İçeriğe geç

Muhakemat Kitap Alıntıları – Bediüzzaman Said Nursî

Bediüzzaman Said Nursî kitaplarından Muhakemat kitap alıntıları sizlerle…

Muhakemat Kitap Alıntıları

Neam, yedi cihetle on üç asırda i’cazı musaddak olan Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan, haşr-i cismanînin keşşafıdır ve fettahıdır ve besmele-keşidir.

Muhâkemat-136

Ey birader! Mütenevvi olan nimetlerden yalnız muhabbet ve aşk ve şefkate dikkat et. Sonra da firak-ı ebedî ve hicran-ı lâyezâlîyi nazara al. Nasıl o muhabbet, en büyük musibet olur! Demek hicran-ı ebedî, muhabbete karşı çıkamaz. İşte saadet-i ebediye, o firak-ı ebediyeye öyle bir tokat vuracak ki adem-âbâd hiçâhiçe atacaktır.

Muhâkemat-135

Evet, saatin saniye ve dakika ve saat ve günleri sayan çarklarına benzeyen yevm ve sene ve ömr-ü beşer ve deveran-ı dünya; birbirine mukaddime olarak döner, işler. Geceden sonra sabahı, kıştan sonra baharı işledikleri gibi mevtten sonra kıyamet dahi o destgâhtan çıkacağını haber veriyorlar.

Muhâkemat-135

Neam, haşir haktır ve doğrudur.

Muhâkemat-134

Ey birader! Tevfik Allah’tandır.

Muhâkemat-127

Evet her şeyi maddiyatta arayanların akılları gözlerindedir. Göz ise maneviyatı göremez.
Yahu! Bu dünya-yı fâniye ile razı olma!
Muhâkemat-112
Vefa, gavr-ı in’idama çekildi. Tûfan-ı gadir feverana başladı. Kavl ve amel ortasında uzun bir mesafe açıldı.
Ey birader! Eğer sen zannettiğim adamlardansan, acip hülyaların âlem-i hayalden başka bir yer bulamadığından, bir kıymeti yoktur, tâ girebilsin. Sen de inanmıyorsun, nefsini kandıramıyorsun; fakat sapmışsın. Eğer o hayalâta açık ve hakikate kapalı olan kalbinizde pek çok defa mütehayyilenizden daha küçük olan küre-i arz yerleşmezse, tevsi-i zihin için nazarın ufkunu genişlettir. Bir meclis hükmünde geçinen arzın sakinlerini gör, sual et. Zira, ev sahibi evini bilir. Onlar umumen müşahede ve tevatürle bir lisanla sana söyleyecekler: Yahu! Bizim beşiğimiz ve feza-yı âlemde şimendiferimiz olan küremiz o kadar divane değildir. Ecram-ı ulviyede cârî olan kaide ve kanun-u İlâhîde şüzûz ve serkeşlik etsin. Hem de delâil-i mücesseme-i musattaha olarak haritaları ibraz edecektir.
Nazarını âleme gezdir. Hangi yerinde noksaniyeti görebilirsin? Kellâ! Gören görmez. Meğer kör ola veya kasr-ı nazar illetiyle müptela ola.
Muhâkemat-99
Haydi, çevir gözünü: En küçük bir kusur görüyor musun?
Mülk Sûresi, 67:3.
Cahil dost, düşman kadar zarar verebilir.
Lübbü bulmayan, kışır ile meşgul olur. Hakikati tanımayan, hayalâta sapar. Sırat-ı müstakîmi göremeyen, ifrat ve tefrite düşer. Muvazenesiz ve mizansız olan çok aldanır, aldatır.
Evet, lafız-perestlik bir hastalıktır fakat bilinmez ki hastalıktır…

Muhâkemat-72

Bütün kelimat-ı tayyibeler Allah’a mahsustur ve bütün salâvat ve dualar Onun Nebisinin üzerine olsun.
Hilkatte israf ve abes yoktur.
Muhâkemat-66
Cehennemin bir kısmı zemherirdir. Zemherir ise bürudetiyle yandırır. Hikmet-i tabiiyede sabittir ki: Ateş bir dereceye gelir ki suyu buz eder. Harareti def’aten bel’ ettiği için bürudetle ihrak eder. Demek, umum meratibi ihtiva eden ateşin bir kısmı da zemherirdir.
Muhâkemat-58
Ye’cüc ve Me’cüc, ehl-i garet ve fesat ve ehl-i hadaret ve medeniyete ecel-i kaza hükmünde iki taife-i mahlukullahtır.

Muhâkemat-56

Sâni’-i âlem, arzı istediği gibi ve hikmeti iktiza ettiği gibi yaratmıştır. Sizin –ey ehl-i hayal!– teşehhi ile istediğiniz gibi yaratmamıştır, akıllarınızı kâinata mühendis etmemiştir.

Muhâkemat-49

Tevfik Allah’tandır.
zâhir-perestler emin olsunlar ki sa’yleri beyhudedir. Şimdiye kadar böyle avam-perestane safsatalar ile bizi cahil bıraktılar. Bundan sonra bizi cahil bırakmakla cehlimizden istifade etmek istiyorlar. Olmaz ve olamaz, medreseler hayatlanacaktır vesselâm…

Muhâkemat-43

Cahil dost, düşman kadar zarar verebilir.

Muhâkemat-43

Hak gelir, bâtıl ölür.
Muhâkemat-42
Evet, gözleri açan yalnız nücum-u Kur’aniyedir.
Muhâkemat-42
Muvazenesiz ve mizansız olan çok aldanır, aldatır.
Muhâkemat-41
Cehennem ağzını, cennet dahi âğuş-u nazendaranesini açıp bekliyorlar.
Muhâkemat-36
İnsanın cevheri büyüktür, mahiyeti âliyedir, cinayeti dahi azîmdir. İntizamı da mühimdir, sair kâinata benzemez; intizamsız olamaz.

Muhâkemat-36

Hilkat-i âlemde maksud-u bizzat ve galib-i mutlak, yalnız hüsün ve hayır ve hak ve kemaldir.
Muhâkemat-34
Hem de insanın kıymet ve mahiyeti, himmeti nispetindedir. Himmetin derecesi ise, maksat ve iştigal etti şeyin nispetindedir.
İşte ey birader!..
Mütenevvi olan nimetlerden yalnız muhabbet ve aşk ve şefkate dikkat et.
Sonra da, firak-ı ebedî ve hicran-ı lâyezalîyi nazara al!
Nasıl o muhabbet, en büyük musibet olur!
Demek hicran-ı ebedî, muhabbete karşı çıkamaz.

Muhakemat – 169

Geceden sonra sabahı, kıştan sonra baharı işledikleri gibi, mevtten sonra kıyamet dahi o destgâhtan çıkacağını haber veriyorlar.

Muhakemat – 169

Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın nübüvvetine merkez gibi temaşa ediniz.

Muhakemat – 166

Evet Kelimetullah olan Kitab-ı Mübin’in bazı âyâtı, bazısına müfessirdir.
Yani bazı âyâtı, ehavatının mâfi’z-zamirlerini izhar eder.
Öyle ise bazıları diğer bir ba’za karine olabilir ki; mana-yı zahirî murad değildir.

Muhakemat – 162

Ey birader!..
Tevfik Allah’tandır.

Muhakemat – 158

Ey benimle şu kitabın evvel-i menazilinden hayaliyle seyr ü sefer eden birader-i vicdan!
Geniş bir nazar ile nazar et ve muvazene et.
Kendi hayalinde muhakeme etmek için bir meclis-i âliyeyi teşkil et.

Muhakemat – 156

Resul-i Ekrem’in herbir fiil ve herbir halinde sıdk lemean eder.
Fakat her fiili ve her hali hârika olmak lâzım değildir.

Muhakemat – 155

İhsan-ı İlâhiden fazla ihsan, ihsan değildir.
arzın sükûn ve sükûneti dağlar iledir.
Zira dünya ihtiyarlandı.
munsıfane ve müdakkikane ile dinle, kelâm tamam olmadan itiraz etme.
Evet Muhammed Aleyhisselâm hem Sâni’e, hem nübüvvete, hem haşre, hem hakka, hem hakikata bir hüccet-i kàtıadır.
Mükerrem olan insan, insaniyetin cevheri itibariyle daima hakkı satın almak istiyor ve daima hakikatı arıyor ve daima maksadı saadettir.
kelâm meyvedar bir ağaçtır..
Evet şems, emr-i İlahîye temessül eden ve herbir hareketini meşiet-i İlahiyeye tatbik eden bir çöl paşasıdır.
Bu cüz’î aklınız ile hüsn-ü küllîyi ihata edemezsiniz..
Demek arzın sükûn ve sükûneti dağlar iledir
Nefrin, hezârân nefrin, cehlin yüzüne
Zira bürhan-ı kat’î ile sabit olan bir şeyi hak ve hakikat olan dine muhalif olduğuna ihtimal veren ve münafatından havfeden adam, hâlî değil; ya dimağında bir sofestaî gizlenmiş karıştırıyor veyahut kalbini delerek bir müvesvis saklanmış, ihtilal ediyor veyahut yeniden dine müşteri olmuş, tenkid ile almak istiyor
Sâni’-i Âlem, arzı istediği gibi ve hikmeti iktiza ettiği gibi yaratmıştır. Sizin -ey ehl-i hayal!..- teşehhi ile istediğiniz gibi yaratmamıştır; akıllarınızı kâinata mühendis etmemiştir.
Sâni’-i Zülcelal herşeyin cebhesinde hudûs ve imkân damgasını koymuştur.
فَارْجِعِ الْبَصَرَ هَلْ تَرٰى مِنْ فُطُورٍ

Nazarını âleme gezdir. Hangi yerinde noksaniyeti görebilirsin? Kellâ Gören görmez. Meğer kör ola veya kasr-ı nazar illetiyle mübtela ola. İstersen Kur’an’a müracaat et. Delil-i inayeti vücuh-u mümkinenin en ekmel vechiyle bulacaksın.

Kalbinde nokta-i istimdad, nokta-i istinad ile vicdan-ı beşer Sâni’i unutmamaktadır. Eğer çendan dimağ ta’til-i eşgal etse de, vicdan edemez.
Bu kelime-i şehadetin iki kelâmı birbirine şahid-i sadıktır ve birbirini tezkiye eder. Evet uluhiyet nübüvvete bürhan-ı limmîdir. Muhammed Aleyhisselâm, Sâni’-i Zülcelal’e zâtıyla ve lisanıyla bürhan-ı innîdir
اَشْهَدُ اَنْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَ اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللّٰهِ

Bu kelime-i âliye, üss-ül esas-ı İslâmiyet olduğu gibi kâinat üstünde temevvüc eden İslâmiyetin en nuranî ve en ulvî bayrağıdır.

Marifetullah olduktan sonra, dünya lezzetlerine iştiha olmadığı gibi cennete bile iştiyak geri kalır.
Hakikat, ışık veren fitildir; mecaz ise ziyasını tezyid eden şişesidir.
Zahirden ubûr ediniz! Hakikat sizi bekliyor.
Bir şeyin aslını gösteren semeresidir.
Evet herşeyi maddiyatta arayanların akılları gözlerindedir. Göz ise maneviyatı göremez
Zira akıl, her bir şeyi derkedemez.
Mecaz, ilmin elinden cehlin eline düşse hakikate inkılab eder; hurafata kapı açar.
Mecaz, ilmin elinden cehlin eline düşse hakikate inkılab eder; hurafata kapı açar.
Evet, her şeyi maddiyatta arayanların akılları gözlerindedir. Göz ise maneviyatı göremez.

Muhâkemat

Meşhurdur: Cehennem yer altındadır. Fakat biz ehl-i sünnet ve cemaat kat’an ve yakînen yerini tayin edemeyiz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir