İçeriğe geç

El Capote Kitap Alıntıları – Nikolay Vasilyeviç Gogol

Nikolay Vasilyeviç Gogol kitaplarından El Capote kitap alıntıları sizlerle…

El Capote Kitap Alıntıları

Artık öyle bir duruma geldik ki, insanlar şahıslarına yöneltilen bir suçlamayı, mensubu oldukları topluluğun tümüne yöneltilen bir saldırı olarak değerlendiriyor.
[ ] insan denilen varlığın ne kadar acımasız olabildiği; ince, kültürlü, terbiyeli kişilerde (Tanrım!), hatta toplum tarafından asil ve şerefli insanlar olarak kabul görmüş kişilerde bile ne kadar gaddarca bir yan olabileği gerçeğini gördükçe, derinden sarsıldı.
Çalışma sisteminin temelinde disiplin yer almaktaydı.
Sözleriyle karşısında bulunan kişiyi afallatmayı, sonra da göz ucuyla yüzünün aldığı şekli izlemeyi pek severdi.
Aslında mühim olmayan adamların’ çevresinde, onların mühim adam olarak görülmesini sağlayan insanlar da her daim var olmuştur.
Çarpık bir burna değil, sakat ve sahte bir ruha gülelim.”
Yalnızlık soğuktan daha soğuktur.
Siz de boş yere vakit geçirmeyin hanımefendiciğim ve hemen onun için çam ağacından bir tabut siparişi verin zira meşe ağacından olanlar hastaya pahalı gelir.
Qoqol necə deyir,əgər sən böyük bir insan(vəzifəcə) ilə danışırsansa yaltaq, böyük bir insan səninlə danışırsa o açıqürəkli şəxsiyyət olur.
Satira dolu,möhtəşəm bir əsərdir.Dostoyevski bu kitabı rus ədəbiyyatının şahı adlandıraraq Bütün rus ədəbiyyatı Qoqolun Şinelindən çıxmışıq demişdir.
Bir insanın ruhuna girmek ve düşündüğü her şeyi öğrenmek olanaksızdır.
Ne de olsa insanın ruhunun derinliklerine gizlice süzülüp neler düşündüğünü öğrenmek olası değil.
Hepimiz Gogol’un paltosundan çıktık.
Bir insanın ruhuna girmek ve düşündüğü her şeyi öğrenmek olanaksızdır.
Öyle ya, insanın ruhuna süzülüp içinden neler geçtiğini anlayamazsınız ki.
Benim en önemli yanım hep göz ardı edildi.
Hiç kimsenin arka çıkmadığı, hic kimsenin değer vermediği, hiç kimsenin merak etmediği, hatta sıradan bir sineği toplu iğnenin ucuna geçirip mikroskopta incelemekten kaçınmayan bir dogabilimcisinin bile dikkatini çekmeyen, kalemdekilerin alaylarına sabırla katlanan, son günlerinde de olsa zavallı yaşamını bir anlığına canlandıran palto kılığındaki parlak bir konuğun, hayatında bir an görünüp kaybolduğu Akakiy Akakiyeviç, hükümdarların ve dünyaya egemen olanların bile üzerine çöken o felakete uğrayan canlı yok olmuş, hiç bir olağanüstü iş görmeden yitip gitmişti
“ İnsan denilen varlığın ne kadar acımasız olabildiği gerçeğini gördükçe, derinden sarsıldı. “
Şu hayatta başımıza bir sürü anlamsız şey geldiği apaçık ortada.
Başkalarının gözünde önemsiz olanı önemli sayan insanlar her zaman bulunur .
Rahat bırakın, ne diye üzüyorsunuz beni
Kimsenin korumadığı, hiç arkadaşı olmayan hayatı boyunca hiç kimseden içten bir yakınlık görmemiş, bir böceği iğneyle tutturup mikroskop altında inceleme fırsatını kaçırmayan doğabilimcilerin ilgisini bile çekmeyen bir insan evladı bu dünyadan böyle geçip gitti.
İş arkadaşlarının alaylarına usulca katlanmış, hayatı boyunca tek bir tuhaflığa bulaşmadan mezara girmiş, sadece son demlerinde yeni paltosuyla zavallı hayatına güneş gibi doğan bir sevinç yaşamış ve hemen akabinde, bu dünyanın en kudretlilerinin de başına gelebileceği gibi, korkunç bir talihsizlik sonucu alt üst olmuştu.
sesi sedası çıkmayan kalbi şimdi güm güm atıyordu.
insan kalbinde ne az insancıllık olduğunu, eğitimli, herkesin iyi ve yüce saydığı insanlarda bile ne çok kabalık ve acımasızlık bulunduğunu düşünürdü.
İnsan denilen varlığın ne kadar acımasız olabildiği; ince, kültürlü, terbiyeli kişilerde, (tanrım!) hatta toplum tarafından asil ve şerefli insanlar olarak kabul görmüş kişilerde bile ne kadar gaddarca bir yan olabildiği gerçeğini gördükçe, derinden sarsıldı.
Akaki Akakiyeviç düşündü taşındı ve hiç değilse bir yıl süreyle bazı harcamalarını kısmaya karar verdi: Akşamları çay içme alışkanlığına son verecekti örneğin; sonra hava karardıgında mum da yakmayacaktı. Eve iş getirdiginde, ev sahibesinin odasına gidip onun mumunun ışığında yapacaktı işini. İşe gidip gelirken, olabildiğince dikkatli, ayakkabılarına ağırlığını vermeden, şöyle parmak uçlarında, hafif
hafif yürüyecekti ki kundura tabanları çabuk aşınmasın. Çamaşırlarını da yıkanması için çamaşırcı kadına daha seyrek verecek, bununla da yetinmeyip eve gelir gelmez eskimesinler diye iç çamaşırları da dahil bütün üstündekileri çıkarıp zamanın acımasına uğradığı için olsa gerek hâlâ giyilebilir durumda olan pamuklu sabahlığıyla oturacaktı bir tek. Eğriye eğri, doğruya doğru Başlangıçta epey zor geldi bu kısıtlı yaşam kendisine ama sonra alıştı, her şey yoluna girdi. Hatta akşamları yemek yemeden durmayı bile öğrendi. Nasılsa ruhu yakın bir gelecekte edineceği paltonun o sonsuz hayaliyle beslenebiliyordu. Bu andan sonra da yaşamında bir eksiklik varmış da tamamlanmış gibi oldu. Evlenmişti sanki ya da yaşamına bir başkası katılmıştı, yalnız değildi artık. Yaşam yolunu onunla birlikte aşmaya karar vermiş hoş, sevimli bir yaşam arkadaşı vardı: Bu arkadaş, eskimek bilmeyen sağlam bir astarı olan, astarı ile kumaşının arası kalın bir pamuk tabakasıyla beslenmiş paltosundan başkası değildi.
Zavallı genç adam, daha sonra ömrü boyunca insanın içinde ne kadar çok merhametsizlik olduğunu, zarif, okumuş yazmış sosyete insanlarında ve hatta, aman Tanrım, toplumun efendi ve dürüst olarak kabul ettiği bir insanda bile nice acımasız kabalığın gizli olduğunu görerek pek çok kez elleriyle yüzünü kapatmış ve ürpermişti.
Yaşadığı süre boyunca kimsenin farkına bile varmadığı bu adamın, ölümünden sonra birkaç gün daha bu dünyada varlığını hissettirme şansının kendisine bahşedileceğini kim düşünebilirdi!
Çağın vebası

İnsanın her şeyden bezmesi modern bir hastalıktır.

Ne de olsa insan ruhunun derinlerine gizlice süzülüp neler düşündüğünü öğrenmek olası değil.
Öyle ya, insanın ruhuna süzülüp içinden geçenleri anlayamazsınız ki..
Bir insanın ruhuna girmek ve düşündüğü her şeyi öğrenmek olanaksızdır.
Kiracınız için hemen çam bir tabut ısmarlayın, çünkü meşeler onun gibi birine biraz pahalı gelir.
“…neredeyse kimsenin hiç fark etmediği yaşamının bir ödülü olarak birkaç gün daha gürültü koparacağı kimin aklına gelirdi ki?”
Zaten bir insanın ruhuna girmek ve düşündüğü her şeyi öğrenmek olanaksızdır.’
Neredeyse kimsenin hiç fark etmediği yaşamının bir ödülü olarak birkaç gün daha gürültü koparacağı kimin aklına gelirdi ki?
Kesin akılı Bir adam, odasının her yanı kitaplarla dolu.
Çarpık bir buruna değil, sakat ve sahte ruha gülelim.
Yaşadığı süre boyunca kimsenin farkına bile varmadığı bu adamın, ölümünden sonra birkaç gün daha bu dünyada varlığını hissettirme şansının kendisine bahşedileceğini kim düşünebilirdi! Ama oldu işte…
Gelin görün ki şu hayatta her daim başkalarının gözünde o kadar mühim olmayan şeyleri yeterince mühim sayan insanlar vardır.
insan denilen varlığın ne kadar acımasız olabildiği gerçeğini gördükçe, derinden sarsıldı..
Şimdilerde herkes kendine yapılmış bir saygısızlığı bütün topluma yapılmış sayıyor.
Başkalarının gözünde önemsiz olanı önemli sayan insanlar her zaman bulunur.
Bir insanın ruhuna girmek ve düşündüğü her şeyi öğrenmek olanaksızdır.
“İnsanın her şeyden bezmesi modern bir hastalıktır.”
“Artık öyle bir noktaya geldik ki, insanlar şahıslarına yöneltilen bir suçlamayı, mensubu oldukları topluluğun tümüne yöneltilen bir saldırı olarak değerlendiriyor.”
“Çarpık bir burna değil, sakat ve sahte ruha gülelim.”
Rahat bırakın, niye üzüyorsunuz beni ?
sanki bu kentte böyle biri hiç var olmamıştı. Davasına kimsenin sahip çıkmadığı, kimsenin yakınlık göstermediği bir iğnenin ucuna yerleştirdiği sıradan bir sineği bile alıp mikroskop altında incelemeyi ihmal etmeyen doğa bilimleri uzmanlarının dahi dikkatini çekmeyen bir yaratık, ömrünün son günlerinde de olsa palto biçimine bürünmüş ışıl ışıl bir misafir tarafından ziyaret edilmiş, yoksulluk içinde geçen kasvetli yaşamı bir an için bile olsa renklenmiş, sonra da çarların ve dünyadaki diğer tüm hükümdarların üzerine çöken felaket onun da karşısında belirmiş, yıllarca dairedeki arkadaşlarının acımasız alaylarına sabırla katlanan Akakiy Akakiyeviç bir hiç uğruna bu dünyadan sessizce göçüp gitmişti..
ev sahibesine dönerek,
“Siz de anacığım, vakit kaybetmeden bir çam tabut siparişi vermelisiniz, zira meşe tabut onun gibi birine pahalı gelecektir,” dedi.
Gelgelelim, bu gibi ‘aslında mühim olmayan adamların’ çevresinde, onların mühim adam olarak görülmesini sağlayan insanlar da her daim var olmuştur.
Telaştan sadece tek ayağına terlik giyerek açmak için kapıya doğru koşturdu.
“Hey, bu palto benim!”
Önce dönüp arkasına baktı, sonra da sağını solunu kolaçan etti; dört bir yanı uçsuz bucaksız denizlerle çevrili gibiydi. “Yok, yok, etrafa bakmasam daha iyi olacak,” diye düşünerek gözlerini kapattı ve yine yürümeye başladı.
Çok uzakta, Tanrı bilir belki de dünyanın öbür ucunda
Gecenin bu saatinde etraf, her zamankinden daha cansız ve ıssız görünüyordu.
çok temiz kalpli bir adam olduğu için paltosunun gördüğü ilgi ve övgü karşısında sevinç duymaktan kendini alamadı.
İnsan ruhunun derinlerine gizlice süzülüp neler düşündüğünü öğrenmek olası değil.
Takdir edersiniz ki bu hoş hayat arkadaşı, kalın vatkaları ve dayanıklı bir astarı olan paltosundan başkası değildi.
Akşamları çay içmeyi bırakacak.
“Şu işe bak! Ne ummuştum, ne buldum! Hey Tanrım!”
“Bir palto için yüz elli ruble mi!”
Garip bir hava vardı ses tonunda, sanki acıya yenik düşen bir adamın sessiz haykırışları duyuluyordu.
Tükettin beni be, seni deyyus!”
giydiği kıyafetler üzerine hiç kafa yormazdı, umurunda bile değildi bunlar..
“Bırakın beni, neden bana böyle eziyet ediyorsunuz?”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir