İçeriğe geç

Adsız Roman 1864 Kitap Alıntıları – Sema Soykan

Sema Soykan kitaplarından Adsız Roman 1864 kitap alıntıları sizlerle…

Adsız Roman 1864 Kitap Alıntıları

Hayatla kavgası bitmemiş insanın dilinde İyi ki ler olmaz, Keşke ler olr.
Aşk düşünce yüreğe baş eğilirmiş öne. Ne beylik laflar dururmuş dilde ne de ezberlediğin sözler.
Karar, aklın durması halidir. Durduğu yeri doğru seçmezsen, ömür boyu “keşke”ler düşmez dilinden.
Öyle ya , kavuşulamayana duyulan vuslat özlemiyle alevlenen aşkın, en sadık yoldaşı pişmanlık değil midir?
“Hayatla kavgası bitmemiş insanın dilinde ‘iyi ki’ lir olmaz, ‘keşke’ler olur.
Ya benim yaşadığım hayat. Cehennem sadece ölenler için mi var?
Bilirsin petrol, doğalgaz deyince akan sular durur,kan akıtılır, adı da savaş olur.Soykırım yapılır adına da göç denir.Halklar birbirine düşürülür,taraflastırılır,adı iç savaş olur.Zeminini hazırlayanlar da dışarıdan izler. Halkı cahil bıraktıkça ve çıkarlar büyüdükçe topraklar da, insanlar da, tıpkı bilgisayar oyunlarında olduğu gibi,oyunu kuranlarca yönetilir,hamleler planlı olarak bir bir devreye sokulur.Senaryoyu yazanlar hâliyle filmin sonunu da bilir.
Her devirde,her millette çıkarı için kişiliğini satanlar var.Galiba bu hiç değişmeyecek.
Çok kıymetlidir bizim dağımız, taşımız. Şifalı bitkileri, verimli toprağı, kıyıları, madenleri Bu yüzden herkes topraklarımızı ister. Ama sadece topraklarımızı, bizi değil.
Bilir misin, Çerkesler, danslarında kadının ve erkeğin eşit haklara sahip olduğunu, bu yüzden dans ederken birbirlerine saygıyla yaklaşıp uzaklaştıklarını, Tanrı’ya ulaşmak için parmak uçlarında yükseldiklerini ve gökyüzünde halkalar çizerek süzülen iki kartalı sembolize etmek için de kollarını yanlarına açtıklarını anlatırlar.
Hayatla kavgası bitmemiş insanın dilinde ‘ İyi ki’ ler olmaz, ‘Keşke’ ler olur.
Eh, mutluluk beklentilerle doğru orantılıdır.
Cehennem sadece ölenler için mi var?
Burada yalnız olmaz insan, herkes senin gibidir, doludur. Zihni boş olan geçerken uğramaz, illaki vardır, ya neşesi ya yası ya da tasası.
Sabır, yüzünü ekşitmeden acıyı yudumlamaktır. Bil ki, her kişinin değil, er kişinin harcıdır.
Hayatla kavgası bitmemiş insanın dilinde iyi ki ler olmaz keşke ler olur.
Katlanamasını bilen için hiçbir acı dayanılmaz değildir.
“ Sözüne değil, gönlüne itimadım yok. “
“ Bunun adı fiziksel temas değildi. Alından kalbe inen duygu seli, aşkın kelimesiz dile gelişi, ruhların birleşimiydi adeta. “
“ Bahane, bulmak isteyen için vardır. “
“ Unutma ki, aşk sabırsız, sabır da acısız olmaz kızım. Acı da, sabır da yoldaşın olsun ki, benim yaşıma gelince gülümseyerek nasihat edebilesin. “
“ Kalp, sevdiği kendisini sevmiyor diye sevmekten vazgeçer mi? “
“ Şeytan bazen insan kılığına girer. “
Kaldı ki, her seçiş bir vazgeçiş, her vazgeçiş bir seçiş değil miydi?
“ Gönlü yaralı insanın dili yaralayıcı olur. “
“ Mutluluk beklentilerle doğru orantılıdır. “
“ Hayatla kavgası bitmemiş insanın dilinde ‘ İyi ki’ ler olmaz, ‘Keşke’ ler olur. “
Can demek para demek bazıları için.
Kahroluyorum.
Görülüyor ki, savaşlarda, göçlerde önce insanlık ölüyor.
Son söz henüz söylenmemiş, son nefes henüz verilmemişse daha tutunacak çok dalı vardı hayat ağacının.
Sistematik olarak katledilen kurbanların toplu mezarları üzerinde yükselen olimpik köyde, acı geçmişin tüm izlerini örtmek için spor müsabakaları organize ettiler. Çerkesler için ne kadar aşağılayıcı olduğunu düşünebiliyor musun?
Bak Neri kızım, bil ki her iktidar öldürür. Çünkü devletler önce kendi çıkarlarının ve bekalarının derdindedir. Tarihte bunun binlerce örneği mevcut. Az ya da çok, aleni ya da sinsice, ama sonuç hep aynı
Cesaret yoksunu insanların korkularını gölgelemek için dillerinde her daim bahaneleri hazır olur.
Sabır, yüzünü ekşitmeden acıyı yudumlamaktır. Bilki, her kişinin değil, her kişinin harcıdır.
Cahillik her dönemde vardı, ama sanırım hiçbir dönem bu kadar meşrulaştırılmamıştı.
Bahanesiz affedemiyormuş insan.
Hayatla kavgası bitmemiş insanın dilinde iyi kiler olmaz, keşkeler olur.
Cehennem sadece ölenler için mi var?
Bazı soruların yanıtını sadece soranlar bilir.
İtiraf etmeliyim ki benim bıraktığım Türkiye ile döndükten sonra gördüğüm Türkiye hakikaten çok farklı. Cinayet, terör, taciz, tecavüz haberleri, yazarların akademisyenlerin hapse atılması, özellikle çocuk istismarları kabul edilebilir gibi değil. Burada olanlar, insanların cahilce her yalana inanması, beni öylesine şaşırttı ki Cahillik her dönemde vardı, ama sanırım hiçbir dönem bu kadar meşrulaştırılmamıştı.
Son söz henüz söylenmemiş, son nefes henüz verilmemişse daha tutunacak çok dalı vardı hayatın.
Öyle ya, kavuşulamayana duyulan vuslat özlemiyle alevlenen aşkın en sadık yoldaşı pişmanlık değil midir?
Aşk düşünce yüreğe baş eğilirmiş öne. Ne beylik laflar dururmuş dilde ne de ezberlediğin sözler.
Atalarımızın kanıyla alınan toprakları dolarla satmayı kâr sayıyoruz.
Cahillik her dönemde vardı, ama sanırım hiçbir dönem bu kadar meşrulaştırılmamıştı.
Jankat dese Elbruz’a, Elbruz dese Jankat’a haksızlık edeceğini düşündü. Tıpkı aşk ve vefa arasında seçim yapmak gibiydi. Göç ile soykırım arasında gitti geldi. Tarih göç diye ansa da, okuyan, yaşayan, soykırımın anlam içeriğini bilen herkes için soykırım olduğu o kadar açıktı ki Adı konmamış diğer soykırımlar dolandı zihninde Belki de, anneannesi de bunları bildiği için koymamıştı adını. ‘Adsız Roman’ adının aslında pek çok ad barındırdığını düşündü o an.
Bence en güzel adı annaannem zaten koymuş dedi.
Meğerse en zoru kalbin akılla yüzleșmesiymiș.
Ama aşkı tutkulu yapan imkânsızlıklar, aşkı anlamlı kılan fedakârlıklar değil miydi?
İşte bu acılar nasıl yerleştiyse yüreklere, Osmanlı’ya sağ salim varanlar torunlarına anılarını anlatırken, Karadeniz’den çıkan balığı neden yemediklerini de anlatırlar. Çünkü Karadeniz toplu mezardı Çerkesler için.. Karadeniz’in balığı, arkadaşlarıyla, analarıyla, evlatlarıyla doyurmuştu karnını.
Yaşadığın coğrafya kaderindi. Kimisine hayat, kimisine ölüm hazırlayan
Kaldı ki, her seçiş bir vazgeçiş, her vazgeçiş bir seçiş değil miydi?
Aşk insana neler yaptırır, neler yaptırmaz iyi biliriz. Ölesiye severken, öldüresiye nefret etmek aşkın şanındandır. Tırnağına zarar gelse, aklın çıkacak kadar merhametli de olursun, başına bi fenalık gelse, ‘Layığını buldu’ diyecek kadar acımasız da.
Çareyi de, çaresizliği de savaşta öğreniyormuş insan.
Unutma ki, aşk sabırsız, sabır da acısız olmaz kızım. Acı da, sabır da yoldaşın olsun ki, benim yaşıma gelince gülümseyerek nasihat edebilesin.
Katlanamasını bilen için hiçbir acı dayanılmaz değildir.
Sabır, yüzünü ekşitmeden acıyı yudumlamaktır. Bil ki, her kişinin değil, er kisinin harcıdır.
Hürriyeti olmadan nasıl yaşayabilir ki bir insan.
Ta ham hitug oy vieh’ yani ‘Allah seni o batan adaya sürsün’
‘Fizim zimiguten, nape yimia’, yani ‘Kadından utanmayanda onur yoktur’
Henüz soyadının olamadığı dönemlerde, onlarda yıllar öncesinden var olması, akraba evliliğine, görücü usulüne, erken yaşta evlenmeye karşı olmaları, kadına verdikleri önem ve saygıda.. Kadına saygı demişken, erkek egemen toplumların kadınları baskılamak için aldığı her kararda, yaptırımda aklıma Çerkesler gelir. Onların kadınlarına yüzyıllar boyunca gösterdiği değeri sanırım başka bir halk göstermemiştir
.. Çerkesler, danslarında kadının ve erkeğin eşit haklara sahip olduğunu, bu yüzden dans ederken birbirlerine saygıyla yaklaşıp uzaklaştıkların, Tanrı’ya ulaşmak için parmak uçlarında yükseldiklerini ve gökyüzünde halkalar çizerek süzülen iki kartalı sembolize etmek için de kollarını yanlara açtıklarını anlatırlar..
Onun küçük gözlerinde, acıyı ama beraberinde umudu gördü. Korkuyu, beraberinde cesareti, isyanı, beraberinde itati..
Korkmamayı öğrenmelisin kızım. Korku seni zayıflatır, yolundan eder, öyle şaşırtır ki, değil yolu, kendini bile bulamazsın. Amma velâkin, korkunun verdiği zayıflığı cesarete çevirirsen, her şeyin üstesinden gelebilirsin
Acımasızca öldürdüler onları. Üstelik benim ısrarımla gittiğimiz kampta. Oysaki bir kereliğine çocukluğumu yaşamak istemiştim. Işte o gün, sadece çocukluğumu değil, gençliğimi, her şeyini kaybettim..  
Ailemden kalma alışkanlık diyelim. Öfkelerini,  sevinçlerini burada paylaşırlarmış. ‘Burada yalnız olmaz insan, herkes senin gibidir, doludur. Zihni boş olan gerçekten uğramaz, illaki vardır, ya neşesi ya yası ya da tasası..
Hayatla kavgası bitmemiş insanın dilinde ‘İyi ki’ ler olmaz, ‘Keşke’ler olur.
Zamanla anlamıştı ama ların önüne geldiği cümleyi kişiliksiz kıldığını. Çare ile çaresizlik arasında sıkışmış bir kelime olduğunu.
Engellenme, çatışma gibi olumsuzluklar karşısında kalan kişilerin bilinçsiz olarak geliştirdiği, benliğini korumaya yönelik savunma şekillerinden biridir bahane üretmek. İnsanlar asıl sebepleri söylemek yerine uydurduğu nedenlere inanır. Başkasını suçlayarak ya da kendi suçunu başkasına atarak, yanlışlıkların, olumsuzlukların sebebini başkasından bilmek Yani psikolojideki adı, yansıtma.
Cesaret yoksunu insanların korkularını gölgelemek işin dillerinde her daim bahaneleri hazır olur.
Keşkelerle başlayan onlarca cümlenin biri bitince diğeri beliriyordu zihninde. Keşkelerin sayısı mutsuzluğun katsayısıydı.
Tıpkı annesi gibi.. Zamanla alışmıştı ‘ama’ların önüne geldiği cümleyi kişiliksiz kıldığını. Çare ile çaresizlik arasında sıkılmış bir kelime olduğunu.
İnsan can derdi ile nefes alırken merak terk edermiş bedeni. Terk etmediyse de kimsenin üzülmeye hali kalmazmış, her facia artık sıradanlaşmış, ölümlerde kanıksanmıştı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir