Evliya Çelebi kitaplarından Evliya Çelebi Seyahatnamesi’ nden Seçmeler kitap alıntıları sizlerle…
Evliya Çelebi Seyahatnamesi’ nden Seçmeler Kitap Alıntıları
Sakın ola besmelesiz yemek yeme. Adam yoksul olur. Sırrın varsa en yakınına bile söyleme. İyi adını kötüye çıkarma. Kötüye yoldaş olma. Zararını çok çekersin.
Dört minare, üçer şerefeden on iki tabaka eder. Bu da 2. Selim Han’ın 12.Osmanlı padişahı olduğuna işarettir
Sakın ola besmelesiz yemek yeme. Adam yoksul olur. Sırrın varsa en yakınına bile söyleme. İyi adını kötüye çıkarma. Kötüye yoldaş olma. Zararını çok çekersin. Sen daima ileri yürü! Gözüm benim, geri kalma. Ekili tarlaya basma. Dost payına göz dikme. Bir şey koymadığın yere el uzatma. İki kişi konuşurken dinleme. Ekmek ve tuz hakkını gözet. Davetsiz yere gitme. Gidersen, güvendiğin yere, dürüst kimseye git. Sır sakla. Topluluklardan duyduğun sözleri aklında tut. Evden söz taşıma. Dedikodu etme, ahlâklı ol. Herkesle iyi geçin. İnatçı ve kötü sözlü olma. Yaşlılara saygı göster. Senden büyüklerin önünde gitme. Her zaman temiz ol. Haram ve yasak olan şeylere yaklaşma. Beş vakit namazını bırakma. İlim ve erdeminle meşhur ol.
Kinden, garezden uzak kal.
Tuz, ekmek hakkını gözle.
İyi dost ol.
Kötülerle arkadaş olma.
İyilerden iyilik öğren.
insanlar başkalarının aklını kullananlardır”.
Nerden geliyorsun? demişler.
Kar rahmetinden geliyorum, demiş.
O ne diyardır? demişler.
Soğuğu ere zulüm olan Erzurum’dur, demiş.
Orada yaz olduğuna rast geldin mi? demişler.
Vallahi, on bir ay, yirmi dokuz gün sâkin oldum. Halk hep yaz gelecek, dediler. Ben göremedim, demiş.
Lâ ilâhe illallâh Muhammedü’r-Resûlullâh sâdıku’l-va‘di’l-emîn
— Seyahat ve ziyareti bu kuluna kolay eyle Ya Rabbî, dediler ve dua buyurdular.
Biri Erzurum Karsı,
biri Silifke Sancağı’nda
Karataşlık Karsı ki harab olmadadır.
Biri de bu Maraş Karsı’dır.
Ondan sonra Selçuk padişahları bu kaleyi kuşatıp 7 ay savaşarak inatçı Kürtler’in elinden
kahır ve cebirle zaptettiler. Sonra nice padişahların eline geçti
Bu kale dibinde Süleymanşah, ziyareti vardır.. Bu zat Osmanlı Hanedanı’nın ulu atalarından Ertuğrul Beğ’in babası Süleymanşah tır ki Mahan diyarından çıkarak Selçuk Hanedanı’na gelirken bu Caber Kalesi dibinde bütün tâbileriyle durmuş ve Süleymanşah’a yıkanmak gerektiğinde Fırat Irmağı içinde yıkanırken Tanrı’nın emriyle boğulup cesedi kale eteğinde bir tepe üzerine gömülmüştür. Şimdi de burası
herkesin ziyaretgâhıdır.*
Oradan oğlu Ertuğrul dosdoğru Sultan Alâaddin’e gelip Bolu Beği olmuştur.**
Ondan sonra oğlu Osmancık ilkönce Osmanlı Beği olmuştur. Tanrı, devletlerini zamanın sonuna kadar ebedî ede.
Amin ey Yardım Kılıcı Tanrı!
*Ertuğrul’un babasının ve dolayısıyle Osmanlı Hanedanı’nın eski atasının adının Süleymanşah olmadığı bugün kesin olarak anlaşılmıştır. Bu, aşağı yukarı Fatih çağınla yazılan Osmanlı tarihlerinde yer almış bir efsanedir Caber Kalesin’deki Süleymanşah bir mezar olmayıp Selçuklu Birinci Süleyman’ın makamıdır. Osmanlılar bunu sonradan
benimsemişlerdir. Ertuğrul’un babasının Gündüz Beğ olması kuvvetle muhtemeldir.
** Evliya Çelebi’nin başka kaynaklarda olmayan bu rivayeti. Osmanlılar’ın, ilkönce Bolu yöresindeki İlhanlı kumandanlarının maiyetinde olduğu hakkındaki nazariyeyi kuvvetlendiriyor.
biridir. Semûd kavminden Rûhây adlı bir padişahın yaptırmasıdır. Sonra,
Nemrud buranın havasından, suyundan hoşlanıp yaşadıkça Tanrılık iddiasında olarak
tamam 200 yıl bu şehirde yaşamış olup Hazreti İbrahim’i bu şehirde Nemrud ateşine
attırmıştır. Hazreti Isa buralar kayserin idaresinde iken seyahatle gelip bir kiliseye
inmiştir. Onun için buraya Mesih Diri derler. Hâlâ maruftur. Havariler burada İncil’i
gayet hazin bir sesle okumuşlardır. Onun için o makama Ruhâvî demişlerdir. Nihayet
Emeviler’den Muâviye Şam’da iken asker gönderip burayı Rumlar’dan alarak İslâm
ülkesine katmıştır. Sonra Abbâsiler’den Me’mûn buraya gelip İbrahim Halil makamını
mamur etmiştir.
Nice padişah eline geçtikten sonra 922 tarihinde Birinci Selim, Mısır’a
giderken burayı Tavâşi Sinan Paşa eliyle fethetti. Sonra Sultan Süleyman yazdırıp Rakka
Kalesi, Âmid hâkimi elinden alınarak bu Urfa Eyaleti’ne Beğlerbeğlik edilmiştir. Kalenin
asıl adı Urfa dır ama yakınında Rakka Kalesi olduğu için hâlâ Padişah Defterhânesi’nden
gelen emirlerde Rakka Eyaleti’ne mutasarrıf Vezirin filân Paşa dîye yazılır.
köprü yoktur. Çünkü deniz gibidir. Köprü falan tutmaz.
Malatya, Birecik ve Caber Kaleleri önünden gemilerle geçilir. Birecik’ten ta Bağdat
Ovası’na ve Kurna ya varıncaya kadar bütün tüccarlar mallarını keleklerle ve gemilerle
Bağdat ve Basra’ya götürürler. Ama bu Âsi Irmağı öyle değildir. Köprü tutar. Bir köprüsü
Antakya Köprüsü olup biri de bu Asan Köprüsü dür.
Revan yakınında Ağrı Yaylası.
Van yakınında Verek Yaylası.
Van yakınında Subhan Yaylası.
Şehrizor’da Harir Yaylası.
Musul yakınında Cûdi Yaylası.
Mardin yakınında Sincar Yaylası.
Diyarıbekir yakınında Karadağ Yaylası. Kayseri yakınında Göğüs Yaylası.
Birgi’de Boz Yaylak.
Tire Yaylası.
Manisa arkasında Sultan Yaylası.
Bursa’da Keşiş Dağı Yaylası.
Kastamonu Yaylası.
Sinop Yaylası.
Daha bu gibi birçok yaylalar.
Rumeli’de Samako Yaylası.
Riyile Yaylası.
Yakınında Despot Yaylası.
Serez Yaylası.
Sofya’da Vitoş Yaylası.
Menlik Yaylası.
Hersek’te Çimperne Yaylası.
Ayluk Yaylası.
Nevesin Yaylası.
Bosna’da Köprüz Yaylası.
Kızanlık Yaylası.
Şıpka Yaylası.
Ve daha bunun gibi nice yaylalar. Bunların hepsini temaşa ettim, gezdim.
Fakat Erzurum’un Bingöl Yaylası ile Adana’nın Ramazanoğlu Yaylası gibi yayla görmedim.
Bunda olan Türkmen oymaklarının adlarını yazsak bir kitap olur. Buraya çoğunluk Adana,
Tarsus, Sis, Misıs, Silifke ahalisi yaylağa çıkar. Her birinin hudutları, kadı ve nâibleri,
hâkimleri, cami ve yayla evleri, çarşı ve pazarları, han ve hamamları vardır. Yaylaya
çıkan 70 kere 100,000 koyundan koyun hakkı alınır diye meşhurdur. Buradaki sular,
yayla kirazları, yoğurt kaymağı ve tereyağı bir diyarda yoktur. Çarşı ve pazarı baştanbaşa
çam tahtasından ve çam kabuğu ile örtülü küçük dükkânlardan ibarettir.
Biri Rumeli’de, İstanbul civarında, Silivri ile Tekirdağ arasında Tekirdağ Ereğlisi olup büyük limanlı, eski bir kaledir.
Biri Karadeniz kıyısında Bartın şehri ile Akçaşar arasında Bartın Ereğlisi dir.
Biri Saruhan Ereğlisi olup gitgide harab olmaktadır.
Bir de bu Karaman Ereğlisi olup günden güne mamur olmaktadır.
Akşehirlidir. Gazi Hüdavendigâr’a yetişip Yıldırım Han zamanında yaşamıştır.
Erdemli, hazırcevap, keramet sahibi, filozof, din ve dünya işlerinde doğru bir ulu can idi.
Temür’ün meclisinde bulunmuştur. Temür Han, onun sohbetinden hazzedip onun hatırı için Akşehir’i yağmadan bağışlamıştır. Herkesin dilinde bu hocanın öğüt ve latifeleri
darbımesel gibi kullanılmaktadır. Onlardan biri şudur:
Bir gün Temür, Hoca ile hamama gidip birer futa ile yıkanırlarken konuşma sırasında
Temür: Hoca Efendi! Ben ki cihangir bir şanlı padişahım, satılmaklığım lâzım gelirse beni
kaça alırsın der. Hoca: Kırk akçaya ancak alırdım cevabını verir. Temür: Behey
Hocam! Benim futam kırk akça eder der. Hoca: Ben de zaten kırk akçaya futayı
alıyorum. Yoksa senin gibi bir Moğol parçasını ne yapacağım? Bir mangır bile etmezsin
diyince Temür Han, hazırcevaplığından hazzaderek birkaç ihsanlarda bulunur. Daha nice yüz binlerce latifeleri var ki dillerde destandır. Yıldırım Han’ın ölümünden sonra Çelebi Sultan Mehmed çağında ölüp bu Akşehir dışındaki kubbe ve malûm türbesinde
gömülüdür. Dört tarafı parmaklıkla kuşatılmıştır. Tanrı’nın esirgenliği üzerine olsun.*
Gece yarısı göç boruları çalınıp bütün ağırlıklar gitti. Ben de hademelerimi gönderip bir
kölemle şehirden çıktım. Hoca Nasreddin’i kim ziyaret ederse hatırına letaifinden bazı
şeyler aklına gelip mutlaka güler derler, acaba doğru mudur diye anayolun sol tarafında
mezaristana sapıp kabrine at ile vardım. Bir kere:
Esselâmu aleyküm yâ ehli’l-kubûr
dedim. Hoca Nasreddin’in türbesi içinden:
ve aley-kümüsselâm ey cân-ı hümâm
diye bir ses gelince atım ürküp iki ayağı üzerine kalktı. Fırlayarak mezaristan içinde şaha kalkıp bir ayağı bir kabre girdi. Ben zavallı az kalsın kabir azabı çekeyazdım. Yine Hoca’nın türbesinden biri:
Ağa! Sadakanızı veriniz de güle güle gidiniz. Beri geliniz, beri
diye haykırdı. Meğer türbedarmış. Ben:
Bire herif! Ben kabirdekilere selâm verdim. Sen onlardan değilken niçin selâm aldın
diye birkaç akça sadaka verdim. Var, yardımcın Allah ola diye etti. Doğrusu şu hale ben de güle güle geçtim, gittim.
*Tabiî, bu hikâye tamamen hayalîdir. Aksak Temür kendisine böyle bir söz söyletmeyeceği gibi hiçbir Türk de devlet büyüklerine karşı bu şekilde konuşmamış, konuşmayı aklına getirmemiştir. Bundan başka Nasreddin Hoca’nın gerçekten yaşayıp yaşamadığı bile kesin olarak belli değildir. Akşehir’deki acayip türbe hiçbir şey ispat etmediği gibi onun Selçuklular’ın son çağında yaşadığını ileri sürenler de vardır. Temür’ün ünlü Osmanlı şairi Ahmedî ile nükteli konuşmaları hakkındaki söylentiler de tarih bakımından müsbet sayılamaz.-Atsız’ın notu-
Selçukoğulları’ndan Sultan Alâaddin e 300 nefer maiyetle gelip birçok büyük savaşlarda
bulunarak yüz aklığı gösterince Alâaddin kendilerini boy beği edip davul ve sancak sahibi oldu. Ertuğrul Han* Bursa taraflarından geçip ta Kastamonu’ya varıncaya kadar kılıç
vurup Tanrı buyruğu ile hangi yana yöneldiyse muzaffer olup mal ve doyumluklarla
Sultan Alâaddin’e gelirdi. Sultan Alâaddin oğulsuz ölünce bütün Anadolu ileri gelenleri bu
Ertuğrul Han’ı beğ nasbettiler. Fakat daha sikke ve hutbe sahibi olmadan Lefke ve Söğüt
arasındaki büyük bir savaşta yaralanıp vasiyetiyle Osmancık’ı Anadolu’da davul ve
sancak sahibi beğ ettiler. Bu iş hicrî 699 yılında (= 28 Eylül 1299-15 Eylül 1300) olmuştu.
Ola Osman terkibi buna ebcedle tarih düşmüştür.
İlk cuma hutbesini Osman adına Dursun Vahih adlı zat okudu. Osman Gazi Ede Balı
adlı evliyanın kızını alıp Orhan Beğ ondan doğdu. Ede Balı seyid olup Osmanlı Hanedanı
anaları tarafından seyidlerdendir.**
*Ertuğrul’dan han olarak bahsetmesi bir tezattır. Osmanlı kaynaklarında Ertuğrul’dan han diye bahsedildiği hemen hemen görülmemiştir.
**Ede Balı halis bir Türk olup seyidlikle falan ilgisi yoktur. Bu efsane, Osmanlı Hanedanını Peygambere bağlamak için uydurulmuştur.
Dört minare, üçer şerefeden on iki tabaka eder. Bu da 2. Selim Han’ın 12.Osmanlı padişahı olduğuna işarettir
Bolu gerede imiş
* Çor Türkçe bir kelime olup illet , hastalık mânâsındadır. Çorak kelimesi de bu köktendir
sansar, sırtlan, kurt, andık kurdu, karakurt, tilki, çakal gayet çoktur.
Bir kere Karadeniz’den çıkıp yağma için bu dağlara tırmanan Rus Kazakları’nı kaplan ve kurtlar parçalamış.
Mendeburlar av alayım derken yırtıcı hayvanlara av olmaktan can
kurtaramamıştırlar diye anlatırlar.
Nûşirevânı Âdil tarafından kurulmuş denirse de doğrusu Akçakoyunlu Padişahlarından
Gündüzbay oğlu Şoklar oğlu Erzenbay tarafından yapıldığıdır. Ataları Mahan
ülkesinden gelip Van Gölü kıyısında Ahlat Kalesi’ni yaparak orada oturdular. Hâlâ
Erzenbay’ın bütün ataları Ahlat’ta gömülüdür. Osmanlı Hanedanı’nın yüce ataları Ertuğrul
ve Süleymanşah bu Ahlat’taki Padişahlar neslindendir. Sonra bu Erzurum şehri ve
Azerbaycan, Uzun Hasan’ın eline girip o da sağlamlığı meşhur olan Hasan Kalesi ni
yaptırmıştır. Sonra Fatih’in İstanbul’u fethetmesini kıskanıp Osmanlı Hanedan’nın
sınırdaki bazı ülkelerine el koyup barışa aykırı işler işlemeye başladı. Buna rağmen Fatih
de Rumlar’ın elinden Trabzon Kalesi’ni alıp donanmasından büyük asker çıkararak Uzun
Hasan’ı 300.000 askeriyle Tercan Ovası’nda 866 yılında (= 6 Ekim 1461 – 25 Eylül 1462)
bozmuştur.