John Gardner kitaplarından Grendel kitap alıntıları sizlerle…
Grendel Kitap Alıntıları
Anladım ki dünya bir hiçti: Umutlarımızı, korkularımızı budalaca yansıttığımız sıradan, kaba, mekanik bir düşmanlık kaosu. Nihayet ve kesinlikle bunu anlamıştım. Var olan sadece benim. Geri kalanların hepsi, gördüklerim, yalnızca beni itenler ya da benim körce ittiklerin – o derece körce ki iten ben değilim sanki. Tüm evreni ben yaratıyorum, her göz atışımda. Bir ağaçta zavallıca ölmekte olan çirkin bir tanrı!
Kahramanlık soylu bir dil kullanımından, onurdan daha fazlasını gerektirir. İçten gelen kahramanlıktır hüner! Ruhun şanlı cevheri! Bir kahramanın yaşamındaki anlamdır tüm dünyayı anlamlı kılan!
Devrim, sevgili prensim, ahlaklı olmayanın ahlaklı olanla ya da meşru olmayan şiddetin meşru olanla yer değiştirmesi değil; sadece iktidarın iktidara karşı gelmesi ve kazanan tarafın özgür olup geri kalanların esaret altına girmesidir.
Neden ekmek-çalan ölür de adam öldüren asilzade en pahalı avukatın hüneriyle kurtulur?
Ormanda tatlı tatlı şakıyan kuşlar var diye insanlar birbirlerini daha nazikçe mi öldürüyorlar?
Fani dünyadaki en büyük kötülük, nefret, ıstırap ya da ölüm gibi belirli bir kötülükten daha derindir! En büyük kötülük Zaman’ın durmaksızın yok oluşa gitmesidir, gerçekleşmek de ayıklanmayı beraberinde getirir. Kötülüğün doğası da iki basit ama korkunç ve ilahi önermeyle şöyle özetlenebilir: ‘Nesneler solup gider’ ve ‘Seçenekler safdışı eder’. Onun sırrı buradadır: Güzellik zıddını ister, ve uyumsuzluk yeni duygu yoğunlaşmaları yaratılmasına temel oluşturur. Anladım ki en yüce bilgelik, evrenin heybetí ve azametinin; var oluşun çeşitliliğinin, hiç ama hiçbir şey kaybedilmeden, yavaş yavaş birleştirilmesiyle oluştuğunu algılamaktır.
Eğer sanatın fikirleri güzel idiyse bu sanatın kabahatiydi, Ozan’nın değil. Ormanda tatlı tatlı şakıyan kuşlar var diye insanlar birbirlerini daha nazikçe mi öldürdüler?
Gelecek de geçmiş kadar karanlık ve gerçekdışı.
Gece, her zaman olduğu gibi, yorum yapmıyor.
Devlet bir şiddet örgütüdür, kendisinin meşru şiddet diye adlandırılmaktan hoşlandığı bir tekeldir.
Çocukken içten severdim ben de:
Sevgiyi sakin ve derin sanırdım
Kuzey denizi gibi. Ama yaşadım,
Ve artık uyku haram bana.
Sevgiyi sakin ve derin sanırdım
Kuzey denizi gibi. Ama yaşadım,
Ve artık uyku haram bana.
Tek başına ama asla yalnız değil.
Denge her şeydir, dümensiz koyun kayığına biner gibi binmek zamana, cennetin gözünü çıkarmak için şahlanmış gemi direğiyle cehenneme doğru yol almak. Hi, hi!
‘Kendini bil’
Çinli adamın çekirgesi gibi sınırlı bir kafa içinde kafeslenmiş olmak çok Asap bozucu olmalı.
Neden konuşabileceğim kimsem yok? dedim. Yıldızlar hiçbir şey söylemediler, bu kabalığı göz ardı ediyor gibi yaptım.
Biz lanetlilerin küfretmek için sözcükleri bile yoktu.
Ormanda tatlı tatlı şakıyan kuşlar var diye insanlar birbirlerini daha nazikçe mi öldürdüler?
Dünya tümüyle amaçsız vukuatlardan ibaret
Ah, çocukluğun korkunç budalalığı, akıldışı umut!
Dünya bana direniyor ben de dünyaya direniyorum dedim. Hepsi bundan ibaret. Dağlar ben nasıl tanımlıyorsam öyledir.
Anladım ki dünya bir hiçti: Umutlarımızı, korkularımızı budalaca yansıttığımız sıradan, kaba, mekanik bir düşmanlık kaosu. Nihayet ve kesinlikle bunu anlamıştım. Var olan sadece benim. Geri kalanların hepsi, gördüklerim, yalnızca beni itenler ya da benim körce ittiklerim.
Birdenbire yalnız ve çirkin hissederdim kendimi, sanki üstümü batırmışım gibi neredeyse müstehcen bir halde.
Konuşuyor, konuşuyor, kendimle tüm gördüklerim arasına sözcüklerden bir ağ, düşlerden soluk bir duvar örüyorum.
Kör önyargı!
Ağlıyor, dövünüyor ve tuzlu yaşlar dökerek gülüyorum, hi hi! Soluk soluğa hıçkırarak yere düşene dek. ( Çoğu sahte bunların.)
Yüzümü buruşturuyor, orta parmağımı meydan okurca yukarı kaldırıyor ve açık saçık bir biçimde sallıyorum.