandığını , ilgisizlikten ölüp kefen ya da tabutsuz gömüldüğünü seyretme
Mən o zaman insanın insana qeyri – insani davranışının tam miqyasını bilmirdim.
Heç onu da bilmirdim ki, insanlar mənfəət naminə mənəviyyatsızlığın hansı həddinə qədər getməyə hazırdırlar.
Heç onu da bilmirdim ki, insanlar mənfəət naminə mənəviyyatsızlığın hansı həddinə qədər getməyə hazırdırlar.
Mən kiminsə dəhşətli kölə vəziyyətində yaşaması ilə necə qane ola biləcəyini anlamaq üçün olduqca cahil,bəlkə də həddindən artıq müstəqil idim. Mən köləlik prinsiplərini dəstəkləyən və ya tanıyan qanunun, yaxud da dinin ədalətli olduğunu qəbul edə bilmirdim
Ah! Işte o zaman köleliğin yükü çok ağır gelmişti. Günbegün çalışmalı, kötü muamelelere, azarlamalara, alaylara katlanmalı, sert zeminde uyumalı, mümkün olan en cüzi meblağla geçinmeli ve tüm bunlar yetmiyormuş gibi, korkusunu sürekli içimde hissettiğim gözü dönmüş bir alçağın kölesi rolünü oynamalıydım! Neden tanrı bana seveceğim ve uğuruna yaşamak isteyeceğim çocuklar vermeden önce, genç yaşlarda ölmemiştim? Ne büyük mutsuzluk ve acıları önlemiş olurdu! Özgürlük diye iç çektim ama kölelik zincirleri etrafımdaydı ve çıkarıp atamıyordum
Refah zamanında ve onu yaralayacak ya da korkutacak bir şey olmadığında Tanrı’yı hatırlamaz. O’na karşı gelmeye bile açık olurdu insan. Ama onu tehlikenin ortasına koy, kimsesiz biçare bırak, mezarını gözleri önünde kaz; o zamam, o musibet anında inanmayan adam Tanrı’nın koruyucu kollarından başka umut, sığınak veya emniyet olmadığı için O’ndan medet umardı.
Ben hayatta kalmak istemiyorum,ben yaşamak istiyorum.