İçeriğe geç

Her Çikolata Yenmez Kitap Alıntıları – Sevil Atasoy

Sevil Atasoy kitaplarından Her Çikolata Yenmez kitap alıntıları sizlerle…

Her Çikolata Yenmez Kitap Alıntıları

Hiçbir şey apaçık görünen kadar aldatıcı değildir
Koşullar elverdiğinde in­san vücudu savaş silahı üreten bir kimya fabrikasına dönüşebilir.
Bir yıl içinde altı kişiyi öldürüp, yedi kişiyi yaralayarak New York polisine kâbuslar yaşatan 24 yaşındaki eski asker, polis ve postacı David Berkowitz (ya da peşindekilerin okuması için bıraktığı ilk mektuptaki imzasıyla Sam’ın Oğlu ), kafayı park etmiş otomobillerdeki sevgililere takmıştı.

David Berkowitz’in saldırıları, genellikle dolunaylı gecelere denk gelir. Bu yüzden, dolunayın akıl sağlığını etkilediğine inananların sıklıkla aktardığı bir örnektir.
Cezaevindeki katille yüzyüze görüşen FBI’ın Davranış Bilimleri Birimi’nden Ressler ve Douglas, cinayetleri için neden dolunaylı geceleri seçtiğini sorduklarında, aldıkları yanıt çok mantıklıydı: Sevgililer böyle gecelerde buluşmayı tercih eder de ondan!
Kısacası Sam’ın Oğlu sadece fırsatçıdır, yoksa Dolunay’da aklını kaçıran bir seri katil değil.

“ 21. yüzyıl suçlularıyla, 20. yüzyıl yöntemleriyle savaşılamaz.”
“Kendini bulmanın en iyi yolu, başkalarına hizmet ederek kendini kaybetmektir.”
‘Hiçbir şey apaçık görünen kadar aldatıcı değildir.’
‘Kendini bulmanın en iyi yolu, başkalarına hizmet ederek kendini kaybetmektir.’
Suç istatistiklerine göre, kadın katillerin sayısı, erkeklerin onda biri kadardır. Seri katilliğin, erkek işi olduğu sanılır. Halbuki, bilinen seri katillerin de, onda biri kadındır. Kadınla erkek eşittir der dururuz. Yoksa kadınlar, ellerini kana bulamayıp bu işler için erkekleri mi kullanırlar? Kadınlar çok daha zekidir de, öldürdükleri mi ortaya çıkmaz?
Durdurun dünyayı inecek var demeye dilim varmıyor.
Her şeyin hızla değiştiği bir çağda yaşıyoruz.
Etrafa biraz daha fazla dikkat etmek, kuşkulu
davrananlardan gözlerinizi ayırmamak belki sizi biraz yorar
ama hiç belli olmaz, belki bir gün küçük bir can kurtarır.
Artık büyüdüm anne.
Tersine akan nehrin kıyısında.
Koşullar elverdiğinde insan vücudu, savaş silahı üreten bir
kimya fabrikasına dönüşebilir.
Karbon yerine silisyum, su yerine amonyak kullanan insan ötesi yaratıklar türer, bunlar alıp başını dünya dışı gezegenlere gider. Biz de buralarda insansı robotlarla baş başa kalırız diye kâbus görenler bile var.
Durdurun dünyayı inecek var” demeye dilim varmıyor. Her şey öylesine güzel ki hâlâ, eminim bir dursa kimse inmez, ama mutlaka binen olur..
Üç bin yıldır buradaydılar. Yemyeşil tepeler arasından akan nehrin kıyısında. Vebaya, Bavyeralılara, Norveçlilere, hatta Tuna’nın taşmasına direnerek bugünlere gelmişlerdi. Yeryüzünün bu cennetinde üzüm yetiştirir, dünyanın en iyi şaraplarını üretmeye çalışırlardı. Hele bir Spitz Brut Sekt şampanyaları vardı ki, Avusturya’nın iftiharıydı. Gelin görün ki Bay Helmut, atalarının mesleği bağcılık ve meyhanedilikten vaz geçmiş, otelcilik yapmak istiyordu ve bu hayalini gerçekleştirmek için her şeyi göze alabilirdi. Adam öldürmeyi bile.
Kabahat hep ayın yolunu şaşırmasında
Her zamankinden daha fazla yaklaşıp dünyaya
Aklını başından aldı insanların

William Shakespeare
Othello, beşinci perde, ikinci sahne

Hiçbir şey apaçık görünen kadar aldatıcı değildir
https://1000kitap.com/yazar/Arthur-Conan-Doyle
Etrafa biraz daha fazla dikkat etmek, kuşkulu davrananlardan gözlerinizi ayırmamak belki sizi biraz yorar ama, hiç belli olmaz, belki bir gün küçük bir can kurtarır.
Bundan yaklaşık 10 yıl önce Washington Başsavcısı Christine Grégoire’in talebi üzerine yapılan bir araştırma, çocuğun kaybol­duğunu bildirmede genellikle iki saat gecikildiğini ve çocukların büyük bir bölümünün kaçırılmayı izleyen ilk üç saat içinde, hatta yüzde 44’ünün ilk saatte öldürüldüğünü ortaya çıkartmıştı. Bu veriler, çocuğun kaybolduğunu vakit kaybetmeden polise bildirme­ninve polislerin de hızla çocuğun son görüldüğü yerin çevresin­de aramaya başlamasının önemini gösteriyor.

Hiçbir şey apaçık görünen kadar aldatıcı değildir..
~Arthur Conan Doyle~

Uyuşturucu piyasasının en temel özelliği, kullanımı yasaklanan bir maddenin yerini, henüz denetlenmeyen bir alternatifinin almasıdır..

Bir İngiliz itfaiyeci: Yangın, yaygın bir silahtır. demişti. Yangın yada patlama yerindeki cesetlerin olay sırasında ölenlere değil, daha önce öldürülen ve buraya bırakılan kurbanlara ait olabileceğine dikkat çekiyordu..

Kriminal analizlere gerekli araştırma ve geliştirmeye daha fazla kaynak ayırmak, suçla mücadeleye gerekli araç ve gereci yurt içinde imal etmek ve dışa bağımlılıktan bir an önce kurtulmak, ülkü güvenliğimiz açısından çok büyük önem taşıyor..

Köpek eğiten mahkumların bulunduğu cezaevlerinde disiplin sorununun %60 oranında azaldığı, bu mahkumların serbest kaldıktan sonra suç işleyip cezaevine dönme oranlarının ciddi biçimde düştüğü bildiriliyor

Tanık yanılır, kan yanılmaz..

Çocuklar çiçektir, sevildikçe mutlu olurlar. Çocuklar yarının büyükleridir..
Diyelim ki, karınızı dövdünüz, mahkemelik oldunuz ve evden uzaklaştırılma cezası aldınız.
İşte şimdi kurtuluşunuz yok, çünkü pek yakında Avustralyalı inekler gibi izlenebilirsiniz. Nasıl mı? İşte buyurun:
Haziran başında, Avustralya’nın Bilimsel ve Endüstriyel Araştırma Kurumu’nda çalışan Andrew Fisher, üç yıldır üzerinde çalıştığı, global yer belirleme (GPS) sistemine dayalı uydu bağlantılı bir düzenekle, büyükbaş evcil hayvanların ağıllarını sanal olarak çitleme projesini tamamladıklarını bildirdi.
Tel örgü ya da çit benzeri hiçbir engellemenin bulunmadığı düzenekte, hayvanların boynuna çipli bir tasma takmışlar.
Sanal çite 1-2 metre yaklaştıklarında, pille çalışan çip ses çıkararak hayvanı geri döndürmeye çalışıyormuş.
Sanal ağıldan çıkmaya kalkışırsa, düşük düzeyde bir elektrik şokuyla karşılaşıyorlarmış.
Etik kurul onayı almış bu uygulamanın ticari bir ürüne dönüşmesi için birkaç yıl daha çalışmaları gerekiyormuş.
 Kötü kocaların derisinin altına çip yerleştirip, eve çok yaklaştıklarında elektrik vermek bir yana, bu teknoloji sayesinde mahkûmları çipleyip, cezaevi duvarlarını ortadan kaldırmak bile mümkün.
Kadının adı, bugün de yok!
Sen hayallerin peşinden koşarken, hayatın sessizce senden aldıklarıdır kader.
Hiçbir şey apaçık görünen kadar aldatıcı değildir demiş Sherlock Holmes’un yaratıcısı Sir Arthur Conan Doyle.
Yaşamak istiyor musun?
Herkes yaşamak ister
Etrafa biraz daha fazla dikkat etmek, kuşkulu davrananlardan gözlerinizi ayırmamak belki sizi biraz yorar ama, hiç belli olmaz, belki bir gün küçük bir can kurtarır.
İki tıp doktoru, Amerikalı Arnold Lieber ve Hintli C.P. Thakur’un hararetle savunduğu, dolunaydaki insan davranış değişikliklerine beyin sıvılarının gel-git’inin yol açtığı teorisi, biyofizikçi ve gökbilimciler tarafından kabul görmez.
Kötü kocaların derisinin altına çip yerleştirip, eve çok
yaklaştıklarında elektrik vermek bir yana, bu teknoloji
sayesinde mahkûmları çipleyip, cezaevi duvarlarını ortadan kaldırmak bile mümkün.
Etik kurul
onayı almış bu uygulamanın ticari bir ürüne dönüşmesi için
birkaç yıl daha çalışmaları gerekiyormuş.
Tel örgü ya da çit benzeri hiçbir engellemenin
bulunmadığı düzenekte, hayvanların boynuna çipli bir
tasma takmışlar. Sanal çite 1-2 metre yaklaştıklarında, pille
çalışan çip ses çıkararak hayvanı geri döndürmeye
çalışıyormuş. Sanal ağıldan çıkmaya kalkışırsa, düşük
düzeyde bir elektrik şokuyla karşılaşıyorlarınış.
Suç istatistiklerine göre, kadın katillerin sayısı, erkeklerin
onda biri kadardır. Seri katilliğin, erkek işi olduğu sanılır.
Halbuki, bilinen seri katillerin de, onda bir kadarı kadındır.
Kadınla erkek eşittir der dururuz. Yoksa kadınlar, ellerini
kana bulamayıp bu işler için erkekleri mi kullanırlar?
Kadınlar çok daha zekidir de, öldürdükleri ortaya mı
çıkmaz?
Dopingle mücadelesiyle ünlü profesör Sandro Donati bir
öneride bulundu. Çocuklarımızı seviyorsak, kırılan
rekorları çöpe atalım ve her şeye yeniden başlayalım. Hepsi
doping ve yolsuzlukla kazanıldı. Gelecek kuşaklar aynı
yollara başvurmazsa, daha iyilerinin başarılması imkânsız.
Otel odasında ölü bulunan İtalyan bisikletçi Marco
Pantani’nin ensesinde tırnak izleri, ağzında kokain
bulunduğu öne sürülüyor. Yoksa, Donati’nin saydıklarına
cinayeti de mi eklemeli?
80. yıldönümünde ise, anma komitesi bir basın
toplantısıyla açıkladı. Sacco ile Vanzetti dönemi
tekrarlanıyor. O zaman,
‘Kızıl Korku’ vardı. Şimdi terör ve
uyuşturucu öne sürülerek baskınlar düzenleniyor, Araplar
ve Latin Amerikalı göçmenler tutuklanıyor, sınırdışı
ediliyor ve idam cezası hâlâ sürüyor.
Sacco ile Vanzetti, 14 Haziran 1921’de idama mahkûm
edildiler. Üst mahkemelere yapılan sayısız itiraz, bulunan
yeni deliller, dünyanın dört bir yanındaki protestolara
rağmen, yargıç Webster Thayer, yeniden yargılamaya izin
vermedi. İnfazı sürekli erteleten Massachusetts Valisi John Fuller, 1 Haziran 1927’de dava dosyasını yemden
inceletmek üzere, aralarında Harvard Üniversitesi’nin
rektörü Lawrence Lowell’in de bulunduğu üç kişilik bir komisyon kurdu.
Bilgisayar ekranında dünya güzeli bir bebek resmi. Ama
o aslında bir bebek değil. Şifreyi bilirseniz, içine gizlenmiş
nükleer santral planını görebilirsiniz. Hiçbir şey apaçık
görünen kadar aldatıcı değildir demiş Sherlock Holmes’un
yaratıcısı Sir Arthur Conan Doyle. Büyük usta yüz yıl önce
ne de doğru söylemiş.
Bizden iki kuşak öncekiler bebekleri leyleklerin
getirdiğine inanırmış. Annem, her şeyin çiçekler ve
böceklerle anlatılmasından yanaydı. Biz, 1968 kuşağıydık,
gerçeği ve sadece gerçeği söyledik. Bizden sonrakiler
nasıl açıklayacak. Sen bir tüp bebeksin demek nispeten
kolay da,
Seni internetten satın aldık demek biraz zor
Bu gezegendeki yaşantı gittikçe garipleşiyor. Ismarlama
çocuklar, insan ötesi yaratıklar, robotlar falan. Bir de,
Gördüklerinize, duyduklarınıza sakın inanmayın.
Arkasında başka gerçekler olabilir deniyor. Yine de, bir
İngiliz müzikalindeki gibi Durdurun dünyayı inecek var
demeye dilim varmıyor. Her şey öylesine güzel ki hâlâ,
eminim bir dursa kimse inmez, ama mutlaka binen olur.
ABD, Kanada, Fransa, Almanya, İtalya, Avustralya gibi
trafik kazalarının yoğun olarak yaşandığı ülkelerdeki
araştırmalar, ölümlü kazaların neredeyse üçte birinde, sürücülerin uluslararası denetime tabi uyutucu, uyuşturucu ya da uyarıcı maddeleri içeren reçeteli ilaçların; esrar, ekstazi gibi yasadışı maddelerin, hatta basit nezle ve grip ilaçlarının etkisinde olduğunu gösteriyor.
Anneyle üç oğlunun yaşadığı sabun kokulu bir ev. Ceset yok, silah yok, ama halının altında kan var. Kanın miktarından, maktulün neyle öldürüldüğü, ne kadar yaşadığı anlaşılabilir mi? Okuyacaklarınız, bu sorulara cevap aranan bir cinayetin, delil toplayanlardan duyduklarıma, ayrıca
savcılık iddianamesi ve mahkeme tutanaklarına dayanarak aktardığım öyküsü. Ailenin Türk olması, bizim için ayrı bir önem taşıyor.
Mavi gözlü erkeğe soruyorlar,
Neden ille de mavi gözlü bir kadın arıyorsunuz? Basit diye yanıtlıyor, Ben çok kıskanç biriyim, önceden tedbir alıyorum. Doğacak çocuğun gözleri maviyse mesele yok. Ama kahverengi olursa, karımın beni aldattığını anlayacağım.
Gazetede bir ilan: Uzun boylu, yakışıklı, mavi gözlü ve kıskanç bir erkeğim. Ciddi bir beraberlik için mavi gözlü bir bayan arıyorum. Dikkat ederseniz, kadının yaşı başı, boyu posu, parası puluyla ilgilenmiyor. Bir tek şartı var. Gözleri mavi olsun!
Kimi zaman ilk ipucu, beklenmedik bir zamanda,
beklenmedik birinin aklına düşer. Dr. Little ile Dr.
Fernanda sudan çıkartılan başka bir cesetle uğraşırken,
organları tartmakta olan otopsi teknisyeni,
Şu bileğindeki
saat vardı ya dedi İki hafta kadar önce otopsisini
yaptığınız, sağ eli dövmeli adamın kolundaki. Hani 11.35’te
durmuş, ayın 22’sini gösteren gümüş renkteki saat. O bir Rolex’ti. Bildiğim kadarıyla, her Rolex’in kendine özgü bir seri numarası olur.
28 Temmuz 1996 sabahı, İngiltere kıyılarından birkaç mil
açıkta, kayalık dipli bir yerde ağ topluyorlardı. Şeytanın
bacağını kırdık dediler. Haftalardır böylesine
zorlanmamışlardı. Balıklar tekneye dökülürken, önce
Danfort çapayı gördüler, ardından sağ bileğinde saati,
kahverengi ayakkabıları, yeşil pantolonu, mavi kareli
gömleğiyle 40-50 yaşlarındaki, uzun boylu, yapılı adamı.
Bir o yana, bir bu yana döndürüp incelediler, üzerinde
kimlik aradılar. Pantolon cepleri dışarıdaydı, biri suya
atmadan boşaltınıştı anlaşılan.
Yetmiş kişiyi dolandırdı, milyonları alıp kaçtı. Korkup
birini öldürdü. Biraz adli tıp bilse, biraz da saatlerden
anlasa, zor yakalanırdı.
Aslında savcı, Bayan Ramirez’in biyolojik örneklerini ülkenin değişik laboratuvarlarına göndermişti. Bunlardan biri, 1952’de nükleer silahlarla ilgili araştırmalar yapmak üzere San Francisco yakınlarında kurulan Lawrence Livermore Ulusal Laboratuvarı’ydı. Diğerlerinden farklı olarak kimyacı Brian Andresen, hiç beklenmedik bir sonuca ulaştı. Kan ve organlarda dimetilsülfon ve normalin çok üzerinde sülfat buldu.
Bu kargaşa yaşanırken, Bayan Ramirez’in durumu
kötüledi, entübe edildi, kalbe elektrik şoku uygulamak
üzere hazırlıklar tamamlandı. İşte o anda, ne olduysa oldu. Yılların hemşiresi Susan Kane,
Gözüm yaşanyor, yüzüm yanıyor diyerek arkasını döndü, birkaç adım attı ve yere
yığıldı. Dr. Mark, Sedye getirin diye bağırdı. Tam o sırada, defibrilatörün kaşıklarından birini hastanın sol
göğsünün, diğerini sağ köprücük kemiğinin altına yerleştirmiş olan bir başka hemşire seslendi: Vücudundaki bu yeşilimsi yağ da ne?
Büyük umutlarla çıktığınız birisi hayallerinizi yıktı mı?
İki tür cesaret varmış diye anlattı yıllar sonra, Ölmeye cesaret ve yaşamaya cesaret. Ben yaşamayı tercih ettim.
İngiliz arkeolog Leonard Woolley ile birlikte Suriye’deki Karkamış kazılarına katılan Thomas Edward Lawrence’in asıl görevi, İngiliz istihbaratı adına Almanların Berlin-Bağdat demiryolu yapımındaki gelişmeleri izlemek ve annesine yazdığı 1914 tarihli mektubunda da belirttiği gibi, siyasi bir göreve arkeoloji süsü vermekten öte bir şey değildi.
Arabistanlı Lawrence olarak bilinen bu kişinin, Osmanlı İmparatorluğu’na karşı yürütülen Arap isyanında üstlendiği rol, malumlarınızdır.
Yeri gelmişken belirtelim, bütirik asit sadece cilde zarar vermekle kalmaz, döküldüğü eşyalar üzerindeki acımış tereyağı kokusu haftalar, hatta yıllarca çıkmaz.
1990’lı yıllarda ABD’deki kürtaj kliniklerine düzenlenen 100 kadar saldırıda, bu asit kullanılmıştı.
Japonya bandıralı, balina avcı gemisi Nisshin Maru’daki çalışmaları protesto eden Sea Shepherd (Deniz Çobanı) aktivistleri de 2007 başlarında geminin güvertesine 100’den fazla bütirik asitli şişe atmıştı.
Striknin acıdır. Hem de çok acı. Başkan, çikolatayı pek çiğnemeden, hızla midesine yuvarlamış olmalıydı. Ayrıca, çikolatanın bitter denen tipte olması, zehrin acılığını örtmüştü herhalde.
Kendini bulmanın en iyi yolu, başkalarına hizmet ederek kendini kaybetmektir.
Etilen glikol, renksiz, şurup kıvamında ve tatlı bir alkoldür.
Deterjan, parlatıcı ve bazı patlayıcıların yapımında işe yaramakla birlikte, plastik endüstrisinde, örneğin plastik şişelerin imalinde, vazgeçilmez bir yere sahiptir (Bu son yazdığıma özellikle dikkat etmenizi rica ederim.)
Etilen glikol’ün bir diğer özelliği, suyun donma noktasını düşürmesidir.
Bu yüzden, otomobil radyatörlerinde antifriz olarak kullanılır.
Ancak, etilen glikol çok zehirlidir.
Birkaç damlası bebekleri, bir iki çorba kaşığı, erişkinleri hastanelik etmeye yeter.
Çocuklarımıza yabancılarla konuşma , yabancıların otomobiline binme diye tavsiyelerde bulunuruz.
Pek çok kaçırma olayı, evinin hemen önünde oynamakta olan bir çocuğa yaklaşan bir otomobil sürücüsünün yol ya da mahallede oturan birini sormasıyla başlamıştır. Tavsiyelerimize bunu da eklemeliyiz. Çocukların evlerine oldukça yakın bir yerde kaçırılabileceğini unutmamalı, onları mümkün olduğunca tek başına bakkala, kasaba göndermemeliyiz.
Yaşamının son yıllarında, sarı rengin Van Gogh’u cezbettiği muhakkak.
Sarı renkli bir evde oturuyordu ve tablolarına sarı hakimdi.
Özellikle bu rengi tercihinin nedeni, elbette sarıya düşkünlüğüyle açıklanabilir.
Ancak bu özelliğini, cisimlerin san bir camdan bakıldığında olduğu gibi, san renkte görülmesiyle kendini belli eden ksantopsi adlı görme bozukluğuna da bağlamak mümkün. Ksantopsiye, fazla miktarda içtiği absentin içindeki thujon’un yol açtığı teorisi çok sayıda taraftar bulmuştur.
Yüksek dozda thujon’un, ksantopsiye yol açtığı doğrudur.
Ancak bir absent içicisinin, kanında çevreyi san gösterecek kadar thujon birikemeden, aldığı çok yüksek miktardaki alkol nedeniyle komaya girip öleceği de doğrudur.
Dolayısıyla Van Gogh’un tablolarındaki sarı rengi, absentine bağlamak bilimsel gerçeklere aykırıdır.
Toplumlarda yaşanan şiddetin sorumlusu olarak da görülen absent, 1900’lerin ilk yıllarında, 82 bin İsviçrelinin imzasıyla önce bu ülkede, ardından Avrupa’nın hemen tamamında ve Amerika’da yasaklandı.
1988’de Avrupa ülkelerinde, 2007’de Amerika’da satışı yeniden serbest bırakıldı.
Absent, değişik bitkilerin damıtılmasından, ama öncelikli olarak pelin bitkisinden (Artemisia absinthium) elde edilen ve alkol oranı yüzde 70’lere varan, çok sert bir içkidir. Üretim sırasında yeşil anason katılanı, yeşil peri diye bilinir.

Kuyruklu yalanlara dikkat.!..

Cezaevindeki katile, cinayetler için neden dolunaylı geceleri tercih ettiği sorulunca aldığı yanıt çok mantıklıydı:
Sevgililer dolunaylı gecelerde buluşmayı tercih ederler de ondan!!.. Çünkü o bir fırsatçıydı..

Kapalı kapılar ardında neler olduğunu bilemeyiz elbette..

Üşüyorum dedi. Burası çok soğuk ..
Aciller hep soğuktur diye cevap verdi biri..

Bazı öyküler, hataların yol açtığı onarılamaz yaralarla ilgilidir..
•Münevver Karabulut cinayeti, otopsi masasından ceset üzerine sperm bulaşabileceğini,
•Mustafa Çelik cinayeti, ısırık izine dayalı olarak bir kişinin mahkum edilemeyeceğini kanıtlamıştır..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir