İçeriğe geç

Hazreti Muhammed’in Hayatı Kitap Alıntıları – Martin Lings

Martin Lings kitaplarından Hazreti Muhammed’in Hayatı kitap alıntıları sizlerle…

Hazreti Muhammed’in Hayatı Kitap Alıntıları

Kısa bir süre sonra kendisini kaybetti aişe bunun ölümün başlangıcı olduğunu düşündü fakat bir saat sonra peygamber (S.A.V)’in kendisine söyle dediğini anımsadı :hiçbir peygamber cennetteki yeri gösterilmeden ve yaşamakla ölmek arasında bir şeçim kendisine sunulmadan ölmez aişe (r.a) şimdi bunun yerine geldiği ve onun ahireti görüp geldiğini anladı kendi kendisine şimdi bizi şeçmez dedi daha sonra onun söyle mırıldandığını duydu : cennet’te buluşmak üzere onun tekrar Allahım cennet’te buluşma üzere diye mırıldandığını duydu bunlar ondan duyduğu son kelimeler oldu yavaş yavaş aişe (r.a)’nın göğsünde başı ağırlaşmaya başladı diger hanımları ağlamaya başlayınca aişe (r.a) O’ nun başını yastığa koydu ve kendisi ağlamaya başladı
Peygamber (S.A.V) Medine’de iken ramazan ayının ortalarında mescidde on günlük bir inzivaya çekilmeyi (itifak) adet haline getirmişti arkadaşlarından bazıları da ona katılırlardı fakat o yıl kararlaştırılan on günden başka bir on gün daha mescidde kaldılar yani ramazanın son yirmi gününü itikafta geçirdiler her ramazanda cebrail gelir ve hazıfasından vahiden bir bölümün silinip silinmediğini anlamak için Peygamber’i kontrol ederdi bu yıl peygamber (S.A.V) fatıma (r.a) gizlice henüz başkalarına söylememesi gerekenler bir sır verdi : her yıl cebrail bana kuran’ı bir kez okur bende ona okurum fakat bu yıl bana iki kez okudu zamanımın geldiğini sanıyorum
Allah bir kulun dua etmesine izin vermişse, mutlaka kabulünü de murad etmiştir.

[ Hazret-i Muhammed (s.a.v.) ]

İnsanın değeri güzel konuşması ve belâgatı ile ölçülürdü ve belâgatın başı da şiirdi. Ailede bir şâirin bulunması övünülecek bir olaydı.
Abdullah güzellikte zamanının Yûsuf’u gibiydi. Hatta Kureyş’in en yaşlı erkek ve kadınları o zamana dek böyle güzel kimse görmediklerini söylüyorlardı.
Peygamber (S.A.V) çadırına dönüp yerden kesilmiş siyah şaçlarını aldı ve yakındaki ağaça doğru fırlattı bunun üzerine adamlar şaçlardan biraz alabilmek için ağacın etrafına üşüştüler nuseybe (r.a) de erkeklerden geri kalmadı ve ağacın yanına yaklaşıp bir _iki perçem aldı bu şaçları öldüğü güne kadar kıymetli bir hazine gibi sakladı
Aişe (r.a) peygamber (S.A.V)’in sadece kendisine ait olmadığını biliyordu o bir tek kadını peygamber (S.A.V) ise yirmi adama bedeldi vahiy onun hakkında muhakak sen büyük bir ahlak üzersin diyordu sanki o kendi içinde dış dünya ile karşılaştırabilecek bazı yönleriyle de onunla beraber bir alem idi aişe (r.a) birçok kere uzaktan da gelse onun bir gök gürlemesi duyduğunda yüzünün sarardığını fark etmişti aynı şekilde kuvvetli bir rüzgar sesi onda gözle görülebilcek değişikliklere neden olurdu bir keresinde bardaktan boşanırcasına yağmur yağarken başını omuzlarının ve göğsünü açıp yeryüzünün gökten gelen rahmet nedeniyle yaşadığı sevinçi kendi teniyle paylaşmak istemişti
Aişe (r.a) bir gün peygamber (S.A.V)’e ey Allah’ ın rasulü cennete senin hanımların kimler olacak ? Diye sordu sen onlardan birisin cevabını alınca bu sözler ömür boyu bir hazine gibi sakladı bir keresinde de peygamber (S.A.V) ona cebrail burda ve sana selam ediyor demişti oda selam onun üzerine olsun Allah’ın rahmeti ve bereketi de cevabını vermişti
Esir edilen arkadaşı zeyd de aynı şekilde öldürüldü öldürülmeden önce o da iki rekat namaz kıldı ve sorulan sorulara aynı cevapları verdi zühre’nin müttefiklerinden olan ve o gün herkes birlikte tan’im’e giden ibn şerik söyle demekten kendini alamadı
hiçbir baba evladını muhammed’in taraftarlarının muhammed’i sevdiği kadar sevemez
Bu birliğin gerçekleşmesini sağlayan en büyük etken de peygamber (S.A.V)’in varlığıydı onun varlığının cazibesi Allah tarafından o denli arttırılmıştı ki iyi niyetli hiçbir Kimse ona karşı koyamazdı Ben size, oğlunuzdan, babanızdan ve diğer insanlardan daha sevgili olmadıkça iman etmiş olamazsınız fakat bu çümle peygamber (S.A.V)’in isteğini belirtmekten ziyade zaten var olan ve anam babam sana feda olsun deyimiyle ifade edilen sevginin bir nevi taksidiydi
Ashap peygamber (S.A.V)’i çok sevdiği ve mümkün olduğu kadar uzun süre onun yanında kalmak istediği için onlara bu tür engeller konulması gerekliydi onunla birlikte olanlar ondan ayrılmak istemezlerdi onlar kaldıklarında ise kimse onları suçlamazdı çünkü peygamber (S.A.V) biriyle konuştuğu zaman ona öyle dikkat eder ve ilgisini onda öyle yoğunlaştırırdı ki karşındaki diğerlerine verilmeyen bazı ayrıcakların kendisine verildiğini zannedebilirdi o birinin elini tutsa hiçbir zaman ilk bırakan kendisi olmazdı fakat peygamber (S.A.V) ‘i korumakla birlikte vahiy literatüre yeni bir unsur ilave ediyordu bu şekilde arkadaşları ona besledikleri sevgiyi onun yanında olmadıkları zamanlarda da ifade edebilceklerdi
Dinlenmek için sadece birkaç saatleri vardı çünkü ögle namazından hemen sonra cebrail peygamber (S.A.V)’e geldi çok güzel giyinmişti sarığı gümüş ve altın işlemeliydi gümüş ve altın işlemeli bir örtü de ona getiren katırın semerine örtülmüştü Ey Allah’ ın rasulü teslim mi oluyorsun ? Dedi melekler teslim olmadılar düşmanı kovalamaktan şimdi döndüm ey Muhammed (S.A.V) gerçekten yüce Allah sana beni kurazya karşı çıkmanı emrediyor ben şimdiden onların yanına gidiyorum belki onları korkutabilirim .
Daha sonra peygamber (S.A.V)’e useyrim’ den bahsettiler oda useyrim’in cennetliklerden olduğunu söyledi sonraki yıllarda useyrim beş vakit namazdan birini bile kılmadan cennet’e giren adam olarak tanınırdı
Peygamber (S.A.V) söyle dedi kim benim kanımın kendi kanına karıştığı bir adam görmek isterse malik ibn sinan’a baksın Ebu ubeyde de bu söze dahildi çünkü metal parçalarını çıkarırken iki dişi kırılmış ve ağzı kanıyordu peygamber (S.A.V) onlara benim kanımın dokunduğu kişiye ateş ulaşamaz dedi
“Fıtratını koruyan insan için, Allah’a şükürle birleştirildiğinde, doğal zevkler bile ibadete dönüşür.”
Ashabından bazıları onun ölülerle konuştuğunu duydular ve endişe ettiler peygamber (S.A.V) onlara siz benim sözlerimi onlardan daha iyi duyamazsınız onların sizden tek farkı bana cevap verememeleri dedi
Ubeyde (r.a) cok kan kaybetmişti kopan bacağının yarasından hala kan fışkırıyordu fakat onun sadece bir tek düşüncesi vardı ben bir Şehid degil miyim ey Allahın rasulü ? Dedi peygamber (S.A.V) ona yaklaştı ve elbette şehidsin cevabını verdi
Mekke’den hicret edenler bir kısmı ise medine’de edindiği yeni arkadaşlardan oluşuyordu aişe (r.a) söyle anlatıyor : ben arkadaşlarımla beraber bebeklerimle oynardım o sırada peygamber (S.A.V) gelirdi onu görünce arkadaşlarım kaçışırlardı fakat peygamber (S.A.V) onları ben onlarla beraber olmak istediğim için geri getirdi bazen onlar kaçmaya fırsat bulamadan olduğunuz yerden kalın derdi cocukları sevdiği ve kızlarıyla oynamaya alışık olduğu için bazen onlarla katılıp birlikte oyun oynardı
O Allah’ın resulü idi düzenli olarak cebrail ile ilşki içindeydi ve o semaya yükselip tekrar yeryüzüne döndüğü için insanlar arasında seçkin bir adamdı o’nun görünüşü bile bu yükselişi gösteriyor sanki cennet zevklerinden bir şeyler iletiyordu onun mucize dokunuşundan bu zevk elle tutulur hale geliyordu herkes sıcaktan bayılırken onun elleri kardan daha serin ve miskten daha güzel kokulu oluyordu bunun yarı sıra o sanki ölümsüzmüş gibi yaşını göstermezdi gözleri parlaklığından bir şey kaybetmemişti siyah şaçları ve sakallı hala gençliğin izini taşıyordu bedeni ise fil yılı’ından sonra geçen elli üç yılın sadece yarısını yaşamış bir adam olduğunu gösterecek kadar zinde görünüyordu
Selman daha sonra peygamberlik mührünü görme ümüdiyle arkasına dolandım benim isteğimi anladı çübbesini sıyırarak sırtını açtı hocamın bana anlattığı şekilde mühürü gördüm eğildim mührü öptüm ağladım sonra peygamber (S.A.V) bana yanıma gelmemi söyledi önüne oturdum ve başımdan geçenleri anlattım hikayemi arkadaşlarının da dinlemesini istedi daha sonra Müslüman oldum selam bir köle olduğu için beni kurayazlılar arasında yaşıyor ve çok sıkı çalıştırılıyorlardı bu yüzden bu olaydan sonraki dört yıl boyunca Müslümanlarla cok az beraber olabildi.
Peygamber (S.A.V) onlara söyle hitap etti : Ey insanlar birbirinizi barışla selamlayın açları doyurun akrabalık bağlarına saygı gösterin herkes uyurken namaz kılın böylece selam içinde cennet’e gireceksiniz
Peygamber (S.A.V) Ebu Bekir’e baktı ve hüzüne kapılma elbette Allah bizimle beraberdir dedi
Peygamber (S.A.V) devesini durdurdu ve arkasına bakarak Allah’ın yeryüzünde sen bana ve Allah’a en sevgili yersin ve halkın beni senden çıkarmasaydı senden ayrılmazdım dedi
Cebrail (a.s) peygamber (S.A.V)’e gelmiş ve ne yapması gerektiğini söylemişti ögle vakti ziyaret için uygun olmayan bir vakitte peygamber (S.A.V) doğrucu ebu Bekir (r.a) evine gitti ebubekir Bekir onu kapıda görür görmez önemi bir olay olduğunu anladı peygamber (S.A.V) geldiğinde aişe ve ablası esma babalarının yanındaydılar peygamber (S.A.V) Allah bu şehirden ayrılıp hicret etmem için izin verdi dedi Ebu Bekir benimle mi ? Diye sordu evet seninle dedi peygamber (S.A.V) aişe o zaman 7 yaşındaydı daha sonra söyle derdi O güne dek Ebu Bekir, in bu sözleri duyduğunda ağladığı gibi bir kişinin sevinçten ağlayabilceğini bilmiyordum
zengine farklı selam veren biri, fakire farklı bir selam verirse dinin üçte ikisini kaybetmiştir.’
De ki: Ey kâfirler.
Bn sizin taptıklarınıza tapmam
Benim taptığıma da siz tapacak değilsiniz.
Ben de sizin taptıklarınıza tapacak değilim.
Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz.
Sizin dininiz size,benim de dinim bana (kâfirûn sûresi).
Rahip sırtına bakmak istediğinde gömleğini sıyırmakla tereddüt etmedi bahira zaten kesinlikle onun peygamber olduğu kanaatindeydi bir de sırtına iki kürek kemiği arasında kitabında anlatılan yerde peygamberlik mührü görünce tüm süpheleri yok oldu bahria Ebu talibe döndü ve : bu çoçukla akrabalık dereceniz nedir ? Diye sordu Ebu talip oğlumdur dedi rahip oğlunuz degil bu çoçogun babası sağ olamaz dedi Ebu talip kardeşimin oğludur dedi peki babasına ne oldu ? Dedi rahip öteki daha annesi ona hamileyken öldü dedi işte bu doğru dedi rahip bahira kardeşinin oğlunu ülkeye geri götür ve onu yahudilerden koru çünkü benim bildiğimi onlarda bilirler ve görürlerse ona kötülük yaparlar kardeşinin oğlunun gelicegine büyük sırlar gizli
Daha sonra yıllarda çoçuk bu olayı daha ayrıntılı şekilde anlatabiliyordu beyazlar giymiş iki adam yanıma geldi ellerinde kara dolu altın bir leğen vardı sonra beni yatırdılar ve göğsümü açtılar kalbimi dışarı çıkardılar aynı şekilde onu ikiye ayırdılar içinden siyah bir pıhtıyı alıp attılar daha sonra kalbimi ve göğsümü karla yıkadılar
Dönüşümüzden aylar sonra bir gün o ve kardeşi çadırın arka tarafında kuzulara beraberlerdi kardeşi koşarak geldi ve kuryeşli kardeşim beyazlar giymiş iki kişi onu aldılar yere yatırdılar ve göğsünü açtılar elleriyle göğsünü karıştırıyorlar dedi bunun üzerine babasıyla beraber yanlarına gittik onu oturur bulduk fakat yüzü solgun görünüyordu onu yanımıza çektik ve sana ne oldu oğlum ? Diye sorduk söyle cevap verdi beyazlar giymiş iki adam yanıma geldi beni yatırdılar ve göğsümü açtılar içinde bilmediğim bir şeyi araştırdılar halime ve kocası haris etrafa bakındı fakat insana benzer bir şey göremediler iki cocuğun söylediğini doğrulucak bir damla kan veya yara yoktu sorulan sorular cocukları söyledikleri şeyden vazgeçiremedi çocuğun sırtında iki kürek kemiğinin ortasındaydı Kücük fakat belirgin yuvarlak bir işaret sanki bir bardak kapanmış gibi oranın etleri derinin üstünde bir yükseklik meydana getiriyordu FAKAT BU İŞARET DOĞUŞTANDI
O, günün üçte birinin ibadet, üçte birinin iş ve üçte birinin de aileyle ilgilenerek geçirilmesinin ideal olduğunu söylemişti.
Fıtratını (yaratılış özellik ve gayesini) koruyan insan için,
Allah’a şükürle birleştirildiğinde, doğal zevkler bile ibadete
dönüşür.
Arap tarihinde birçok savaş, iki ordu karşı karşıya geldikten sonra tam çatışmaya başlanacağı anda son bulmuştu.
Çölde bir insan,mekâna hikmettiğinin bilincindeydi; bu hükmetme sayesinde bir bakıma zamanın baskısından kurtuluyordu denebilir.Çöl insanı, çadır bozarak geçmiş zamanı silebiliyordu ; zamanı ve henüz belirmediği için yarını bir hüsran olarak görünmüyordu. Fakat şehirli insan mahpustu. Onun bir yerde sürekli kalmak zorunda oluşu herşeyi çürütüyor ve dün, bugün, yarını zamanın gayesi haline getiriyordu.
Semavât ile direkt bağlantıya geçildiğinde ve dünya yerle bir olup zaman ve mekân anlamsızlaştığında ebedî son gelmiş olacaktır.
Bu sûre, putperestler Peygamber’den Allah’ı tanımlamasını istediğinde indirilmiştir.
İnananlardan beklenen korku ve ümidin her ikisi de Allah’a götüren davranışlardır. Allah’a şükür belirtisi olarak söylenen “Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’adır” sözü aynı zamanda korku da taşır ve hamdeden kişiyi ve hamdolunan şeyi doğruca tüm iyiliklerin kaynağı olan ulûhiyete götürür.
Mü’min’in tutumu, her konuda kâfirinkinin aksi olmalıdır.
İnkârcıların daldığı küfrün bir özelliği de onların tabiat
görüntülerini sorgulamadan kabul etmeleri ve onlardan ders
almamalarıdır.
Onların şeref ve ölümsüzlükleri Arabistan’ın aynı kalmasına, Arap ideallerinin geçmişten geleceğe sürekli aktarılmasına bağlıydı.
Bütün Arabistan’da, çok cömert, cesaretli ve koruma, ittifak, garanti veya başka herhangi bir şey için verdiği sözde duran biri olarak tanınmak ve öldükten sonra da böyle anılmak, onlar için yaşama asıl anlamını veren büyük bir şeref ve ölümsüzlük idi.
Bir yer, orasını insanlar seçtiği için asla değil; fakat semada seçildiği için mukaddes olur.
Gerçekten nefis var gücüyle kötülüğü emredendir
(Yusuf : 53)
Peygamber (s.a v) arkadaşlarından bazılarına, Küçük cihaddan, büyük cihada dönüyoruz dedi.
İçlerinden biri; Ey Allah’ın Rasûlü, büyük cihad nedir? diye sorunca:
Nefse karşı cihad cevabını verdi.
Gerçek şu ki, gözler kör olmaz, ancak sinelerdeki kalbler körelir.
(Hac:46)
Merhametli olmayana merhamet olunmaz.
Hz. Muhammed (s.a.v)
Dinin bizzat kendisinin insan ruhu üzerinde bir etkisi olmasına rağmen, bu etki sadece dinin sözde değil, teslimiyetle kabul edilme derecesine bağlıdır.
Veren el, alan elden hayırlıdır
Hz. Muhammed (s.a.v)
İslâm’a çağrıya ilk olumlu tepkileri gösterenler çoğunlukla ikna yoluyla değil birtakım manevî işaretlerle bu yola gelmişlerdir.
Çöl insanı, çadır bozarak
geçmiş zamanı silebiliyordu; zamanı ve yeri henüz
belirmediği için yarın bir hüsran olarak görünmüyordu. Fakat
şehirli insan bir mahpustu. Onun bir yerde sürekli kalmak
zorunda oluşu herşeyi çürütüyor ve -dün, bugün, yarını-
zamanın gayesi haline getiriyordu.
Putları kabul etmenin ve onların etkili olduğuna
inanmanın tek delili ve meşruiyeti gelenekti: babaları,
babalarının babaları ve daha büyük ataları hep öyle yapmıştı.
Bir yer, asla orasını insanlar
seçtiği için değil fakat Göklerde seçildiği için mukaddes olur.
Çünkü eşitlik, birine verilen şeyin diğerine verilmesini gerektiriyordu.
Biz göğü, yeri ve ikisi arasındakileri oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık.
(Enbiya/16)
Peygamber(s.a.v):”Şartlar ne olursa olsun, inanan için hepsi iyidir.”(“Mümin; nimetlere kavuşursa, şükreder sevap kazanır. Musibetlere maruz kalırsa ona da sabreder, yine sevap kazanır.)
Sadece en fakir sütanne çocuksuz, en fakir çocuk da sütannesiz kalmıştı.
Ay ve Güneş Allah’ın işaret (ayet)lerindendir .Onların ışığı hiç bir insan ölümü için kesilmez. Onların tutulduğunu görürseniz, aydınlanıncaya kadar dua edin.
Allah, İsmail’in topuğunun olduğu yerden bir su kaynağı fışkırttı. Bundan sonra vadi, suyunun bolluğu ve güzelliği nedeniyle kervanların konak yeri oldu ve kaynak ‘Zemzem’ adını aldı.
Hacer, Sâre’nin kızgınlığından kaçtı ve üzüntü içinde Allah’a yalvardı. Allah ona melek’le bir vahiy gönderdi: “Senin soyunu o kadar çoğaltacağım ki onu saymak mümkün olmayacak.” Melek ona şunları söyledi: “İşte, bir çocuğun olacak, bir erkek çocuğu dünyaya getireceksin ve adını İsmail koyacaksın; çünkü Allah senin kederini işitti.”
Fıtratını (yaratılış özellik ve gayesini) koruyan insan için, Allah’a şükürle birleştirildiğinde, doğal zevkler bile ibadete dönüşür.
Şartlar ne olursa olsun, inanan için hepsi iyidir.
Peygamber (s.a.v.) sürekli olarak, kendisiyle birlikte yaşama ayrıcalığına sahip olan sahabeyi, bu ayrıcalığın bazı büyük sorumlulukları da beraberinde getirdiği konusunda uyarırdı. Çünkü Allah adildir ve onları, kötülüğe karşı koymanın çok zorlaşacağı çağlarda yaşayanlardan daha şiddetli cezalandıracaktır.Peygamber (s.a.v.) şöyle derdi: Siz öyle bir çağda yaşıyorsunuz ki, şeriatın onda birine uymazsanız mahkum olursunuz. Fakat öyle bir çağ gelecek ki o zaman şeriatın onda birine uyan kurtulacak. (Tirmizi 31,79)
çünkü Allah profan olan bir şeyi rahmet olarak vadetmez ve Allah katında ruh yüceliğinden başka büyüklük yoktur.
Sahip olduğu edebî ve ilmî boyut ile emsallerinden ayrılan bu çok değerli çalışma sayesinde, İngiliz asıllı Müslüman yazar #MartinLings (Ebû Bekir Sirâceddîn) Siyer alanında araştırma yapan otoritelerin haklı takdirine mazhar olmuştur.

İnsan Yayınları

Üçüncü gün dağın sessizliğini, kaya güvercini olduklarını tahmin ettikleri iki kuşun kanat çırpınışlarından ve ötmelerinden çıkan sesler bozdu.Kısa bir süre sonra derinden gelen, fakat sanki dağa tırmanan birileri varmış gibi gittikçe yükselen insan sesleri duydular.Fakat hava kararıncaya kadar Abdullah’ı beklemiyorlardı ve güneşin batmasına daha belli bir vakit vardı.Buna rağmen mağara normalden daha az ışıklıydı.Artık sesler uzaktan gelmiyordu, en azından beş veya altı adam gittikçe yaklaşıyotdu.Peygamber (s.a.v.) Ebu Bekir’e baktı ve HÜZNE KAPILMA, ELBETTE ALLAH BİZİMLE BERABERDİR-Tevbe/40 dedi.
Çölle bağlantı her nesilde yenilenmeliydi; ciğerler için temiz hava, dil için saf Arapça, ruh için özgürlük.Kureyş’in erkek çocukları, çölden bu faziletleri kapabilmeleri için, daha kısa sürede yeterli olmasına rağmen, sekiz yaşlarına kadar çölde kalırlardı.
Peygamber (s.a.v) sürekli olarak, kendisiyle birlikte yaşama ayrıcalığına sahip olan sahabeyi, bu ayrıcalığın bazı büyük sorumlulukları da beraberinde getirdiği konusunda uyarırdı. Çünkü Allah âdildir ve onları, kötülüğe karşı koymanın çok zorlaşacağı çağlarda yaşayanlardan daha şiddetli cezalandıracaktır. Peygamber (s.a.v) şöyle derdi: Siz öyle bir zamanda yaşıyorsunuz ki, şeriatın onda birine uymazsanız mahkûm olursunuz. Fakat öyle bir çağ gelecek ki o zaman şeriatın onda birine uyan kurtulacak.
Mehdî benim ümmetimden çıkacak, geniş alınlı ve uzun burunlu olacak. Daha önceden kötülük ve zulümle dolu olan dünyayı doğruluk ve adaletle dolduracak. Yedi yıl hükmedecek.
En sonunda Mehdi’den sonra veya onun hükümdarlığının son yıllarında Deccal gelecek, Sağ gözü üzüm gibi, tüm ışığı gitmiş kör bir adam. Yeryüzünde büyük tahribat yapacak ve anlattığı yalanlarla daha da çok insanı kendi tarafına çekecek. Fakat ona karşı savaşan bir grup mü’min bulunacak. Onlar savaşmak için çaba gösterirken dedi, Peygamber (sav); namaz kılmak için saflara dizildiklerinde Meryem oğlu İsa gökten inecek ve onlara imamlık yapacak. Allah’ın düşmanı, İsa’yı görünce tuzun suda eridiği gibi eriyecek. Eğer bırakılırsa hiç kalmayıncaya kadar erir; fakat Allah, onu İsa’nın eline düşürecek. İsa (as) da onun kanını mızrağının ucunda insanlara gösterecek.
O insanları, ümmetinin bozulma sonucunda hristiyan ve yahudileri izlemeye başlayacağını söyleyerek uyarmıştır: Siz onları adım adım, zira’ zira’ izleyeceksiniz. Öyle ki eğer onlar zehirli bir kertenkele çukuruna girseler, siz yine onların peşinden gideceksiniz.
Ebu Cehil’in oğlu İkrime aranıza mümin olarak geliyor. Bu nedenle babasını yermeyin Çünkü ölüyü yermek diriyi incitir ve ölüye ulaşmaz
Peygamber (s.a.v) şöyle derdi:Siz öyle bir çağda yaşıyorsunuz ki, şeriatın onda birine uymazsanız mahkûm olursunuz. Fakat öyle bir çağ gelecek ki o zaman şeriatın onda birine uyan kurtulacak.
Kadınlar, erkeklerle birlikte bir bütünü tamamlayan diğer yandır. (Ebû Davûd, Zekat, 45)
Siz öyle bir çağda yaşıyorsunuz ki şeriatın onda birini uymazsanız mahkum olursunuz fakat öyle bir çağ gelecek ki o zaman şeriatın onda birine Uyan kurtulacak

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir