İçeriğe geç

Kuranı Kerim ve Muhtasar Kelime Meali Kitap Alıntıları – Hayrat Neşriyat İlim Araştırma Heyeti

Hayrat Neşriyat İlim Araştırma Heyeti kitaplarından Kuranı Kerim ve Muhtasar Kelime Meali kitap alıntıları sizlerle…

Kuranı Kerim ve Muhtasar Kelime Meali Kitap Alıntıları

(Melekler:) “Seni hak ile (muhakkak olacak bir şeyle) müjdeledik; onun için ümîdi kesenlerden olma!” dediler.
De ki: “Ey nefisleri aleyhine (günah işlemekle ömürlerini) isrâf eden kullarım!(Günahlara bulaştık diye) Allah’ın rahmetinden ümid kesmeyin! Şübhesiz ki Allah, bütün günahları bağışlar!” Doğrusu, Gafûr (çok bağışlayan), Rahîm (kullarına çok merhamet eden)ancak O’dur.
Muhakkak ki Allah ve melekleri, o peygambere salât ederler. Ey îmân edenler! (Siz de) ona salât edin ve (ona) teslîmiyetle selâm verin!
İçinizden bekâr olanları, kölelerinizden ve câriyelerinizden iyileri (nikâha müsâid olanları) evlendirin!(1) Eğer fakir iseler, Allah lütfundan onları zenginleştirir. Çünki Allah,Vâsi’ (rahmeti geniş olan)dır, Alîm (herşeyi bilen)dir.*
Hem kim bir kötülük yapar veya nefsine zulmeder de sonra Allah’dan mağfiret dilerse, Allah’ı Gafur (Çok bağışlayıcı), Rahim (Çok merhamet edici) olarak bulur.

Nisa suresi/110

(Gerçek) dost olarak Allah yeter, (gerçek) bir yardımcı olarak da Allah yeter.

Nisa/45

Şüphesiz ki Allah, zerre kadar haksızlık etmez.
(Çok) küçük bir iyilik bile olsa, onu kat kat artırır ve tarafından (pek) büyük bir mükafat verir.

Nisa/40

Şüphe yok ki Allah, kendini beğenen, çok övünen kimseleri sevmez.

Nisa/36

De ki: “Allah’ın bizim için yazdığından başkası bize aslâ isâbet etmez.(2) O bizim Mevlâmızdır. Öyleyse mü’minler ancak Allah’a tevekkül etsin!”*
Olur ki Allah, sizinle onlardan (Mekkelilerden) düşmanlık içinde bulunduğunuz kimseler arasında (onlara hidâyet vererek) bir dostluk meydana getirir. Çünki Allah, (buna)hakkıyla gücü yetendir. Ve Allah, Gafûr (çok bağışlayan)dır, Rahîm (çok merhamet eden)dir.
Eğer (o kimse) Ashâb-ı Yemînden ise, bunun üzerine (kendisine): ‘Sana Ashâb-ı Yemînden selâm olsun!’ (denilecektir.)
(Habîbim, yâ Muhammed!) Artık sabret! Zîrâ şübhesiz ki Allah, iyilik edenlerin mükâfâtını zâyi’ etmez.
Eli geniş olan kimse, genişliğine göre nafaka versin! Rızkı kendisine daraltılmış olan kimse de Allah’ın ona verdiği (kadarı)ndan versin! Allah, kimseyi ona verdiğinden fazlasıyla mükellef tutmaz. Allah, bir zorluktan sonra bir kolaylık verecektir.
Hem Allah yolunda sarf edin, (kendinizi) ellerinizle tehlikeye atmayın ve iyilik edin! Şübhe yok ki Allah, iyilik edenleri sever.(1)*
(Ey Habîbim!) Eyyûb’ü de (an)! Hani Rabbine: “Zarar gerçekten bana dokundu; sen merhametlilerin en merhametlisisin” diye nidâ etmişti.
(Ya’kub) dedi ki: “(Ben) gam ve kederimi ancak Allah’a şikâyet ediyorum.Çünki Allah tarafından, sizin bilemeyeceğiniz şeyleri biliyorum.”
Eğer ona (Muhammed’e) yardım etmezseniz o takdirde (bilin ki), muhakkak o inkâr edenler, (Ebû Bekir’le berâber) iki kişiden biri olarak onu (Mekke’den) çıkardıklarında Allah ona yardım etmişti. O zaman o ikisi mağaradaydılar da hani arkadaşına:

“Üzülme, şübhesiz ki Allah bizimle berâberdir!”

diyordu.(3) Artık Allah, ona sekînetini (kalblerine sükûnet ve huzur veren rahmetini) indirmiş, sizin görmediğiniz ordularla da ona (Resûlüne)kuvvet vermiş ve inkâr edenlerin sözünü (küfür da’vâlarını) en alçak kılmıştı. En yüce olan, ancak Allah’ın sözüdür. (4) Çünki Allah, Azîz (kudreti herşeye üstün gelen)dir, Hakîm (her işi hikmetli olan)dır.*

Ve Rabbin, elbette ileride (âhiret gününde) sana (ümmetinden dilediğine şefâat etme hakkı) verecek (sen) de hoşnûd olacaksın!
Gerçekten sonraki (âhiret) ise, senin için evvelkinden (dünyadan) daha hayırlıdır.
İkisi birden kapıya koştular.
( Yusuf, 25 )

Fakat amaç, gaye ve hedefler farklıydı.

Bu hayatta beraber yürüdüğün ve koştuğun kimselere dikkat et!

Başına gelenlere, sabret.!
Lokman/17
Ve kitab (amel defteri, ortaya) konulmuştur. Artık günahkârları görürsün ki onda(yazılı) olanlardan korkan kimseler olarak: “Vay hâlimize! Bu defter nasıl olmuş da küçük büyük hiçbir şey bırakmadan hepsini sayıp dökmüş?” derler. Böylece yaptıklarını hazır olarak bulmuşlardır. Rabbin ise hiç kimseye zulmetmez.
Rabbimiz! İndirdiğine îmân ettik ve peygambere tâbi’ olduk. Artık bizi(seni ve peygamberlerini tasdîk eden) şâhidlerle berâber yaz!”
Muhakkak ki Allah katında (yegâne) din, İslâm’dır!(4)
Kendilerine kitab verilenler(yahudi ve hristiyanlar), ancak kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki hasedden dolayı ihtilâfa düştüler. Artık kim Allah’ın âyetlerini inkâr ederse, artık şübhesiz ki Allah, hesâbı pek çabuk görendir.*
Fakat son da, ilk de (âhiret de, dünya da) Allah’ındır.
Ey îmân edenler! (Samîmî bir tevbe olan) Tevbe-i Nasûh ile Allah’a tevbe edin!(1)Olur ki Rabbiniz, sizin kötülüklerinizi örter ve Allah, peygamberi ve onunla berâber îmân edenleri utandırmayacağı bir günde, sizi altlarından ırmaklar akan Cennetlere koyar! Onların nûru önlerinde ve sağlarında koşar (da): “Rabbimiz! Nûrumuzu bize tamamla ve bize mağfireteyle! Şübhesiz ki sen, herşeye hakkıyla gücü yetensin!” derler.*
Böylece onların bazılarını bazılarıyla (ileri gelenlerini zayıflarıyla) imtihân ettik ki(o müşrikler, îmân eden zayıflar hakkında): “Allah’ın, aramızdan kendilerine lütufta bulunduğu (hidâyete erdirdiği) kimseler bunlar mı?” desinler! Allah, şükredenleri en iyi bilen değil midir?
Ve (birbirlerine düşman olanların) kalblerinin arasını (îman ve ihlâsla) birleştirdi. Eğer yeryüzünde bulunanların hepsini sarf etseydin, yine onların kalblerinin arasını birleştiremezdin; fakat Allah, (onları birbirlerine kardeş yaparak) aralarını (muhabbetle)kaynaştırdı. Çünki O, Azîz (kudreti dâimâ galib gelen)dir, Hakîm (her işi hikmetli olan)dır.
Hem O, kullarından tevbeleri kabûl eden, kötülükleri affeden ve yapmakta olduklarınızı bilendir.
Ve Rabbin için sabret!
İşte Allah’dan bir rahmet iledir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Hâlbuki kaba, katı kalbli olsaydın, elbette (onlar) etrâfından dağılırlardı. Artık onları affet, onlar için mağfiret dile ve (hakkında vahiy gelmeyen bir) iş husûsunda onlarla istişâre et!(1) Fakat (bir görüşte)karar kıldığında, artık (işe giriş ve) Allah’a tevekkül et! Muhakkak ki Allah, tevekkül edenleri sever.(2)*
Hani o gençler, Kehf’e (mağaraya) sığınmışdı da: “Rabbimiz! Bize, tarafından bir rahmet ver ve bize şu işimizden bir kurtuluş yolu hazırla!” demişlerdi.
De ki: “Herkes kendi hâline (mizâcına) göre amel eder.” Fakat Rabbin, kimin daha doğru bir yolda olduğunu en iyi bilendir.
“Rabbim! Bana hikmet ihsan buyur ve beni sâlih kimseler arasına kat!”

“Sonraki (ümmet)ler içinde benim için bir lisân-ı sıdk (güzel bir medihle anılmayı)nasîb eyle!”

“Ve beni Naîm Cennetinin vârislerinden kıl!”

“Böyle iken, yemîn olsun ki (şeytan), içinizden birçok nesilleri dalâlete sevk etmiştir. Hiç mi akıl erdirmiyordunuz?”
Ve sana ölüm gelinceye kadar Rabbine kulluk et!
Görmedin mi, Allah nasıl bir misâl getirdi; güzel bir sözü (kelime-i tevhîdi), kökü(yerde) sâbit, dal(lar)ı ise gökte olan güzel bir ağaç gibi (kıldı).
O, sizi (önce) bir topraktan, sonra bir nutfeden (hakir bir damla sudan süzülmüş hulâsadan), sonra bir alakadan yaratandır.(1) Sonra sizi bir çocuk olarak çıkarıyor; sonra gücünüzün kemâle ermesi için, sonra da ihtiyar olmanız için (sizi yaşatıyor). İçinizden kimi de, (kiminizden) daha önce vefât ettirilir; tâ ki belirli bir vakte erişesiniz ve olur ki akıl erdirirsiniz.*
Kötülüğü, daha güzel olan bir şey ile def’ et..!
Fakat insan mücadeleye her şeyden çok düşkündür.
Kehf 54
Ey insanlar! sizi biribirinize imtihan yapdık.Bakalım sabredecek misiniz?

Furkan 19-20

(Ey Resûlüm!) (Biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik.(1)*
Zekeriyyâ’yı da (yâd et)! Hani (o da) Rabbine: “Rabbim! Beni tek bırakma; sen(herkes fenâ bulduktan sonra, bâki kalarak) vârislerin en hayırlısısın” diye nidâ etmişti.
De ki: “Ey nefisleri aleyhine (günah işlemekle ömürlerini) isrâf eden kullarım! (Günahlara bulaştık diye) Allah’ın rahmetinden ümid kesmeyin! Şübhesiz ki Allah, bütün günahları bağışlar!” Doğrusu, Gafûr (çok bağışlayan), Rahîm (kullarına çok merhamet eden) ancak O’dur.
Zümer 53. Ayet
Ve zinâya yaklaşmayın (o cürmün sebeblerinden dahi uzak durun); çünki o, çirkin bir iştir. Ve ne kötü bir yoldur!
(Melekler:) “Seni hak ile (muhakkak olacak bir şeyle) müjdeledik; onun için ümîdi kesenlerden olma!” dediler.
De ki: “Ey nefisleri aleyhine (günah işlemekle ömürlerini) isrâf eden kullarım!(Günahlara bulaştık diye) Allah’ın rahmetinden ümid kesmeyin! Şübhesiz ki Allah, bütün günahları bağışlar!” Doğrusu, Gafûr (çok bağışlayan), Rahîm (kullarına çok merhamet eden)ancak O’dur.
Her nefis ölümü tadıcıdır.(2) Bir imtihan olarak sizi şerle de hayırla da deneriz. Ve ancak bize döndürüleceksiniz.*
Allah kuluna kâfî değil midir? Bir de seni O’ndan başkalarıyla korkutuyorlar.(1)Hâlbuki Allah, kimi (isyânındaki inadından dolayı) dalâlete atarsa, artık onu hidâyete erdirecek hiçbir kimse yoktur.*
(Onlar mı daha hayırlıdır,) yoksa (bir sıkıntısından dolayı) kendisine duâ ettiği zaman darda kalan (bir kulun)a icâbet edip, (ondan) fenâlığı gideren ve sizi yeryüzünün halîfeleri kılan (Allah) mı? Allah ile berâber (başka) bir ilâh mı var? Ne kadar az ibret alıyorsunuz!
O zaman (siz harb sâhasından) uzaklaşıyor ve kimseye dönüp bakmıyordunuz, peygamber ise arkanızdan sizi çağırıyordu; böylece (Allah) sizi, keder üstüne kederle cezâlandırdı. Tâ ki ne elinizden gidene, ne de başınıza gelene üzülesiniz!(3) Çünki Allah, yapmakta olduklarınızdan hakkıyla haberdardır.*
(Başkalarıyla berâber yemek yemeleri husûsunda) köre bir zorluk yoktur, topala da bir zorluk yoktur, hastaya da bir zorluk yoktur. Size de kendi (çocuklarınıza âid)evlerinizden veya babalarınızın evlerinden veya annelerinizin evlerinden veya erkek kardeşlerinizin evlerinden veya kız kardeşlerinizin evlerinden veya amcalarınızın evlerinden veya halalarınızın evlerinden veya dayılarınızın evlerinden veya teyzelerinizin evlerinden veya anahtarları elinizde bulunan (evler)den veya dostunuz(un evin)den yemenizde (bir günah) yoktur.
(Bu kişilerle) hep berâber veya ayrı ayrı yemenizde de size bir günah yoktur. Artık evlere girdiğiniz zaman, Allah katında mübârek ve güzel bir sağlık temennîsi olarak, kendinize (ve o evlerde bulunanlara) selâm verin! İşte Allah, size âyetleri böyle açıklıyor; tâ ki akıl erdiresiniz.
Ey îmân edenler! Size ne oldu ki: “Allah yolunda seferber olun!” denildiği zaman(olduğunuz) yere ağırlaştınız (çakılıp kaldınız)! Âhiretten (vazgeçip) dünya hayâtına mı râzı oldunuz? Fakat (iyi bilin ki) dünya hayâtının menfaati, âhiretin yanında ancak pek azdır.
(Ey Resûlüm!) Sana Kur’ân’ı, sıkıntı çekesin diye indirmedik.
Hem öyle bir günden sakının ki, (o gün) kimse, kimse nâmına bir şey ödemez, ondan bir kurtuluş bedeli kabûl edilmez, hem ona (Allah izin vermedikçe) şefâat fayda vermez, onlara yardım da edilmez!
Hâlbuki size gelen her ni’met Allah’dandır; sonra size zarar dokunduğu zaman(feryadla) ancak O’na sesinizi yükselt(erek yalvar)ırsınız.
Ve hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.(1)*
Ey insanlar! Rabbinizden sakının ve öyle bir günden korkun ki, (o gün) ne baba çocuğuna (onun nâmına birşey) öder, ne de çocuk babasına (onun nâmına) bir şey ödeyicidir. Şübhe yok ki Allah’ın va’di haktır; öyle ise sakın dünya hayâtı sizi aldatmasın! Ve sakın o çok aldatıcı (şeytan) sizi (bir taraftan günâha sevk ederek) Allah( ‘ın affına güvendirmek) ile şaşırtmasın!
Ki günahkârlar hoş görmese de, o hakkı gerçekleştirsin ve o bâtılı ortadan kaldırsın!
En‘âm, 6/21. Ayet
Şüphesiz ki, zalimler kurtuluşa eremez.
Ve onu hesab etmediği yerden rızıklandırır! Kim Allah’a tevekkül ederse, artık O ona yeter! Şübhesiz ki Allah, emrini yerine getirendir. Doğrusu Allah, herşey için bir ölçü koymuştu
Bundan dolayıdır ki, İsrâ ilo ğul larına (Tevrât ta) şöyle yazmıştık: “Kim bir kimseyi, bir kimseye veya (o kimsenin) yeryüzünde bir fesad (çıkarmakta olmasın)a karşılık olmaksızın (ölüm cezâsını gerektiren bir suçu olmadığı hâlde) öldürürse, o takdirde bütün insanları öldürmüş gibidir.(1) Kim de onun (bir insanın) hayâtını kur tarırsa, o takdirde bütün insanların hayâtını kurtarmış gibidir.”
Hem celâlim hakkı için, peygamberlerimiz onlara apaçık deliller le geldiler. Sonra doğrusu onlardan birçoğu, bunların ar dın dan yeryüzünde gerçekten haddi aşan kimselerdir.
Resulüm!) İnkâr edenlere de ki: Yakında mağlûp olacaksınız ve cehenneme sürükleneceksiniz. Orası ne kötü bir kalma yeri!
Yahudiler, tuzak kurdular, Allah da onların tuzaklarını bozdu. Evet, Allah en iyi tuzak bozucudur.
Nihâyet Cennet ehli, Cehennem ehline: “(Biz) gerçekten Rabbimizin bize va’d ettiğini hak olarak bulduk; artık (siz de) Rabbinizin size va’d ettiğini hak olarak buldunuz mu?” diye seslenirler. (Onlar da:) “Evet!” derler.(1) Bunun üzerine bir münâdî aralarında: “Allah’ın lâ’neti zâlimlerin üzerine olsun!” diye nidâ eder.*
Rabbimiz! Muhakkak ki biz, ‘Rabbinize îmân edin!’ diye îmâna çağıran bir da’vetçiyi (peygamberi) işittik ve hemen îmân ettik. Rabbimiz! Artık bizim için günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi bizden ört ve canımızı ebrâr (içi dışı tertemiz olan iyi kulların) ile berâber al!”
De ki: “Allah’ın bizim için yazdığından başkası bize aslâ isâbet etmez.(2) O bizim Mevlâmızdır. Öyleyse mü’minler ancak Allah’a tevekkül etsin!”
(Yûsuf dedi ki:) “Hâlbuki (ben) nefsimi temize çıkarmıyorum. Muhakkak ki nefis, dâimâ kötülüğü emredicidir; ancak Rabbimin merhamet ettiği (koruduğu kimse)müstesnâ.(1) Şübhesiz ki Rabbim, Gafûr (çok bağışlayan)dır, Rahîm (çok merhamet eden)dir.”*
Kötülükleri yapıp da sonra ardından tevbe edip îmân edenler ise, muhakkak ki Rabbin bunun (bu tevbenin) ardından, elbette Gafûr (çok bağışlayan)dır, Rahîm (çok merhamet eden)dir.
128-Şânım hakkı için, size kendinizden öyle (izzetli) bir peygamber geldi ki, sıkıntıya düşmeniz ona ağır gelir; size düşkündür, mü’minlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir.

129-(Ey şefkatli Resûl!) Eğer (seni dinlemeyip senden) yüz çevirirlerse, artık de ki: “Allah bana kâfîdir! O’ndan başka ilâh yoktur! (Ben) O’na tevekkül ettim ve O, büyük arşın Rabbidir!”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir