İçeriğe geç

Günebakan Kitap Alıntıları – Binnur Nigiz

Binnur Nigiz kitaplarından Günebakan kitap alıntıları sizlerle…

Günebakan Kitap Alıntıları

Kirpi gibi bir adam sevmiştim.
Dikenleri kalbime batmıştı.
Ağladık.
Canını yakmak istedim, canım yandı.
O gece öyle üzgündüm ki,
Bir oda dolusu kitabı, tek bir kibrit çöpüyle yakabilecek kadar.
Ve yine o gece öyle üzgündüm ki,
Onun için ağlayacak kadar üzgündüm, çok üzgündüm.
İncir dalından düşen herkes ölüyordu, sen yaşa istedim; düştüğün dalın altına yattım, üzerime bir ölüm oldun serildin.
Göğsüme karlar yağmaya başladı.
Sonra onun sesini duydum.
Ateşin var mı?
Aralık, sizi birbirinize aralık duran iki yaraya çevirdi.
Bir günebakan tarlasındaydı.
Güneşin ölen cesedininse rengi alabildiğine karanlıktı.
Geçmiş, en çok da geçmediği için insanın kalbinde devamlı kanayan bir yara olarak yaşamaya devam ederdi.
Kewe, bana bugünlük sırtını
dönmesene. Tamam yüzünü dönme ama sırtımı da dönme.
Böyle omzunda her şeyini kaybetmiş bir çocuk gibi, sadece uyuyayım.
Seni hiç bu kadar çok kaybetmemiştim.
Onu seviyordum.
Onu sevmek körlük istiyordu ve şimdi gözlerim açılmıştı;gözlerim bu kadar açıkken onu sevmeye nasıl devam edecektim?
Cehennem yanmayı durdursa, cennet ağzına kadar haramla dolsa, ben yine sana dönmeyeceğim.
Kirpi gibi bir adam sevmiştim.
Dikenleri kalbime batmıştı.
Ağladık.
Bi me giriyan,jujî.
Kirpi gibi bir adam sevmiştim.
Dikenleri kalbime batmıştı.
Ağladık.
Bi me giriyan, jûji.
Ben Nurşan İs Tanyel’ken kızıl saçlarım göğüslerimin üzerine dökülür, yeşil gözlerimde insanların ruhlarından çaldığım zehirle insanlara meydan okurdum; bir deniz kenarında oturunca içimden çıkıp giden o çocuk kumsala koşturur, kumların içine düşe kalka oynardı ve o kız çocuğunu benden başka kimse görmezdi. O kız çocuğu kumsalın altın rengi kumlarına bir dal parçasıyla resimler çizer, o kız çocuğunun kurum siyahı saçları rüzgârın dokunuşlarıyla bir bayrak gibi dalgalanırdı.
Sutyenin demiri mi batıyordu göğsüme yoksa bu göğsüme batan benim kalbim miydi?
Seni bu kadar kaybettiğimi bileceğime keşke aklımı kaybetseydim,
Bildiğini bilmek ölümdü, gitmediğini görmek umut.
Keşke, dedim yine içimden. Keşke onu bu kadar çok sevmesem.
Onu seviyordum, onu sevdiğim için kalbimi affedemiyordum.
Kelimeler ruhu acıtabiliyormuş.
Önemli olan, birini kötü yanlarını değiştirmek yerine benimseyerek o kişiyi sevebilmek.
Geçmiş, en çok da geçmediği için insanın kalbinde devamlı kanayan bir yara olarak yaşamaya devam ederdi.
Başkalarını düşünerek yaşarsan seni sadece onları düşündüğün sürece severler.
Bedenim yine bir bina gibi içten çökse de dıştan dimdik duruyordu. Oysa benim içim harabeye dönmüştü, kimse bilmiyordu.
Bana kalbim hala atıyorken öldüğümü hissettirmişti. Bu çok acıydı
O gece sevgilim,
Seni öyle çok seviyordum ki, sanki ölecektim.
Unutma beni, yapamıyorum. Yapma. Ben yapamıyorum. Sen de yapma.
Mania’nın sırtına saplandığı bıçak, Mantus’un elindeydi ve evet, bıçak Mania’nın sırtına girmişti; öyleyse ölen neden Mantus’tu?
Belki de insanlar, yalanlar daha aydınlık göründüğünden gerçeklere gözlerini yumardı.
Tamam beni affetme. Sertce yutkundum, o da yutkundu. Ama başkasını da sevme.
Kelimeler kılıçtan bile keskindi.
Belki yapardım belki de yapamazdım ama en azından denemiş olurdum.
İnsanlardan kaçarken kendimin üzerine öyle çok yürümüştüm ki, ruhumun içinden bıçakla geçen yine ben olmuştum.
Belki de insanlar, yalanlar daha aydınlık göründüğünden gerçeklere gözlerini yumardı.
“Seni sevmeyi affedemiyorum, Korhan. Seni affediyorum ama seni sevmeyi affedemiyorum.”
Ve sonra bir adan tanıdım. O adam benim için bir yabancıyken bile hiç kimse ile olmadığım kadar yakınımdı. Ona güvenmemi isteyen o değildi, diğer insanların aksine. Ona güvenmeyi seçen bendim. Bir aptal gibi ona tüm güvenimi verdim.
Kirpi gibi bir adam sevmiştim.
Dikenleri kalbime batmıştı.
Ağladık.
Bi me giriyan, Jûjî.
Ağladık, Kirpi.
Mirina ser dilê te.
Sevdiğinin yüreğinde ölme arzusu.
Yüzüme bir kaç damla düşünce bir an donup kaldım ve Korhan fısıldadı.
Bi me giriyan.
Ağladık.
Bi me giriyan, Kewê.
Ağladık, Keklik.
Ağlıyordum, o da ağlıyordu.
Sana tüm bunları yapan benken, ben nasıl böyle öldüm de sen böyle sağ kalabildin?
Ben sensizken öldüm, sen neden yaşıyorsun Nurşan?
Ama ben gururumu elin oğlunun olmayan vicdanına bırakmayacağım.
Keşke seni bu kadar çok sevmeseydim. Beni kalbime utandırdın.
Beni kalbime utandırdın
Sen benden yaranı gizliyordun, ama ben seni yarandan tanıdım.
Seni sevebilmeyi affedemiyorum.
Kekliğin kalbini paramparça eden kirpiydi, bu doğruydu. Öyleyse keklik, neden kalbinde hâlâ kirpiyi saklıyordu?
Ama ben gururumu bir gelincik tarlasında, elin oğlunun olmayan vicdanına bırakmayacağım.
On gün aramasam seni, on birinci gün dayanamayıp yine geleceğim ben sana.
Ben sensiz öldüm, sen neden yaşıyorsun Nurşan?
Ben bir günebakan tarlasına girdim. Ya tüm günebakanlar güneşe değil bana bakacak ya da girdiğim o tarlada güneş beni yakacak, sonum külden toprak olacak. Ama ben gururumu bir gelincik tarlasında, elin oğlunun olmayan vicdanına bırakmayacağım.
Korhan’ın gözlerine esir düşmek güzel bir ölüm biçimiydi.
Kalp işte. Bir kez kırıldığında, bin kez de tamir edilse, nankör, yine suçlar onu bir defa kıranı.
Başkalarını düşünerek yaşarsan seni sadece onları düşündüğün sürece severler.
Seninle hiç, asla bir yangında karşılaşmamıştık ama karşılaşsaydık da o yangından sana yanmış halde çıkardım.
Geçmiş, en çok da geçemediği için insanın kalbinde devamlı kanayan bir yara olarak yaşamaya devam ederdi.
Şifa dedikleri zamanın fazlası zehirdi.
Yaşamayı tersinden anlamıştım. Yaşamın tersinde mezarlıklar ve ölüm vardı.
Seninle oynamıyorum, diye fısıldadı, dudakları dudaklarıma nefesiyle gölgeler çiziyordu. Seninle yalnızca bir defa oynadım. Oyunu başlattıysam bile oyuncağın olan bendim
Seni sevmeyi affedemiyorum, Korhan. Seni affediyorum ama seni sevmeyi affedemiyorum
Göğsüme karlar yağmaya başladı. Sonra onun sesini duydum.
Ateşin var mı?
Çünkü sen sana rağmen seni hiç sevmedin.
Seninlle hiç, asla bir yangında karşılaşmamıştık ama karşılaşsaydık da o yangından sana yanmış halde çıkardım.
Geçmiş, en çok da geçemediği için insanın kalbinde devamlı kanayan bir yara olarak yaşamaya devam ederdi.
Seni bu kadar kaybettiğimi bileceğime keşke aklımı kaybetseydim.
Kelimelerin insanları yaralayan en güçlü silah olduklarını, aynı kelimelerle birini dünyanın en mutlu insanı yapabilirken başka bir insanı dünyanın en mutsuz insanı yapabildiğimi keşfettiğimde fark etmiştim.
Benimle var ettiği zamanı, beni yok etmek için kullanmıştı.
Sen benim hep ışığım oldun. Karanlıkta kalırsan güneş çalarım senin için.
Herkesin kendini feda ettiğini iddia ettiği aşkın içinden burnum kanamadan tek başıma çıkmıştım ama artık ne yokladığım göğsün altında bir kalbim vardı ne de yerinde duran bir ruhum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir