İçeriğe geç

Siyaset Kitap Alıntıları – Andrew Heywood

Andrew Heywood kitaplarından Siyaset kitap alıntıları sizlerle…

Siyaset Kitap Alıntıları

İnternette ‘gezinti yapmak’ insanları bir bilgi parçasından öteki bilgi parçasına atlama ve sıçrama konusunda cesaretlendirerek, onların odaklanma yeteneklerini tahrip ettiğinden , gerçekte insanların düşünme ve öğrenme yeteneklerini zayıflatmaktadir . Yeni medya bu nedenle insanları daha bilgili hale getireceğine aptallaştırıyor olabilir.
Milliyetçilik bir çocukluk hastalığıdır. İnsanoğlunun kızamığıdır.
“En iyi yönetim hiç yönetmeyendir.”
“Oylama herhangi bir şeyi değiştirseydi, onu ortadan kaldırırlardı.”
Sosyal demokrat devlet, sadece düzenli var oluşun koşullarını ortaya koymaktan çok, özellikle, bir piyasa ekonomisinin dengesizliklerini ve adaletsizliklerini düzeltmeye yardımcı olan aktif bir katılımcıdır.
Toplum, insanın içindedir.
‘Siyaset bir bilim değildir ama bir sanattır.’
“Ulus her şeydir ve birey hiçbir şeydir. Bu nedenle ulus, herhangi bir tekil bireyin yaşamının ötesinde bir var oluşa ve anlama sahiptir ve bireysel var oluş, sadece ulusun birliğine ve hayatta kalmasına adandığında anlama sahiptir.”
Eğer düşman sana ödül veriyorsa, sende bir puştluk var demektir.
“İktidar yozlaşmaya meyillidir; mutlak iktidar ise mutlaka yozlaşır.”
Devletin amacı her zaman aynıdır; bireyi sınırlandırmak, emri altına almak, uygusallaştırmak ve boyun eğdirmek.
.. siyaset, çatışma ve işbirliği olgularıyla karmaşık bir bağlantı içindedir. Bir yandan, rakip fikirlerin, farklı isteklerin, rekabet eden ihtiyaçların ve çatışan çıkarların varlığı, insanların beraberce tabi oldukları kurallar hakkında hemfikir olmamalarını beraberinde getirir; diğer yandan, insanlar bilirler ki, bu kurallar üzerinde etkili olmak veya onların yürürlükte kalmasını sağlamak için birlikte çalışmak, yani, Hannah Arendt’in siyasi iktidarı tanımlarken kullandığı ifadeyle, elbirliği etmek zorundadırlar. İşte bu nedenle, siyasetin temel özelliği, genellikle rakip görüşlerin ve birbiriyle rekabet halindeki çıkarların uzlaştırıldığı bir çatışmayı çözme süreci olarak tasvir edilir. Ancak, siyaset, bu geniş anlamıyla, tüm çatışmaların çözüme kavuşturulduğu veya kavuşturulabildiği faaliyet olarak değil, bunun başarılmasından çok, bir çatışma çözme arayışı olarak düşünülebilir.
Siyaset bir bilim değil bir sanattır. Bunu Şansölye Bismarck’ın Alman Parlamentosu’nda söylediği rivayet edilir.
İnsanoğlu genelde ellerinden ziyade gözleriyle bir yargıda bulunur; çünkü herkes görebilir ama çok azı gerçeğe dokunabilir. (Machiavelli)
Faşist, faşisttir
Değişenini görmedim..
En iyi yönetim hiç yönetmeyendir.
Toplumun genelinin neler döndüğünden haberi yoktur. Hatta haberi olmadığından bile haberi yoktur.
TNC’ler ekonomik büyüklükleri açısından devletleri sıklıkla gölgede bırakmaktadır. Şirketlere ait satışlar ile GSYİH’si arasında ki karşılaştırmaya dayalı olarak, dünyanın en büyük 100 ekonomisinin 51’i şirkettir; bunların sadece 49’u ülkedir. Bu anlamda, General Motors şirketi büyük ölçüde Danimarka’ya denktir; Wal-Mart şirketi, Polonya ile kabaca aynı boyuttadır ve Exxon Mobil şirketi, Güney Afrika ile aynı ekonomik ağırlığa sahiptir.
Yasanın olmadığı yerde özgürlük yoktur. – John Locke
Bu tür görüşler, siyaseti büyük ölçüde olumsuz anlamda betimlemektedir. Siyaset, oldukça basit bir biçimde, baskıya ve boyun eğdirmeye ilişkindir. Radikal feministler, kadınların sistematik olarak boyun eğdirilmesi ve erkek iktidara tâbi kılınmaları nedeniyle toplumun ataerkil olduğunu ileri sürer. Marksistler, geleneksel olarak, kapitalist bir toplumdaki siyasetin, proletaryanın burjuvazi tarafından sömürülmesiyle karakterize edildiğini iddia ettiler. Öte yandan bu olumsuz ifadeler, siyasetin aynı zamanda kurtarıcı bir güç olarak; saye sinde adaletsizlik ve hükümranlığa meydan okunabilecek bir araç olarak görülebileceği gerçeği karşısında dengelenmektedir. Örneğin Marx, sınıf sömürüsünün bir proletarya devrimi ile yıkılabileceğini öngördü ve radikal feministler, toplumsal cinsiyet ilişkilerinin cinsel bir devrim yoluyla yeni den düzenlenmesine ilişkin gereksinimi duyurdular. Ancak şu da açıktır ki siyaset iktidar ve tahakküm olarak betimlendiginde, toplumsal var oluşun kaçınılmaz bir özelligi olarak görülmemesi gerekir. Feministler, insanları toplumsal cinsiyet temelinden çok, kişisel değerlerine göre degerlendir lecekleri cinsiyetçi olmayan bir toplumun inşası yoluyla ‘cinsel siyaset’im sona erişinin gerçekleşecegini ummaktadır. Marksistler, ‘sınıf siyaseti’nin sinıfsız bir komünist toplumun kurulmasıyla sona erecegine inanmakta dır. Bu durum, aynı zamanda geleneksel anlamdaki siyaseti sona erdirerek sonuçta, devletin nihai olarak sönümlenmesine yol açacaktır.
”Oylama herhangi bir şeyi değiştirseydi ,onu ortadan kaldırırlardı. ”
İktidar yozlaşmaya meyillidir; mutlak iktidar mutlaka yozlaşır.
Politikada ortak düşmanlıklar hemen hemen her zaman dostlukların temelidir.
İslâm sadece bir din değildir ve hiçbir zaman da olmamıştır. İslâm daha ziyâde, doğru ahlâkî, siyasî ve iktisadî davranışı birey için olduğu gibi ulus için de tanımlayan bütün bir hayat tarzıdır
Bu yaklaşımda siyaset, farklılık ve çatışmayla ilgilidir; ama onun temel muhtevasında kıtlığın mevcudiyeti bulunmaktadır. Ba­ sit bir gerçek vardır: beşerî arzu ve ihtiyaçlar sonsuz, ama onları karşılayacak kay­ naklar dâima sınırlıdır. Bu bağlamda siyaset, kıt kaynaklar üzerinde bir mücadele olarak görülürken, iktidar da bu mücadelenin yapılmasının yolu olarak görülür.
Siyasî analize ampirik yaklaşımın temel özel­ liği, siyasî gerçekliğe duygusal olmayan ve tarafsız bir temel oluşturma çabasıdır. Nor­ matif yaklaşım, yargıda bulunması ve öneriler sunması anlamında “emredici” iken, bu yaklaşım analiz etme ve açıklama çabası bakımından “tasvirî/betimleyici”dir.
Bilim, hakikati ortaya çıkarmanın güvenilir tek yolu olarak görüldüğünde, bir siya­ set biliminin geliştirilmesi yönünde baskı da kaçınılmaz olur.
Birçok bakımdan, siyasetin “devletle ilgili olan” anlamına geldiği fikri bu disiplin hakkmdaki geleneksel görüştür ve bu fikir akade­ mik araştırmanın devlet aygıtının personeli ve mekanizması üs­ tünde odaklanması eğiliminde ifadesini bulur.
Siyaset” (politics) kelimesi polisten gelir ki bunun sözlük anlamı şehir devle­tidir. Eski Yunan toplumu, her biri kendi hükümet sistemine sâhip bağımsız şehir- devletleri topluluğu şeklindeydi.
Oylama herhangi bir şeyi degiştirseydi,onu ortadan kaldırırlardı.
İnsanoğlu genelde ellerinden ziyade gözleriyle bir yargıda bulunur;çünkü herkes görebilir ama çok azı gerçeğe dokunabilir.
Herhangi birine, herhangi bir şey ifade eden bir terim, hiçbir şey ifade etmeme tehlikesi içindedir.
Zaman zaman denenmiş olan diğer bütün yönetim biçimleri hariç olmak üzere,demokrasi en kötü yönetim biçimidir.
winston churchill(1947).
İnsan,doğası gereği siyasal bir hayvandır.
İktidar,yozlaştırmaya eğimlidir ve mutlak iktidar mutlaka yozlaştırır.
İnsan, doğası gereği siyasi hayvandır
İktidar yozlaşmaya meyillidir;mutlak iktidar ise mutlaka yozlaşır.
There is little evidence, for example, to support Burke’s and Mill’s belief that education breeds altruism and gives people a broader sense of social responsibility.
‘If voting changed anything they’d abolish it.’
The electorate can decide which elite rules, but cannot change the fact that power is always exercised by an elite.
In Habermas’ view, capitalist democracies cannot permanently satisfy both popular demands for social security and welfare rights, and the requirements of a market economy based on private profit.
Orthodox Marxists were inclined to dismiss legitimacy as bogus, seeing it as nothing more than a bourgeois myth.
Such ideas are associated with a form of rugged individualism, expressed in Margaret Thatcher’s famous assertion that ‘there is no such thing as society, only individuals and their families’.
Daniel Bell (1919-2011) declared that the stock of political ideas had been exhausted. In his view, ethical and ideological questions had become irrelevant because in most westerb societies parties competed for power simply by promising higher levels of economic growth and material affluence.
Sovereignty may no longer be a ‘hard shell’ that separates politics ‘inside’ from politics ‘outside’, but it remains at least a ‘soft shell’.
Siyasi iktidar, bir silahın namlusundan doğar.
Bürokrasi, cüceler tarafından işletilen dev bir mekanizmadır.
Bir hükümdar, iyiden başka bir şey olmayı öğrenmelidir.
Parlamento, az ya da çok aylak insanların büyük bir toplantısından başka bir şey değildir.
Anayasasız iktidar, haksız bir güçtür.
Politikada ortak düşmanlıklar hemen hemen her zaman dostlukların temelidir.
Eğer oy kullanma herhangi bir şeyi değiştirseydi onu ortadan kaldırırlardı/lağvederlerdi.
1992 yılı Amerika başkanlık seçimi kampanyası boyunca Bill Clinton’ın ofisinin duvarında asılı olan yazı.
Modern devlet idaresi, bütün bir burjuvazinin ortak işlerini yürüten bir icra komitesinden başka bir şey değildir.
Devletin amacı her zaman aynıdır: bireyi sınırlandırmak, emri altına almak, uysallaştırmak ve boyun eğdirmek.
Çocuklar için çikolata neyse, büyükler için de demokrasi oydu: daima baştan çıkarıcıydı; küçük dozlar halinde alındığında zararsızdı ama aşırısı hasta ediyordu.
Demokrasi siyasetçilerin yönetimidir.
Rousseau hiçbir vatandaş diğerini satın alacak kadar zengin olmamalı, hiçbir vatandaş da kendisini satmaya zorlanacak kadar fakir olmamalı diyordu.
Bir yasaya itaat eden, kendisine itaat etmiş olur
Demokrasi kamusal işlerin dünyasında belki de en çok rasgele biçimde kullanılan bir kavramdır.
Demokrasi en kötü yönetim şeklidir; zaman zaman denenen diğer tüm yönetim şekillerini hariç tutacak olursak.
Beşeri varlıklar egoist, yalnızca kendi çıkarını gözeten ve kendine güvenen yaratıklar olarak görülür.
Yönetici sınıfın fikirleri her çağda egemen fikirlerdir; yani toplumda maddi güce hakim olan sınıf, aynı zamanda entelektüel güce de hakimdir. Zihinsel üretim araçlarını elinde bulunduran sınıf, aynı zamanda zihisel üretim araçlarının kontrolünü de elinde tutar.
dünyaya baktığımızda, aynı zamanda ona bir anlam da yükleriz.
Hiç kimse dünyayı olduğu gibi görmez.
Filozoflar çeşitli şekillerde sadece dünyayı yorumladılar; oysa mesele onu değiştirmektir.
İslamın fundamentalist versiyonu, en yaygın olarak İran’la özdeşleştirilir.
Batı poliarşileri, geniş anlamda liberal demokrasiler veya sadece demokrasiler olarak kategorileştirilen rejimlere denktir.
Hiçbir sınıflandırma sistemi sadece mutlak öneme sahip tek bir faktöre dayanmaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir