Adnan Yücel kitaplarından Acıya Kurşun İşlemez kitap alıntıları sizlerle…
Acıya Kurşun İşlemez Kitap Alıntıları
Yarının güzel sabahlarına götürecek.
Yeni umutlar aydınlatır yüzünü
En az yaşamak kadar güzel
Bir de sensiz savaşmak öldürür
Biz yaşamayı zulümsüz sevdik
Sabahlar sığmaz olur gözlerine
Her adımda çözülür bir karanlık
Yaşanan neydi söyler misin
Çılgın bir ay ışığı ile birlikte
Sularda ışıl ışıl gülmek miydi
Yoksa gözlerinin sonsuzluğunda
Soluk soluğa yüzmek miydi
O deniz ki dinimiz oldu bizim
En sarsılmaz aşkımız
En doğurgan sancımız oldu
Ne gökten inmişti
Ne de gökyüzündeydi tanrımız
Dalgalar söylüyordu kıyılarda
Köpük köpük
Yaldız yaldız
Suskun bir pembe içinde
Bin kudüm bin zil ile
Kıyılardan yükseliyordu inancımız
Hem cahil
Hem yaşlı birer bilgeydik
Vakitleri ayaklarımızla ölçer
Saati gölgemizden bilirdik
Tarlalar yamaçlarda ise enine
Düzlüklerde ise dikine sürerdik
Ve diyalektik denilen yöntemi
Okumadan yaşayarak öğrenirdik
Badem çiçeği bir şafak vakti
Kanatları güneşte çırpınan
Işıklı kitaplar çıktı karşımıza
Bir bahar oldu her sözcük
Bin kelebek kondu dudaklarımıza
Tam da yürürken güneşe doğru
Daha ilk adımda
Ağıtlarla ağırlaştı yükümüz
Gencecik ölümler takıldı ayaklarımıza
Dünya nasıl da yenik ve yaralı
Yorgun düşmüş avuçlarınızda
Bir tek
Sizin gülüşünüz var onu güldürecek
Bir de filiz veren tohum elleriniz
Bugünün yorgun ayaklarını
Yarının güzel sabahlarına götürecek
Siz mi yarattınız bu uçurumları
Yoksa çocukları babalardan ayıran duvarlar
Uçurumları göz yaşlarıyla mı yardılar
Ki böyle yorgun böyle yenilmiş
Yalnızca acılardan geçiyor yollar
Bir ışıklı bekleyiş bir gelecektin
Şimdi kirletilmiş bir kentin
Çirkefi bulaşmış yüzüne
Gülemiyorsun
Dilin yorulmuş utanmaktan
Merhaba bile diyemiyorsun
Yenilgiler bağlamış gözlerini
Oysa gözlerin
En az yaşamak kadar güzel
O güzellikleri bilemiyorsun
Bu topraksa tohumu biz
Her bahar boy verip yeşermişiz
Şu çiçeklerse gözlerimiz
Gizli gizli açılıp sevinmişiz
Siz bu sevinmeyi yaşayabilir misiniz
Geleceği besleyen emeğin sabrını
Bir suyun akışında bulabilir misiniz
Ve karanlığın ihanetine karşı
Tetikte nöbetçi bütün sabahları
Ölürcesine sevebilir misiniz
Siz bu sevmeyi öldürebilir misiniz
Bir de sensiz savaşmak öldürür
Ve ölürken bile yürümek
Boşuna değil
Hep yatağı olduk tarih ırmağının
Yenilgilerle durulmanın
Zaferlerle köpürüp kabarmanın
Ama hiç bir zaman
Anası olamadık geçmişi doğurmanın
Yıldızlar ve sular tanıktır bize
Aç ve kavruk bir memeden
Direnmeyi yudum yudum emen
Bir çocuk gibi öğrendik
Ve direndik
Ordular kurduk türkü renklerinden
Bütün ağıtları bir hücumda yendik
Acıya kurşun işlemez artık
Biz yaşamayı zulümsüz sevdik
Tatlı bir rüzar gibisin
Bir sıcaklığın eksik yanımda
Bir de sesin
Gülüşü çığlık mıydı
Haykırması susmak mı bilinmez
Bir de menekşe tarlası şiir
Söyler misin
Zindanda çiçekler nasıl yetişir
Hangi yağmalanmış kentin garında
Sessiz bir gürültü gibidir sesin
Bir yüzünde ferman
En az yaşamak kadar güzel
Bir daha bırakmasam
Öpsem kirpiklerini
Süzülüp gözyaşlarına karışsam
Çağlayıp aksam çağlayıp aksam
Yüzündeki ırmaklarla geçsem ovaları
Dudaklarında denizlere çıksam
bir de sensiz savaşmak öldürür
Ölüm bile bu acıyı cellat bilmiştir
ve her gelişte yeniden ölmek…
kahreder insanı bilirsin,
kahreder…
Ne kırılmış bir çerçeve
Çekip giden bir yolcuyu
Bir daha döndüremez geriye
Her şiir bir dünyadır çünkü
Kaybolursun kaybettikçe
Ağlayamazsın
Hep ayrılıkla başlar
Bir serüven olur her ayrılık
Nasıl anlatsam
Anlayamazsın
Yalan ve korkunç masallar
Anlatsam şimdi
Bir daha dinleyebilir misin
Uçurumlar oluşmadı mı aramızda
Aylar mı yoksa ay ışığında
Ey soluğumu soluğunda sevdiğim
Sesimi sesinde dinleyip
Yüreğinin rengine gönül verdiğim
Bil ki senden uzak
Ne kuşları avutabilir beni buranın
Ne bahçeleri ne bağları
Özlemin bir nehir olmuş akar
Yarar gider içimdeki dağları
Ayrılığı çalıyar saatler
O yolculuk mutlaka başlayacak
Bir daha dönmemek üzere
Çünkü bende sabah başlıyor
Sende ise bitimsiz bir gece
Bir gece ki
Boğuyor bütün şafaklarımı
Gizli gizli ve sessizce
Bir sen bir de ben
İçtiğimiz neydi söyler misin
Bir şişe ay ışığı mıydı
Bir parça bulut mu
Bağ bozumlarından kalma
Ben ki yaşamı toprak bilmiştim
Nice tohumlar ekmiştim bunca yıl
Geç anladım
Aşkın tohumu sensiz ekilmezmiş
Her şey tedirgin
Mevsim yine yolculuk zamanıdır
Bil ki senden uzak
Ne kuşları avutabilir beni buranın
Ne bahçeleri ne bağları
Özlemin bir nehir olmuş akar
Yarar gider içimdeki dağları
Zamanı böyle zamansız vurma
Dönüp dönüp aynı yere gelmek
Ve her gelişte yeniden ölmek
Kahreder insanı bilirsin
Bazen tükendikçe çoğalır
Çoğaldıkça yeniden gülersin
Ve yükleyip geleceği sırtına
Yine yaşamı karşılıksız seversin
Öldükten sonra kör umutlarda
Dünyasız ve insansız gülmüşlüğüm
Yine aşksız yine paramparça
Her biri öfkeli temmuz sıcağıdır
Her biri çok şükür ve yoksulluk
Ve sessizce zonklayan bir yara
Bir yara ki
Uğrunda ölenlere bile düşman
Aç ve susuz kanıyor Allaha
Dünya nasıl da yenik ve yaralı
Yorgun düşmüş avuçlarınızda
Bir tek
Sizin gülüşünüz var onu güldürecek
Bir de filiz veren tohum elleriniz
Bugünün yorgun ayaklarını
Yarının güzel sabahlarına götürecek
Bulutları bağrına basan
Ağaçlara sordum seni
Yaprak rüzgarı tutmaz dediler
Uzun uzun baktılar yalnızlığıma
Yangın yeri bir yürek
Bir de yağmur gösterdiler
Ne olur şu yağmurların
Birdenbire yağanı ben olsam
Rüzgarı düğümlesem saçlarına
Bir daha bırakmasam
Öpsem kirpiklerini
Süzülüp gözyaşlarına karışsam
Çağlayıp aksam çağlayıp aksam
Yüzündeki ırmaklarla geçsem ovaları
Dudaklarında denizlere çıksam
Sabahlar sığmaz olur gözlerine
Her adımda çözülür bir karanlık
Şafaklar çiçek sunar ellerine
Gün tutuşur
Dağlar aydınlanır
Yeniden canlanan bu yaşam
Türküler dizer saçının tellerine
Dünya nasıl da yenik ve yaralı
Yorgun düşmüş avuçlarınızda
Bir tek
Sizin gülüşünüz var onu güldürecek
Bir de filiz veren tohum elleriniz
Bugünün yorgun ayaklarını
Yarının güzel sabahlarına götürecek
Ağlayacağın çok günler var daha
Siz mi yarattınız bu uçurumları
Yoksa çocukları babalardan ayıran duvarlar
Uçurumları göz yaşlarıyla mı yardılar
Ki böyle yorgun böyle yenilmiş
Yalnızca acılardan geçiyor yollar
Umuda çıkmak zor değil derdin
Oysa gözlerin
En az yaşamak kadar güzel
O güzellikleri bilemiyorsun
Siz bu sevmeyi öldürebilir misiniz
Birdenbire yağanı ben olsam
Rüzgarı düğümlesem saçlarına
Bir daha bırakmasam
Öpsem kirpiklerini
Süzülüp gözyaşlarına karışsam
Çağlayıp aksam
Yüzündeki ırmaklarla geçsem ovaları Dudaklarında denizlere çıksam
inan ki bir şiirsiz yaşamak
Bir de sensiz savaşmak öldürür
Sen her yerime birden sar kollarını
Çoğaldıkça yeniden gülersin
Ve yükleyip geleceği sırtına
Yine yaşamı karşılıksız seversin
Karın tokluğuna can satan insanlarım