İçeriğe geç

Hayat – Dürbünümde Kırk Sene (1941-1964) Kitap Alıntıları – Ayşe Kulin

Ayşe Kulin kitaplarından Hayat – Dürbünümde Kırk Sene (1941-1964) kitap alıntıları sizlerle…

Hayat – Dürbünümde Kırk Sene (1941-1964) Kitap Alıntıları

Kafama vura vura bilmediklerimi öğretti hayat.
Ah gençlik! Yontulmamış taş devri ömrümüzün!
Bir hayal kırıklığı içinde olduğumu itiraf etmeliyim.
Ne çok şeyi özlüyorum, hayatımın parçası olduklarının farkına dahi varmadığım.
İnsaniyet belgelerle, karnelerle, diplomalarla ölçülmez.
İnsanları oldukları gibi kabul etmelisin, değişen durumlara ayak uydurmayı bilmelisin.
Bir diploma, diyelim ki bir kağıt parçasıdır ama bir birikimin de göstergesi değil midir?
“Kader neyse o oluyor. Hayatın akışını değiştiremiyoruz.”
Yalnızlığım derindi.
Umutlarımız hala yemyeşil elmalar gibiydi avuçlarımızda.
Zaman masumiyetimizi, katıksız neşemizi, mızıkçılıklarımızı, oyunbazlıklarımızı, kimimizin annesini, kimimizin babasını silerek geçip gidiyordu. Bu muydu hayat? Bu kadar acımasız mıydı?
Çocukluğumuz erişemeyeceğimiz kadar uzakta kalıyordu bize hiç fark ettirmeden.
Biz Türkiye’de elektriğe, suya, telefona ve benzine dünyada benzeri görülmemiş fiyatlar öderiz. Türk olmak biraz da oturduğumuz dalı kesmek, ileriye değil sadece an’ı düşünmek olduğu için!
Tanıdığımız her bir kişi kendine özgü bir özelliğiyle kalır aklımızda; saçları, gözleri veya ağızlarıyla, bazen sesleri hatta duruşlarıyla nakşolur hafızamıza insanlar.
“Çiçekleri koparmak istedim.”
“Koparma,” dedi.
“Neden? Çok güzeller, eve götürür, vazoya koyarız.”
“Ben güzel diye senin saçlarını koparıyor muyum?”
“Hayır, çünkü saçımı koparırsan canım acır.”
“Dalların da canı var. Onların da canı acır.”
“Ama onlar ağaç baba!”
“Allah’ın yarattığı her şeyde can var kızım. “Çiçekte, dalda, böcekte! Bunu bil ve sakın bilerek can yakma, gereksiz yere dalları kırma, karıncayı bile incitme.”
Ruhlarımız hala çocuk
“Kainat aşkınla meftundur sandım”
Aklım başımda değil, bambaşka yerlerde.
Senin imkanlarına sahip olmayan insanlara, sahip olduklarınla sakın gösteriş yapma.
Kibir en ayıp şey! Tevazu ise bir erdem!
Şairin dediği gibi: “Geldi mi de gidici.”
Çocukluğumuz erişemeyeceğimiz kadar uzakta kalıyordu bize hiç farkettirmeden.
Zaman masumiyetimizi , katıksız neşemizi, mızıkçılıklarımızı, oyunbazlıklarımızı, kimimizin annesini, kimimizin babasını silerek geçip gidiyordu.
Bu muydu hayat? Bu kadar acımasız mıydı?
Çocukluğumuz erişemeyeceğimiz kadar uzakta kalıyordu bize hiç farkettirmeden.
İnsanların mutsuz ve mağdur edildiği durumlara sevinmek ancak zalimlerin işidir kızım.
Bunca yanlışı kırk yıla iyi sığdırmışım, aferin bana!
İnsanların mutsuz ve mağdur edildiği durumlarda sevinmek ancak zalimlerin işidir
İnsanların mutsuz ve mağdur edildiği durumlara sevinmek ancak zalimlerin işidir.
Kader mi alnımıza yazılıyor yoksa biz mi batırıyoruz kalemimizi mürekkebe
Tuhaf bir ülkeydi benim memleketim. Birilerinin başı mutlaka dertte oluyordu. Memleketin tüm insanlarının dertsiz tasasız yaşayabilecekleri bir günün güneşi henüz doğmamıştı bu topraklarda!
Bu memlekette siyasete bulaşanın kafası gider.
bir hayatım daha olsa kimseleri dinlemez, kesinlikle evlenmek için acele etmezdim. Mutsuz olduğum için degil, sadece zaten her kadının ömrünün sonuna kadar yapacagi ev kadınlığının biraz daha ertelenmesi için. Ev kadınlığı iç sıkıcı bir iş dalı.
Benim mihenk taşım o, doğruyu yanlışı onun deger yargılarıyla saptamışım, hayatın üstüne onun arkamda olduğunu bildiğim için cesaretle yürüyebilmişim, onun beni anlayacağını koruyacağını savunacağını bilerek.
İnaniyorum ki, o kalp attıkça bu dünya yüzünde bana hiç kimse kötülük edemez, beni uzemez
Tuhaf bir ülkeydi benim memleketim. Birilerinin başı mutlaka dertte oluyordu. Memleketin tüm insanlarının dertsiz tasasız yaşayabilecekleri bir günün güneşi henüz doğmamıştı bu topraklarda!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir