İçeriğe geç

Dönüşümler Metamorfozlar Kitap Alıntıları – Ovidius

Ovidius kitaplarından Dönüşümler Metamorfozlar kitap alıntıları sizlerle…

Dönüşümler Metamorfozlar Kitap Alıntıları

Naiad’lar, kesmişler saçlarını yattığı yere
Koymak için, Dryad’lar ağlamış böyle, onların
Çığlıklarını da yankıtmış Echo. Odun toplamış
Bir yığın düzenlemiş. Ölüm ışıldakları, salaca,
Hepsi var, Narcissos’un ölüsü yok ortada.
Yalnız sarı, ak tüycüklü bir çiçek öldüğü yerde
Çağının içinde kış uykusuna yatan yılan gibi yaşamak, çağının binlerce yıl gerisinde kalmak, alanlarda sarıkla dolaşmayı bir üstünlük sayan yozlaşmış başların üstünlük sağlama eylemidir. Sarık, boyasına ne olursa olsun, içinin boşluğunu gizlemek için ufalmış bir başı, olduğundan daha büyük göstermeye yarar.

(İsmet Zeki Eyüboğlu önsözünden)

Beklentidir aşkı yaratan, beklentidir aşkı besleyen.
Bereketli toprakların,sadece tahıl ve yiyecek sağlaması yetmiyordu artık ;çünkü insanlar ,yeryüzünün zenginliklerini aramak için her yeri kazmaya başladılar ..
Ne yapacağımın farkındayım, beni gerçeğin bilinmezliği değil,
aşk aldatacak.
Akıl, ıstırap içindeyken
güçlüdür ve hüner, çaresiz durumdayken ortaya çıkar.
Şurada burada söylentilerden oluşan, gerçeklerle karışık binlerce
yalan dolaşır ve sözcükleri karıştırıp döndürürler.
İçlerinden kimileri, boş kulakları söyleşilerle doldurur,
kimileri, anlatılanları başkasına yetiştirir, yalanın ölçüsü
arttıkça artar ve anlatıcı, duyduklarına yeni bir şey katar.
artık keder de gücümü tüketiyor, uzun değil
ömrümün süresi ve gençlik çağımda sönüp gidiyorum.
Aklım başıma geldikten sonra, tam anlamıyla bedenen ve zihnen, kısa süre önce olduğumdan bambaşka biriyim.
“benden bir şey kalmamışken geriye, dokun bana ve elimi
tut hâlâ bir elim varken.”
Ya yanılıyorum ya da aldatılıyorum dedi.
Haydi, çılgın aşkımızı itiraf edelim!
Vay bana, nereye akıp gidiyorum?
Nasıl bir tutkuya kapıldı yüreğim?
Orman taçlandırır suları her yanı çevreleyip ve yapraklarıyla bir örtü gibi, güneş ışınlarını uzak tutar, dallar serinlik verir, nemli toprak mor çiçekler
Nöbet tutan vesveselerle uyanık,
Görür insanların nahoş başarılarını ve görmekle
Eriyip biter, yıpratır ve yıpratılır aynı zamanda.
Göğsünü saran zincirleri kırıp sızlanmayı kesen kimse, ruhunun en büyük kurtarıcısı olur
Beklentidir aşkı yaratan, beklentidir aşkı besleyen.
Bilmediği yerlerde dolaşmaktan, bilmediği nehirleri görmekten
Zevk almaya başladı, yorgunluğunu azaltıyordu keşfetme arzusu.
Sen sadece bedeninle işe yararsın, ben aklımla.
Sözcüklere ne gerek var? Eylemimizle incelenelim!
Throughout all ages, if poets have vision to prophesy truth, I shall live in my fame.
That day which has power over nothing except this body of mine may come when it will and end the uncertain span of my life.
Time was, we were hidden away in the dark of our mothers’ wombs,
no more than seeds and the early hopes of a human being.
Then nature conspired with a midwife’s art in a firm refusal to let us be strangled inside our mothers’ distended bellies, and thrust us out of the house to survive in the open air.
When the worst has already occurred,
fear lies at our feet and the crown of misfortune is freedom from care.
I’ve only one eye on my brow, in the middle,
but that is as big as a fair-sized shield. Does it matter?
The Sun looks down from the sky
on the whole wide world,
and he watches it all with a single eye.
This is the kingdom of Rumour,
who chose to live on a mountain,
with numberless entrances into her house and a thousand additional holes,
though none of her thresholds are
barred with a gate or a door.
Open by night and by day,
constructed entirely of sounding brass,
the whole place hums and echoes, repeating whatever it hears.
With you I shall only fear what I’m facing.
We all are destined for you. We may tarry a little but,
sooner or later, we speed to our one habitation.
This is the place that we all are bound for, our final dwelling,
and yours is the longest reign that the human race must endure.
Don’t let your name be carved on my grave as the cause of my death!
As the tops of the trees spread over their faces, they spoke to each other
once more while they could. ‘‘Farewell, my beloved!’’ they said in a single
breath, as the bark closed over their lips and concealed them for ever.
I dearly wish you had murdered me first, before you so vilely assaulted my body! At least my ghost would be pure and innocent.
Saplandı böğrüne gelen mızrak eğik eğik,
Ölüm yeridir burası, soluğunun bittiğini
Görünce aldığı yara yüzünden, söndüğünü
Gözlerinin onu vuran Batriuslu Halcyoneus
Bir budur sana kalan bütün varlığından
Bu kapladığın yer işte, dedi, bırakıp gitti
Cansız gövdesini.
As yellow wax melts in a gentle flame, or the frost on a winter morning thaws in the rays of the sunshine, so Narcissus faded away and melted, slowly consumed by the fire inside him.
Echo still was a body, not a mere voice, but her chattering tongue could only do what it does today, that is to parrot the last few words of the many spoken by others.
Wait for the final day.
Call no man happy
until he is dead and his body is
laid to rest in the grave.
(…)diğer hayvanlar başları eğik toprağa bakarken,
İnsanı başı dik kıldı, hem semayı görmesini
Hem yüzünü kaldırıp yıldızlara bakmasını buyurdu.
The cheeks of the gods are never allowed to be moistened by tears.
Since you cannot be mine in wedlock,
you must at least be Apollo’s tree. It is you who will always
be twined in my hair, on my tuneful lyre and my quiver of arrows.
In order that time should never destroy the fame of this exploit,
Apollo established the sacred games, attended by huge crowds,
the Pythian Games, called after the serpent he vanquished, Python.
Ozanı yaşatan şiir değil, şiirin içine yerleştirdiği görüştür, okuyucuya şiirle verdiği evrendir. Büyük ozan, güçlü ozan yazdığı şiirde kendine özgü bir evren kurandır, daha açığı okuyucusuna kendi
emeğiyle biçimlendirdiği bir yaşama ortamı sunandır.
Her şey, yer değiştirir, hiçbir şey ölmez: Ruh dolaşır, oradan buraya gelir, buradan oraya ve hoşuna giden her bedeni ele geçirir, vahşi hayvanlardan insan bedenlerine geçer, bizimki vahşi hayvanlara; ruh hiçbir zaman yok olmaz.
( ) ve kısa süre içinde tanrıların iradesiyle erkeğin elleriyle atılan taşlar, erkek şeklini aldılar, kadın elinden atılanlar, kadın kılındılar. Bu nedenledir, sert ve çilelere dayanan bir tür olmamız ve kanıtlarız hangi kökten doğduğumuzu.
( ) Vahşi Aslan’ın ağzından, acımasız kıskaçları dışa kıvrık Akrep’ten ve kıskaçları içe kıvrık Yengeç’ten.
Mercurius’un öldürdüğü Argus’un yüz gözü, tanrıça Iuno tarafından sembolik kuşu olan tavuskuşunun kanatlarına yerleştirilmiştir. Bu nedenle tavuskuşlarının kanatlarının göz göz olduğuna inanılır.
Optimus ille animi vindex, laedentia
pectus vincula qui rupit, dedoluitque semel.

“Göğsünü saran zincirleri kırıp sızlanmayı
kesen kimse, ruhunun en büyük kurtarıcısıdır.“

Yalnızca iğrenç sayrılıklar değil yaşlılığı üleşi,
Yıllar yetiştirir bizi, dinle öğütümü ölümlüler

yaşlılık almış usunu senin, tükenmiş, çok
Yaşam işte böyle yıkım da getirir başa. Git gelinin
Varsa gelinin, kızın varsa kızın dinlesin sözlerini,
Öğütün bana yeter, sanma beni etkilediğini öğütünle,

Yapmacıktan ak saçlar çıktı şakaklarında, dayandı
Değneğe güçsüz gövdesiyle. Şöyle başladı söze:
Yalnızca iğrenç sayrılıklar değil yaşlılığı üleşi,
Yıllar yetiştirir bizi, dinle öğütümü ölümlüler
Arasında işinle önde gitmeye çalış, ün kazan,
Tanrıçaya karşı gelme, bağışlanmanı dile yalvaran
Bir sesle yumuşar yüreği yakarışınla. Gelip
Bağışlayacak seni, dedi. Hınçla baktı ona Arachne,
Bıraktı başladığı örgüyü. Güç tutuyordu elini,
Yüzünde okunan bir hınçla şöyle dedi; tanımadığı
Pallas’a: yaşlılık almış usunu senin, tükenmiş, çok
Yaşam işte böyle yıkım da getirir başa. Git gelinin
Varsa gelinin, kızın varsa kızın dinlesin sözlerini,
Öğütün bana yeter, sanma beni etkilediğini öğütünle,
Değişmemiş düşüncem, neden kendi gelmiyor?
Neden kaçınır yarışmadan? O zaman tanrıça:
Şiir, yalnızca şiir olduğu için, okumak yanıltıcıdır. Bir ozan için en büyük mutsuzluk, şiirinin yalnızca şiir adını aldığından dolayı okunmasıdır. Ozanı yaşatan şiir değil, şiirin içine yerleştirdiği görüştür; okuyucuya şiirle verdiği evredir.
Özleyen insan, özlediği ortamda yaşayabilmek için, düşgücünün bütün olanaklarını kullanır.
Omnia mutantur, nihil interit.
“Her şey değişime uğramış olarak geri döner.“
Omnia mutantur, nihil interit.

“Her şey değişime uğramış olarak geri döner.“

Yazık, ne kadar büyük bir haramdır iç organların içine iç organların koyulması, hem açgözlü bedenin, tıkınılan bedenle şişmanlaması
hem bir canlının ölümüyle başka bir canlının yaşaması!
İstediğin şey, hiçbir yerdedir
Gelinlerin nedimesi ey Iuno neden,
ey düğün tanrısı Hymenaeus neden geliyorsunuz bu kutsal törene, evlenecek erkeğin olmadığı, iki kızın evleneceği yere?
Yine de bu görünüşün ne yararı var, ne yararı var denizin
tanrılarını
hoşnut etmeye, ne yararı var tanrı olmama,
sen onlara dokunmazsan?
Ah, sevecen Venus, senin egemenliğinin
gücü ne kadar büyüktür!
Olayların o kadar büyük tutarsızlığı, insanları allak bullak eder.
Acı, yenilmeyen adamı yendi.
Ah biçare ben! Ne kadar büyük bir acıyla
hatırlamak zorunda kalıyorum
o zamanı.
Seninle, seninle birlikte gitmek
dermanım olurdu çünkü o zamandan beri hayatımda hiçbir şeyi
aynı şekilde yaşamadım, ölümden farksızdı.
Şimdi senden uzakta ölüyorum, senden uzakta dalgalara atılıyorum
ve deniz, bensiz sana sahip. Daha zalim olsun
yüreğim açık denizden, eğer daha uzun bir yaşam sürmek için savaşırsam
ama savaşmayacağım ve seni,
ey acınacak halde olan, bırakmayacağım.
Şimdi en azından bir yoldaş olarak, sana geleceğim ve kabrinde
kül çömleği olmasa bile
yine de birleştirecek bizi bir kitabe. Kemiklerine
kemiklerim dokunmasa bile, adına dokunurum adımla.
Öldüm! Göçüp gitmiş olan bana, umudunu bağlama!
Hayatın başlangıcından beri nasibim, durup dinlenmemek oldu
Yoruldum sonsuz kararlardan ve karşılıksız görevlerden
Beklentidir aşkı yaratan, beklentidir aşkı besleyen.
Vah biçare ben! Sessiz gecenin görüntüsü ne anlama geliyor?
Haydi, çılgın aşkımızı itiraf edelim!
Vay bana, nereye akıp gidiyorum?
Nasıl bir tutkuya kapıldı yüreğim?
Başlanmış olan şeylerin ardındadır kazanmak.
Elbette her kişi, kendisi için
bir tanrıdır: Talih, uyuşuk yakarılara karşı koyar.
biz aşıklar her şeyden korkarız.
‘Bahtiyar adam’ deniyordu bana, bahtiyardım da
ama tanrılarca öyle görülmedi, yoksa şimdi de bahtiyar olabilirdim.
Bazıları kendisini asıp hayatına son verir, hem ölüm korkusundan
ölümle kaçar hem kendi rızasıyla gelen ölümü çağırır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir