İçeriğe geç

Tan Sesleri Kitap Alıntıları – Mehmet Emin Yurdakul

Mehmet Emin Yurdakul kitaplarından Tan Sesleri kitap alıntıları sizlerle…

Tan Sesleri Kitap Alıntıları

‘Ey milletim, uyan! ‘
Ben bir Türk’üm; dinim, cinsim uludur;
Sinem, özüm ateş ile doludur.
İnsan olan vatanının kuludur.
Türk evladı evde durmaz giderim.
Bırak beni haykırayım, susarsam sen mâtem et;
Unutma ki şâirleri haykırmayan bir millet,
Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir;
Mazlumların intikamı olmak için doğmuşum.
Volkan söner, lâkin benim alevlerim eksilmez;
Bora geçer, lâkin benim köpüklerim kesilmez.
Bırak beni haykırayım, susarsam sen mâtem et;
Unutma ki şâirleri haykırmayan bir millet,
Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir.
Ben doğduğum vatana sonsuz yıllar dilerim;
İsterim ki hayata hür açılan gözlerim
Ay yıldızlı bayrağın
Nurlarının altında saadetle kapansın;
Şu mübarek toprağın
Her çocuğu Turan’ın ninnisiyle sallansın!
Sizin olsun medeniyet dediğiniz vahşetler!
Türk evladı odur ki, yurdun olan toprağı
Ana ırzı bilerek yad ayağı bastırmaz;
Bir yabancı bayrağı
Ezan sesi duyulan hiçbir yere astırtmaz.
Mazlum oldum, adaletin eşiğinde haykırdım;
Esir oldum, hürriyetin kürsüsünde bağırdım;
Her şey oldum Kurtarıcı kahramanlar istedim.
İnsanoğlu cinayetler yapmıyor mu bıçaksız?
İşte, size bir çocuk ki, sürünüyor sokakta;
İşte, size bir kadın ki, inildiyor yatakta;
Bakın, bunlar bıçaklarla ölenlerden daha çok!
Ah yoksulluk, ah babasız çocuklar!
Yazık, sana ağlamayan şiire;
Yazık, sana titremeyen vicdana;
Yazık, sana uzanmayan ellere;
Yazık, seni kurtarmayan insana!
Senin her ümidin
Ayrılıksız, yoksulluksuz bir dünyaya kalmıştır.
Bu Kitab’tır: Yürekleri iyilikle besleyen;
El bağına girme! diyen, dost yarasın bağlatan.

Bu Kitab’tır: Akıllara her bir şeyi sorduran;
Düşün sonra inan! diyen, doğru yollar gösteren.

Şu insanlar acımak nedir bilmeyecek iseler,
Yetimlerin gözyaşlarını silmeyecek iseler,
Kes neslimi, bu toprağa bizden evlat getirme!
İnsan olan vatanının kuludur.
Türk birliği Bu benim bir mübârek imânım.
Bak şu kanlı kefen gibi soğuk, yaslı gölgeler
Saçan kirli paçavralar birer düşman bayrağı;
Şu Türk sesi, kardaş sesi inildeyen ülkeler
Bu saatte birer cellâd hükûmetin toprağı.
Ey Türk ırkı, ey demir ve ateşin evlâdı,
Ey binlerce yurt kuran, ey yüzlerce taç giyen,
Ey dünyâya efendi olmak için doğan sen!
Tanrı senin alnına bir kara baht yazmadı!
Ey Türkili, senin adın bu dünyada en hoş sestir,
Senin fikrin akla gelen her mânâdan mukaddestir.
Zirâ mülkte adalet yok, hürriyet yok, hukuk yok;
Hükümette haksızlık çok, ahâliye zulüm çok!
Her bucakta demir elli istibdâd;
Her bucakta kaplan dişli cehâlet:
Her bucakta ölüm yüzlü sefâlet;
Her bucakta bin inilti, bin feryad!..
Unutma ki şâirleri haykırmayan bir millet,
Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir.
Her ölenin gövdesinde bulunur mu bir yara?
İnsanoğlu cinayetler yapmıyor mu bıçaksız?..
Ben bir Türk’üm dinim, cinsim uludur,
Sinem, özüm ateş ile doludur,
İnsan olan vatanının kuludur,
Türk evlâdı evde durmaz; giderim!
Türk milliyetperverliğinin ilahi mübeşşiri olan şiirleriniz bugünkü mücadelemizin ruh-i hamasetine ufk-i tulû olmuştur. Teşrifinizden duyduğum memnuniyeti beyan ile sizi milletimizin mübarek babası olarak selamlarım.
Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal, 1 Nisan 1921
Bırak beni haykırayım, susarsam sen matem et;
Unutma ki şairleri haykırmayan bir millet
Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir;

Zaman ona kan damlayan dişlerini gösterir.
Bu zavallı sürü için ne merhamet, ne hukuk; Yalnız bir sert bakışlı göz, yalnız bir ağır yumruk!..

Ağlamak!..
Zirâ, bizim hayatımız baharına ermedi. Hürriyetin hiçbir dalı bize yemiş vermedi;
Bilmez misin, zincir sesi işidilen bir toprak
Cennet olsa bizim için bir karanlık zindandır;
Bizim için penbe şafak bir kırmızı kefendir; Bizim için bir sadberk gül bir yabanî dikendir;
Bizim için bir güğercin bir agulu yılandır.

Gençlik bize, aşkın ballı kadehini sunmadı;
Yirmi yaşın sevincini, ümidini tatmadık;
Hiçbir gece saadetin kucağında yatmadık.
O tâli’siz kullarız ki bir yük olan hayatı
Eski Mısr’ın esirleri gibi çekip sürürüz;
Onlar gibi her bir şeye gözümüzü yumarız;
Onlar gibi, yalnız yalnız gökten yardım umarız;
Onlar gibi ağlayarak kabre doğru yürürüz.

Gerçektir ki kıtlık, birçok vahşilikler ettirir;
Bir zelzele yüz binlerce ocakları söndürür;
Bir hastalık memleketi mezarlığa döndürür.
Zulüm ise bu şeylerden merhametli değildir;
Vatanını yıkıp yakan fenalıklar onundur;
O bildiğin yaslı yerler, viraneler onundur
O gördüğün yavrucaklar, dul nineler onundur
Şu duyduğun iniltiler, hıçkırıklar onundur.

Sen kalbsizsin; hani senin gençliğinin hayatı?
Aşklarım mı? Bir nefesle solabilen bu şeyler,
Bir yanardağ ateşiyle kömür gibi karardı;
Şimdi ise yerlerinde bir sıtmalı yel eser.

Evet, benim her şi’rimde yılan dişli diken var;
Sizler gidin, bal verecek yeni açmış gül bulun.
Belki benim acı sesim kulakları tırmalar,
Sizler gidin, genç kızların türküsüyle şen olun!

Varın sizler, onlar ile korularda el ele
Gezin, gülün, bir çift bülbül aşkı ile yaşayın;
Yalnız kendi, yalnız kendi ruhunuzu okşayın!

Zavallı ben, elimdeki şu üç telli saz ile
Milletimin felaketli hayatını söyleyim;
Dertlilerin gözyaşını çevrem ile sileyim!

Millî şairimiz Mehmet Emin Yurdakul’un Tan Sesleri adlı eseri en son yayımlandığı tarihten 64 sene sonra MaviGök Yayınları tarafından tekrar yayımlanmıştır.Bir edebiyat öğrencisi olarak en sık karşılaştığımız sorunlardan biri kitapların baskısını bulamamak. Bu ve bunun gibi kıymetli eserleri tekrardan yayımlayarak erişmemizi kolaylaştıran başta Yavuz Selim Birtane olmak üzere tüm yayın ekibine teşekkürü borç bilirim. Başarılarının devamı için sizlerin de destek olmanızı tavsiye ederim :))
İsterim ki hayata hür açılan gözlerim
Ay yıldızlı bayrağın
Nurlarının altında saadetle kapansın.
Sizin olsun medeniyet dediğiniz vahşetler.
Yirmi yaşın aşkı mı? Ben bu şeyden uzağım;
Turan için yaşamak,
Genç ruhûmu ırkımım ru’yâsıyla okşamak,
Ümîd etmek, inanmak İşte benim hayâtım
Bana anayurtlardan iniltiler gelirken
Mümkün mü ki dünyânın safâsından bugün ben
Mısr’ın meşhur kadını gibi bir zevk alayım;
Bir sadefli rebabla aşklarımı çalayım?
Eğer erkek demirse, kadın dahi ateştir;
Onu aşkla, ümitle ısıtıcı güneştir.
Türk birliği Bu benim bir mübârek imânım,
Bu mukaddes aşkı ben
Bize ayrı yurt veren, ayrı dille söyleten
Allah’ımın birliği gibi yüce tutanım
Bir vakitler bizler de üç dünyâya hükmettik;
İskender’in, Sezar’ın,
Keyhusrev’in, Ramses’in, Şarlken’in, Lazar’ın
Demir zırhlar kuşanmış ırklarını titrettik.
İnkılâblar kansız çiçek açmaz!
İster misin, son tahtın da yıkılsın?
Son yurda da kanlı mezar kazılsın?
Son burca da düşman bayrak asılsın?
Son nesle de mel’un zincir takılsın?

Sen bunları düşün, hiddetlen;
Hangi ırktan olduğunu hatırla;
Bir boğucu deniz gibi kuvvetlen
Ve kendini inkılâba hazırla!..

Attilalar, Cengizler, Timurlenkler, Yavuzlar
Senin geniş göğsünü kabarttıran ecdâdın.
Ey Türk ırkı, ey demir ve ateşin evlâdı,
Ey binlerce yurt kuran, ey yüzlerce tac giyen,
Ey dünyâya efendi olmak için doğan sen!
Tanrı senin alnına bir kara baht yazmadı!
Yanlız bir dar mezar gerek bir günahkâr insana!..
Azınlıklar, mezarlardan uzaklarda can yakar;
Eğer kaçmak gerek ise dirilerden kaç uzak!..
Hürriyet bayrağını açalım;
Zâlimlerin önlerine çıkalım;
İstibdâdı temelinden yıkalım;
Bu uğurda kanımızı saçalım!..
Vatandaşlar, hür ve mes’ud ömür sürmek bir hakken,
Esir olmak, mazlûm olmak, sefil olmak bu neden?..
Bu milletin çektiği ne?..
Bu istihdah ne demek?..
Bir hamiyet göstermezsek vatan elden gidecek!
Her mahkeme zayıflara zulm eyleyen bir kuvvet ;
Her bir kânun, fakirleri, mahkûm eden bir âlet.
Zirâ mülke adâlet yok, hürriyet yok, hukuk yok ;
Hükümette haksızlık çok, ahâliye zulüm çok!
Her bucakta demir elli istibdâd;
Her bucakta kaplan dişli cehâlet ;
Her bucakta ölüm yüzlü sefâlet;
Her bucakta bir inilti, bin feryad!..
Şu istibdat hükûmeti Türkiye’ye tehlike!
Bakın, mes’ud etmek için her şey olan bir ülke,
Her kuvveti maksadına râm eyleyen bir ümmet,
Üç kıt’ada cihangirce hüküm süren bir devlet
Şu saatte bir karanlık uçurumun üstünde,
Tüy ürperten bir ölümün önünde!
Sizin zulmünüzün kudurduğu şu toprakta
Bu millette de bir inkılâb târihini okumakta ;
Her bucakta yanık yanık inildeyen mazlum sesi
Onun için en ateşli bir ihtilâl manzûmesi!..
Gençlik bize, aşkın ballı kadehini sunmadı ;
Yirmi yaşın sevincini, ümidini tatmadık;
Hiçbir gece sa’âdetin kucağına yatmadık.
Sen kalbsizsin; hani senin gençliğinin hayatı?
Aşklarım mı? Bir nefesle solabilen bu şeyler,
Bir yanardağ ateşiyle kömür gibi karardı;
Şimdi ise yerlerinde bir sıtmalı yek eser.
Ben bir Türk’üm dinim, cinsim uludur,
Sinem, özüm ateş ile doludur,
İnsan olan vatanının kuludur,
Türk evlâdı evde durmaz; giderim!
Ey Türk istikbalinin evladı, tarih şahittir ki hiçbir engel senin çelik iraden karşısında duramamıştır. Bugün de memleket, aydın gençlerinin elinde meşalesiyle ona yürümesini beklemektedir. Demirden dağlar yine senin ateşinle eriyecektir.
Hilaline ve yıldızına and olsun ki, kalemimiz de kağıdımız da senin adın yaşasın diye birer kargıdır.
Ve ey Türk istikbalinin evladı
Demirden dağlar yine senin ateşinle eriyecektir.
Ve ey Türk istikbalinin evladı, tarih şahittir ki hiçbir engel senin çelikten iradenin karşısında duramamıştır.
Her kim benim Türk ruhûma dokunursa: Ona ölüm!..
Ey sevgili memleket
Aç bağrını biz geldik;
Sana necat, hürriyet
Vermek için yükseldik.

Aç bağrını Oğuz’un
Toprakları can bulsun;
Evlatların Moskof’un
Zincirinden kurtulsun.

Son asrın da Turan’ını yaratmak,
İşte senin genç neslinden beklenen!..
Artık uyan! Necat günü gelmiştir;
Şu Türklüğü felâketten kurtarmak,
Onu yine selâmete çıkarmak
Senin için en mübârek iştir.
Sen kanınla yazdırdığın o tarihi ne yaptın?
Bunlar mıdır, senin fâtih ve medeni hayatın?..
Bugün senin her tarafta çırpınıyor feryâdın;
Tanınmıyor Tanrı’n, dinin; yıkılıyor mihrâbın;
Çiğneniyor ırzın, hakkın, yakılıyor Kitab’ın;
Boğuluyor dilin, duygun, horlanıyor Türk adın!
EY TÜRK IRKI, EY DEMİR VE ATEŞİN EVLÂDI,
EY BİNLERCE YURT KURAN, EY YÜZLERCE TAC GİYEN,
EY DÜNYAYA EFENDİ OLMAK İÇİN DOĞAN SEN!
TANRI SENİN ALNINA BİR KARA BAHT YAZMADI!
Zirâ senin bıraktığın izlerde
Kadın, erkek bir genç neslin yürüyor,
İman ile aşk sunduğun her yerde
İnkılâbın fikri hüküm sürüyor.
Her kim benim Türk ruhûma dokunursa: Ona ölüm!..
Türk sesleri gelen her yer bizimdir;
Uç dünyanın üstünde,
Gök sedeften yedi deniz önünde
Parıldayan memleket bizimdir.
Biz atalar türesince gideriz;
Tanrı ile hakana,
Bize hayat, hukuk veren vatana
Tatlı canlar kurban etmek isteriz.
Biz o vakur Acem ile Arab’ın
Medeniyet tahtlarını parlattık;
Muhammed’in getirdiği Kitab’ın
Beklediği cihanı yarattık.
Eğiliniz, ey şerefler, ey şanlar,
Ey ırklara altun destan yazanlar!
Biz devlerin, fillerin
Diz çöktüğü kuvvetiz;
Eski, yeni dillerin
Anlattığı milletiz!..
Senin bana bir gülüşün her derdimi uyutur;
Âh, seninle yorgun gönlüm çektiğini unutur!..
Senin bugün şu döktüğün gözyaşına gelince:
Bunları da acıklılar, zavallılar için saç
Ve onlara bir kardaş ol, yardım eyle, kucak aç!..
Eğer ki sen annelik san’atını bilmezsen,
Yavrucağın hayatın kavgasında düşecek;
Etrafına en zalim yoksullar üşüşecek.
Bir insanı hayatından memnun eden hayâdır;
Alın yerde gezmektense yaşamamak evlâdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir