İçeriğe geç

Safiye Sultan 1 Kitap Alıntıları – Ann Chamberlin

Ann Chamberlin kitaplarından Safiye Sultan 1 kitap alıntıları sizlerle…

Safiye Sultan 1 Kitap Alıntıları

Bir bebek sahibi olmak insana bir süre için düzen ve güç verir.
“Çocuklar çok sessiz olunca” derdi yaşlı dadım, “mutlaka bir yaramazlık peşindedirler. “
Toplum daima bizlerin üzerinde doğal olmayan yaptırımları uygular.
Zaten bir acı ancak onu aşan bir başka acıyla unutulabiliyor.
Günahkâr, Tanrı’nın yüzünü görünce kaçar. Sonra gidip, bu utançtan kurtulmak için, dağlar üzerine devrilsin, diye ağlayarak yalvarır.
Yeryüzünde, Dante nin Cehennemi ndeki kaynar kazanlara en yakın yer Türk hamamlarıydı herhalde.
Özgür bir adam, açlıkla, çocuklarının nafakasıyla, büyüklerinin hastalıklarıyla, yaşlılıkla, işin yıpratıcılığıyla savaşmak zorundadır.
Bir kölenin sırtındaysa bu yükler yoktur.
Yabancı bir ülkede bir Türk hemen fark edilebilir ama, kendi ülkelerinde hepsinin ortak özelliğinin ne olduğunu bilebilmek olanaksızdı.
Ey kızıl saçlım nerelerdesin, gel de görsün gününü şu manzara
Toplum daima bizlerin üzerinde doğal olmayan
yaptırımları uygular.
Düşüncelerimizle Tanrı’ya en yaklaştığımız anlarda sesimiz de yükselir.
Dünya bizi bireyler olarak görmeye başlayınca, soyup değiştirmeye de başlar.
Benim sadakatim senin sadakatsizliğini sonsuzlukta bile kovalayacaktır.
Allah her şeyi dengeler.
Gerildiğimde çok yerim, diye özür diledi.
Doğayı içine çekiyorsun.
Bir de çılgın dervişlerin ilhamlarında Böyle fanatik liderliğin zamanı çoktan geçti.
Mistikler daima beni rahatsız etmişti.
M ü s l ü m a n l a r d a da Hıristiyanlar’da da aynıydı bu; bakışları ve tavırları ruhumu aynı şekilde tehdit ediyordu bu adamların.
aslında h i t a p e t m e k istediğim Ismihan’m vicdanıydı
Kahve denilen o kuvvetli içecekten ısmarladı ikimize.
Kahve mi? H i ç böyle bir içecek adı d u y m a d ı m .
Kapılan gece gündüz açık
bu eski kervansarayda
Azametli sultanlar hile sırayla
Saatini bekledi ve gitti.
birleşen bizim ruhlarımızdı ve bedenlerimizin bununla hiçbir ilgisi yoktu.
Ama söyle bana yakışıklı mı, Paşa yakışıklı mı? , diye sordu. Bu çok önemli. Eğer yakışıklıysa her şey daha kolay olacak.
Başkaları b u n u n arkasında istifçilik yapıp, haremlerinde gönül eğlerken, Sokullu Paşa onuruyla yaşamayı seçmiş
Senikim ister ki, tembel, yararsız kemik torbası Sensiz de büyük olacağım, bekle de gör
Haremde ölüm bile b u n d a n daha güzeldi
H e r an uyuyacakmış gibi bir hali vardı. Bu uykulu hale tek uymayan ise gözleriydi
Bunlar aptal bakışlar değildi. Yaşam ve zekâ pırıltıları vardı içlerinde..
Safiye’ye, Aman sakın so
ğan, pırasa ve ağır baharatlı şeyler yeme, dedi. Bir kadının tüm çekiciliğini yok eder bunlar
Pasifliği de kullanarak güce erişebilirim ben
Dışarda seni bu kadar etkileyen ne var? diye sordu kadm. O n u yumuşak bir şekilde kenara itti. Benim gördüğüm yalnızca gökyüzü ve tarlalar, dünkünden farksız bir manzara
Ah keşke atmaca olsaydım, sınırları yok gökyüzünde
o gözler insanın ciğerine sokulmuş bir kamaya benzerdi, insana itaati ve uğruna ölümü emreden o bakışlar
H i ç tanımadığım, tehdit edici bir kentin yalnızlığı içindeydim, ben bir yabancıydım.
Yeryüzünde, Dante’nin Cehennemi’ndeki kaynar kazanlara en yakın yer Türk hamamlarıydı herhalde .
beni bol bol sabunladıktan sonra adam ellerini bir havluyla kuruladı. Kıllı bir bezle beni ovalamaya koyuldu, ardından da kurutulmuş bir kabak lifiyle bu işi tekrarladı. Üzerimde tek kullanmadığı galiba bir tel zımparaydı..
Görüyorsun bizim sultanlarımız da köle kadınlardan olmadırlar.
D o s t u m sana şunu söylemeliyim ki, kölelikle ilgili çok tuhaf bir algılamanız var. Ahlaken b u n u n yanlış olduğunu düşünüyorsunuz ama siz Venedikliler denizlerin en ünlü kölecileri değil misiniz?
Kaybedecek hiç vaktimiz yok, diye ısrar ettim.
Allah’la geçen vakit kaybedilmiş değildir, dedi.
Üstelik t ü m dünya Mekke’ye dönmüşken kim iş yapabilir?
karşılıklı yağdırılan iltifat bolluğu içinde dükkâna girdik
Türkler yalnızlığı sevmiyorlardı. Onlar için en kötü birliktelik bile yalnızlığın şiddetinden daha iyiydi.
Allah’ın isteğiyle köle olanlardı
Sadece bir şey eksik geliyordu bana. Bu Müslümanlar, bilindiği gibi asla kadınlardan söz etmiyorlardı. Bu konuda gayet tutucuydular, bu onların dininin bir gere
ğiydi.
Anadili Arap
ça’ydı, ama şu anda islam dünyasının politikası Türkçe
Komutanı aşağılıyorsun Veniero, ben buna izin veremem. Uluç Ali Saltanat donanmasmdandir ve Kaptan Paşa’dır. Bu denizlerde harem teslim edilecek kadar dürüst olmasıyla tanınmıştır. Kadın esirlerine kız kardeşi gibi davranır.
Ona göre bir kadının sinir bozukluğu ya da çarpıntı gibi hastalıkları; kılıç ya da barutla yaralanmış erkeklerin hastalığının yanında hiçbir şeydi
Sanıyorum ölümcül yaralarından çok kızın efsunlu bakıcılığından korkmuştu
Kuşağına soktuğu, muhtemelen henüz sıcak olan, iki gümüş tabancayla doygun bir burjuvayı andırıyordu ve bu da beni rahatlatıyordu.
Tanrım, Tanrım, tam üç tane,. Tepedeki bir şövalyenin bağımsıydı bu. Mahvolduk.
Korsanlar! Türkler! Korsanlar! Bağırış yankılanıyordu. Sen Jan ve Isa adına silah başına
her yer r
ruhum gibi zifiri bir karanlığa bürünüyordu.
Söylemiştim, amcam benim tüm ihtiyaçlarımı karşılayan bir babaydı, ama Hüseyin de benim ruhsal ihtiyaçlarımı sağlayandı. Evet, Hüseyin için yaparım bunu, ama bir de beri yanda Baffo ValisFnin rezil kızının babasının kollarına, Korfu’ya güvenlik içinde teslim edilmesi işi de var. Ve Tanrı’dan diliyorum ki, onunla evlenecek köylünün iki bacağı da tahtadandır ve sırtında da koca bir kamburu vardır.
Gemide Türkler olduğunu sanabilirdim. Mesela, kaptanımız Sinyor Veniero’nun bir Türk dostu olmadığından nasıl emin olabilirdim?.. Gerçi kendisi zararsız biri, ama
içleri ölüm ve fesatla dolu mermer mezarlara benzerler. parayı İsadan daha fazla severler
Bir haini ilk bakışta anlayabilmek çok kolay değildir Madonna. Ama size şunu söyleyebilirim. Sizin Venedikliler en berbat işbirlikçilerdir. îspanyollar’dan da Fransızlardan da daha beterdir onlar.
Buna inanamıyorum.
Tanrı şahidimdir ki doğru söylüyorum.
Ama niçin?

Ç ü n k ü onlar parayı i s a ‘ d a n daha çok severler.

Türkler’den arındırılmış bir denizin şerefine kadeh kaldırabilirdim. Ayaklarımı uzatıp, arkama yaslanarak, bir gece önceki uyku kaçıran çürük ruhun etkisinden kurtulabilirdim
Eğer ben bir Sen Jan şövalyesi olsaydım bu manzara bana gerçek olamayacak kadar dindar görünürdü ve Türk kokusunu hemen alırdım.
hiçbir halt etmeden oturup paralarımı sayacağım ha? Ben denizle evliyim.
Allah korusun O n u , para ve özgürlük içinde Venedik’te tek başına bırakmak Bu dünyada onu bırakabileceğim en son yer olur.
Sen, saygın hiçbir kadının halk arasında yüzünü bile göstermediği bir ülkeden(Osmanlı)geliyorsun. Kadınların düşüncelerini okuyamazsın, hiçbir deneyimin yok.
Tanrı’ya şükür, hasta değil. Demirden bir midesi ve çelik gibi bağırsakları var
Ondan sağladığımız yarar, çıkardığı belalardan çok daha fazladır e f e n d i m ‘
Ama, Çocuklar çok sessiz o l u n c a ‘ derdi yaşlı da dım, mutlaka bir yaramazlık peşindedirler.
Akşam yıldızı bir elmastı sanki. Yunuslar zıplayıp duruyordu.
bir ekmek. Ve bu ekmeğin pekmez dolu bir çanağa daldırılması gibi, bu harika karışım da limanın sularıyla öyle buluşuyordu.
Hüseyin çocukluğumda, rengârenk ipek kumaşlar içinde getirdiği Türk şekerlerini, kucağına oturup, nasıl zevkle bir bir mideye indirdiğimi hatırlıyordum. Öksüz kaldıktan sonra amcam bana bir baba olmuştu, Hüseyin de, alışılmadık bir biçimde, bizimle aynı dinden olmadığı halde, bana büyükbabalık yapmıştı.
D e n i z dedi. O , ihtiraslı ve başına buyruktur. Bir an için seni yanlış anladım, çünkü biz Araplar denize kız değil erkek deriz. Biz, onu bazen oyun oynayan küçük bir oğlan çocuğuna, bazen uyuyan bir deve, bazen aklı başından gitmiş tutkulu benç âşığa benzetiriz. Zaman zaman deniz, Allah korusun, ağzı köpüklü çılgın bir adama bile döner
Venedik’in soylu lordlarınm dikkatini çekmiştim, peki ama neden, neden kendimi bu kadar sefil hissediyordum?
Bir dakika. Şimdi başka bir işim daha var, bakalım dünyanın öbür yarısına sahip olanlar nasıl yaşıyor?
Eriyip giden mumların ışığında bu süslü püslü, bereketli görünümlü sofra; sert, yapay ve doyurucu olmayan görüntüsüyle midelerden çok gözler için hazırlanmış izlenimi veriyordu.
Kadın şöyle dediToplum daima bizlerin üzerinde doğal olmayan yaptırımları uygular, dedi basit bir şekilde. B ü t ü n bunların arasında yolumuzu bulmaya çalışırız. Sonra neyin doğal, neyin doğaya aykırı olduğunun kararını kim veriyor? Sen çok gençsin, yoksa bunları çoktan anlamış
olurdun zaten.
Ve bir kaynaktan doğup çağıl çağıl akan su misali doğal, zorlanmadan, öylece
Müzik de bir işkence metodu olabilir diye fısıldadım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir