İçeriğe geç

Korkunun Krallığı Kitap Alıntıları – Attila İlhan

Attila İlhan kitaplarından Korkunun Krallığı kitap alıntıları sizlerle…

Korkunun Krallığı Kitap Alıntıları

kimse bizi sevmedi / ağır kan kaybıyız
biz yalnızlıktan doğduk o dağdağalı sudan biz yani erdoğan ayşenur ali ve ahmet birkaç litre kan bir hayli kemik epeyce korku sanki bir teşbih koptu tane tane savrulduk köy köy bucak bucak memleket memleket yani afyon adilcevaz akçadağ turgutlu birkaç litre kan bir hayli kemik epeyce korku
korkudan ihtiyarlayabilir mi
yirmi yaşındaki insan
insan mevsime aldanıyor
Korkudan ihtiyarlayabilir mi yirmi yaşında insan?”
zor olan asıl yaşamak / ölmek ne ki
büyük bir şaşaadır ölüm
ebrulu nurlarla gelir
öyle bir yanardağdır ki öfkesi
mutantan destur’larla gelir

karşıtıyla yüklüdür herşey
mutlak çözümlerden vazgeç
tartışılmaz mükemmellikler
ne gizli kusurlarla gelir

sen sen ol korkma karanlıktan
dik ışık çekirdeklerini
çünkü en berrak sular bile
en yağlı çamurlarla gelir

nasıl doğmakla başlarsa ölüm
ölmekle başlar öyle hayat
bil ki dünyayı sarsan sıçramalar
birikmiş şuurlarla gelir

Korku, yalnızlığın gelişmesidir
zor olan asıl yaşamak / ölmek ne ki
sıkı tut yüreğini
hiç belli olmaz
vaziyet umutsuz mudur
sabrımız umudumuz mudur
hayatımız renksiz
hayatımız siyah beyaz
insan mevsime aldanıyor
korkudan ihtiyarlayabilir mi
yirmi yaşında insan
kimse bizi sevmedi / ağır kan kaybıyız
gözleri bir yangın başlangıcıdır
korkudan ihtiyarlayabilir mi yirmi yaşında insan?
ölmekle sevmek hiç yakınlaşmamışlardı bu kadar
infilâk edebilirler dudak dudağa bir dokunsalar
ay buluta giriyor yıldızlarla doldu sular
nasıl da sevdim ne iştir bilmeden sevmeyi
her şey susar gecenin ilerlemiş saatlerinde dinlersek duyarız kalbimizin insan diye vuruşunu
Türkiye! Türkiye! Dağlarını duman almışTürkiye!
Türkiye! Çok gülmüş, çok ağlamış,
Sabırlı, bağrıyanık insanlar memleketi
Bütün bir sonbahar ağlamıştı
Ağlayan sanki İstanbul’du
Öl desen belki ölecektim
İçimde biber gibi bir kahır
Yalnızlık bana dokunuyordu
Attilâ İlhan evvelâ kendisini, sonra etrafında toplananları aldatmakta, başkaları tarafından istismar edildiği gibi, başkalarını istismar etmeğe çalışmaktadır
Sosyal realizm dediği şeyin hiçbir zaman Atatürkçülük olmadığını Attilâ İlhan da bilir, fakat itiraf edemez
Ne biçim diyeceğimizi de bilmiyoruz:
Tür-ki-ye mi? Türk-ye mi? Türk ya mı? hangisi? Biri de uymuyor ağzımıza
“Sen Türkiye’sin: Bu insanlar senden gelir, sana gider. -Tarlaya savrulmuş buğday gibi Türkiye!’’
kendilerini tanıyamadılar; ya da zaten artık yoktular!
o eski adamlar
bil ki dünyayı sarsan sıçramalar
birikmiş şuurlarla gelir
Eskiden ‘tefekküre dalmak’ derdik, sanırım Fransızca meditation karşılığıdır, insanın ya da sanatçının veya fikir adamının, dalıp düşünmesi
idealiyle ‘eyleme geçen’ delikanlı oğlan ve kızların, o provokasyondan bu provokasyona çarpıp raydan çıkması, onları hem ideallerine hem halka yabancılaştırıyordu
balmumu mankenlere bakarken
görüyordum:
yalnızlığın ve kadınsızlığın tutsağıydılar, oldukları yerde eriyorlardı.
Şiir onların ‘ıssız çığlığıdır’
80’li yıllar, hem ‘arabesk’in neredeyse ulusal bir yaşama biçimine dönüştüğü, hem de eskiden ‘yeraltında yaşayan’ eşcinsel travestilerin sokaklara döküldüğü yıllar
oysa sen mutsuz ben daha mutsuz
müşerref müşerref saklambaç oynuyoruz
artık ne eski ihtiras kalmış ne iyimser düşünceler
uçurumlara açıldığından gönlündeki pencereler
sıkı tut yüreğini
hiç belli olmaz
vaziyet umutsuz mudur
ne yana dönsek bir cehennem
hay Allah temmuz mudur
yanan ruhumuz mudur
Her akşam
sabit bir fikir sessiz bir ısrar
biliyorum kuralları bozduğumu
yerimi uysal birine bırakmalıyım
yeryüzünde çok fazla bir yalnızlığım
başka yalnızlıklara hak tanımayan
İstanbul çok değişmiş yalnızım çok yabancıyım
gidecek başka yerim yok korkuyorum
duymadığı açık anlattıklarımı
sessizliği kalabalık giremiyorum
ah onun yalnızlığı benim yalnızlığım
doğrudur kendi içimizde daraldığımız

kimse bizi sevmedi / ağır kan kaybıyız

sapa bir yerindeyim umutsuzluğumun
gecelerdir uykusuzdu
bu da gelmişti başına
herhalde başka bir kız buldu
(felaketin başlangıcı oldu!)
adam ondan soğumuştu
gözlerinde korkunun isi
içi hayli eskimiş ama
yosmalığı kusursuzdu
sarhoş bir fahişenin ağladığı

sevdiği itlerin farkına varmadığı

korku yalnızlığın gelişmesidir
gece hiç kimsenin kurtulamadığı
Korku, yalnızlığın gelişmesidir.
Alkolle boğuyor yangını içindeki
Zor olan asıl yaşamak
Ölmek ne ki..
Korkuyorum
Korktuğumun bilincindeyim
Birileri
Şalteri indirdi indirecek
İşim bitik
sen sen ol
sıkı tut yüreğini
hiç belli olmaz
Cinayeti kör bir kayıkçı gördü
Ben gördüm kulaklarım gördü
Vapur kudurdu kuduz gibi böğürdü
Hiç biriniz orada yoktunuz.
Alkolle boğuyor yangını içindeki
zor olan asıl yaşamak / ölmek ne ki
Ölmekle sevmek hiç yakınlaşmamışlardı bu kadar
infilâk edebilirler dudak dudağa dokunsalar
ay buluta giriyor yıldızlarla doldu sular.
O mavi gezegen ki adına dünya denilmiştir
aslında yedi kat zindan içindeyiz.
Yalnızlık sinsi hastalık
sansar gibi sessiz seyreder
nereden vuracağı anlaşılmaz
ne aşısı bulundu ne serumu
kurtulma ümidi az.
Mavileri alıp götürdüler
artık ne yeşil ortalıkta ne de sarı
kırmızılar hanidir kayıp
bilinmiyor nerede bulundukları

pembelik ayıp
kahverengiler sürüldüler
lâcivert kararıyor ümit az
eflâtunun tadı tuzu kalmadı
hayatımız renksiz
hayatımız siyah beyaz.

Yeryüzünde çok fazla bir yalnızlığım
başka yalnızlıklara hak tanımayan
biliyorum kuralları bozduğumu
yerimi uysal birine bırakmalıyım.
Bir anlatabilsem onsuz olamadığımı
o zaman sevmek değil ölmek zamanı.
Gözleri bir yangın başlangıcıdır
dudakları kırmızı alarm
uğultusu şehre yayılır
sokak sokak
tutulsam korkarım
tutulmasam.
Sabaha karşı bir büyük rakı
yıldız tozuması külüstür mehtap
arabada sevişmek başlıca merakı
ne kanun tanıyor ne de kitap

bu yollara düşecek adam mıydı
çiçek yaptırmalar parfüm filan
bu sefer yakasını fena kaptırdı
sevtap başını yiyecek anlaşılan

boşversene / daha ölmedik ulan.

Korkudan ihtiyarlayabilir mi
yirmi yaşında insan?”
sabaha karşı bir büyük rakı
yıldız tozuması külüstür mehtap
arabada sevişmek başlıca merakı
ne kanun tanıyor ne de kitap

bu yollara düşecek adam mıydı
çiçek yaptırmalar parfüm filan
bu sefer yakasını fena kaptırdı
sevtap başını yiyecek anlaşılan
 
boşversene / daha ölmedik ulan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir